10 yıl sonrasının planını yapıp orta teknolojiden ileri teknolojiye sıçramanın altyapısını önümüzdeki dönemde inşa edemezsek yandı gülüm keten helva bana kalırsa.
Doğrusu ya, ben Batı Asyalıların Doğu Asyalılardan öğrenecekleri pek çok şey olduğu kanaatindeyim. Akıllı devlet bahsi de bunlardan bir tanesi. Bugün Singapur üzerinden başlayayım ve sizinle birkaç gözlemimi paylaşayım. Singapur’da akıllı bir devlet var. Bizim buradaki ise pek de akıllıymış gibi durmuyor. Bu dün o kadar önemli değildi ama artık önemli. Neden böyle? Ne yapmak lazım?
Burada akıllı devlet derken doğrusu ya, aklımda öyle büyük harfle yazılan bir “Devlet” fikri filan yok. Kutsal bir varlıktan söz etmiyorum. Yalnızca küçük harfle yazılan bir devletten, bir aygıttan söz etmek istiyorum. Oylarımızla işbaşına gelen siyasetçiler ve bürokratlardan oluşan bir mekanizma söz konusu olan. Neden var? Milletin hayatını kolaylaştırmak için var. Hayatınızı zorlaştırıyorsa, bilin ki mekanizmanın tasarımında ya da işleyişinde bir sorun vardır. Başka türlüsü tanım gereği olamaz. Önce bu konuyu bir yerli yerine oturtayım da herhangi bir kafa karışıklığı olmasın. İşin başında aynı çizgide olalım.
Singapur demiştim, oradan başlayayım. Singapur’da Başbakanlığa bağlı bir Stratejik Gelecekler Merkezi (Center for Strategic Futures) var. Geçenlerde öğrendim. Muhtemel geleceğin nasıl olabileceğine bakıyor. Bir nevi düşünce kuruluşu. Bizde bunun bir karşılığı var mı? Şöyle oturup küresel ana trendler nelerdir, bunlar nasıl evrilir, bu çerçevede 10 yıl sonra dünya ne olur, bölgemiz nereye gider, Türkiye nasıl bir ülke olur diye düşünmekle görevli bir birim var mı? Üstelik öyle dışa kapalı değil, herkesle birlikte çalışan bir birim var mı? Vallahi, daha içe kapalı olanı bile yok. Neden yok?
Bana kalırsa biz Türkiye’de “Bundan 20 yıl sonra nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?” sorusunun cevabını stratejik olarak pek düşünmüyoruz. Düşünmeye alışık da değiliz. Sonuçta, senaryo analizinden darbe davası çıkarmış bir ülke burası. Senaryo analizine o kadar yabancı yani. “Muhtemel geleceğe bakıyorum” diyene kadar düşünce kuruluşu tarumar olurdu bizim buralarda. NATO eskiden Türkiye için bir şekilde bu işe yarıyordu. Sonra o işlevini yitirdi. Üstelik bu işlevi yitireli herhalde bir 30 yılı aştı. Ama Türkiye hala oradaki boşluğu dolduramadı. Bugüne kadar da hiç gerekmedi. Biz de pek kafamızı yormadan geldik bugüne. Ben yarına böyle gidemeyeceğimizi düşünüyorum. Neden?
Gelin şöyle bir düşünelim. Bir ülke için yalnızca tek bir gelecek yoktur. Her ülkenin önünde birbirinden farklı birden çok patika vardır. Böyle bakarsanız, her ülke kendi geleceğini kendisi kurar. Dış politika, ekonomi politikası, savunma politikası, şimdilerde teknoloji ve inovasyon politikası ve belki yabancı sermaye politikası konusunda bugün doğru tercihleri yapanlar, yarınki muhtemel gelecek ihtimallerine karşı hazırlıklı olurlar, kendileri için en iyi olanı seçebilirler. Yine de işin garantisi yoktur. Günlük hataların sürekli düzeltilmesi, istenen gelecek ihtimalinin hiç gözden kaçırılmaması gerekir.
Bu çerçevede bakarsanız, dünyadaki ülkeler ikiye ayrılır: 10 yıl sonra, 20 yıl sonra neler olabilir diye muhtemel gelecekler arasından hangisine gitmek istediklerine karar verenler ve akıntıya kapılıp sürüklenirken kaderine küsen ve sürekli yakınanlar. İsterseniz başarılılar ve ezikler diyeyim kolaylık olsun. Ben Singapur’u ilk kategoride, NATO işlevini yitirdikten sonra Türkiye’yi ve hatta bütün Arap dünyasını ise ikinci kategoride görüyorum. Bu iki kategorideki ülkeler birbirlerinden başka nasıl ayrılırlar? İlk kategoride olanlar geleceğin inşası ile uğraşırlar, ikinci kategoridekiler dönüp dönüp geçmişlerini yeniden inşa ederler. Başarılılar gelecekleri, ezikler ise geçmişleri ile uğraşır. Bakın etrafa görün.
Ben bugünlerde rakamlara bakınca 20 yıl sonrası için dehşete kapılıyorum doğrusu. Ama etrafa bakıyorum da nurlu ufuklardan başka bir numara yok. Hiç Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2014 yılında açıkladığı nüfus istatistiklerine baktınız mı? Bugün 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusumuz içindeki payı yüzde 7,7 civarında. Ama bu böyle kalmayacak. Türkiye hiçbir zaman 100 milyon olmayacak ve 65 yaş üstü nüfusun oranı 2023’te yüzde 10,2’ye, 2050’de yüzde 21’e ve 2075’te yüzde 27,5’e çıkacak. Bu ne demek? 10 bin dolar kişi başına gelirden 25 bin dolara çıkmak için fırsat penceremizde sayılı yıllar kaldı demek. 65 yaş üstü nüfusun oranı önemli ölçüde artmadan bu sıçrama işini halletmemiz lazım. Yapanlar hep öyle yapmış.
10 yıl sonrasının planını yapıp orta teknolojiden ileri teknolojiye sıçramanın altyapısını önümüzdeki dönemde inşa edemezsek yandı gülüm keten helva bana kalırsa. Ondan sonra bu dava olsa olsa Divan’a kalır. İleri teknolojiye geçişin altyapısını ancak teknik ve idari kapasiteye sahip, neyi nasıl destekleyeceğini bilen, tercih yapabilen akıllı bir devlet inşa edebilir. Benden söylemesi. Bize yeni bir ruh hali lazım. Geleceğini merak etmeyen bu zihniyet ile zinhar bir şey olmaz.
Güven SAK – radikal.com.tr