Home » Z_Ders Notları » Uluslar_arası_İlişkiler » 5.Dönem » ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ

ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ

ULUSLARARASI İKTİSAT TEORİSİ
ULUSLARARASI TICARET TEORISI ANALIZLERI

Giriş

Uluslararası İktisattın kapsamı uluslararası ticaret akımları ve uluslararası mali akımlar olmak üzere iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan birincisi mal ve hizmetlerden, ikincisi de mali fon ve ödeme akımlarından oluşur.

Uluslararası ticaret analizleri de Uluslararası Ticaret Teorisi ve Uluslararası Ticaret Politikası olmak üzere birbirini tamamlayan iki alt gruba ayrılmaktadır.

İnsan ihtiyaçlarındaki artış, üretim teknolojisindeki ilerlemeler, haberleşme ve ulaşım alanındaki gelişmeler, dünya ticaretinin de gelişmesindeki temel etkenlerdir.

Uluslararası Ticaret Teorisi’nin Kapsamı

Ekonomide veya pozitif bilimlerin herhangi bir dalında teorinin ana amacı, ilgili bilim dalının kapsamına giren olayların nedenlerini açıklamak, yani olaylar arasındaki “neden sonuç” ilişkilerini ortaya koymaktır.

Uluslararası Ticaret Teorisi’nin başlıca amacı da ülkeler arasındaki mal ve hizmet alım satımlarının nedenlerini açıklamaktır.

Uluslararası Ticaret Teorisi’nin yanıtlamak zorunda olduğu üç ana soru şunlardan oluşmaktadır:

• Ülkeler neden dış ticaret yaparlar, yani dış ticaretin kapalı ekonomiye göre ülkelere sağladığı yararlar nelerdir?
• Bir ülke dış ticaretinin bileşimi nasıl açıklanabilir. Başka bir deyişle bir ülkenin hangi malları ihraç, hangilerini ithal edeceği neye göre belirlenir?
• Dış ticarette göreceli fiyatlar ya da dış ticaret hadleri nasıl oluşmaktadır.

Teori: Pozitif bilimlerde olaylar arasındaki neden sonuç ilişkilerini açıklamak için geliştirilen, uygulamalı çalışmalarla geçersizliği kanıtlanmamış olan genel modeller.

Uluslararası Ticaret Teorisi: Uluslararası Ekonominin, ülkelerin neden dış ticaret yaptıkları, uluslararası serbest ticaret ve uzmanlaşmanın yararları gibi konuları açıklayan ana bölümü.

İki ülkeli ve iki mallı standart modeller: Uluslararası Ticaret Teorisi’yle ilgili analizlerde çok ülke ve çok mallı dünyayı açıklamak için kullanılan basit modeller.

Soyut Uluslararası Ticaret Teorisi: Zaman zaman Uluslararası Ticaret Teorisi yerine kullanılan kavram. İki ülke ve iki mal varsayımının içerdiği soyutlamayı ifade eder.

Uluslararası Ticaret Teorisi: Uluslararası Ekonominin ikinci ana dalı; hükümetlerin dış ticarete yaptığı müdahalelerin incelenmesini konu edinir.

Uluslararası Ticaret Teorisi’nin Doğuşu

Uluslararası ticaretin ilk kez bilimsel bir yöntemle incelenmesi Adam Smith’in 1776’da yayımlanan ünlü eseri “Ulusların Zenginliği” ile başlar.

Klasik teoriden önceki ekonomik ve siyasal doktrin Merkantilizm idi. Bu düşünce akımı XVI. asırdan XVII. asır sonlarına kadar dünyada etkili olmuştur.

Merkantilizm, yoğun devlet müdahaleciliğine dayanan bir doktrindir. Dış ödeme fazlası oluşturup altın stoklarını artırabilmek üzere, iç ve dış ekonomik faaliyetler üzerine yoğun devlet müdahaleciliğini zorunlu görürler.

Merkantilizm temel amaçları doğrultusunda izledikleri politikaları daha somut olarak söyle belirtebiliriz:

• İhracatın artırılmasına birinci derecede önem verirler.
• Mamul mal ithalinin sıkı biçimde kısıtlanması öngörülür.
• Buna karşın, ham maddelerin ithali serbesttir..
• Merkantilistler altın girişlerini artırmak için ticaret filosunun geliştirilmesine de büyük ağırlık vermişlerdir.
• Sömürgelerle olan ticaret yollarının korunması için aynı zamanda güçlü bir ordu ve donanmaya gerek vardı.
• Deniz aşırı ticaret yapma yetkisi de kral veya hükümdarlar tarafından özel imtiyazlı bazı firmalara verilmişti.
• Merkantilist doktrine göre dünya serveti (altın ve değerli maden stoku) sabittir.
Sanayi Devrimi’nden sonra liberal görüşler ile
Merkantilist fikirlerle arasında çatışma başlamıştı. Smith’in Klasik Liberalizme yön veren bazı görüşleri şunlardır:

• Bütün bireyler ekonomik çıkarlarına göre hareket ederler, yani kişiler homo economicus dur. (ekonomik insan).
• Devlet kişilerin bireysel girişim haklarını kısıtlamamalıdır (“laişsez faire, laişsez passer bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”).
• Ekonomik hayatta düzen sağlayan bir görünmez el (invişible hand) vardır. Bu görünmez el de fiyat mekanizmasıdır.
Klasik Liberalizm: Adam Smith’in kurucusu olduğu serbest ticarete, piyasa ekonomisine ve özgür girişimciliğe dayalı ekonomik sistem. Homo economicus: Ekonomik insan demektir; insan davranışlarını yönlendiren etkenin insanların kişisel çıkarları olduğunu ifade eder.

Bırakınız geçsinler: Klasik liberalizmin temel ilkelerinden birisi; devletin insanların özgür girişimlerini kısıtlamaması anlamına gelir.

Görünmez el: Adam Smith’in fiyat mekanizmasını ifade etmek için kullandığı benzetme. Smith’e göre, toplam dünya serveti sabit değildir. Dış ticaret, uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümü doğurarak dünya kaynaklarının verimliliğini artırır, böylece dünya üretimi ve refahının yükselmesine yol açar.

Uluslararası ticaret analizlerinde kullanılan bazı aşırı basit ve sınırlayıcı varsayımlar vardır. Bunlar;

• İki ülkeli ve iki mallı analiz modeli: Ayrıca her maldan üretilen birimler homojen (türdeş) bir niteliktedir.
• Uluslararası ticarette para kullanılmaz, dış değiştirmeler malın malla değişimi biçiminde gerçekleştirilir. Dolayısıyla fiyat, maliyet gibi kavramlar parasal değil, reel kavramlardır.
• Mal veya faktörlere ait olsun, tüm piyasalarda tam rekabet koşulları geçerlidir.
• Modellerde hükümet kesimine yer verilmez.
Dolayısıyla bu modellerde gümrük tarifesi, kotalar ve dış ticaret üzerindeki öteki kısıtlamalar bulunmaz.
• Analizlerde taşıma giderlerinin de sıfır olduğu varsayılır.
• Ekonomi tam çalışma durumundadır, yani kaynakların atıl kalması söz konusu değildir.

Smith ve Ricardo’yu da kapsayacak biçimde Klasik Ekol’e bağlı iktisatçıların değer konusundaki görüşleri emek değer teorisi (labor theory of value) olarak bilinir. Bu yaklaşıma göre, bir malın maliyeti onun üretimi için harcanan emek miktarı ile ölçülür.

Mutlak Üstünlük Teorisi

Adam Smith serbest ticaret ve uluslararası uzmanlaşmanın yararlarını Mutlak Üstünlük Teorisi (teory of Absolute Advantages) ile açıklar. Buna göre, bir ülke karşı ülkeye göre hangi malları daha düşük maliyetle üretiyorsa, o malların üretiminde uzmanlaşmalı ve bunları ihraç ederek pahalıya üretebildiklerini dış ülkeden ithal etmelidir. Burada maliyet kavramını yalnızca homojen bir faktör olan emek içermektedir

Mutlak Üstünlük Teorisine göre bir ülke bütün mallarda diğerinden üstünse o takdirde bu ülkeler anasında ticaret yapılmaması gerekir.

Emek değer teorisi: Malların piyasa değişim oranının onların içerdiği emek miktarlarına bağlı olduğu biçimindeki klasik görüş.

Serbest ticaret: Uluslararası uzmanlaşmanın yararlarının elde edilebilmesi için devletin ticareti kısıtlamaması gerektiği biçimindeki klasik görüş.

Uluslararası uzmanlaşma: Adam Smith, Uluslararası Ticaret Teorisi’ne kazandırmıştır; her ülke hangi malları en ucuza üretiyorsa o malları üretmeli, öteki malları yurt dışından almalı, biçimindeki temel ilke.

Mutlak Üstünlük Teorisi: Adam Smith’in uluslararası uzmanlaşma ve serbest ticaretin yararlarını açıklamak için geliştirdiği teori; bir malı en ucuza üreten ülke o malı üretmeli ve ihraç etmelidir, biçiminde ifade edilebilir.

Ricardo ve Karşılaştırmalı Üstünlük Modeli

Adam Smith’ten yaklaşık kırk yıl sonra David Ricardo, Mutlak Üstünlük Teorisi’ne ilişkin analizleri geliştirerek Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi’ni ortaya attı. Uygulamada karşılaştırmalı üstünlük teorisi yerine, “mukayeseli avantajlar teorisi”, “karşılaştırmalı maliyetler doktrini” gibi değişik ifadeler kullanıldığına da dikkat etmek gerekir.

Ricardo’ya göre bir ülke, diğerine göre hangi malların üretiminde göreceli bir üstünlük sahibi ise o mallarda uzmanlaşmalıdır. Yani, uluslararası ticaretin temelini mutlak değil, karşılaştırmalı üstünlükler oluşturur.

Tüm ülkeler karşılaştırmalı üstünlük modeline uygun hareket etmekle kıt kaynaklarını en ekonomik biçimde kullanmış ve ekonomik refahlarını maksimum düzeye ulaştırmış olurlar.

David Ricardo: Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi’nin kurucusudur; her ülke başkalarına göre karşılaştırmalı olarak ucuza ürettiği mallarda uzmanlaşmalı ve o malları ihraç etmelidir, biçiminde ifade olunabilir.

Dış ticaretten tarafların sağlayacakları yararların ölçüsü uluslararası fiyat oranına bağlıdır.
Ricardo Model’indeki Eksiklikler

Ricardo modelindeki bazı önemli aksaklıklar şunlardır:

• Ricardo modeli emek değer teorisine dayanır: Modelde maliyeti oluşturan tek etken olarak emek kabul edilmiştir. Oysa sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcilik faktörlerinin maliyetin dışında bırakılması, gerçekte kıt kaynakların etkin kullanımını engelleyecek çok önemli bir nedendir.
• Ricardo ülkeler arasında iş gücü verimindeki farklılığın nedenlerini de açıklamış değildir.
• İş gücü veriminde farklar: Ricardo modelinde uluslararası ticaretin nedeni iş gücünün uluslararası verim farkları ile açıklanır.
• Ricardo’ya göre, iş gücü ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında işe tam hareketsizdir.
• Faktörlerin tam hareketsizliği: Ricardo modelinde üretim faktörlerinin ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında işe tam hareketsiz olduğu varsayılır.
• Ricardo teorisi bir arz teorisidir: Bu modelde maliyet ve fiyat gibi kavramlar yalnızca arz ya da üretim koşulları tarafından belirlenir. Talep koşulları dikkate alınmış değildir.
• Arz teorisi: Ricardo modeli bir arz teorisidir çünkü yalnızca üretim maliyetlerini incelemiş, talep faktörünü dikkate almamıştır.
• Ricardo modeli sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanır.
• Ricardo modeli statik bir modeldir: Bu modelde zaman ve değişme faktörlerinin yeri yoktur.
• Üretim aşamalarına göre uzmanlaşma: Ricardo modelinde bir malın üretiminin farklı aşamalara ayrılması ve maliyeti minimuma indirmek için her aşamanın, değişik ülkelerde yapılması üzerinde durulmuş değildir.

Tam uzmanlaşma: Sabit ve azalan maliyetlerin doğuracağı sonuç; tüm kaynakların öteki maldan çekilip karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olunan mala yığılması.

Fırsat Maliyeti ile Analiz

Bir malın fırsat maliyeti, o malın üretimini bir birim artırmak için gereken tüm kaynakları serbest bırakmak üzere, başka bir malın üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşittir. Fırsat maliyeti, bir malın üretimi için üretiminden vazgeçilmesi gereken başka malların piyasa fiyatları ile değerlendirilir. Fırsat maliyeti, bu özellikleriyle muhasebedeki gerçek parasal ödemeleri içeren maliyet kavramından farklıdır. İktisatta kullanılan maliyet kavramı fırsat maliyetleri tanımına dayanır.

Fırsat maliyetleri yaklaşımına göre üretim maliyeti, bir birim mal üretmek için gerekli olan kaynakların toplamına eşittir. Fiziki bakımdan farklı olan bu kaynakları toplamak için de emek, sermaye ve doğal kaynak gibi faktörlerin her birinden kullanılan miktarlar yerine parasal değerler dikkate alınır.

Emek maliyetleri yerine daha gerçekçi olan fırsat maliyetlerinin kullanılmasıyla karşılaştırmalı üstünlük teorisinin dayandığı temel mantığı değiştirmez.

Üretım Hacmi ile Maliyet Arasındaki İlişkiler

Üretim hacmindeki değişme ile üretim maliyetleri arasındaki ilişkilerin niteliği üç ayrı şekilde olabilir.

• Birincişi, üretimin değişmesine karşın maliyetlerin sabit kalmasıdır. Buna üretimde “sabit maliyetler” koşulu adı verilir.
• İkincişi, üretim hacmi genişlerken maliyetlerin artmasıdır. Buna da artan maliyet ilişkisi denir.
• Üçüncüsü, üretim artarken maliyetlerin azalması durumudur ki buna da azalan maliyet koşulu adı verilir.
Verimlilik sırasıyla sabit verimler, azalan verimler ve
artan verimler biçiminde de ifade edilebilir.

Sabit fırsat maliyetleri şu iki durumda ortaya çıkabilir:

1. Üretim faktörlerinin birbiri yerine tam ikame edilebilir (perfect substitutes) olmaları ya da iki malın üretiminde sabit oranda kullanılmaları,
2. Bir faktörün bütün birimlerinin homojen veya aynı kalitede olması.

Artan maliyetler: Azalan verimlerle aynı, üretim hacmi genişledikçe fırsat maliyetlerinin de yükselmesi, içbükey üretim olanakları ile temsil edilir.
Sabit fırsat maliyetleri varsayımının doğal sonucu üretimde “tam uzmanlaşma” dır. Ricardo modeli sabit maliyetlere dayandığı için böyle bir tam uzmanlaşma ile sonuçlanır.
Eğer kaynaklar bir kesimden diğerine aktarıldıkça her
yeni kaynak, üretime bir öncekinden daha az katkı sağlıyorsa üretimde artan maliyet (veya azalan verim) koşulları geçerlidir.
Çoğalan fırsat maliyetleri şu gibi nedenlerden ortaya çıkmış olabilir:
• Üretim faktörleri homojen değildir
• Üretim faktörleri tüm malların üretiminde aynı oranda ya da aynı yoğunlukta kullanılmamaktadır.
Faktörlerin üretimde ne oranda kullanılması gerektiği ise teknoloji tarafından belirlenir. Bazı mallar emek, bazı mallar da sermaye yoğun yöntemlerle üretilirler.

Azalan maliyetler durumunda ise aktarılan her kaynağın üretimde sağladığı artış bir öncekinden daha fazladır. Verimlilikteki bu artışlar iktisatta içsel ve dışsal tasarrufa ya da ölçek ekonomileri ile açıklanır.

Dışsal ekonomiler ise bir işletmenin sırf kendi üretim hacminden değil, aynı zamanda onun bağlı olduğu endüstrinin bir bütün olarak genişlemesinden dolayı da ortaya çıkan etkilerdir.

Üretim hacmi genişledikçe maliyetlerin sürekli olarak azalacağını kabul etmek gerçekçi değildir. Bir endüstride üretim hacmi genişledikçe maliyetlerin bir noktaya kadar azalan, sonra sabit kalan, daha sonra ise artan bir eğilim göstermesi daha gerçekçidir.

Eksik uzmanlaşma: Bir malın yurt içi fiyatları dünya fiyatlarından daha düşük olduğu için o malda uzmanlaşmaya gidilirken tüm kaynaklar o endüstride toplanmadan önce uzmanlaşmanın sona ermesi, artan fırsat maliyetlerinin bir sonucu.

İçsel tasarrufa: Bir malın üretim hacmi genişlerken firma içinden kaynaklanan etkilerle maliyetlerin düşmesi.

Dışsal tasarrufa: Bir malın üretim hacmi genişlerken firma dışından fakat firmanın bağlı olduğu endüstrinin büyümesinden kaynaklanan etkilerle her bir firmanın maliyetlerindeki düşme.

Dönüşüm Eğrileri Bir ülkenin, veri teknoloji ve tam çalışma koşulları altında sınırlı kaynaklarıyla üretebileceği mal bileşimlerini gösteren eğriye dönüşüm eğrisi veya “üretim olanakları eğrisi” adı verilir. Fırsat maliyetleri geometrik olarak en açık biçimde dönüşüm eğrileriyle gösterilebilirler.

Üretim olanakları eğrisi: Sınırlı kaynak stoku ve veri teknoloji koşulları altında ülkenin iki maldan üretebileceği çeşitli mal bileşimlerini gösteren eğri (veya doğru).

Sabit Maliyetler ve Dış Ticaret Sabit maliyet (verim) koşulları altında üretim olanakları eğrisi düz bir doğru şeklinde olur.

Üretim olanakları eğrisinin düz bir doğru seklinde olması, bu maliyet oranının değişmemesinin bir sonucudur.

Sabit fırsat maliyetler, bir kesimde üretimi kısıp diğer kesime aktarılan kaynakların o kesimdeki üretime yaptığı katkıda bir değişme olmaması durumudur. Bunun nedenleri bir faktörün tüm birimlerinin aynı veya eş

kalitede olması ve faktörlerin tüm malların üretiminde aynı sabit bir oranda kullanılması ile açıklanabilir.

Teorik analizlerde uluslararası fiyatların belirlenmesi ülkelerin talep koşullarına bağlıdır.

İki ülkeli modelde uluslararası ticaretin iki taraf bakımından da kârlı olabilmesi için uluslararası fiyat oranının (dış ticaret hadleri) bu ülkelerin iç maliyet oranları arasında bulunması gerekir. Onun altında bir fiyattan satmak ilgili ülkeler için kârlı değildir.

Çoğalan Maliyetler ile Dış Ticaret Analizi Kaynakların her malda aynı derecede etkin olmaması nedeniyle bir alanda uzmanlaşmaya gidilirken belirli noktadan sonra “azalan verimler Kanunu’nun işleyişi kaçınılmaz olur. Her yeni aktarılan kaynağın aynı kalitede olmaması veya her malın üretiminde aynı sabit faktör kullanım oranının geçerli olmamasının bir sonucudur. Çoğalan maliyetler özellikle tarım kesiminde etkilidir. Kaynakları sanayi kesiminden çekip tarıma yatırdıkça, üretimdeki artış bir süre sonra giderek çoğalan maliyetlerle gerçekleştirilebilir. Çünkü öteki faktörler toprak kadar tarımsal üretime elverişli değildir.

İçbükey dönüşüm eğrisi: Çoğalan maliyet koşulları altında üretim olanakları eğrisinin şekli.

Marjinal dönüşüm haddi: Herhangi bir noktada dönüşüm eğrisine çizilen bir teğetin eğimi, iki maldan birbiri yerine geçen miktarlar arasındaki oranı (fırsat maliyetlerini) ifade eder.

Piyasa ekonomisinin geçerli olduğu toplumlarda kaynak aktarımını sağlayan faktör kâr maksimizasyonudur. İç üretim maliyetleri, dış fiyatlardan küçük olduğu sürece ihraç malı üretiminin arttırılması firmaların kârlarını yükseltir.

Çoğalan maliyet koşulları altında dış ticaret genellikle ülkeyi tam uzmanlaşmaya götürmez.

Eksik uzmanlaşmanın nedeni iç fiyatların çoğalan maliyet koşulları dolayısıyla yükselmesi ve tam uzmanlaşmaya ulaşılmadan dünya fiyatlarına eşitlenmesidir.

Azalan maliyet koşulları Azalan maliyet koşulları altında, üretim olanakları eğrisi orijine göre dış bükeydir.

Dışbükey: Azalan fırsat maliyetleri durumunda dönüşüm eğrisinin sekli.

ULUSLARARASI TICARET TEORISI: ARZ VE TALEP FAKTÖRLERI ILE ANALIZ
Giriş

Karşılaştırmalı üstünlükler ülkeler arası fiyat farklılıklarına bağlıdır. Bu ise arz ve talep faktörlerinin birlikte etkisine bağlıdır.

Uluslararası İktisat Teorisi’nde göreceli fiyatlar, ticaret hadleri ismini almakta ve ihraç mallarının ithal mallarıyla değişim oranı olarak tanımlanmaktadır.

Dış ticaret yapan ülkelerin talep koşullarına yer verilmedikçe, analizlerin şu yönlerini belirlemek olanaksızlaşır:

1. Dönüşüm eğrisi üzerinde dış ticaret öncesi denge noktası,
2. Uluslararası denge fiyat oranı (dış ticaret hadleri),
3. Dış ticaret sonrası tüketim ve üretim noktaları.

Uluslararası Fiyat Oranının (Dış Ticaret Hadlerinin) Oluşumu

Ricardo’ya göre, ülkelerin yurt içi üretim maliyetleri oranı uluslararası ticarette denge fiyatlarının veya ticaret hadlerinin sınırlarını belirler.

Uluslararası ticaret dengesini sağlayan göreceli fiyat oranının (dış ticaret hadlerinin) hangi düzeyde oluşacağını ülkelerin arz faktörlerinin yanında aynı zamanda onların talep koşullarına bağlıdır.

Dünya piyasalarında da denge fiyatları ihracat arzı ile ithalat talebini birbirine eşitleyen fiyatlardır.

İhracat arzı ithalat talebini aşıyorsa bu fazlalığın doğurduğu baskılar sonucu uluslararası fiyatlar denge sağlanıncaya kadar düşecektir.

Eğer cari ticaret hadlerinden bir ithalat talebi fazlası varsa bu kez dünya fiyatları yükselecek ve yeni bir denge oluşacaktır.

Kârlı ticaret alanı: İki ülkeli modelle ilgili şekilde ülkelerin iç maliyet doğruları arasında kalan alan. Bu alan içinde yer alan tüm uluslararası fiyat oranlarından ticaret iki ülke için de kârlıdır.

Karşılıklı Talep Kanunu

Klasik İktisatçılardan dış ticarette talep koşullarına ilk kez yer veren düşünür John Stuart Mill dir.

Mill’in dış ticaret hadlerinin oluşumuyla ilgili açıklamaları karşılıklı talep kanununa dayanır. İki ülkeli bir modelde, bir ülkenin karşılıklı talebi, onun kendi malından vereceği bir birim için, öbürünün malından talep edeceği miktarlarla ölçülür.

Ülke, belirli miktar yerli mal karşılığında ne kadar az yabancı mala razı oluyorsa, ithal malına olan karşılıklı talebi o derece şiddetli demektir.

Teklif Eğrileri

Karşılıklı talep teorisi, ünlü İngiliz iktisatçısı Alfret Marshall tarafından geliştirilen ve teklif eğrileri adı verilen şekillerle incelenmiştir.

Ülkenin belli miktar veya hacimdeki ithal malı karşılığında önerdiği ihraç malı tutarına teklif adı verilir.

Bir teklif, aynı anda şu üç şeyi ifade eder: İhraç miktarı, ithal miktarı ve uluslararası fiyat oranı.

Ticaret hacmine bağlı olarak ülkenin teklifleri de değişir. İthalat her defasında belli miktar artırılırken ülkenin her ilave birim ithal malı karşılığında kendi malından teklif edeceği miktarlar giderek azalır ve hatta bir noktada sıfıra düşer. Bu noktada toplam ihracat hacmi en yüksek düzeydedir. Bundan sonra ise ithal malı miktarı artırılmak istenirse ülkenin kendi malın dan teklif edeceği miktarlar toplam olarak da düşmeye başlar.

Teklif eğrisi: İthal malı birer birim artırılırken, bunların karşılığında ülkenin kendi malından önereceği miktarları gösteren eğriye teklif eğrisi denir.

Karşılıklı talep kanunu: İki ülkeli modelde bir ülkenin karşılıklı talebi, onun kendi malından vereceği bir birim karşılığında öbür ülkenin malından ne miktarlarda talep edeceği ile ölçülür.

Teklif eğrisi üzerindeki her nokta, hem teklif ve talep edilen miktarları, hem de bunların birbirine oranı olan uluslararası göreceli fiyatı, gösterir.

Teklif eğrisi iç maliyet doğrusunun altına inemez. Çünkü ticaret hadlerinin iç maliyetlerden düşük olması durumunda, ülkenin ithal malını da kendisinin üretmesi dış ticaretten daha kârlıdır.

Teklif eğrisinin eğimin yükselmekte olduğu kısımda, her yeni ithal malı birimi karşılığında ihraç malından önerilen miktarlar azalmaktadır.

Teklif eğrisinin tersine döndüğü kısımda daha fazla ithal malı kabul edebilmesi için ülke, teklif ettiği ihraç malının toplam miktarını azaltıyor. Çünkü, artan ithal malı miktarlarının ülkeye sağladığı marjinal fayda giderek azalır.

İthal malı birimlerinin sağladığı marjinal fayda ne kadar hızla azalır veya ihraç malı birimlerinin doğurduğu marjinal fayda kayıpları ne kadar şiddetle artarsa teklif eğrisi, belirli ticaret hacimlerinde dikleşecek, ya da ticaret hacmi düşük olacaktır.
Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi olmak özelliklerine sahiptir.

Teklif eğrisinin şekli, ülkenin üretim teknolojisi, faktör donatımı, ekonomik yönetimde etkinlik vs. gibi arzla ilgili özelliklerini yansıtmaktadır.

Teklif eğrileri ülkelerin arz ve talep koşullarını yansıttığı için bu eğrilerin analizi bir genel denge analizi niteliğindedir.

Dünyada denge fiyatları, toplam uluslararası ihracat arzı ile toplam uluslararası ithalat talebini birbirine eşitleyen fiyatlardır.

Bir fiyat oranının denge ticaret haddi olabilmesi için bu fiyattan bir ülkenin ihraç edeceği miktarın diğerinin ithal edeceği miktara eşitlenmesi zorunludur.

Uluslararası denge: İki ülkenin, ayrı ayrı elde edilen teklif eğrileri aynı şekil üzerinde gösterilirse bunlar bir noktada kesişirler. Bu noktadan geçen fiyat oranı ise denge ticaret haddini oluşturur. Her maldan teklif edilen miktar, o maldan talep edilen miktara eşitlendiğinde uluslararası ticarette dengeye ulaşılmış olur.

Teklif Eğrilerinde Kaymalar

Teklif eğrileri, ülkelerin arz ve talep koşullarına bağlı olduğuna göre bu faktörlerdeki bir değişmeden de etkileneceklerdir. Teklif eğrilerindeki bir kayma normal olarak iki sonuç doğurur: Ticaret hadleri etkisi ve ticaret hacmi etkisi

Dış ticaret hacmindeki genişleme refahı olumlu, dış ticaret hadlerinde bozulma ise olumsuz yönde etkiler.

Teklif eğrilerini etkileyen arz faktörleri arasında ise teknolojik gelişme, faktör artışları, yönetim bilgisinde ilerleme, vs. gibi bir dizi faktör yer alır.

Önemsiz Olmanın Önemi (Küçük Ülke Avantajı)

Eğer ticaret ortaklarından birisi çok küçük, diğeri çok büyük bir ülke ise o takdirde karşılıklı talep kanununun özel bir durumu ortaya çıkar ve uluslararası ticaret, büyük ülkenin iç maliyet oranından ya da ona çok yakın bir fiyattan yapılabilir. Dolayısıyla dış ticaret kazançlarının önemli bir payı ufak ülkeye gider.

Ticarette “büyüklük” kavramı her zaman ülkenin coğrafi ya da fiziki büyüklüğü ile ilgili değildir. Nitekim coğrafi bakımdan büyük sayılan birçok ülke, çoğu malların dünya ticaretinde önemsiz bir alıcı veya satıcı durumundadır.

Teklif Eğrisi Modelinin Yararları

Model iki ülke, iki mal ve iki üretim Teklif eğrilerine dayalı model uluslararası ticaret analizlerine ilişkin birçok temel bilgi içermektedir. Bunlar, ülkelerin arz ve talep koşulları faktörünü (emek ve sermaye) kapsamakta olup tam bir genel denge analizi durumundadır. Arz ve talep koşullarındaki bir değişmenin etkileri de model yardımıyla kolayca gösterilebilir.

Toplumsal Kayıtsızlık Eğrileri ile Analiz

Teklif eğrileri yanında Uluslararası Ticaret Teorisi’ni talep yönünden incelemenin diğer bir yolu da toplumsal kayıtsızlık eğrilerini kullanmaktır.

Tüketici kayıtsızlık eğrileri: Bir tüketicinin kayıtsızlık eğrisi, iki ülkeli modelde geometrik olarak, o tüketiciye aynı faydayı sağlayan çeşitli mal bileşimlerini gösteren noktaların birleştirilmesinden elde edilir.

Kayıtsızlık eğrileri orijine göre dışbükeydir. Bu eğrilerin şekilleri ilgili tüketicinin zevk ve tercihlerini, yani talep koşullarını yansıtır.

Kayıtsızlık eğrisi boyunca hareket etmekle tüketicinin bir maldan elde ettiği miktar artarken, öteki maldan sahip olduğu miktar azalır. Azalan uçsal fayda veya marjinal fayda kuralı uyarınca, bir maldan tüketilen her yeni birimin sağladığı fayda giderek düşer.

Vazgeçilen her birim mal dolayısıyla uğranılan fayda kaybı bir öncekinden daha büyük olur. Kayıtsızlık eğrisinin orijine göre dışbükey olmasının nedeni budur.

Toplumsal kayıtsızlık eğrileri: Bireysel kayıtsızlık eğrileri Mikro İktisattın konusuna girer. Uluslararası İktisat bakımından önemli olan toplumsal kayıtsızlık eğrileridir.

Belli bir anda toplumun talep koşullarını gösteren kayıtsızlık eğrileri haritası, toplumun o andaki göreceli gelir dağılımını yansıtır. Gelir dağılımı değiştikçe kayıtsızlık eğrilerinin de değişmesi gerekir.

Azalan marjinal fayda Kanunu: Bir maldan tüketilen miktarlar arttıkça, her yeni tüketilen miktarın tüketiciye daha az fayda sağlaması.

Faydanın mutlak olarak ölçülemez ligi: Fayda miktarını objektif biçimde ölçecek bir kıstasın bulunmaması. İktisatta fayda karşılaştırmalı olarak ölçülür.

Normatif Ekonomi kuralına göre, bir toplumda ancak hiç kimsenin geliri düşürülmeden bazı kişilerin gelirleri artırılabiliyorsa, o toplumun refahı yükseltilmiş sayılır.
Kayıtsızlık eğrileri ekonomik analizlerde büyük kolaylıklar sağlar. O yüzden iktisatçılar toplumların talep koşullarının incelenmesinde bir analiz aracı olarak toplumsal kayıtsızlık eğrilerini kullanırlar.

Kayıtsızlık eğrileri analizini bir toplum için uygularken ya zararı karşılama ilkesi varsayımını yapmak ya da daha da kısıtlayıcı olarak gelir dağılımının değişmediğini varsaymak gerekir.

Bir toplumsal kayıtsızlık eğrisi, o topluma aynı faydayı sağlayan mal bileşimlerini gösterir.

Normatif ekonomide toplumsal refah artışı kuralı: Bir toplumda kimsenin refahı düşürülmeden en az bir kişinin geliri artırılmışsa toplumun refahı artmış demektir. Eğer bazı kişilerin geliri artarken diğer bir veya birden çok kişinin geliri azalmışsa, ancak geliri artan kişilerden aktarılacak gelirlerle yoksullaşan kişilerin uğradığı kayıp karşılandıktan sonra geriye bir pay kalmışsa toplumun refahı yükselmiş sayılır.

Zararı karşılama ilkesi: Artan gelirlerle, yoksullaşan kişilerin gelirindeki düşüşün karşılanması.

Ekonomide Genel Denge

Kapalı Ekonomide Denge Sonsuz sayıdaki kayıtsızlık eğrilerinden herhangi birisi dönüşüm eğrisine teğet olur. Dış ticarete kapalı bir toplumda üretim ve tüketim dengesi bu noktada gerçekleşir. Kapalı bir ekonomide tüketim üretime eşitlenmek zorundadır.

Bir toplumda optimal dengenin sağlanabilmesi için halk nelerin, hangi miktarlarda üretilmesini istiyorsa, üretimin de buna uygun biçimde yapılması gerekir. Piyasa ekonomilerinde bunu sağlayan mekanizma ise fiyat mekanizmasıdır. Halkın talep ettiği malların fiyatı, o alandaki kârlılığı yükseltir. Üreticileri yönlendiren ana etken de budur.

Ekonominin genel denge noktasında dönüşüm ve kayıtsızlık eğrilerine teğet olarak çizilen bir doğrunun eğimi, iki mal arasındaki yurt içi değişim oranını (iç fiyatları) ifade eder.
Kayıtsızlık eğrisi eğiminin marjinal ikame oranına eşittir. Marjinal ikame oranının yurt içi değişim oranına
eşitlendiği noktada tüketiciler dengeye ulaşır.

Üretici dengesi ise dönüşüm eğrisi eğiminin (yani marjinal dönüşüm oranının) iç fiyat oranına eşitlendiği noktada gerçekleşir.

Marjinal ikame oranı ile marjinal dönüşüm oranının birbiri ne eşit olduğu noktada hem tüketici hem de üretici dengesi

sağlanmış olur. Bu ise kapalı ekonomi durumunda toplumsal refahın maksimuma ulaşması demektir.

Açık Ekonomilerde Denge Açık ekonomilerde üretim ve tüketim miktarları birbirinden ayrılır. Hangi malların ne miktarlarda üretileceğine, kâr maksimizasyonu amacı doğrultusunda, üreticiler karar verir.

Üreticinin denge koşulu, malın marjinal maliyetinin piyasa fiyatına (dış fiyatlara) eşitlenmesidir.

Tüketici fayda maksimizasyonuna göre tüketimini belirler. İki mal arasındaki marjinal ikame oranının piyasa fiyatına eşitlenmesi ile tüketici dengesi sağlanmış olur.

Üretici dengesi: Açık ekonomide, uluslararası fiyat oranı doğrusunun üretim olanakları eğrisine teğet olduğu noktada gerçekleşir.

Tüketici dengesi: Açık ekonomide, uluslararası fiyat oranı doğrusunun bir toplumsal kayıtsızlık eğrine teğet olduğu noktada gerçekleşir ve toplumun refah düzeyini yansıtır.

Optimizasyon kuralı uyarınca geometrik olarak üretici dengesi, dönüşüm eğrisinin fiyat doğrusuna, tüketici dengesi de bir kayıtsızlık eğrisinin yine fiyat doğrusuna teğet olduğu noktalarda gerçekleşir.

Her ülke, üretiminde uzmanlaştığı malın bir kısmını ihraç edip karşı ülkenin malını ithal ederek kapalı ekonomiye göre daha fazla mal tükettiği için, daha yüksek bir kayıtsızlık eğrisine ulaşma olanağı elde eder. Üretimdeki kaymanın nedenleri, firmaların kârlarını maksimum yapma amaçlarıdır.

Optimizasyon kuralı: Açık bir ekonomide uluslararası fiyat oranları doğrusunun dönüşüm eğrisine teğet olduğu noktada üretici dengesinin, bir toplumsal kayıtsızlık eğrisine teğet olduğu noktada tüketici dengesinin gerçeklemesi, böylece toplumun olabilen en yüksek refah düzeyine ulaşması durumunu ifade eder.

Dış ticaret üçgeni: Dönüşüm eğrisi ve toplumsal kayıtsızlık eğrisini kullanan geometrik yaklaşıma dayalı dış ticaret analizlerinde bir kenarı ihracat miktarını, diğer kenarı ithalât miktarını ve üçüncü kenarı (hipotenüsü) uluslararası fiyat oranını gösteren üçgen.

Dış ticaretin tüketim kazançları: Dış ticarete açılan bir ülkede üretimde uzmanlaşma gerçekleşmese bile mevcut mal üretiminin bir bölümünün daha yüksek uluslararası fiyatlardan satılabilmesi dolayısıyla elde edilen refah artışı. Tüketim kazancı ile birlikte toplam dış ticaret kazancını oluşturur.

Dış ticaret kazançları: Tüketim kazançları ve üretim kazançları olarak ikiye ayrılır. Bazen birincisi ne değişim, ikincisine de uzmanlaşma yararları dendiği olmaktadır.
Genellikle dış ticaret kazançlarının yalnızca üretimde uzmanlaşmadan kaynaklandığı düşünülür. Oysa bu doğru değildir. Üretimde uzmanlaşmanın olmadığı varsayılsa bile dış ticaret ülkeler için yine de kazançlıdır. Bunlar tüketimden kaynaklanan kazançlı olabilir.

Talep farklılıklarına bağlı dış ticaret: Üretim koşullarının aynı olmasına karşın, talep koşullarının farklılığı dolayısıyla, ilgili ülkelerin her birinde az tercih edilen malın fiyatı (malların fiyatları) daha düşük olmakta ve ülke bu malda (mallarda) karşılaştırmalı üstünlük elde etmektedir.

Talep farklılığı, ülkeleri üretimde kısmi bir uzmanlaşmaya sürüklemektedir.

Günümüzün küreselleşen dünyasında kitle iletişim araçlarının gösterdiği baş döndürücü gelişmeler, ülkeleri birbirlerine daha da yaklaştırmış ve tüm ülkelerde az çok benzer talep koşullarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Arz ve talep koşullarında farklılık: Gerçek dünyada ülkelerin hem arz hem de talep koşulları farklı olabilir. Model açısından bunun anlamı, ülkelerin üretim olanakları ile birlikte toplumsal kayıtsızlık eğrilerinin şeklinin de farklılığıdır. Uluslararası ticaret üzerindeki etkiler iç fiyat oranlarındaki farklılıklara bağlıdır.

Arz ve talep koşullarının belirlediği göreceli iç fiyatları birbirinden uzaklaştıkça uluslararası ticaret hacmi genişler, birbirine yaklaştıkça da ticaret hacmi daralır.

Dış Ticaretin Dinamik Yararları

1) Üretim ve kaynak açığını karşılama: Gelişmekte olan ülkeler kalkınmaları için gerekli olan ancak kendileri üretemedikleri mal, hizmet ve kaynakları yurt dışından ithal ederler. Yatırım malları ile ara malları, ham maddeler ve zorunlu tüketim maddeleri bunların arasında yer alır. Ayrıca çoğu az gelişmiş ülkeler, yatırımların gerektirdiği sermaye fonlarını ulusal tasarruflarından karşılayamazlar. Böylece yurt dışından sağladıkları fonlarla iç tasarruf açıklarını kapayabilir ve daha yüksek bir kalkınma hızı gerçekleştirebilirler. Teknik iş gücü açığı içinde olan bazı ülkeler de bu kaynakları yurt dışından getirterek ihtiyaçlarını giderebilirler.
Teknolojiyi üretenler, genellikle birkaç sanayileşmiş ülkedir. Dolayısıyla uluslararası ekonomik ilişkiler çerçevesinde gerekli teknolojiler dışarıdan ithal edilerek teknolojik gelişme hızlandırılabilir.
2) İç ekonomideki ürün fazlasına çıkış (pazar) sağlama: Dış ticaretin bulunmadığı bir ekonomide iç talep yetersizliği dolayısıyla, ülke

kaynakları eksik çalıştırılabilir. Dış ticaretin yarattığı talep artışları ile bu kaynakların kullanılması sağlanabilir.
3) Geniş bir piyasa hacmi: Kapalı ekonomilerde üretim iç piyasa hacmi ile sınırlıdır. Piyasa darlığı çoğu mallarda üretimin en etkin yöntemlerle yapılmasını ya da en uygun teknolojilerin kullanılmasını engeller. Dış piyasalar için üretim, piyasa darlığı engelini ortadan kaldırır. Geniş bir piyasa, ayrıca, üretimde ölçek ekonomilerinden yararlanılmasına olanak sağlar. Bunlar üretim hacmindeki artış dolayısıyla maliyetleri düşüren etkenlerdir. Geniş bir piyasa ayrıca ulusal yatırımları özendirerek ve dolaysız yabancı sermaye yatırımlarını ülkeye çekerek de kalkınmayı olumlu yönde etkiler.
4) Rekabet: Dış ticaret, yerli üreticileri yabancı üreticilerin rekabeti ile karşı karşıya getirir. Bu da üretimde etkinliği artırır, teknolojiyi geliştirir ve iş bilen, becerikli işadamlarının ortaya çıkmasına neden olur. Rekabetin olmadığı yerde tekelleşme eğilimleri başlar, verimlilik azalır ve kaynak israfı artar.
5) İç piyasa talebini geliştirme: Geniş bir iç piyasaya sahip olan ülkelerde, önceleri ithal edilen yeni sanayi ürünleri, zamanla yurt içi talebi genişletir ve bu şekilde söz konusu malların yurt içinde etkin biçimde üretilmesine olanak sağlar.
6) Ekonomik dinamizm: Uluslararası ticaret sayesinde ülkeler birbirine yaklaşır, farklı ülkelerdeki tüketiciler diğerlerinin davranışlarından, ihtiyaçlarından, yaşayışlarından ve kullandıkları mallardan haberdar olurlar. Böylece yeni ihtiyaçlar doğar, farklı kalitede mallar talep edilir ve ekonomik yapılanmada değişiklikler oluşur. Bütün bunlar ekonomi ye dinamizm kazandırır, kaynakların daha iyi kullanılmasına ve tüketici refahının artmasına katkıda bulunabilir. Uluslararası ticaretin yararları ile genellikle statik yararlar üzerinde durulur. Bunlar kaynakların etkin dağıtımının sağladığı bir defalık refah artışı etkileridir. Oysa dinamik etkiler zamana ve değişmeye bağlıdır. Bunlar ekonomik büyüme ile doğrudan ilişkilidir.

FAKTÖR DONANIMI (HECKSER-OHLIN) TEORISI
Giriş
Faktör Donatımı Teorisi Karşılaştırmalı Üstünlüklere değişik bir yorum getirmekte ve onun ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir.

Teorinin Gösterdiği Temel Sonuç
Heckscher-Ohlin Teorisi oldukça açık, basit ve rasyonel bir düşünceye dayanır. Teoride savunulan ana düşünceyi su şekilde ifade edebiliriz: Bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda Karşılaştırmalı üstünlük elde eder, yani onları daha ucuza üretir ve o alanlarda uzmanlaşır. Bu teoriye göre; bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahip ise o faktörü yoğun olarak kullanan mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder. Yani o malı daha ucuza üretir ve o alanlarda uzmanlaşır.
Bu teorinin dayandığı bazı varsayımlar vardır. Bu varsayımları dikkat, sınavlarda genelde buradan soru gelir.
• Ülkelerin faktör donatımları bir birinden farklıdır. Yani bir ülke emek bir ülke sermaye bakımından zengindir.
• Malların faktör yoğunlukları farklılık gösterir.
Yani bazı mallar emek yoğun bazı mallar sermaye yoğun olarak üretilir.
• Bir malın üretim fonksiyonu (Teknolojisi) bütün ülkelerde aynıdır.
• Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir.
• İki ülkenin ticaret yapabilmeleri için talep koşullarının benzer olması gerekir.
• Bu teori arz yönlü bir teoridir.
• Teoride iki mal, iki ülke ve iki faktör vardır.
• Heckscher-Ohlın Teorisi’nin dayandığı iki ana varsayım şunlardır: (a) Ülkeler faktör donatımları bakımından birbirinden farklıdırlar. İki ülkeli modelde bir ülke emek, diğeri ise sermaye bakımından zengin ülkelerdir. (b) Mallar faktör yoğunlukları ya da nispi faktör kullanım oranları bakımından da farklılık gösterirler.

Bazı Kavramların Açıklanması
Faktör Donatımı (Heckscher-Ohlin) Teorisi. Klasik Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisine göre, yurtiçi üretim maliyetleri farklı olduğu sürece, ülkeler karlı dış ticaret yapabilirler ve yurtiçi üretim maliyetlerindeki farklılıklar da uluslararası emek verimliliğindeki farkların bir sonucudur.
Teorinin dayandığı iki ana varsayım:
Ülkeler faktör donatımları bakımından birbirinden farklıdır.
Mallar faktör yoğunlukları ya da nisbi faktör yoğunlukları açısından farklılık gösterir. Yani bazı malların üretimi emeğe oranla daha fazla sermaye, ya da tersine, sermayeye oranla daha fazla emek gerektirirler.
Diğer varsayımlar:
Bir malın üretim fonksiyonu bütün ülkelerde aynıdır. Üretimde ölçeğe göre sabit verim koşulları geçerlidir

Ülkelerin talep koşulları birbirinin benzeridir.
Üretim faktörlerinin fiziki miktarları ya da faktör stoku ile tanımlanır. Arz yönü ile ele alır. Ülkelerin sermaye stoku / emek stoku oranları karşılaştırılır.

Faktör Yoğunluğu
Bir maldan bir birim üretmek için gerekli olan sermaye/emek oranı. faktör yoğunluğu teknolojiye ve faktör fiyatları oranına bağlıdır. Teknoloji, bazen bir malın üretiminde kullanılabilecek faktör miktarlarını katı olarak belirler. Bazen bu kadar katı olmaz ve örneğin emek ile sermaye faktörlerinin belirli ölçüler içinde birbiri yerine ikame edilmesine olanak sağlar. Bu durumda gerçekte faktörlerin ne oranda kullanılacakları faktör fiyatları oranına bağlıdır. Ucuz olan faktör pahalı olan faktörün yerine ikame edilir. Belirli durumlarda faktör fiyatları ne olursa olsun bir kısım mallarda sermaye emek oranları daima diğerlerinden daha yüksektir. Bu tür mallara Sermaye – Yoğun mallar, tersi durumda olanlara da Emek Yoğun mallar adı verilir. Faktör fiyatları değiştikçe ucuzlayan faktör pahalılaşanın yerine ikame edilir. Eğer faktör fiyatlarındaki değişme sonucunda emek – yoğun bir mal sermaye – yoğun bir mal durumuna gelmiş ya da tersi olmuşsa buna Faktör Yoğunluğunun Tersine Dönmesi olayı denir.

Sermaye yoğun mal, diğer mallara göre, üretiminde sermayenin emekten daha çok kullanıldığı mal, diğer bir deyişle sermaye yoğun teknolojiyle üretilen maldır.
Emek yoğun mal, diğer mallara göre, üretiminde emeğin sermayeden daha çok kullanıldığı mal, diğer bir deyişle emek yoğun teknolojiyle üretilen mal.
Faktör yoğunluğunun tersine dönmesi, fiyatı düşen faktörün fiyatı artan faktörün yerine ikame edilmesi sonucunda emek yoğun malın sermaye yoğun ya da sermaye yoğun malın emek yoğun hale gelmesidir.

Teorinin Grafikle Kanıtlanması
Üretim Olanakları (İmkanları) Eğrisi bir toplum ekonomisinde eldeki tüm kıt kaynaklar(üretim faktörleri) ve mevcut teknoloji seviyesi kullanılarak üretilebilecek maksimum(azami) mal ve hizmet bileşimlerini gösteren faydalı bir analitik modeldir.

Heckscher-Ohlın Modelınden Çıkartılan Farklı Teoremler

Uluslararası Faktör Fiyatları Eşitliği Teoremi
• Teorem, “serbest mal ticareti yoluyla ülkeler arası faktör fiyatları eşitliği nasıl sağlanır?” sorusunu yanıtlamayı amaçlar.
• Klasiklere ait olan, üretim faktörlerinin ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında tam hareketsiz oluşu, varsayımı Heckscher-Ohlin modelinde de geçerlidir.
• Modele göre her ülke bol olarak sahip olduğu üretim faktörüne yoğun bir şekilde ihtiyaç duyan mallarda uzmanlaşmaya gider.
• Türkiye emek-yoğun olan tekstil, Almanya ise sermaye-yoğun motor üretiminde uzmanlaşmaya gider.
Faktörlerin tam hareketliliği, uluslararası alanda hiçbir engelle karşılaşmadan faktörlerin bir ülkeden diğerine göç etmesi varsayımıdır.
Faktörlerin tam hareketsizliği, ülkeler arasında fiziki alanda hiçbir faktör akımının olmaması varsayımıdır.

Stolper-Samuelson Gelir Dağılımı Teoremi Teoremden önce , “serbest ticaret ülkede yaşayanların tümünün yararına, korumacılık ise zararınadır” görüşü hakimdir.
Teoreme göre “serbest ticaret ihracat endüstrilerinde yoğun kullanılan faktörün lehinedir. Korumacılık ise ithalata rakip endüstride yoğun olarak kullanılan faktörün lehinedir.”
Modele göre, gümrük tarifeleri uluslararası uzmanlaşmadan yararlanmayı ve ulusal geliri düşürür. Fakat ulusal gelir içinde ücretlerin payı artar, sermayenin düşer.
Gümrük tarifeleri, yurtiçi üretici ve tüketiciler açısından ithalata rakip malları fiyatını, ihraç mallarının fiyatına oranla yükselttiği sürece teorem geçerlidir.
Gümrük tarifeleri bu fiyat oranını düşürürse teorem geçerliliğini yitirir. (Metzler Paradoksu)
Metzler Paradoksu, gümrük tarifesi koyan ülkenin büyük ülke olması durumunda geçerlidir. Pazar payını kaybetmek istemeyen küçük ülke satış fiyatlarını düşürebilir.
Böylece gümrük tarifesi koyan ülkenin ithalat fiyatlarının
ve ithalata rakip mallarının fiyatlarının düşmesine neden olur.

Teorinin Test Edilmesi: Leontief Paradoksu Sağlam bir mantık yapısına dayanır. Matematik ve geometrik yöntemlerin uygulanmasına elverişlidir. Dış ticareti, ülkelerin faktör donatımı ve üretim teknolojisi gibi en yalın özelliklerine bağlar.
Teori aşağıdaki sorunlara açıklık getirir.
• Kalkınmanın dış ticarete etkileri
• Uluslar arası faktör akımlarının nedenleri
• Dış ticaretin gelir dağılımına etkileri
Test edilebilir hipotezlerin kurulmasına imkan verir. Faktör donatımı teorisi uzun bir süre malları faktör bileşimlerine ayıracak bir teknik bilinmediği için test edilememiştir.
Leontief, 1930’lu yıllarda “girdi-çıktı” (input-output) tablosu denilen tekniği geliştirmiş ve malları emek- sermaye bileşimlerine ayırmıştır.
Leontief, Amerika’nın tüm dış dünya ile olan ticaretini ele almış, ihracat ve ithalatta bir milyon dolar değerinde “temsili mal balyaları” oluşturmuştur.
Mal balyaları, bileşimi ihracat ve ithalatta aynı olan mal bileşimlerini gösterir.
Yapılan çalışma sonucunda Amerika emek-yoğun mallar ihraç edip, sermaye yoğun mallar eden bir ülke olarak çıkmıştır. Beklenenin aksine çıkan bu duruma Leontief Paradoksu denilmiştir.
Leontief, çelişkinin nedenini şöyle açıklar:
• Amerikan toplumunun üstün girişimcilik, yöneticilik, eğitim gibi özellikleri nedeniyle, Amerikan işçileri dünyanın diğer ülkelerindeki işçilere göre üstün niteliktedir.
• Aynı sermaye araçları ile çalışmış olsalar bile verimlilikleri yüksektir.
• Bir Amerikan işçisi, üç yabancı işçiye bedeldir.
.bu nedenle Amerika’nın emek stokunu bulmak için mevcut stoku üç ile çarpmak gerekir.
Leontief’in çalışmasına eleştiriler:
• Çalışmanın savaşın hemen sonrasındaki yıl için yapılmış olması
• Hesaplamalarda kullanılan sermaye katsayılarının güvenilir olmadığı
• Sadece emek ve sermaye faktörleri dikkate alınmış, doğal kaynaklar göz ardı edilmiştir.

Yeni Teoremler
Nitelikli İş Gücü Teoremi
Belirli türdeki mesleki veya nitelikli işgücü bakımından zengin ülkeler, üretimi büyük ölçüde bu faktörlere bağlı olan mallarda uzmanlaşırlar. Öte yandan niteliksiz emeğe bol olarak sahip bulunan ülkeler ise, yoğun biçimde niteliksiz emeği içeren malların üretiminde üstünlüğe sahiptir.
Teknoloji Açığı Teoremi
Sanayileşmiş ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir bölümü yeni mal ve üretim süreçlerine dayalıdır. Bunlar çoğunluğu ileri sanayileşmiş ülkelerde kurulu bulunan yenilikçi firmalar tarafından geliştirilir. Yenilikler, patent ve fikri mülkiyet hakları yasaları ile korunur. Yeniliği ilk kez bulan firma onun monopolcüsü olur.

Ürün Dönemleri Teoremi
Bu hipotez, teknoloji açığı hipotezinin genelleştirilmiş ve geliştirilmiş şeklidir. Buna göre, teknolojik yenilikler ve yeni malların geliştirilmesi ileri sanayileşmiş ülkelerde oluşur. Bu durum yüksek derecede eğitilmiş işgücünün ve AR GE ye yapılan yüksek yatırımın bir sonucudur. Tercihlerde Benzerlik Teoremi
Bu teorem homojen olmayan sanayi ürünleri ticaretini konu alır. Bu malların ticareti üretim maliyetlerinden çok, ülkeler arasındaki zevk ve tercihlerin benzerliğine yani talep koşullarına bağlıdır. Zevk ve tercihleri belirleyen temel etken de göreceli gelir düzeyleridir.
Ölçek Ekonomileri Teoremi
Ölçek ekonomileri için içsel ve dışsal tasarrufların olması ülkelerin bu tür endüstrilerde uzmanlaşmaları için daha güçlü bir teşvik sağlar.
Ülke, iç piyasada tüketicilerin satın alacakları çok sayıdaki maldan az miktarda üretmek yerine, ölçek ekonomilerine sahip birkaç endüstri üzerinde uzmanlaşmaya gider ve ihtiyacı olan diğer malları dışarıdan ithal eder.
Böylece ölçek ekonomileri maliyetleri düşürerek, üretim ve zevkler yönünden birbirine benzer ülkeler arasında bile karlı dış ticaret yapma imkanı sağlar.
İçsel ölçek ekonomileri, üretim hacmi genişledikçe firma içinden gelen etkilerle maliyetlerin düşmesidir.
Dışsal ölçek ekonomileri, firmanın bağlı olduğu endüstrinin genişlemesi ve gelişmesi dolayısıyla, firma dışından gelen etkilerin maliyetleri düşürmesidir.

Monopolcü Rekabet Teoremi
Günümüzde ticaret homojen değil farklılaştırılmış malların alım satımını kapsar. Oysa faktör donatımı teorisi malların homojen olduğunu kabul eder. Homojenlik varsayımı tam rekabet varsayımının bir sonucudur. Bu durumda ülkenin aynı malı hem ihraç hem de ithal etmesi mümkün değildir. Ancak gerçek hayatta özellikle sanayi mallarının büyük çoğunluğu homojen değildir.
Dünya ticareti geleneksel anlamda endüstriler arası ticaret biçiminde düşünülmesine rağmen, günümüzde asıl endüstri içi ticaret ağırlık taşımaktadır. Endüstri içi ticaret iki yönlü ticaret olarak da bilinir. Monopolcü rekabet teoremi, sanayi malları üzerindeki iki yönlü ticaret olayını ölçek ekonomileri ile açıklar.
Buna göre sanayi kesiminde firmalar çoğunlukla ölçeğe göre artan verim koşullarına çalışırlar. Bunun doğal sonucu monopolcü rekabet piyasalarının ortaya çıkmasıdır. Sanayi kesiminde az çok birbirinden farklılaştırılmış mallar üreten çok sayıda firma bulunması bunun göstergesidir.
Ölçek ekonomilerinden yararlanma düşüncesi her firma veya üretim tesisini çok sayıda farklı tür veya tipte mal üretmek yerine yalnız bir ya da birkaç tür üzerinde üretim yapmaya zorlar.
Endüstriler arası ticaret, tamamen farklı endüstriler tarafından üretilen malların ihraç ve ithal edilmesidir. Endüstri içi ticaret, aynı endüstri kapsamında, fakat birbirinden ufak tefek farklılıkları olan malların ihraç ve ithal edilmesidir.

Yeni Teorilerin Değerlendirilmesi Genel Uzlaşı Ve Sonuç
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir bölümü, Heckscher-Ohl in teorisinde ön görüldüğü biçimde, faktör donatımına dayalı (teknolojiyi de kapsayan) bir endüstriler arası ticaret durumundadır. Sanayileşmiş ülkeler arasındaki ticaretin giderek artan bölümü ise yeni teoremlerin ön gördüğü biçimde, farklılaşan malların doğurduğu endüstri-içi ticarete dayanmaktadır. O hâlde, genel sonuç olarak Heckscher- Ohlin Teorisi’nin ve yeni teorilerden her biri- sinin, diğerlerinin kapsamadığı uluslararası ticaret alanlarını açıklamaya yönelik olduğunu, dolayısıyla da aralarında bir tamamlayıcılık ilişkisi bulunduğu belirtebilir. Buna göre, ülkeler faktör donatımı yönünden ne derece farklı iseler aralarındaki ticaret o ölçüde endüstriler arası türünde olacaktır. Buna karşılık, ülkelerin faktör donatımları ne ölçüde birbirinin benzeri ise aralarındaki ticaret o derecede

endüstri-içi ticaret niteliği taşıyacaktır. Konuya kalkınma açısından bakılırsa bu demektir ki, az Gelişmiş ülkelerle Gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret genellikle endüstriler arası nitelik taşır ve bu tür ticaret Faktör Donatımı Teorisi’ne dayanır. Sanayileşmiş ülkelerin kendi aralarındaki ticaret daha çok endüstri içi türde olduğundan yeni teorilere göre açıklanır.

DIŞ TICARET TEORISI VE EKONOMIK BÜYÜME ANALIZLERI
Giriş

Ekonomik büyüme olgusu, iktisatçıların her dönemde en çok tartıştığı konular arasında olduğu gibi günümüzde de hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin üzerinde durduğu en önemli sosyal ve ekonomik konulardan biridir. Ekonomik büyüme, üretilen mal ve hizmet kapasitesinde meydana gelen artıştır. Yani bir ülkenin ekonomik büyümesi, ülke fert başına GSYİH’sinin sürekli olarak artması anlamına gelmektedir. (GSYİH=Gayrisafi Yurt içi hasıla; Bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değeridir. Formül= GSYİH= tüketim + yatırım
+ devlet harcamaları + (ihracat-ithalat) Bir ülkede ekonomik büyümenin ne oranda meydana geldiğini belirleyebilmek için ortalama büyüme hızı ile yıllık büyüme hızı hesaplanmaktadır. Ortalama büyüme hızı, belli bir zaman dilimi içinde reel GSYİH’de meydana gelen artışı ölçmektedir. Diyelim ki bir ülkenin bir yıllık GSYİH’si 100 milyar lira ve gelecek sene bu rakam 125 milyar dolara çıkıyor. Bu durumda %25’lik bir ekonomik büyümeden bahsedilebilir. Fakat diğer yandan, GSYİH 75 milyar lirada kalırsa, bu durumda ekonomik büyüme -%25 olarak gerçekleşmiştir deriz. Ekonomide bir daralma gerçekleşmiş olsa da bu yine de büyüme tabiriyle açıklanır. Halklar ekonomik büyümeyi genellikle istihdam üzerinden değerlendirirler. Bu genellikle üretim rakamları ve diğer istatistiklerle ilgilenmeyen halk için kendilerine doğrudan etki ettiği ve gözlemlenebilir olduğu için daha önemlidir. Bu aslında ekonomik büyümenin en iyi ölçümlerinden birisi olabilir.

Faktör Arzında Artış
Ülkenin faktör stoku zaman içinde değişir. Tasarrufların ve ona bağlı olarak yatırımların artması sermaye stokunu büyütür. Doğal nüfus artısı ve dış göçler de is gücü arzını çoğaltır. Emeğin sayıca artması kadar eğitim, öğretim ve sağlık hizmetleriyle niteliğinin yükselmesi de önemlidir. Arzı sabit kabul edilen faktör doğal kaynaklardır. Ancak deniz ve göllerin doldurulması, bataklıkların kurutulması, sulama olanaklarının yaygınlaştırılması ve yeni maden yataklarının keşfedilmesi gibi yollarla bu kaynaklar da bir ölçüde artırılabilmektedir.

Yansız Büyüme Durumu
Emek ve sermayenin aynı oranda (yansız) büyümesi durumunda, ekonominin sermaye/emek oranı başlangıçtaki ile aynı kalır ve üretim olanakları eğrisi ilk şeklini koruyarak yalnızca dışarıya doğru hareket eder.

Ticaret Arttırıcı Yönlü Büyüme

İki ülkeli, iki mallı standart dış ticaret modelleri üzerinde ekonomik büyüme ile dış ticaret arasındaki ilişkilerin incelenmesinde ortaya çıkan bir sonuç. Büyüme, faktör artışlarının ve/veya teknolojideki gelişmenin bir sonucu olabilir. Normal olarak büyüme, büyüyen ülkenin ekonomik refahını artıran bir olaydır. Bununla birlikte, belirli koşullar altında büyüme, ticaret hadlerini ülke aleyhine değiştirebilir. Bu ise ticaret hadlerindeki bozulma sonucu ortaya çıkan gelir artışlarının bir kısmının karşı ülkeye (ticaret ortağına) aktarılması dolayısıyla refah artışında düşüş olması anlamına gelir. Böyle bir durum örneğin, ticareti – artırıcı – yönlü büyüme durumunda ortaya çıkar. Ticareti – artırıcı – yönlü büyüme, gerek üretim gerekse tüketim etkileri dikkate alındığında, büyümeden sonra ülkenin ihraç edebileceği mal arzının ve ithal etmek istediği mal miktarının artması demektir. Bir başka deyişle dış ticaret üçgeninin büyümesi veya dışa bağımlılığın artması olayıdır. İki ülkeli modelde karşı ülkede bir büyüme olmaması veya büyüyen ülkenin büyük bir ülke olması koşullan altında ticareti – arttırıcı – yönlü büyüme ticaret hadlerini ülke aleyhine çevirir ve bu kanaldan bir refah kaybına yol açar. Oysa ihraç mallarının arzını ve ithal mallarının talebini azaltan bir büyüme yani dış ticaret üçgenini daraltan ve dışa bağımlılığı küçülten bir büyüme buna ters sonuçlar doğurur. Bu tür büyümeye ticareti azaltıcı yönlü büyüme adı verilir.

Ticarete Karşıt Yönlü Büyüme
Ülkenin faktör stokundaki artış, ülkedeki kıt olan faktörün (ithal edilen malda kullanılan) daha hızlı büyümesi biçiminde gerçekleşiyorsa ticarete karşıt yönlü bir büyüme söz konusudur. Emeğin bol olduğu bir ülkede, sermayenin emeğe göre daha büyük oranda artması buna örnek olarak verilebilir.

Rybczynski Teoremi
İki ülkeli ve iki-mallı soyut Uluslararası Ticaret Teorisi analizleri ile geliştirilen bir teori. Ülkelerde iki endüstri ve iki üretim faktörü bulunsun. Endüstriler ihraç edilebilir mal endüstrisi ile ithal edilebilir mal endüstrileri, faktörler de emek ve sermaye olsun. Bu durumda, emek ve sermaye faktörlerinden birinin arzı artarken diğerinin arzı sabit kalıyorsa, artan faktörü yoğun olarak kullanan endüstride üretim mutlak olarak artar, diğerinde de azalır. Diyelim ki ihraç edilebilir mal endüstrisi emek-yoğun, ithal edilebilir mal endüstrisi sermaye-yoğundur ve emek faktörü artarken sermaye sabit kalmaktadır. Böylece artan emek, emek-yoğun ihracat endüstrisinde kullanılacaktır. Fakat bu sektörde bir miktarı da sermayeye ihtiyaç vardır. Sermaye artmadığı için, gereken miktar ithal ikamesi endüstrisinden çekilecektir. Dolayısıyla sonuçta, ihraç edilebilir malların arzı artacak, ithal edilebilir malların arzı ise mutlak olarak azalacaktır. Rybczynski Teoremi, dış ticaret ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkilerin analizinde ele alman özel bir durumdur. Üretim faktörlerindeki artışlar üretimde çeşitli biçimlerde genişlemeye yol açarak, talep etkileriyle birlikte ticaret hadlerini değiştirir.

Teknolojik Gelişme
Teknolojik gelişmenin ortaya çıktığı sanayileşmiş ülkelerde emek kıt ve pahalı, sermaye bol ve ucuz bir faktör olduğu için, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin hedefi, üretimde emek yerine sermaye ikamesine olanak verecek yeniliklerin icat edilmesidir. Bu görüşe “uyarılmış teknolojik gelişme tezi” de denmektedir. Teknolojik gelişme yeni bir üretim yöntemi veya yeni bir mal icat edilmesi seklinde kendini gösterir. Başka bir deyişle ya piyasada mevcut mallar daha etkin yöntemlerle üretilir ya da tümüyle farklı nitelikte yeni mallar ortaya çıkartılır. Sapmasız (yansız) yenilikler emek ve sermayenin marjinal verimliliğini aynı oranda artırır. Bunlar, bir birim mal için gereken emek ve sermaye miktarlarını azaltarak iki faktörden aynı oranda tasarruf sağlarlar.

Büyüme, Dış Ticaret Hadleri ve Refah İlişkisi Büyüme ister faktör artışlarına ister teknolojik ilerlemeye dayalı olsun, ülkenin toplam üretimini (GSYIH) genişletir, dolayısıyla ekonomik refah düzeyini yükseltir. Ekonomik büyümeden beklenen doğal sonuç da budur.
Büyüyen ülkenin daha çok tekstil ihraç edip daha fazla makine ithal etmesi, birinci grup malların fiyatını düşürür, ikincilerin fiyatını yükseltir; yani ticaret hadlerini ülkenin aleyhine değiştirir. Ticaret hadlerinin bozulması ise ülke refahını olumsuz yönde etkiler. Diğer bir deyişle ticaret hadlerindeki bozulma dolayısıyla büyümenin sağladığı nimetler in bir kısmı ticaret yapılan dış dünya ülkelerine aktarılmış olur.
Bunun gibi yönelimli büyüme tipleri de ülkenin ticaret hadlerini etkiler. Ticareti artırıcı yönlü büyüme durumunda ticaret hadleri, yansız büyümeden de daha fazla ülke aleyhine şa ihraç malı arz edilmesi ve bu piyasalardan daha yüksek oranda ithal malı talep edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Tersine, ticarete karsı yönlü büyüme durumunda ise ticaret hadleri ülkenin lehine değişir. Yani ülke hem üretim artışlarıyla hem de lehine değişen fiyat ilişkileri dolayısıyla refahını yükseltir.

Yoksullaştıran Büyüme
Dış ticaret hadlerindeki bozulmaya bağlı olarak, ekonomik büyüme ülke refahını arttırmak yerine azaltıcı etki edebilir. Ekonomik büyümenin dış ticaret hadlerini bozması nedeniyle ülkenin zarara uğratılmasını ilk olarak Edgeworth incelemiştir. 1958 yılında teorik olarak Jagdish Bhagwati tarafından geliştirilen yoksullaştıran büyüme teorisine göre dış ticaret haddindeki artış üretimi arttırmasına rağmen belli bir ölçüde refah kaybına neden olmuştur. Büyüme ile beraber o ülkenin ihracatına söz konusu olan malın arz artışı o malın fiyatını düşürerek ülkenin aleyhine bir dış ticaret dengesi oluşturacaktır. Bir başka gerekçe olaraktan artan üretim miktarı ya da arttırılmak istenen üretim için daha fazla kaynak tahsisi gerektirecektir. Bu üretim faktörlerinin bir kısmını da dışardan karşılayarak yani ithal ederek elde ediyorsa o ülke zamanla dış ticaret haddinin bozulduğunu fark edecektir. Bir dönem fazla veren dış ticaret artık açık vermeye başlayarak uzun vadede gelir kaybına yol açacaktır. Genelde gelişmekte olan ülkelerde görülen yoksullaştıran büyüme ani devlet politikaları ile giderilebilecek bir durumdur.Gümrük vergilerinin arttırılması ve söz konusu malın ihraç oranını azaltarak müdahale edebilir.

Dış Ticaret Hadleri ve Az Gelişmiş Ülkeler
Çoğu az gelişmiş ülke “büyük” ülke olma niteliğine sahip değildir. Bununla birlikte bazı az gelişmiş ülkeler, özellikle belirli ilkel ürünlerin dünya fiyatlarını etkileyebilecek boyutlarda önemli birer satıcı durumundadır. Dolayısıyla bu malların ihracatıyla ilgili olarak şu gibi gözlemler yapılabilir:
• İlkel tarımsal malların üretimindeki artış, ticaret hadlerinde bozulmaya neden olabilir.
• Büyümenin doğuracağı nihai mal talebinin ürün gruplarına göre farklılık göstereceği gözden kaçırılmamalıdır.
• Az gelişmiş ülkelerin kalkınması için ithalat kapasitesinin büyük önemi vardır.
Ekonomik Kalkınma ve Karşılaştırmalı Üstünlükler Faktör arzındaki büyüme, artan faktörü göreceli ucuzlatarak onu yolun biçimde kullanan endüstrilerde maliyet düşüşüne ve üretim genişlemesine yol açar. Bu ise karşılaştırmalı üstünlük yapısının o yönde değişmesi demektir.
Az gelişmiş ülkeler çoğunlukla, kalkınmanın ilk aşamalarında, sahip oldukları zengin nüfus potansiyeline karşılık sermaye kıtlığı çekerler. O bakımdan da zorunlu olarak emek yoğun mal ihracına yönelirler. Ancak bu ülkelerde kalkınma planlarının ana amacı, genellikle hızlı bir sanayile me ile sermaye kıtlığının ve uzun dönemde ileri teknoloji ve sermaye youn mal ihraç eden bir ülke konumuna gelmektir. Nitekim günümüzdeki birçok sanayile mi ülkenin de geçmişte buna benzer bir değişim geçirdiği görülmektedir. Faktör donatımı ile karşılaştırmalı üstünlükler arasındaki ili ki tek yönlüdür. Bunun yönü de birinciden ikinciye doğrudur. Diğer bir deyişle, faktör donatımı zaman içinde değiştikçe ona bağlı olarak karşılaştırmalı üstünlük yapısı da değişir. Dolayısıyla bugünkü faktör donatımına bakılarak yarınki karşılaştırmalı üstünlüklerin de aynı olacağı söylenemez. Karşılaştırmalı üstünlük dinamik bir yapıya sahiptir. Kalkınmakta olan ülkeler, uygun sanayileşme politikaları izleyerek ekonomik yapılarını ve uluslararası is bölümündeki yerlerini değiştirebilirler. Nitekim uygulamada çoğu ülkede kalkınma çabalarının altında yatan temel amaç, ekonomik yapıyı dinamik karşılaştırmalı üstünlüklere uygun biçimde değiştirmeye yöneliktir. Başka bir deyişle bu ülkeler tarım ekonomisi olmaktan çıkıp sanayi toplumu durumuna gelmeyi amaçlarlar. Karşılaştırmalı üstünlüklerin statik olarak yorumlanması bu ülkelerin ileride de tarım toplumu olarak kalmaları demektir ki bu anlamsız bir yorumlama olur. Az gelişmiş ülkeler kalkınmanın yolunun sanayileşmeden geçtiğinin bilinci içindedirler. Çünkü tarımdan farklı olarak sanayi üretiminin kalkınmayı hızlandırıcı önemli dinamik etkileri vardır. Bunlar arasında örneğin, is gücüne daha ileri beceri kazandırılması, daha fazla teknik yenilikler, istikrarlı ihracat gelirleri ve kişi basına daha yüksek gelir vs. gelmektedir. Dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlükleri dinamik olarak yorumlamak ve faktör donatımını yoğun sermaye ve ileri teknoloji yönünde değiştirerek, bu malların üretiminde karşılaştırmalı üstünlük elde etmeyi hedeflemek gerekir.

ULUSLARARASI ÖZEL VE RESMI MALI KAYNAKLAR

Uluslararası Para Piyasaları
Para piyasaları kısa vadeli, yani süresi genellikle bir yıla kadar olan nakit fonlarının arz ve talep edildiği piyasalardır. Ticari bankalar, piyasaların temel kurumları olmakla birlikte; çeşitli finansman kurumları, büyük şirketler, bankerler ve hazine de bu piyasanın önemli kurumları arasında yer almaktadır.

Sermaye piyasası, para piyasasının uzun süreli fonlarla ilgili karşılığıdır. Sermaye piyasasının menkulleşmiş özelliğine karşın, para piyasası geleneksel olarak doğrudan nakit işlemlerine dayanmaktadır. Uluslararası para piyasası, banka kredilerinin ve öteki kısa süreli fonların yurtdışında kullanılmak üzere, yabancılara arz edilmesini temsil etmektedir.

Yerel kredi kaynakları, aşağıdakilerden oluşur:

• Ticari banka kredileri
• Finansman Bonoları

Ticari banka kredileri; çoğu şirket için en önemli kısa vadeli yerel kredi kaynağıdır. Ticari bankalar, bütün dünyada en başta gelen kısa süreli finansman kaynağı durumundadır. Ticari bankalar, yabancı paralara bağlı mevduat ve kredi işlemleri de yapabilirler.

Finansman bonoları; genellikle büyük şirketler tarafından çıkartılıp kurumsal yatırımcılara ve öteki şirketlere, belli bir iskonto ile satılan, kısa vadeli borç senetleridir. Finansman bonoları, tasarruf sahiplerinden doğrudan kaynak sağlamalarına olanak verirler.

Uluslararası banka kredileri, bankaların açtıkları sınır ötesi kredileri ifade eder ve aşağıdaki üç şekilden birisine göre yapılırlar:

1. Yerli bankaların ülkede yerleşik olmayanlara ulusal para cinsinden açtığı krediler
2. Yerli bankanın ülkede yerleşik olmayanlara yabancı para cinsinden sağladığı krediler
3. Yerli bankanın yabancı para ile ülkede yerleşik kişilere kredi vermesi

Euro piyasalar: Bugünün çağdaş bankacılık sistemi sayesinde, ülke parasının yanında birçok yabancı para cinsinden mevduat kabul edilmekte ve ihtiyaç sahiplerine fon sağlanmaktadır. Ülkede yabancı paralar cinsinden tutulan mevduat hesapları, ilgili parayı çıkartan ülkenin yetki alanı dışında kalır. Bu fonlar yerel politikacı ve hükümet yetkililerinin müdahalesi olmaksızın ödünç alınabilir veya ödünç verilebilirler.

Europara piyasası (eurocurrency market); bir ulusal paranın, onu çıkartan ülkenin sınırları dışında oluşan piyasasına verilen isimdir. Önceleri işlemler yalnız dolarla yapıldığı için bu piyasalara Avrupa dolar piyasası anlamında “Eurodolar piyasası” denmiştir. İşlemlerin zamanla dolardan başka paralar cinsinden de yapılması dolayısıyla bu piyasalara Europara piyasaları adı verilmiştir. europara piyasalarının ortaya çıkmasıyla,

yatırımcılar ve ödünç fon kullanıcıları iç piyasa ile euro piyasalar arasında seçim yapma olanağına sahip olmuşlardır.

Europara mevduatı (eurocurrency deposits); süresi bir günden bir yıla kadar değişebilen geleneksel vadeli mevduat hesapları (term deposits) biçimindedir. Bu hesaplar belirli bir vadeye sahip, sabit faizli ve devredilemez (non-negotiable) niteliktedir. Europara mevduatı kabul eden ve eurokrediler açan bankalar eurobank olarak da adlandırılır. Eurobankların kendi aralarında yaptıkları işlemlere europara interbankı adı verilir ve bunlar europara piyasasının en ağırlıklı bölümünü oluşturur.

Sendikalı euro banka kredileri: Eurokrediler, bankaların içinde bulundukları ülke parasının dışındaki paralarla (euro paralarla) açtıkları kredilerdir. Bu krediler büyük işletmelere, özel kurumlara, egemen devletlere veya uluslararası kuruluşlara sağlanabilir. Kredi sendikasyonları aynı borçlanıcıya kredi vermek üzere bir araya gelen banka ve mali kurumların oluşturduğu bir topluluktur.

Eurokredi faizleri; değişken oranlıdır ve genellikle LIBOR (London Interbank Offer Rate) faizine dayanır. LIBOR faizi uluslararası para piyasalarındaki arz ve talep koşullarına göre değişir. LIBOR’a eklenen marj, ödünç alıcı özel kurum veya hükümetin mali güvenirliliğini yansıtır.

Uluslararası Tahvil Piyasaları
Tahvil ihraç etmek, uluslararası banka kredilerinden ayrı olarak dış piyasalardan ödünç sermaye elde etmenin bir yoludur. Uluslararası tahviller, bir özel şirket, hükûmet veya resmî kurum tarafından çıkartılıp, ülke dışında satışa sunulan borçlanma araçlarıdır. Her tahvilin bir nominal değeri (face value) vardır, buna vade değeri (maturity value) de denir ve ödünç verene (tahvil sahibine) vade sonunda yapılacak ödemeyi gösterir. Kupon ödemesi, tahvil yoluyla borçlanmanın karşılığında ödenen faiz anlamına gelir. Uluslararası tahviller, üçe ayrılı:

• Yabancı tahviller
• Eurotahviller
• Global tahviller

Yabancı tahviller: Yabancı tahviller, bir şirket, hükûmet veya hükûmet kuruluşunun belirli bir yabancı piyasada satılmak üzere, o ülkenin ulusal parası ile çıkarttığı ve genellikle bir kredi sendikasyonu veya yükleniciler grubu tarafından piyasaya sunulan uzun vadeli borçlanma araçlarıdır.

Eurotahviller: Eurotahviller, çok uluslu bir kredi sendikasyonu aracılığıyla, çok sayıda ülke piyasasında satışa sunulmak, dolayısıyla çok sayıda ülkede yerleşik kişilere satılmak üzere çıkartılan uluslararası tahvillerdir.

Eurotahvil piyasasındaki gelişmeyi hızlandıran bir etken de kredi swaplarının yaygınlaşmasıdır. Bir ulusal para üzerinden sabit faizli kredinin faizi ile aynı para üzerinden değişken faizli başka bir kredinin faizinin değiş tokuş edilmesi biçimindedir. Buna faiz oranı swapı denilmektedir. Anapara ve faizi bir ulusal paraya bağlı kredi ile başka bir ulusal paraya bağlı kredinin değiştirilmesi yöntemidir. Bu da döviz swapı olarak bilinir.

Global Tahviller: Eurotahvillerin bir türü de global tahvillerdir ancak Eurotahvillerden farklı olarak global tahviller borsaya kayıtlı menkul değerlerdir.

Uluslararası Hisse Senetleri İle Kaynak Sağlama
Hisse senedi çıkartılması, dağıtılmamış kârların yatırımda kullanılması dışında firmaların öz kaynak elde etmek için kullanacakları temel araçtır. Borçlanma işletme için bir firma dışı kaynak iken hisse senedi bir öz sermaye kaynağıdır. Hisse senetleri belirli bir vade ile de sınırlı olmadığından, sürekli kaynak niteliği taşırlar. Yatırımcı açısından ise tahvillerle hisse senetleri farklıdır. Tahvil sahibi, düzenli aralıklarla ve önceden belirlenen oranlarda bir faiz geliri elde ederken, hisse senedi durumunda yatırımcının beklediği gelir ise kârdan alınacak paylardır. Bu ise önceden belirli olmayıp işletmenin kârlılığına bağlıdır.

Portfolyo Teorisi: Portfolyo teorisine göre yatırımcı, farklı şirketlerin hisse senetlerini satın alarak portfolyosunu çeşitlendirirse, optimum bir portfolyo oluşturabilir. Çeşitlendirmede menkullerin getirileri arasındaki korelasyonun düşük olması kilit önem taşımaktadır. yatırımcı bakımından uluslararası hisse senedi satın alımının önemli bir nedeni, portfolyo çeşitlendirilmesi ile riskin azaltılması veya aynı risk düzeyinde daha yüksek bir getiri elde etme beklentileridir.

Uluslararası Piyasalarda Yeni Hisse Senedi Satışı: Şirketlerin hisse senedi satışı yaparak uluslararası piyasalardan sermaye fonu toplamalarının çeşitli yolları bazıları aşağıdaki gibidir:

Yabancı hisse senedi ihracı: Belli bir yabancı piyasadaki yatırımcılara satılmak üzere, o ülkenin yatırım kuruluşları kanalıyla hisse senedi çıkartılmasıdır.

Euro hisse senedi ihracı: Firmanın çıkarttığı hisse senetlerinin, bir konsorsiyumun taahhüdü altında, aynı anda yurt içi piyasa dahil, dünyanın birçok yöresinde satışa sunulması yöntemidir.

Yabancı Hisse Senetlerine Nasıl Yatırım Yapılır?

Yabancı borsalara kayıt ettirilmiş hisse senetlerinin o piyasalardaki yatırımcılar tarafından alım satımı, yatırımcının kendi ulusal piyasasında yaptığı borsa işleminden farksız olmakla birlikte; yatırımcılar, kendi ülkelerinde yabancı menkulleri başka şu gibi yollardan satın alabilirler:

Yabancı menkullerin doğrudan ait oldukları borsalardan satın alınması: Yabancı menkulün satın alınması ile birlikte, onun muhafazası, temettülerin tahsili, yeni hisse tahsisinin izlenmesi vs. gibi birçok işlem ortaya çıkar ve

bunların doğurduğu masraf ve önemli güçlüklerden dolayı bu yol daha çok büyük kurumsal yatırımcılara açıktır.

Amerikan Emanet Makbuzları ADR’ler (American Depository Receipts): Amerikan yatırımcıları için yabancı hisse senedi satın almanın bir yoludur.

Yatırım Fonları: Yatırım fonları, yabancı hisse senetlerine yatırım olanağı sağlayan önemli bir araçtır. ABD’de yabancı hisse senetlerine yatırımla uğraşan şu gibi fonlar bulunmaktadır:

• Global fonlar: Portfolyosunda Amerikan hisse senetleri ile birlikte yabancı hisse senetlerini içeren fonlardır.
• Uluslararası fonlar: Yalnızca ABD-dışı hisse senetlerine yatırım yaparlar.
• Yeni gelişen piyasa fonları: Yeni sanayileşmekte olan ülkelerdeki şirketlerin hisse senetlerine yatırım konusunda faaliyet gösterirler.
• Bölgesel fonlar: Yatırımları, belirli bir coğrafi bölgedeki şirketlerin hisse senetlerine yöneliktir.
• Ülke fonları: Portfolyolarını yalnızca belirli bir ülkeye ait şirketlerin hisse senetlerinden oluştururlar.
• Özel fonlar: Telekomünikasyon, bankacılık, turizm, vs. gibi belirli bir sektörün veya yeni özelleştirilen şirketlerin hisse senetlerinden oluşturulur.

Uluslararası Resmî Sermaye Akımları: Dış Yardımlar
Uluslararası Resmî Kredi Türleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:

• Proje Kredileri ve Program Kredileri
• Bağlı ve Serbest Krediler
• İki Yanlı Hükûmet Kredileri ve Çok Yanlı Krediler
• Mali Yardımlar ve Teknik Yardımlar
• Gıda Maddeleri Yardımı
• Dış Yardım Konsorsiyumları
• Eximbank Kredileri

Proje Kredileri ve Program Kredileri: Genel olarak kalkınmanın dış finansman ihtiyacının karşılanması için verilen kredilere de program kredisi ya da proje dışı krediler denmektedir.

Bağlı ve Serbest Krediler: Kredi açan ülkenin mallarının satın alınması koşuluyla verilen kredilere bağlı krediler (tied credits), böyle bir kayda bağlı olmadan sağlananlara da serbest krediler denir.

İki Yanlı Hükûmet Kredileri ve Çok Yanlı Krediler: Hükûmet kredileri gelişmiş bir ülke hükûmetinin az gelişmiş bir ülke hükûmetine, ekonomik kalkınma amacıyla sağladığı, düşük faizli ve uzun süreli kredilerdir. Çeşitli uluslararası ekonomik ve mali kuruluşlardan sağlanan kredilere de çok yanlı krediler denmektedir.
Mali Yardımlar ve Teknik Yardımlar: İster proje, ister program yardımı olsunlar ithalatın finansmanı amacıyla sağlanan resmî kaynaklara mali yardım adı verilir. Buna karşılık, üretim veya yönetimle ilgili teknik bilgi aktarılması, proje ve danışmanlık hizmetinde bulunma ve az gelişmiş ülke elemanlarının eğitimi gibi destekleyici faaliyetler de teknik yardımları oluşturur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşlar aracılığı ile Birleşmiş Milletler Teşkilatı sanayi, tarım, eğitim ve halk sağlığı gibi alanlarda teknik yardım programları yürütmektedir.

Gıda Maddeleri Yardımı: Gıda yardımı, az gelişmiş ülkelere gıda maddeleri sağlanması biçimindeki yardımlardır. Bu yardımlar sözü edilen gıda maddelerinin, az gelişmiş ülkelere, onların kendi ulusal paraları karşılığında satılması biçiminde yapılmaktadır.

Dış Yardım Konsorsiyumları: Resmî konsorsiyumlar, belirli bir az gelişmiş ülkenin kalkınmasına finansman sağlamak üzere, o ülkeye iki yanlı kredi vermek isteyen gelişmiş ülkelerle uluslararası mali kuruluşların oluşturdukları kredi birlikleridir. Konsorsiyumlar, yardım alacak ülkelerin ekonomik durumlarının görüşüldüğü, yardım ihtiyacının belirlendiği ve yardım yapanların politikaları arasında uyum ve iş birliğinin gerçekleştirildiği geçici birliklerdir.

Eximbank Kredileri: Resmî ihracat kurumları, ait oldukları ülkelerin ihracatını geliştirmek amacıyla faaliyet gösteren resmi kredi kuruluşlarıdır. Örneğin ABD Eximbank, Japon Eximbank… Eximbank kredileri, alıcı kredisi veya satıcı kredisi biçiminde verilebilir. Eximbank’ın, ülke mallarını satın alabilmesi için yabancı ithalâtçılara açtığı kredilere “alıcı kredisi” adı verilir.

Dış Yardımda Dünya Bankası Grubu ve Kredileri:

Dünya Bankası Grubu: Dünya Bankası, 1944 yılında IMF ile birlikte Bretton Woods Konferanslarında Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (International Bank for Reconstruction and Development: IBRD) adıyla kuruldu. Üye sayısı artıp ihtiyaçların değişmesiyle birlikte, Dünya Bankası topluluğu da genişledi ve aşağıda incelenecek olan beş organdan oluşan bir grup hâline geldi. Dünya Bankası Grubunun çalışmaları, az gelişmiş ülkelerde ekonomik kalkınmayı hızlandırmak ve yeryüzünde yoksulluğu azaltmak genel amacına yöneliktir. Dünya Bankası Grubu, yukarıda da belirtildiği gibi, küresel düzeyde kalkınma projelerini desteklemek üzere birbiriyle yakından ilişkili beş kuruluştan oluşmaktadır:

1. Uluslararası İmar Ve Kalkınma Bankası-IBRD
2. Uluslararası Kalkınma Birliği (International Development Association: IDA)
3. Uluslararası Finans Kurumu (International Finance Corporation: IFC)
4. Çok Yanlı Yatırım Garanti Kurumu (Multilateral Investment Guarantee Agency: MIGA)
5. Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (International Center for Settlement of Investment Disputes: ICSID)

Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası-IBRD: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası Yoksulluğu azaltmak ve yaşam standartlarını yükseltmek üzere, orta ve üst gelir grubunda bulunan, dolayısıyla belirli bir mali güvenirliğe sahip gelişmekte olan ülkelere kredi ve kalkınma yardımları verir.

Uluslararası Finans Kurumu (IFC): Uluslararası Finans Kurumu az gelişmiş ülkelerde ve dönüşüm ekonomilerindeki özel işletmelere hükümet garantisi olmadan yatırım finansmanı sağlar.

Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA): Uluslararası Kalkınma Birliği kredileri yoksul ülkelerde ekonomik kalkınmayı desteklemek, yoksulluğu azaltmak ve yaşam koşullarını iyileştirmek gibi amaçlarla verilmektedir.

Çok Yanlı Yatırım ve Garanti Kurumu (MIGA): Çok Yanlı Yatırım ve Garanti Kurumu az gelişmiş ülkelerdeki dolaysız yabancı sermaye yatırımlarına, ticari olmayan risklere karşı garanti vererek bu ülkelere yapılacak doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını özendirme amacına hizmet eder.

Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözümü Merkezi (ICSID): Yabancı yatırımcılarla, onların içinde faaliyet gösterdikleri ülkelerin hükümetleri arasında yatırımlar konusunda çıkabilecek anlaşmazlıkları çözümlemek üzere 1966’da kurulmuştur.

Dünya Bankası Kredileri: Dünya Bankası üç tip kredi açar. Bunlar,

• Proje kredileri,
• Program kredileri
• Ulusal para kredileri dir.

DOLAYSIZ YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI

Giriş
Bir firmanın üretimini, kurulu bulunduğu ülkenin sınırlarının ötesine yaymak üzere ana merkezinin bulunduğu ülke dışındaki yörelerde üretim tesisi kurması veya halen mevcut üretim tesislerini satın alması dolaysız bir yabancı sermaye yatırımı olarak adlandırılır. Çok uluslu işletmelerin ana merkezlerine bağlı olarak değişik ülkelerde faaliyet gösteren işletmelere de yabancı sermaye şirketi, bağlı şirket, şube veya yavru şirket gibi isimler verilir.

Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının en önemli özellikleri, yatırımcının yurt dışındaki tesisin mülkiyetine kısmen veya tamamen sahip olması ve aynı zamanda onun yönetim ve denetimini elinde bulundurmasıdır.

Yeni Tesis Yatırımı ve Varolan Tesislerin Satın Alınması
Günümüzde dolaysız sermaye yatırımları çok uluslu şirket adı verilen dev firmalar tarafından yapılır. Yabancı ülkelerde üretim tesisi edinmenin iki yolu vardır:

• Birincisi, sıfırdan başlayarak tamamen yeni bir fabrika veya sermaye tesisi kurmaktır.
• İkincisi ise yabancı ülkede halen mevcut bir tesisi devralmak biçiminde olur ve şirket birleşmeleri veya şirket satın alımları biçiminde gerçekleşir.

İki şirket (birisi yabancı) eşit koşullarda birleşerek tek şirket hâline geliyorsa; bu durum, şirket evliliği olarak adlandırılır.

Çok uluslu işletmelerin yabancı bir ülkede tamamen yeni üretim tesisi kurmaları, yatırımın yapıldığı ülkenin sermaye stokunu artırıcı etki doğurur.

Dolaysız Yabancı Sermaye ve Portfolyo (Portföy) Yatırımları
Portfolyo yatırımları tasarruf sahiplerinin hisse senedi ve tahvil satın alımı biçiminde yaptıkları yatırımlardır. Hisse senetleri, temsil ettikleri paylar ölçüsünde, onu çıkartan işletmelerin mülkiyetine ortaklık hakkı sağlar dolayısıyla yatırımcı, şirket kârından bir pay alır. Tahvil sahibi ödünç verdiği fonlar karşılığı bir faiz geliri elde eder.

Dolaysız yatırımlarla portfolyo yatırımları arasındaki farklar aşağıdaki biçimde sıralanabilir:

• Dolaysız yatırımlarda, yurt dışında yeni yapılan veya satın alınan mevcut bir üretim tesisinin yönetimi yabancı şirketin elinde veya denetiminde olur. Portfolyo yatırımlarında ise hisse senedi sahibinin işletme yönetimi üzerinde ancak dolaylı bir denetim hakkı vardır.
• Portföy yatırımları bir şirketin hisse senetlerinin yabancılar tarafından satın alınmasından ibarettir. Dolaysız yabancı sermaye yatırımları ise maddi ve maddi olmayan kaynaklardan oluşan bir paket durumundadır.
• Portfolyo yatırımları dolaysız yatırımlara göre çok daha hareketli, değişken ve geçici niteliktedir. Portfolyo yatırımı ülkeyi terk ettikten bir süre sonra, koşullar düzelince tekrar geri dönebilir. Dolaysız yatırımlar için bu çoğu kez söz konusu değildir.
• Dolaysız yatırımlar ağırlıklı olarak çok uluslu şirketler tarafından yapılır. Portfolyo yatırımlarını yapanlar ise finansal kurumlar, kurumsal yatırımcılar veya doğrudan doğruya bireysel yatırımcılardır.
• Mali krizlerle portfolyo fonlarının çıkışı arasında yakın bir ilişki vardır. Koşullar yatırımcının beklentilerini karşılamadığında, sıcak para ile birlikte portfolyo fonları da vakit kaybetmeden ülkeyi terk etmeye başlar. Bu çıkışlar ani ve büyük olduğunda ise mali kriz oluşabilir.

Firmaların Dışa Açılma Kararı
İç piyasada faaliyet gösteren ve dış piyasalara açılmayı tasarlayan bir firmanın deneyebileceği yollar aşağıdaki biçimde sıralanabilir:

• İhracat yoluyla dış piyasaya girebilirler.
• Doğrudan dış yatırım yoluyla dış piyasaya girebilirler.
• Lisans anlaşmaları yaparak dış piyasaya girebilirler.

Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımlarının Nedenleri
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının nedeni olarak ileri sürülen belli başlı etkenler şu şekilde sıralanabilir:

• Ham madde kaynakları
• Üretim faaliyetlerinde dikey veya yatay bütünleşme
• Aktarılamayan bilgilerin varlığı
• Şirket unvanının korunması
• Şirketin marka veya unvanından yararlanmak istemesi
• Şirket sırlarının korunması
• Ürünün yaşam dönemlerinde son aşamaya ulaşılmış olması
• Oligopolcü piyasa yapısı
• İthalâtçı ülkenin koyduğu tarife ve kotalardan kaçınma
• Ulusal piyasadaki yasal düzenlemelerden ve kısıtlamalardan kurtulma
• Firmanın müşterilerini izlemesi
• Yatırımları uluslararası çeşitlendirme
• Ucuz yabancı faktör kullanımı

Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımlarını Açıklayan Teoriler
Dolaysız yabancı sermaye konusunda ortaya atılan ve test edilen birçok teori, daha çok belirli bir faktör üzerinde durarak yabancı sermayeyi açıklamaya çalışmakta, o nedenle de dar bir alana yönelik kalmaktadır. Bununla birlikte yabancı sermaye konusunda geliştirilen çok sayıdaki teori genel bir yaklaşımdan hareket edilerek şu dört başlık altında toplanabilir:

▪ Tekel üstünlüğü teorisi
▪ Oligopolistik tepki teorisi
▪ İçselleştirme teorisi
▪ OLI modeli

Tekel üstünlüğü teorisi: Tekel üstünlüğü teoremi 1960’larda Stephan Hymer tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre, çok uluslu şirketin yerel şirketler karşısındaki üstünlüğünün nedeni, ona tekel gücü sağlayan etkenlerdir. Dikey bütünleşme, yatay bütünleşme, aktarılmayan bilgiler, şirket unvanından yararlanma, ürünün yaşam dönemleri modeli vs. gibi etkenler tekel üstünlüğü yaratan etkenler arasındadır.

Oligopolistik tepki teorisi: Oligopolcü tepki teoremine göre, birkaç büyük firmanın egemen olduğu bir piyasada firmaların birisinin kâr, fiyat, satış, yatırım vs. gibi kritik konularda aldıkları bir karara, diğerleri de benzer bir kararla tepkide bulunurlar.

İçselleştirme teorisi: Bir firmanın sahip olduğu özel bilgilerden tam olarak yararlanabilmesinin, o yeni bilgilerin başkalarının eline geçerek üretimde kullanılmasını önlemenin en etkin yolu, onu içselleştirmek, yani lisans anlaşmaları yerine bu bilgileri şirketin kendi üretiminde kullanmasıdır.

OLI modeli: OLI modeli, içerdiği kavramların İngilizcedeki baş harferinin bir araya getirilmesinden oluşur. Buna göre O (ownership) sahiplik üstünlüklerini, yani işletmenin yalnız kendisinde bulunan üretim ayrıcalıklarını, L yerle ilgili üstünlükleri (location), yani yatımın yapılacağı piyasa konumuyla ilgili üstünlükleri, I de içselleştirme (internalization) üstünlüklerini, diğer bir deyişle, şirketin bir piyasaya neden başka yollarla değil de doğrudan yatırım biçiminde gireceğini açıklamaktadır.

Dünyadaki Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları
1980’lerden önce dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının en büyük payı Latin Amerika ülkeleri alırdı. 1980 başında çıkan dış borç krizi bölgedeki üretim artışının ciddi biçimde yavaşlamasına sebep olmuştur. Latin Amerika’da bu sıkıntılar yaşanırken, Doğu Asya ülkeleri hızlı biçimde büyüyerek, dünya ekonomisi ile bütünleşmeye başlamıştı. Böylece Doğu Asya ülkeleri dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının en çok tercih ettiği bölge durumuna gelmiştir. 1990’lardan sonra ise ekonomisi hızla gelişen Çin, yabancı sermayenin yeni gözdesi olmuştur. Sayfa 135 Tablo 6,1’de dünyadaki dolaysız yabancı sermaye hareketleri giren ve çıkan bölge, ülke grupları ve seçilmiş ülkelere göre gösterilmektedir.

Özel Bazı Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları

Farklı bazı özelliklere sahip dolaysız yabancı sermaye yatırımları;

▪ Montaj sanayi yatırımları
▪ Yap-işlet devret modeli
▪ Zorunlu yeni yatırımları olarak sıralanabilir.
Montaj sanayi: Montaj özel bir dolaysız yabancı sermaye yatırımı yöntemidir. Dışarıdaki ana firmadan sağlanan temel nitelikteki ara malları, ev sahibi ülkede yapılan bazı basit parçalarla birleştirilerek üretimin son aşaması ana merkezin dışında gerçekleştirilir. Montaj sanayiinde yabancı sermayedarın amacı az gelişmiş ülkedeki düşük ücretlerden yararlanmak, tüketici piyasasına daha yakın olmak veya taşıma giderlerinden tasarruf sağlamaktır. Ev sahibi durumunda olan az gelişmiş ülkeler ise, montaj yoluyla yabancı sermaye ithalini, çoğunlukla belirli endüstrilerin kurulmasında ilk adım olarak görürler. Ayrıca, montaj sanayii yerli iş gücüne istihdam yaratır. Bu ülkelerde montaj sanayii ile teknoloji transferi sağlanır ve yerli parça oranının artırılmasıyla zamanla tümden yerli üretime geçilir. Montaj sanayiinden beklenilen diğer bir yarar da, ülkede gerçekleştirilen üretimin dışarıya ihraç edilerek döviz gelirlerine katkı sağlamasıdır.

Yap-işlet devret modeli: Bu model, bir ülkede temel alt yapı yatırımlarının yapılmasında, özel kesime açılmayı ve yabancı sermaye katkısını sağlamayı amaçlar. Bu sayede, çok büyük elektrik santralleri, barajlar, hava alanları, metrolar ve bazı kara yollarının yapımı gerçekleştirilir.

Zorunlu yeni yatırım: Eğer yabancı sermaye şirketi kârlarını ana ülkesine transfer edemiyorsa bunları yerel ülkede yeniden yatırıma yöneltebilir. Başka bir deyişle bu fonları kullanarak yeni üretim tesisleri kurabilir veya mevcut tesisleri geliştirici yatırımlar yapar. Ancak bu bir “zorunlu” veya “gönüllü olmayan” yatırım türüdür.

Uluslararası Sermaye Akımlarının Etkileri: Ekonomik Analiz
Uluslararası sermaye akımlarının ilgili ülkelerde üretim, refah, kaynak etkinliği, faktör gelirleri ve dolayısıyla da dünya refahı üzerinde doğurabileceği önemli etkiler vardır. Sayfa 136, Şekil 6 -1de Türkiye ve Almanya iki ülkeli bir model alınarak bu etkiler açıklanmaya çalışılmıştır.

Ev Sahibi Ülkenin Yabancı Sermayeden Kazanç ve Kayıpları
Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının yararları aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Ekonominin üretim kapasitesinin artar
• Üretim artışı ve istihdam yaratılır
• Yeni teknoloji ve yönetim bilgisi getirir
• Döviz girişi sağlar
• İhracat artar
• İç tekelleri kırar, rekabet ve dinamizm yaratır
• Ölçek ekonomisi yaratır
• Devlet hazinesine vergi geliri sağlar

Dolaysız yabancı sermaye yatırımlarının olumsuz etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• Ekonomi üzerinde yabancı denetimi artar
• Yerli şirketler karşısında haksız rekabet üstünlüğü oluşur ve yerel ekonomide tekel kurulur
• Dış ticaret kısıtlamaları aşılır
• Yerli yatırımları azaltıcı etki yaratır
• Döviz giderlerini artırıcı etki yaratır
• Kur dalgalanmalarına neden olur ve mali kriz ortamı oluşturur
• İhracatı kısıtlar
• Teknolojik bağımlılık yaratır
• Ekonomik bütünlük bozulur ve işsizlik artar
• Şirket satın almaları biçiminde gelen yabancı sermayenin yararları sınırlıdır
• Transfer fiyatlandırmasından oluşan olumsuz etkiler

ULUSLARARASI TEKNOLOJI VE İŞ GÜCÜ AKIMLARI

Uluslararası Teknoloji Transferi
Bu ünitede teknoloji ile iş gücünün uluslararası hareketleri incelenecektir.

Teknoloji, yeni bir mal ortaya çıkartan veya mevcut malların daha ucuz ve kaliteli biçimde üretimine olanak sağlayan her türlü bilgi, beceri ve süreçlerdir. Teknolojik gelişme ve yenilikler, araştırma ve bilimsel bilgi birikimine bağlıdır. O bakımdan, “araştırma ve geliştirme” (Ar-Ge) faaliyetleri, dolayısıyla da üniversiteler ve araştırma kurumları, teknolojik gelişme bakımından büyük önem taşırlar.

Bu araştırma geliştirme (AR-GE) faaliyetleri toplam GSYİH’nın %0,86’sını kapsamaktadır, ancak bu rakam gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Bilindiği üzere AR-GE faaliyetleri ülkenin rekabet gücünü arttıran önemli bir unsurdur. Bu araştırma faaliyetleri ülkenin maddi olmayan sermayesini oluşturmaktadır. Hatta ABD’de bu tip sermaye fiziksel sermaye miktarının önüne geçmiştir.

Teknoloji, iki yönden uluslararası ticarete konu olabilir: Birincisi mal ticaretini geliştirici etkisidir. İkincisi de doğrudan doğruya teknolojinin kendisi uluslararası ticarete konu olabilmesidir.

Bir firmanın yeni teknolojilere ulaşabileceği yollardan birincisi, yeniliklerin doğrudan doğruya o firmanın kendisi tarafından icat edilmesidir. İkinci yol ise başkaları tarafından geliştirilen teknolojilerin elde edilip kullanılması veya taklit edilmesidir.

Teknoloji transferi, ülkeler arasındaki asırlık teknoloji açığının (technolo-gical gap) kısa bir süre içinde kapanmasına olanak sağlayan etkin bir yoldur.

Ancak teknoloji transferi yapmak önemli bir miktarda para gerektirmektedir. Bu da kendi teknolojisini geliştiremeyen ülke fe firmalar için rekabet ortamında şarttır.

Uyarılmış teknoloji hipotezine göre gelişmekte olan ülkeler rekabet için teknoloji açlığı çekmektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde teknoloji ucuz, emek pahalıdır. Ayrıca işsizlik oranı düşüktür. Gelişmekte olan ülkelerde ise teknoloji ithal etmek masraflı, emek ucuzdur. Ayrıca işsizlik oranı yüksektir. Böyle bir durumda gelişmekte olan bir ülkede teknoloji transferi ucuz olan emek miktarını azaltacak zaten yüksek olan işsizliği arttıracaktır. Bu her iki gurup ülke arasında yaşanan bir çelişkidir.

Teknolojik Gelişme ve Rekabet Üstünlüğü

Teknolojik gelişme rekabeti belirleyen ana etken olduğu için Ekonomik gelişmede bilgi yoğun ve yüksek katma

değerli mal ve hizmet üretimi ön plana geçmiş ve özellikle iş gücünün eğitimi ve gerekli becerilere sahip kılınması çok büyük önem kazanmıştır. Türkiye rekabet üstünlüğü açısından 135 ülke arasında 56. lığa yükselmiştir. Geçmiş yıllarla kıyaslandığında olumlu yönde gir gelişme olduğu açıktır. Türkiye işgücü verimliliği sıralamasında da 46. sıradadır.

Teknolojiyi “İçsel” veya “Dışsal” Kullanma

Üretimin yurt dışında yapılması maliyet yönünden bazı üstünlükler sağlıyorsa (ucuz işgücü, tasıma giderlerinden tasarruf, vs.), bu teknolojiler üretim tesisler ile birlikte yurt dışına taşınır (yatay bütünleşme) ve böylece firma çok uluslaşama sürecine girer. Burada cevap verilmesi gereken önemli bir soru vardır: Bir teknolojik yenilik icat eden firma, bu yeniliği hangi koşullar altında, lisans anlaşması gibi yollarla yabancı üreticilere kiralamalıdır. Yada hangi koşullar altında da kendi üretiminde kullanarak elde edeceği ürünü dış piyasalara ihraç etmelidir? Yenilikçi firma açısından bunlardan birincisi teknolojinin dışsal, ikincisi de içsel kullanımı olarak adlandırılır.

Teknoloji Transferi Kanalları

Teknoloji ya sermaye mallarına dönüşmüş olarak ya da yalın biçemde ithal edilir. Buna göre başlıca teknoloji transferi kanalları aşağıdaki gibi belirtilebilir:

• Sermaye malları ithaliyle sağlanan teknoloji
• Dolaysız yabancı sermaye yatırımları
• Yalın biçimde teknoloji ithali kiralamak,
o Ücretli danışmanlık hizmetlerinden yararlanmak.
• Bilimsel konferanslar, teknik bültenler ve yabancı bilim adamı değim programları
• Teknik yardım programları

Teknoloji Transferi Politikaları

!960’lı yıllardan itibaren gelişmekte olan ülkeler teknoloji transferlerinin çok adaletsiz bir şekilde fahiş fiyatlarla yapıldığını iddia ettiler. 1964’de UNCTAD’ın kurulmasıyla bu doğrultuda olumlu gelişmeler kat ettiler. Batılı ülke hükümetleri daha çok ilgilendiren konu, sına ve fikrî mülkiyet haklarının korunması olmuştur. Nitekim GATT’ın Uruguay toplantılarında da bu konuda bazı önemli kararlar alınmıştır. Sanayileşmiş ülkelerdeki ant- tröst yasaları teknoloji lisansları üzerine bazı kısıtlamalar getirmektedir. Bunlar, daha çok şirketler arasındaki anlaşmaları önleme ve ticaret serbestisini ya da rekabet engelleyen etkenler ortadan kaldırma amacına yöneliktir.
Bu arada, Türkiye de bir yandan yerli teknolojinin geliştirilmesine ağırlık verirken, diğer yandan kalkınmasının gerektirdiği teknolojilerin yurt dışından ithaline dayanan politikalar izlemektedir. Türkiye aynı zamanda geliştirdiği teknolojileri de başka ülkelere transfer edebilir konuma gelmiştir.

Uluslararası İşgücü Akımları

Dünyada uluslararası iş gücü hareketleri, ihmal edilemeyecek boyutlardadır. Göç hareketleri çeşitli sebeplere dayanmaktadır, bu sebeplerden biride iktisadi nitelikteki göçlerdir. İnsanların iş bulmak veya daha iyi koşullarda yasayabilmek için yaptıkları göçler bu gruba girer. Bu tip göçlerde ana sebep daha iyi koşullar aramaktır. Ancak bu göçlerin maddi ve manevi yüksek maliyetleri vardır. Bu göçler emeğin bol ücretin düşük olduğu bölgelerden, emeğin kıt ücretin yüksek olduğu bölgelere doğrudur. Bu durum aynı zamanda Heckscher- Ohlin teoremi ile de açıklanmıştır. İşgücü hareketliliği ülkeler arasında yasalarla kısıtlansa da hiçbir zaman durdurulamamıştır. Kısıtlamaların yanı sıra AB örneğinde olduğu gibi işgücü hareketliliğini serbestleştirme faaliyetleri de gözlemlenmektedir.

İş gücü kıtlığı, nüfustaki artısın büyümenin gerektirdiği işçi talebin karşılayamaması, emeğin işe katılma oranının düşüklüğü, ülke içi işçi hareketliliğinin yetersiz olması, vs. gibi nedenlere bağlıdır. Bazı durumlarda dış iş gücü talebi gelişmiş ülkelerde gözlemlendiği gibi nitelikli işçiden yana değil niteliksiz işçiden yanadır. Çünkü bu ülkelerdeki yetişmiş iş gücü niteliklidir, basit işler için ise dışarıdan iş gücü talep edilmesi normaldir ve bu ülkenin işsizlik oranını etkilemez. Kimi durumlarda ise yükselen konjonktür o ülkede bir iş gücü açlığı doğurur ve ülke diğer ülkelerden işgücü talep eder (1960’lı 70’li yıllarda batı Avrupa örneği). Bazı durumlarda ise ülkedeki teknolojik yatırımlara o ülkenin iş gücünün eğitim seviyesi cevap veremez ve ülke daha gelişmiş ülkelerden iş gücü talep eder.

Geleneksel teoride, uluslararası s gücü akımları gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki ücret farklılıkları le açıklanır. Bu farklar var olduğu sürece iş gücü akımları da sürer. İş gücünün bu faktörün bol olduğu yörelerden kıt olduğu alanlara doğru göç etmesi, dünya kaynaklarının daha etkin kullanımı açısından yararlı bir olaydır. Çünkü iş gücü, marjinal verimi düşük (hatta sıfır) yörelerden, yüksek olduğu alanlara doğru yer değiştirir. Bu ise dünya kaynaklarının ortalama verimliliğinin artması demektir. Ancak insanların sadece değişiklik veya daha öncekilerin göç ettiği için göç etmesi gibi sebeplerle de göç edildiği gözlemlenmiştir.

İş Gücü Akımlarının Sonuçları

Uluslararası iş gücü göçler, işçi gönderen ülkede genç ve erkek nüfusu azaltıcı, işçi ithal eden ülkede ise artırıcı etkide bulunur. Ayrıca bazı durumda yalnız çalışacak bireylerin gittiği ailelerini götürmediği durumlarda gidilen ülkede faal nüfusun arttığı da gözlenir.

Düz işçi gönderen ülkeler genelde az gelişmiş ülkelerdir ve faal nüfusa oranla sermaye ve doğal kaynakları kıttır. Bu ülkeler aşırı iş gücü bolluğu, sermaye-yoğun tekniklerin kullanılmasını güçleştirerek kamu ve özel kesim işyerlerinde aşırı istihdama yol açar. Bunun sonucunda da ülke blnen “yoksulluğun kısır döngüsü” içine girer. Bu sebeple işgücü ihracı bu kısır döngüyü kırabilir. Göçün bu tip ülkelere olumlu etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir:

• İşsizliği azaltır,
• İç tasarrufu artırır,
• Dış ödemeler bilançosunu iyileştirir,
• Bilgi ve görgü kazandırır. Olumsuz etkiler ise:
• Nitelikli iş gücü kaybı
• Beşeri sermaye kaybı (beyin göçü)

İşçi ithal eden ülkedeki olumlu gelişmeler şu şekildedir:

• Sermayenin tam kapasite ile çalışması sağlanır,
• Yatırım hızı artar,
• Ekonomik refah yükselir,
• Ücretlerin yükselmesi önlenir. Olumsuzluklar ise aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Artan nüfus beraberinde yeni sorunları getirir,
• Kendi yurttaşlarında işsizlik oranı artar,
• Toplumsal ve kültürel uyumsuzluklar gözlenir.

İş gücü göçlerinin dünya ve işçi ihraç ve ithal eden ülkeler üzerindeki etkileri emeğin marjinal ürün eğrilerine dayalı iki ülkeli bir model yardımıyla incelenebilir (kitabınız sayfa 165, şekil 7.1). Böyle bir analiz uluslararası iş gücü hareketlerinin dünya üretimi ve refahını yükselteceğini ortaya koyar.

Az gelişmiş ülkelerden ileri derecede eğitilmiş insan gücünün gelişmiş ülkelere doğru göç etmesi olayına “beyin göçü” denir. Bu insanların gitmesi, az gelişmiş ülkeden sanayileşmiş ülkeye doğru bir tür sermaye ihracı niteliğindedir. Beyin göçü, yalnız bilim adamlarının ve teknisyenlerin ülkeler arasında yer değiştirmeler biçiminde olmaz. Buna benzer, fakat belki daha önemli bir sorun da az gelişmiş ülke aydınlarının gelişmiş ülkelerdeki eğitim modellerin ve uygulamalarının aşırı derece etkisi altında kalmaları ve kendi kimliklerinden uzaklaşmalarıdır.

Türkiye’den 1960’lı yıllardan itibaren o zamanki AET ülkelerine (başta Almanya olmak üzere) önemli bir işçi göçü yaşanmıştır. Bu emek talebinin sebebi savaşı yaralarını sarmaları ve hızlı bir kalkınmaya girmeleridir. Bu talep 1973 petrol buhranı ve daralan konjonktür yavaşlayarak azalmıştır. Daha sonra petrol zengini ülkelerin işçi ve müteahhitlik hizmetleri talepleri görülmüş, aynı talep daha sonraki yıllarda dağılan Sovyetler Birliği’ne yönelmiştir.

Bu gün yurt dışında yaklaşık 3,5 milyon insanımız bu amaçla başta Almanya olmak üzere pek çok ülkede aileleriyle yerleşik olarak yaşamaktadır. Bu kişiler tarafından yurda gönderilen dövizler 1980 öncesi dönemde toplam döviz girdileri içerisinde önemli bir yer tutarken günümüzde gelişen ekonomimizle beraber önemi azalmıştır. Bununla beraber yurt dışındaki Türk toplumunun bulundukları ülkelerde girişimci hale de geldikleri o toplumun bir parçası oldukları gözlenmektedir. Bu sayede bambaşka toplumsal faydaların ortaya çıkmaktadır.

ULUSLARARASI HIZMETLER TICARETI

Hizmetlerin Kapsamı
Klasik Ekolün kurucusu olan Smith, hizmetler sektörünü ekonomide birer kısır faaliyet alanı olarak nitelendirmişti. Günümüzde ise bilhassa bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin gelişimi hizmetler sektörünü vazgeçilemezler arasına taşımıştır.

Hizmet sektöründe üretim ile tüketiminin aynı yerde ve eş anlı olarak gerçekleştirilmesi, diğer bir deyişle, hizmet sağlayan ile bundan yararlanan arasında doğrudan bir ilişki bulunması, hizmetlerin saklanamaması ve elle tutulamaz nitelikte olması sektörün ortak özelliklerdir. Hizmetler sektörü geleneksel ve bilgiye dayalı olanlar (yüksek bir beşeri sermaye gerektirmektedir) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Günümüzde hizmetler alanında yaşanan ve devrim diye nitelendirilebilecek gelişmelerin şu iki özelliği dikkat çekicidir: Birisi, bilgi temelli hizmetlerdeki (genellikle üretime yönelik hizmetler) hızlı genişleme, diğeri de hizmetlerin artan oranda ticaret edilebilir duruma gelmesidir.

Dünya Hizmetler Ticaretinin Kapsamı ve Artış Hızları
Hizmetler, geleneksel olarak ders kitaplarında uluslararası ticarete girmeyen faaliyetlere örnek gösterilmiştir. Nitelikleri gereği, hizmetlerin dış ticarete konu olma özelliğinin fiziki mallar kadar yaygın olmayacağı açıktır. Çünkü geniş bir grup hizmet faaliyeti, üretici ile tüketici arasında eş anlı olarak dolaysız bir ilişki kurulmasını gerektirir. Bununla birlikte, bir kısım hizmet türleri üzerindeki ticaret yeni değildir. Örneğin, taşımacılık, turizm, sigortacılık ve bankacılık gibi hizmetler eskiden beri dış ticaret kapsamında önemli bir yere sahiptir. Bilgi teknolojisindeki gelişmeler mamul malların üretiminde daha büyük oranda hizmet kullanılması sonucunu doğurmuştur. Böylece ihraç ve ithal edilen malların kapsamına giren hizmetler büyük ölçüde artmıştır. Araştırmalar, sanayileşmiş ülkelerde mal ihracatının yüzde 60-80’lik bir payının hizmetlerden oluştuğunu göstermektedir. Bunların da ötesinde teknolojik yenilikler, yeni hizmet ürünlerinin dış ticarete girmesine neden olmuştur.

Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından yayımlanan 2013 yılının dünya hizmet ihraç ve ithaline ait verilere göre değinilen yılda dünya hizmet ihracı toplamı 4.645 milyar doları bulmaktadır. Bunun yüzde 19,5’i taşımacılıktan, yüzde 25,5’i turizmden ve yüzde 54,9’u da diğer hizmet türlerinden oluşmaktadır. Ticari hizmetler ithali de benzer bir durum göstermektedir. Toplam hizmet ithali 4.380 milyar dolar olup bunun içinde taşımacılık, turizm ve diğer hizmetlerin payları sırasıyla yüzde 26.6, yüzde 24.5 ve yüzde 47.6 oranındadır.

Dünya hizmet ihracat ve ithalatında ilk sırada gelen ülke ABD’dir. Bu ülke, 662 milyar dolarlık ihracatla dünya hizmet ihracatının yüzde 14,3’ünü, 432 milyar dolarlık ithalatla da dünya ithalatının yüzde 9,8’ini karşılamaktadır. İhracatta ABD’den sonra İngiltere, Almanya, Fransa ve Çin gibi ülkeler sıralamadaki yerlerini almaktadırlar. Türkiye ise 46 milyar dolarlık ihracatı ve yüzde 1,0’lık payı ile 27. sırada gelmektedir. Aynı şekilde Türkiye 22 milyar dolarlık ticari hizmet ithaline sahip olup yüzde 0,5’lik payı ile 37. sırayı almaktadır. Ülkelerin bir önceki yıla göre hizmet ihraç ve ithalindeki değişme oranlarına bakıldığında ise Türkiye yüzde 8’lik oranı ile bu alanda önemli büyüme gösteren ülkelerden birisi olmuştur.

Uluslararası Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması: GATS

Uruguay görüşmelerinde uluslararası hizmet ticaretinin çok yanlı olarak serbestleştirilmesini sağlamak üzere Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (General Agreement on Trade in Services: GATS) imzalanmış ve hizmetler de mal ticareti gibi Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’nün kapsamına alınmıştır.

GATS’ta dünya hizmet ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik olarak üye ülkelerin uymaları gereken bazı yükümlülüklere yer verilir. Bunların en önemlileri aşağıdaki gibidir:

En çok kayırılmış ülke kuralı: Bir ülke, başka üye ülkeye ait bir hizmet firmasına uyguladığı ticaret serbestisini, kayıtsız biçimde tüm öteki üye ülkelerin firmalarına da sağlamak zorundadır,

Piyasaya giriş ve ulusal ayırımcılık yükümlülükleri: Üye ülkenin, bir başka üye ülke firmasına, anlaşmaya taraf olmayan ülkelerin firmalarına tanıdığından daha kötü koşullar uygulamayacağı taahhüdünü ifade eder.

Taahhüt listeleri: Serbestleştirme sürecinde, hâlen her üye ülkenin yurt içi hizmet kesimlerine yabancı firmaların girişini kısıtlamak amacıyla uyguladığı engelleri ne ölçüde indireceğini veya tamamen kaldıracağını gösterir.

Hizmet Kesiminde Dolaysız Yabancı Sermaye Yatırımları

Hizmet endüstrilerinin özelleştirilmesi ve piyasaların serbestleştirilmesi, hizmetler alanındaki dolaysız yabancı sermaye yatırımlarını özendirici etkide bulunmuştur. İki özelliği dolayısıyla hizmetler uluslararası rekabetin ve verimlilik artışlarının dışında kalmışlardır. Birincisi, hizmetlerin dokunulamaz ve hemen kullanılacak nitelikte olması, üretici ile tüketici arasında yakın bir ilişki gerektirmesidir. Bu ise bize, yabancı üreticiler tarafından hizmetin sağlanması için neden çoğu kez sınır ötesi ticaret yerine dolaysız yatırım yapmanın zorunlu olduğunu açıklar. İkincisi de ulusal yasalarla yabancı işletmelerin hizmet üretiminde bulunmalarının yasaklanması veya sıkı denetim altına alınmasıdır.

İktisadi Kalkınma Sorunları ve Hizmetler Ticareti
Üretime yönelik hizmetlerin kalkınmada oynayabileceği rolün önemi giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Üretimin hizmet yoğunluğundaki artışlar karşısında etkin üretim hizmetlerine sahip olmak, gerek mal, gerekse hizmet sağlayan endüstrilerde (ekonominin tümünde) rekabet gücünü belirleyen önemli etkenlerden birisi durumuna gelmiştir. Bu nedenle dünyanın her yanında modern üretim hizmetlerine olan talep hızla artmakta; bunun sonucu olarak da hizmet endüstrilerine giriş engelleri tek yanlı reformlarla veya karşılıklı görüşmelerle azaltılmaktadır. Bilgi teknolojisindeki gelişmeler azalan haberleşme giderleri ile birlikte, yeni ihracat alanları geliştirmektedir.

Etkin üretici hizmetleri, dışa dönük bir sanayileşme politikası açısından da kritik bir öneme sahiptir. Etkin üretim hizmetleri, firmaların tüketici taleplerini karşılamak için gerekli üretim süresini de kısaltmaktadır. Bilgi teknolojileri ayrıca, ölçek ekonomileri yaratmakta ve hizmetlerin kapsamını genişletici sonuçlar doğurabilmektedir.

Hizmet endüstrilerinin artan ölçülerde bilgi teknolojisine dayanması, bunların ise daha çok fiziki ve beşeri sermaye gerektirmesi dolayısıyla yüksek gelirli ülkeler, özellikle ticari hizmetler ihracında uzmanlaşmışlardır. Az gelişmiş ülkelerdeki görünüm biraz daha farklıdır. Bunların da birçoğu hizmetler alanlarında açıkça görülebilen bir karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Ancak karşılaştırmalı üstünlük alanları farklıdır; bazıları turizmde, bazıları yurt dışı inşaat faaliyetlerinde, bazıları da engellenmediği takdirde işçi ihracında önemli bir potansiyel sahibidir. Gelişmekte olan bu ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin ihracatta önemli oldukları bazı alanlarda bu ülke piyasalarına girmeyi başararak, ya da öteki az gelişmiş ülkelerin taleplerini karşılayarak adlarını duyurmaktadır.

Uluslararası hizmet ticaretindeki gelişmenin ve hizmetlere yönelik dolaysız yabancı sermaye yatırımlarındaki artışların temel nedenlerinden birisi, zengin ülkelerin sanayi toplumu olma durumundan hizmet ağırlıklı toplum durumuna dönüşmekte olmalarıdır. Sanayileşmiş ülkelerde hizmet sektöründeki artışın önemli bir nedeni de, imalat sanayi üretiminde daha fazla hizmet kullanılmaya başlanmasıdır; böylece sanayi malları üretiminin hizmet yoğunluğu hızla artmıştır.

Zengin ülkelerde toplam ekonomik faaliyetlerin sürekli biçimde hizmetler yönünde yapısal bir kayma göstermesi, bu ülkelerin az gelişmiş ülkelerle olan ticaretinin yapısını da etkileyecektir. Ekonomilerinde hizmetlerin payı hızla yükseldikçe ve üretimlerinin hizmet yoğunluğu arttıkça bu ülkelerin az gelişmiş ülkelere yaptıkları ihracatın yapısı da hizmetler ve hizmet yoğun mallar yönünde değişecektir. Bu, aynı zamanda az gelişmiş ülkelerden yapılacak sanayi ham maddeleri ithalâtının da azalması anlamına gelebilir.

Uluslararası Hizmetler ve Geleneksel Dış Ticaret Teorisi

Bir kısım iktisatçılar, mal ticaretini açıklamaya yönelik teorilerin uluslararası hizmet ticaretini de açıklayabileceğini öne sürerken, bazıları bu konuda daha ihtiyatlı bir tutum sergilemektedir. Üretim faktörlerinin ülkeler arasında hareketsiz olduğu biçimindeki varsayım dolayısıyla, Heckscher-Ohlin modelini hizmet ticaretine uygulamak güçleşmektedir.

Hizmet ticaretinin faktör donatımı ile açıklanmasına yönelik kuşkular, doğaldır ki, Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisinin uluslararası hizmet ticareti açısından geçersiz olduğu anlamına gelmez. Karşılaştırmalı üstünlükler mal ticareti için olduğu kadar, hizmet ticareti için de geçerliliğini korumaktadır. Ancak mal ve hizmet ticaretinde karşılaştırmalı üstünlüğü yaratan etkenler arasında farklılıklar bulunabilir. Mal ticaretinde faktör donatımı, ölçek ekonomileri, tekelci rekabet, beşeri sermaye, mal farklılıkları, vs. gibi koşullar etkili olurken hizmetler ticaretinde hizmetin ihraç edilebilirliği ve teknolojik gelişmeler daha büyük ağırlık taşır.

Çoğu hizmetlerde üretim ve tüketim zorunlu biçimde eş zamanlı olarak gerçekleştirildiği için, bunlar bir yere bağlı olan faaliyet olmak durumundadır. Dolayısıyla bu aşamaları birbirinden ayırarak bunları bir mal gibi ihraç etme olanağı oldukça sınırlıdır. Bu durumda doğrudan piyasaya girişler, başka bir deyişle dolaysız yabancı sermaye yatırımları önemli olmaktadır.

Diğer yandan, hizmet ihracı ile bilgi ve iletişim teknolojisi arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu alandaki gelişmeler, hem yeni hizmet ürünleri ortaya çıkartmakta, hem de ihraç olunan sanayi mallarının kapsamındaki hizmetlerin artmasına neden olmaktadır.

Uluslararası Turizm Hizmetleri

Uluslararası turizm, döviz gelirlerin artırmak üzere, gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerin yoğun biçimde özendirmeye çalıştıkları bir hizmet alanıdır. Ülkede doğal ve kültürel zenginlikler bulunsa da belli bir alt yapıya sahip olmak turizm için şarttır. Turizm gelirlerinin ihracatla rahatlıkla kıyaslanabilir olması çevreye zarar vermemesi bariz üstünlükleri iken ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklara karşı çok duyarlıdır. Turizm sektörü diğer pek çok üretim alanı içinde Pazar oluşturabilir yapıdadır. Yani bacasız fabrika gibidir.

Türkiye turizm gelirleri sıralamasında ilk 10 ülke içine girememektedir. Ancak gelen turist açısından baktığımızda ise en çok turist çeken 6. ülke konumundadır. Tabi ki bir ülkenin turizm gelirleri olduğu gibi turizm giderleri de olabilir bu konuda en çok gideri yapan ülke Çin’dir. Ancak kişi başı turizm giderlerinde ise en çok harcama Avusturalya’nındır.

Türkiye’nin Uluslararası Hizmet Ticareti

Türkiye’de döviz gelir sağlayan hizmet kalemler arasında dış turizm, yatırım gelirler, navlun ve sigortacılık ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye’de Dış Turizm: Türkiye 1990 sonrası yaşanan büyük gelişme ile turizm gelirleri açısından dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. Bu gelişmede turizm alt yapımızın sağlam olmasının payı büyük olmuştur. Bunun yanında dışa açık ekonomi politikaları, tanıtımlar ve verilen destekler turizmimizi geliştirmiştir.

Turizm gelirleri ihracat rakamlarımızın %20’sine kadar çıkmıştır. Tabi ki yaşanan ekonomik ve siyasal krizler turizm gelirlerimizi hassas bir sektör olduğu için etkilediği de açıktır. Bunun yanında ülkede yaşanan gelişmelerle ve dışa açılmayla beraber yurt dışına giden vatandaş sayımız artmış ve turizm giderlerimizde yüksek rakamlara ulaşmıştır. Turizm doğa ve kültürel yapıdan kaynak aldığı için gelişen sanayi ve olası çevre kirlilikleri turizmimizi tehdit etmektedir. Ayrıca diğer ülkelerin atılımları rekabeti kızıştırmaktadır. Önemli bir tehditte terör olayları siyasal sıkıntılar Türk turizmine darbe vurmaktadır.

Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri: Türkiye, 1970’li yılların başından beri dünyaya müteahhitlik hizmetleri ihraç eden ve bu sayede başta döviz geliri olmak üzere ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayan bir ülke konumundadır. Türkiye karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu önemli bir hizmet sektörüne sahiptir ve bu hizmetlerde dünyada ikinci sıradadır. Müteahhitlik hizmetlerimizden en çok faydalanan ülke Rusya Federasyonu’dur. Gerçekleştirilen işler arasında yol, köprü, tünel, havaalanı, iş merkezi, sanayi tesisi, petrokimya ve turizm tesisi gibi projeler yer almaktadır. Bazı firmalar ise özellikle uluslararası havaalanı, demir yolları, kentsel metro sistemleri gibi proje türlerinde uzmanlaşmışlardır.

Müteahhitlerimiz yukarıda da belirtildiği gibi, yurda transfer ettikleri döviz gelirlerinden ayrı olarak dışarıdaki inşaatlarda kullandıkları malzemeleri ve çalıştırdıkları işçileri (özellikle Rusya için) de genellikle Türkiye’den getirtmekte böylece de ülke ekonomisine çok yönlü katkılarda bulunmaktadırlar.

Türkiye’de hizmet sektörünün bilançosuna bakıldığında, hizmetler bilançosunun verdiği fazlalıklar dış ticaret bilançosundaki açıkların bir kısmını karşılayarak cari işlemler dengesi açıkları için bir tür kısmı finansman kaynağı sağlamış olduğu görülmektedir. 2013 yılında hizmet ihracı gelirlerinin mal ihracatı gelirlerine oranı yüzde 28,5’tür. Hizmet ithaline bakıldığında ise 2013 yılında, hizmet ithali/mal ithali oranının yüzde 9,6 olduğu görülmektedir.