Tayga gözünü açar açmaz kitap gördü. İlk başlarda çok da algılamıyordu kitabın ne olduğunu ama kitaplar hep oradaydı. Masanın üstünde, koltuğun kenarında, bizim elimizde. Annesinin komodininde, babasının çantasında, anneannesinin odasında… Haliyle onun erişebildiği noktalara da kitaplar bırakmaya başladık. Yatağına bez kitap koyduk; pusetine bez kitap astık. Dışarı çıkarken yanımıza onun için de kitap aldık. Bakacağından değil; ama olur da gerekirse diye…
Ona kitap okuduk. Kâh baktı, kâh umursamadı… Bazen bizim çıkardığımız seslerden çok hoşlanıp güldü; sonra kitapları okumaktansa tatmanın daha güzel olduğuna karar verip Aç Tırtıl misali kemirdi de kemirdi kitapların köşelerini. “Hah,”dedik, “işte bir şeyler olmaya başladı. Dolap Çekmecesi kitapları keşfetti.” Biz de bunu bekliyorduk zaten.
Emeklemeye, kendini yerden yukarı kaldırmaya başladıkça, sayfaları da çevirebildiğini keşfetti (karton kitapların elbette) Mama sandalyesinde geçirilen vakitler kitaplarla şenlenmeye başladı. Kitapların sayfalarında Tayga’nın neler yediğinin kaydını (!) tutmaya başladık.
Tayga biraz daha büyüdü. Artık bazı kitaplarla daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Tercihleri oluşmaya başladı. Sevdiği ya da hiç ilgilenmediği kitaplar oldu. Sonra bir gün bir baktık, bir zamanlar dönüp de bakmadığı kitaplar favorileri haline gelmiş.
Yakında birlikte iki yılı devireceğiz. Bez kitapları bırakalı çok oldu. Karton kitaplarıhâlâ çok seviyor. Resimli öykü kitaplarını da epey bir süredir dinliyor. Tekrar tekrar okuttuğu öyküler var; resimlerini çok sevdiği ve bakmaktan hiç sıkılmadığı kitaplar var. Bunlar çocuğa kitap okunan evlerde zaten hep görülen durumlar.
İşin bir de diğer kitaplarla olan kısmı var. Bizim kitaplarımız da Tayga’nın ilgisini çekiyor. Bu noktada başımıza zaman zaman gelen bir durum var. Tayga “çocuk kitabı” olmayan başka bir kitaba el attığında, o sırada etrafta başka bir yetişkin varsa“Ay, kitabı aldı!” gibi tepkilerle karşılaştığımız oldu. Çocuklar sadece çocuk kitabı okusun, bebekse kendine uygun kitaplara baksın, ama “büyüklerin” kitaplarını ellemesin. Maazallah yırtar, zarar verir. Sizin de başınıza geldi mi bu durum?
Genelde böyle bir durumla karşılaştığımızda Yıldıray da, ben de rahatız. Elbette, zarar görmesini istemediğimiz kitaplarımız kırışıp buruştu, yırtıldı, cildi zarar gördü. Yine de Tayga’yı engellemek istemedik. Hatta özellikle ilgi gösterdiği kitaplar olduğunu görünce onları bilerek ortada bırakmaya, arada bir birlikte bakmaya başladık. Örneğin NTV Yayınlarından çıkan “Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları”kitabı. 700 küsur sayfalık, neredeyse bir kilo ağırlığında, Tayga’nın boyu kadar ciltli bir kitap. Bizim için çok da değerli. Yıldıray evliliğimizi kutlamak için almıştı. Ama yavru kaçınılmaz bir ilgi gösteriyor. Özellikle dut ağacının sayfasını açtırıyor mesela. Limon görünce tanıyor. Çiçeklerin isimlerini soruyor. Meyvelere bakıyor. Kozalakları seviyor. Şimdi bu kitabı çocuğun elinden mi alalım? Hevesini kırmaktansa, varsın kitabın cildi biraz zarar görsün.
Bir diğer örnek İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Saksı Bitkileri El Kitabı”. Buraya taşınmadan önce kendime ev hediyesi almıştım bunu da. Cildi darmadağın durumda şu an. Tayga kitaba benden daha çok baktı. Bahçe malzemelerini tanıyor. Çiçekleri inceleyip sorular soruyor. Bu kitap yüzünden ileride bahçeyi ekip biçmek istemeyeceği ne malum? Niye engel olalım?
Bir diğer favorisi Shaun Tan’ın insanın yüreğine çöken bir göçmenlik öyküsü anlattığı grafik romanı “Uzak”. Tayga’nın değişiyle “davullu (bavullu) adam”. Shaun Tan alabildiğine fantastik bir dünya kurgulamış. Nesneler, canlılar, kentler bizim dünyamızdakinden farklı olsa da Tayga her sayfada tanıdık bir şeyler buluyor. Kitabın ilk bölümünde adamın karısı ve kızından ayrılıp gemi yolculuğundaki sahneler var ya, defalarca bakıp anlattı /anlatıyor onları. Belki de bu kitap sayesinde yeryüzünden birçok farklı insan ve yaşantı olduğunu anlayacak zamanla.
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Vincent” kitabı. Van Gogh’un yaşamını anlatan bir çizgi roman bu. Baştan sona resimlerle dolu olduğu için tayga’nın doğal olarak ilgisini çekiyor. Kütüphanede kapağı bize bakacak şekilde durduğu için “Anne vinsınta bakalım”, dedikçe alıp bakıyoruz. Bu kitap sayesinde bir ressamın neler yapabildiğine dair bir fikri var artık. Geçenler de başka bir yerde boya fırçası görüp “Vinsıntınki gibi, anne,” dedi. Bu kitap sayesinde resim yaparken alabildiğine özgür olabileceğini öğrenecekse, göğün, yıldızların, çiçeklerin ve etrafımızdaki her şeyin resimlenebileceğini kavradıysa, Vincent’ı neden kaldırayım ki?
Bir defasında “Vincent”ı okurken fotoğrafını çekip şöyle demiştim:
“Biz bu akşam #dolapcekmecesi‘yle “Vincent”ı okuduk. Daha doğrusu resimlerine baktık ve bir ressamın neler yapabileceğini konuştuk. Kitap genç kitap kategorisinde olabilir ama yaş sınırlamasının önemi yok. Çekmece için harika bir görsel okuma oldu. (Üstelik kitabı biz değil o seçti.)”
Bir takipçi çocuğunun “Bay Morris Lessmore’un Uçan Kitapları“nı çok sevdiğini ancak şu an soyut düşünemediği için hevesini kırmak istemediğini söyleyip, ben görsel okumadan söz edince fikrimi merak ettiğini yazmıştı. Ben de ona şöyle demiştim:
“İşin soyut kısmına hiç takılmayın. Bay Morris Lessmore harika bir kitap. Eğer çocuğunuz kitapla ilgilendiyse, resimlere ilgi gösterdiyse oturup birlikte resimlere bakın. Karakterler neler yapıyor, hangi olaylar oluyor, hangi nesneler var, günlük yaşamdan tanıdığı neler kitapta da var? Bunlar hakkında konuşun. Sorular sorun. Baktınız sıkılıyor, ilgisinin dağıldığı yerde bırakın. Bu tip okumaları her resimli kitapta, dergide, üzerinde konuşulabilecek görsellerin olduğu her malzemede yapabilirsiniz.”
İşte biz tam olarak bunu yapıyoruz. Daha geçen gün “Fare Evi” hakkında yazdığımda da görsel okumalarımız için müthiş bir kaynak bulduğumuzu yazmıştım. Çocuk kitapları çok eğlenceli; ama bir çocukla oturup herhangi bir kitabı didik didik incelemek daha keyifli. Bu keyfi ne ondan, ne kendinizden esirgemeyin. İyi eğlenceler!