“Yerin üstünde, göğün altında bir yerlerdeyim..
Hayallerimin ortasındayım..
Hatalarımla büyüdüm, hatalarımdan öğrendim, doğruyu buldum..
Bekliyorum bundan sonra, yarından önce günüm gelir mi diye..
Yönüne döndüm yönü kısalsın diye..
Mucizemi bekliyorum!..”
Doğduğumuz andan itibaren hata yapmamaya şartlandırılırız. Ebeveynlerimiz hatalarımızı engellemek üzere kodlanmışlardır. Önceden sezilen hatalar için anında ekarte planları geliştirilir. E sonunda çocuğunuzun hayatını doğrularla doldurmak, onları kötülüklerden korumak zorundasınız ya.. Halbuki hata yapmak her zaman kötü değildir..
İnsan doğası gereği yasakları sever, kurallar yıkılmak içindir. “Ben kurallı yaşamayı severim ve hayatımda kuralsız hiç yaşamadım” diyen bir insan mutlaka yalan söylüyordur.. Hayatının herhangi bir evresinde herkes kuralsız yaşamıştır.. Herkes az sayıda bile olsa mutlaka kötü bir olaya karışmış veya karıştırılmıştır. Herkes hayatında çeşitli hatalar da yapmıştır.
Hata yapmak güzeldir. Şaşırmayın.. Gerçekten güzeldir.. Hatalar insan hayatındaki en güzel derslerdir. Hayatınızı hata yapmadan yaşamaya çalışmak kendi etrafınıza hayatınızı kısır döngüye çevirecek duvarlar örmenizi sağlamaktan başka bir işe yaramaz. Bu korku yaşamınızı kısıtlar, sizi panik bir yaşama iter ve hayatınızdan alacağınız keyiflerin önüne bir set çeker. Hatalar yaptıkça olgunlaşırsınız, algınız açılır, bilinciniz yükselir.
Çocukluğunuzda yaptığınız ilk hatalar size kendinizi tehlikelerden korunmanız gerektiğinin bilgisini verir. Anne ya da babanızın “dur yapma, canın yanar” sözüne karşı çıkışlar ilk hatalarınızdır ve ilk baş kaldırışlar.. Yasağı delerseniz hayatınızın ilk hatalarına adım atmaya başlamışsınız demektir. Sonuç ta haklı çıkabilirler ama o hatayı yapmak size kendi hayatınız hakkında ufacık ta olsa ilk karar verebilme zevkini tattıracağından bile bile yaparsınız. Sonuç ne mi, belki canınız yanar ama karar size ait olduğundan sonuçlarıyla başa çıkmayı da öğrenmeye başlarsınız ve hayat size ilk derslerini vermeye başlar. Bu hatayı bir daha tekrarlarmısınız, büyük ihtimalle bilinçli olarak bir daha asla. Çünkü siz kendi seçiminizle birebir yaşamış ve sonucun iyi olmadığını deneyimlemişsinizdir. Sadece ebeveynlerinizin size şartlandırmaya çalıştıkları ve muhakkak delinmesi gereken kuralları olarak kalmamıştır. Hissetmişsinizdir, katlanmak zorunda kalmışsınızdır ve size zevk vermediği gibi, türlü rahatsızlıklar vermiştir. İşte bu yüzden hata yapmak güzeldir. Hayatınızı elinizde tutarsınız ve nasıl şekillendirmeniz gerektiğinin ipuçlarını verirler sizlere.
En yoğun hatalar çocukluk ve özellikle gençlik dönemlerinde yapılır. Bunun sebebine gelince, bu dönemlerde daima arkanızda, yaptığınız hatalar ne derecede olursa olsun, sizi koruyan ve her seferinde kollayacak olan ailenizin bir kale gibi arkanızda durmasının verdiği güvendir. Henüz hayatınız tamamen sizin sorumluluğunuza geçmemiştir. Ya da gençlik döneminde geçmek zorunda kalınmışsa dahi sonuçların hayatınızda yaratacağı değişimleri yeniden şekillendirebilme zamanınız ve enerjiniz vardır. Gençlik dönemleri tüketim dönemleridir. Hayatı, kişileri, zamanı, olayları rahatça tüketirsiniz. Dolayısıyla hatalar da sizin için sıradanlaşır.. Yasaklar ve hatalar bu dönemlerde daha da bir cazibe kazanırlar. Bir nevi hayata ve yeni geride bıraktığınız tam bağımlı çocukluk hayatınıza son noktayı bunlarla koyduğunuzu haykırırsınız dünyaya. Bu dönem hataları hayat dersi görevlerini bir parça kayba uğratırlar.
Şahsen ben hayatımın bu dönemlerinde çok hatalar yaptım. Oldukça kuralcı bir ailem vardı. Geçmişten gelen önemli isimleri ve bu isimlerin sorumluluklarını taşıyordu. Bu nedenlerle çevreye karşı sergilenmesi gereken belli bir duruş ve dimdik ayakta tutulması gereken, değerinin daima en üstte tutulması gereken bir soyadımız vardı ama maalesef ben ailenin asi çocuğuydum. İlk hatırlayabildiğim çocukluk anılarımda dahi böyleydim. Bana “yapma” denen bir şeyin anlamı benim için “ne yap et yapmanın yolunu bul” demekti. Sonuçları pek ilgi alanımda değildi. Dedim ya asiydim. Kız çocuk olmam dahi beni durduramadı. Zaten hayatım boyunca en iyi arkadaşım, sırdaşım olan babam her zaman “sen erkek olarak doğmalıymışsın” derdi. O beni hatalarımda her daim desteklemişti. Çünkü aynı benim de ondan öğrenip hayatım boyunca uyguladığım gibi “hatalardan korkma, hatalardan ders çıkartmamaktan kork, bile bile gereksiz sebeplerle tekrarlamaktan kork” derdi. Her ikimiz de korkunun kişiyi ve yaşaması gereken hayatı kısıtladığına inanırdık. O artık yok… Ama ben hala aynı şeylere inanıyorum. Kısıtlamalar hayatı geliştirmez, mutluluğu getirmez. Bu arada yanlış anlaşılmasın hata yapmak güzeldir derken bilinçli olarak yapılan ve sonuçlarının hayatınızın gidişatını yoğun bir negatiflikle değiştirecek hatalardan söz etmiyorum ki bazen bunların dahi önüne geçilemeyebiliyor.
Neyse tekrar kendime dönersem ben gençliğimde yoğun hatalar yaptım. Bir kısmı önüme şartlandırma olarak konuldukları için, bazıları hiç istemediğim kıyaslamalara baş kaldırmak için, bir kısmı belli bir yaşa gelmeme rağmen hayatımın çizgilerini kendi başıma çizme iznimin olmamasından ötürü… Hani derler ya “şu andaki aklım o yaşımda olsaydı” diye.. Ama bir de düşünün ki o dönemlerde yaptığımız hatalar ve aldığımız dersler olmasa zaten şu anki bilincimize kavuşamazdık. İşte bir kez daha, hatalar güzeldir..
Kendi çevremdeki, kendi şartlarımdaki arkadaşlarıma göre erken sayılacak bir yaşta hayata atılmak zorunda kaldım. Annem kalp rahatsızlığı nedeni ile erken emekli olmak zorunda kalmıştı. Babam da mesleği ve ileri miyopisi sonucunda dekolman(retina yırtılması) sonucu görme yetisini büyük ölçüde yitirmiş ve işini yürütemez hale gelmişti. Ağabeyim o dönem de hayatına bir yön vermiş ve emin adımlarla ilerliyordu. Dolayısı ile ben babamın işinin sorumluluğunu almak zorunda kaldım. İşin hata kısmı bu değildi.. İşin hata diyebileceğim kısmı üstüme aldığım bu işi ki o dönemde henüz 17-18 yaşlarındaydım, başarı ile yürüttüm. Alaylı olarak başladığım mesleğimde dönemin önemli işlerine imzamı attım ve yine dönemin en önemli gurubundan 19 yaşımda ortaklık teklifi aldım.. Ama aynı zamanda da aşık oldum.. Kariyerini en üst düzeye taşıma şansına sahip olan ben, hem de bu kadar erken yaşta, aşkım için her şeyden vazgeçtim.. İşte hata buradaydı, ama benim için o anda nefes alma sebebim sadece aşkımdı.. Bu aşk tam 27 yıl sürdü. Aşkıma ailem bütün gücüyle karşı çıktı. İşte bu da onların hatasıydı.. Şu anda tüm bunların bir hatalar zinciri olduğunu görebiliyorum.
Şimdi soracaksınız “hadi bakalım söyle bize bu hatanın iyi tarafı ne” diye.. 27 senenin 25 senesi bazı insanların 1 sene dahi yaşamadıkları kadar güzel bir aşk yaşadım, sevdim ve sevildim, tutkuyla.. 12. Senesinde elimize meleğimizi, kızımızı aldık. Çocuğumuz olmalı diyerek dünyaya getirdiğimiz değil, aşkımızı taçlandırmak için yoğun bir sevgiyle, özlemle kavuştuğumuz bebeğimizdi o.. Bunlar ödüllerimdi. .Hayatımın en büyük dersini de yine bu dönemin sonunda aldım.. Her şeyden önce iki insan birbirlerini ne derece severlerse sevsinler, günün birinde koşullar, çevre vs sebepler ile değişime uğrayabilirler ve iki düşmana dönüşebilirler.. Sonsuz aşk diye bir şey yoktur. Hayatın her döneminde aşk şekil değiştirir ve ihtiyaçlar farklılıklar gösterirler. İmza denen bir güvence asla yoktur. O sadece çevreye karşı bir korumadır. Aksine bir imza size çok daha fazla sorun açabilir ve hayatınızı darmadağın edebilir. Hayatınızda kendinizden başka güvenebileceğiniz kimse yoktur. Tek güvenceniz sizsiniz, çıplak siz.. Hayatınızın hiç beklemediğiniz bir anında her şeyinizi kaybetmiş bir şekilde yapayalnız ve hiçbir şeysiz kalabilirsiniz.. Kendinizi ayağa kaldıracak olan sadece kendinizsiniz.. Yaşamınızda kimse için değişmemelisiniz, sebebi ne olursa olsun. Yanınızda olanlar sizinle siz olduğunuz için birlikte olmalılar. Diğerleri zaten sizinle olmak istemeyenlerdir ki varlıkları anlamsız olduğu gibi yoklukları da sizi kayba uğratmaz. İşte tüm bunlar benim hayatımın en önemli dersleri oldu bana.. Hayatım boyunca daima korumalı olarak yaşamış olan ben bir anda çırılçıplak hayatla başbaşa kaldım ve bu dersler sayesinde yeniden dimdik ayağa kalktım.
Tokat gibi yüzüme vuran bu dersler dışında hayat bana esas sınavını meleğimle veriyor.
Kızımın hayatımın en önemli merkezi haline gelmesini sağladım. Doğduğu andan itibaren hiç bir anımı onsuz ya da onunla ilgisiz geçirmedim. Özlemle sahip olmuş, gelişini çok beklemiş hatta yıllarca artık gelmeyeceğine inandırmışken hayatımın sürprizi olarak çıkmıştı karşıma. Nasıl onsuz anları düşünebilirdim ki. Hayatımı tamamen onun mutluluğuna, doyumuna adadım.. Ama bir yandan kendimi “ya bir gün bizsiz kalırsa diye O’nu hep kendi kendine yetebilecek, hayatla başa çıkabilecek şekilde yetiştirmeye özen gösterdim. Bağımlılık yaratmamaya çalıştım bizlere karşı. İstediği her şeyi sağlamaya çalışırken hak etmenin değer ve gerekliliğini öğretmeye çalıştım. Her daim arkadaşı gibi yanında olmaya ama bir yandan da annelik korumacılığını da hisettirmeden yerine getirmeye çalıştım. O’nu sıkmadan, boğmadan, uzaklaştırmadan. Babası ile daha kısıtlı zaman paylaşımları olduğu için birbirleriyle geçirecekleri zamanlar yarattım, kendimi bazı zamanlar geri çekme pahasına. İşte tüm bunlar da hataymış.. Sonuçta kızımı kaybettim. Pedagogların verdiği rapora göre o zaman 12-13 yaşında olan meleğimin beyni yıkanmış.. Kendini o kadar kendisine yeter duruma getirmişim ki beni terk edebildi. Şu anda 15 yaşında olan kızım dostlarımın tabiri ile “rahatı, serbestliği, lüksü, ..” bana tercih etti.. Sevgimi meğerse çok fazla vermişim, değeri kalmamış onun için.. Babası ile arasındaki bağı öylesine kuvvetlendirmişim ki eşimle boşanırken kendisi de beni boşama kararı almış.. Taptığım kızımı iki seneden fazladır görmüyorum.. Bundan aldığım ders ne derseniz eğer, canınızın canı bile sizinle değil bu hayatta, kendini canınızdan can olarak görmeyebiliyor, sizi yok etmeye çalışabiliyor. Bu yüzden daha önce de belirttiğim gibi hayatta yalnızsınız.. ikinci bir ders te kendinize öncelikli değer verin, sevginizin karşılığını görmeniz gerektiğini bilin sağlıklı bir ilişki için, karşı sevgiyi ölçün ve hak edilmeniz gerektiğini bilin.. Sizi hak etmeyen kişilere taviz vermeyin, değerinizi kimse için düşürmeyin.
Hayat bana hep hatalarımı görme ve sonuçlandırma şansı tanıdı. Hatta öyle ki hatalarımdan öylesine yeniden doğdum ki tüm bunların bana hayatımın yeni bölümünü doyasıya yaşamam için verilen şanslar olduğuna inanıyorum. Tüm bu yaşadıklarım sonucunda yepyeni bir yolculuğa çıktım. Kendimi tanıdım yeniden, iç yolculuğum hayatımın belki en zor ama bir o kadar da en keyifli yolculuğu idi. Bu sayede sizlerin de karşısındayım, beni sizlerle korkusuzca, açık yüreklilikle, çekincesiz olarak paylaşabiliyorum. Hayatımda belki de ilk defa bu kadar özgürüm.. İnancım hatalarımla daha da kuvvetlendi. Düşünce gücümü geliştirme şansını yakaladım.. Artık hayatımı sadece sevdiklerimle geçiriyorum, mecbur kaldıklarımla değil.. Hayatıma yeni girenler hoşlandığım için girmelerine izin verdiklerim. Aralarında ailem yerine koyduklarım var, sevgilim yerine koyduklarım var.. Yıllarca uzaktan çok sevdiğim halde çevre ayrılıklarımız nedeni ve hayatlarımızın ayrı gidişatları nedeni ile yakınlaşamadığım ama artık hayatımın çok önemli bir bölümünü kaplayan ve hep kaplamasını arzu ettiğim kanatsız meleğim var ve tüm bunlar ben istediğim için.. İyi ki hatalarım var..
Umarım sizleri hayatımla sıkmamışımdır.. Tüm bunları sizinle paylaşma nedenim sizlere belki de aklınıza gelemeyecek olaylar ile ilgili bilgi yansıtabilmek. Hataların ne denli önemli sonuçlara gebe olabileceğini göstermek, her zaman negatif sonuçlanmadıklarını, bazı negatifliklerin pozitife dönüştürülebileceğini belirtmek..
Hayatımızda hepimiz hatalarımızla olgunlaşır, büyür, şekilleniriz. Sonuçlarından aldığımız derslerle kuvvetlenir, hayata daha sıkıca sarılırız. İçlerinde gerçek kendimizi bulur, yorumlar, sonuçlandırırız. Hatalarımız bize hayatımızın gerçekte alması gereken yönü gösterir. Korkmayın, hata yapmaktan da sonuçlarından da.. Korkulardır asıl korkulması gereken.. Hepinize korkusuz, özgürce, dilediğiniz gibi yaşayabildiğiniz bir hayat diliyorum, çok geç olmadan…