Budizm MÖ 563-MÖ 483 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, bugün Buddha olarak bilinen Siddhartha Gautama tarafından kurulmuştur. Siddhartha Gautama, Kuzey Hindistan’da bir prens olarak doğduktan sonra hayattaki acıları sona erdirmek için bir yol bulmak amacıyla krallığını terk etmiş ve uzun çalışmalar sonucunda aydınlanmaya ulaşmıştır.
Sosyolojik ve tarihsel plânda Budizm’in, Hindistan’ı işgal eden Aryan topluluklarının beraberinde getirdiği Brahmanizm’e karşı bir tepki olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Felsefî kaynakları arasında Brahmanizm ve Hinduizm ile birlikte Jainizm ve yerli halklarının eski din ve kültürleri de sayılabilir. Ancak geleneksel olarak Budizm’in en temel kaynağı olarak Siddharta Gautama’nın aydınlanma deneyimi ve bu deneyim sayesinde kazandığı bilgelik gösterilir.
Buda’nın yaşamı
Siddhartha Gautama’nın, Nepal’deki Lumbini’de doğduğu düşünülmektedir. Yaygın olmamakla birlikte Hindistan-Nepal sınırındaki Kapilavastu’da doğduğuna dair iddialar da vardır.
Geleneksel olarak kabul edilen yaşam hikayesi şöyledir:
Siddhartha Gautama klanı ve Sakya Kabilesi’nden bir prens olarak dünyaya gelir. Doğumundan kısa bir süre sonra babası Kral Suddhodana’yı bilge olduğu varsayılan bir kişi ziyaret eder. Siddhartha hakkında “Bu çocuk ya muhteşem bir kral (chakravartin) veya muhteşem bir kutsal adam (Sadhu) olacak” der. Siddhartha’nın ileride kral olarak yerine geçmesini arzulayan babası ise onun yaşamı boyunca acı ve ölüm gibi hayatın gerçeklerinden habersiz sarayda yaşamasına çaba gösterir. Bundan dolayı Siddhartha, hayatının ilk 29 yılını insan nefsinin arzu edebileceği her tür zenginliğin içinde yaşamıştır. Babasının çabalarına rağmen Prens Siddharta, 29 yaşındayken ilk kez bir yaşlı insanın acı çektiğini görür. Bu olaydan sonra sarayın dışında yaptığı gezintilerde hasta bir adam, çürümüş bir ceset ve çileci bir derviş görünce hayatın ızdırap içerdiğini farkeder ve acıyı alt etmek için çileci bir derviş olarak yaşamaya karar verir.
Derviş olmak için görkemli hayatı arkasında bırakarak sarayından ayrılan Siddhartha, başlangıçta çeşitli dervişlere katılarak onların çileci öğretilerini izler. Bu dervişler toplumdan ayrı, yoksun bir hayat sürerek açlık, kendine eziyet gibi çeşitli yöntemlerle nefislerini engellemeye çalışmaktadırlar. Uzun süre bu yoksun hayatı izleyen Siddhartha, bu yöntemlerin insana açlığa dayanma, hassas fısıltılar duyma, vücutta ağrı hissetmeme gibi olağanüstü rûhânî güçler kazandırdığını fark eder, ancak aynı zamanda vücuduna zarar verdiğini de görür.
Siddhartha, bu yöntemlerin aradığı cevaba ulaşmasına katkıda bulunmadığını, prens olarak zenginlikler içindeki hayatında olduğu gibi tatminsizlik ve huzursuzluk yarattığına karar verir. Böylelikle çileci yaşamına son vererek anapanasati denilen “nefesi dikkatle takip etme” meditasyonunu geliştirir. Çileci yaşam yerine, ne nefsin her isteğine boyun eğen, ne de vücudu yıpratacak kadar mahrum bırakan ve Orta Yol olarak tanınan bir yaşam şekli geliştirir. Söylenceye göre çileci hayatı terk etmesi, bir gün köylü bir kızın getirdiği süt ve pirinç muhallebisini kabul etmesiyle olur; ve bir incir ağacının altında nefes meditasyonuna oturur. 49 günlük meditasyondan sonra 35 yaşındayken ilmini tamamlar ve günümüz Bodh Gaya’sında bulunan bu ağacın altında aydınlanmaya ulaşır.
Aydınlanmasından sonra Buda veya Gautama Buddha adını alarak öğretilerini yaymaya başlar. Hindistan’ın kuzeyini, Ganj kıyılarının kutsal kenti Benares ve dolaylarını yeni felsefesini anlatarak gezen Gautama Buddha, kayıtlara göre 80 yaşında Kuşinagar’da (Hindistan) ölmüştür.
Buda sonrası gelişmeler
Gautama Buddha’nın ölümünün ardından toplam altı Budist Konsey düzenlenmiştir. Bu konseyler, öğretilerin Asya’nın farklı yörelerine yayılmasına, farklı anlayışların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. 20. yüzyıla gelindiğinde Avrupa ve ABD’de de ilgi görmeye başlayan Budizm, pek çok farklı mezhep ya da okula ayrılmıştır.
Budist yazmalarda aktarıldığına göre M.Ö 5. yüzyılda Gautama Buddha’nın Parinirvāṇa’sının üstünden henüz çok geçmeden birinci Budist konsey, Rajgir’de Buddha’nın öğrencisi Mahakasyapa’nın başkanlığında toplanmıştır. Amacı, öncelikli olarak öğretilerin sözlü aktarımında yanlışların yaşanmamasını sağlamaktır. Birinci Konsey’de Buda’nın kuzeni ve aynı zamanda onu çok uzun bir süre takip etmiş olan öğrencisi Ananda, Buda’nın konuşmalarını (sūtras, Pāli’de suttas) ezberden okuması için çağrıldı. Başka bir öğrencisi olan Upali ise keşişlik yaşamını düzenleyen kuralları (vinaya) ezberinden anlatır. Bunlar, daha sonra Pali dilindeki Tripitaka (Üç Sepet) derlemesinin temelini oluşturmuştur.
Buda’nın Parinirvāṇa’sından yaklaşık 100 yıl sonra Yasa adlı bir rahibin çağrışı üzerine Hindistan’ın çeşitli yörelerinden gelen 700 rahip, Vesali’de Vinaya İlkeleri’nin uygulamasında ortaya çıkan farklılıkları tartışmak üzere toplanır. İkinci Budist Konsey olarak adlandırılan bu toplantıda Sangha’nın ilk ayrımları ortaya çıkmıştır. İlk etapta Sthavira ve Mahāsāṅghika anlayışları birbirinden farklılaşmıştır.
MÖ 3. yüzyılda Kral Asoka, Budizmin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Kanlı Kalinga Savaşı’nın ardından şiddeti redderek Budizm’i seçen Asoka, pek çok stupa inşâ ettirmiş, Orta Asya ve Sri Lanka’ya elçiler göndererek Budizm’in ilk defa Hindistan dışında tanınmasını sağlamıştır. Üçüncü Budist Konsey M.Ö 250 civarında Pataliputra’da Kral Asoka’nın çağrısı üzerine Moggaliputta Tissa adlı bir keşişin başkanlığında toplanmıştır. Amacı Budist hareketi saflaştırmak, öğretiden sapan mezhepleri belirlemektir.