Home » Ekonomi » Yöneticilik Dersleri : yönetimde BİREYCİLİĞİN SONU – Mustafa ÖZEL

Yöneticilik Dersleri : yönetimde BİREYCİLİĞİN SONU – Mustafa ÖZEL

yönetimde BİREYCİLİĞİN SONU

İşi akıl ile anla, bilgi ile bil; günün kutlu olsun, hayatın mesûd geçsin.

Kılıç kan damlatır memleket alır, kalemden mürekkep damlar altın gelir.

Beyler bilgi ile halka baş oldular, akıl ile memleket ve halkın işini gördüler. (Bilig kelimesinin lâmı giderse, beg adı kalır.)

Bey cömert, gözütok ve gönlü zengin olmalıdır. Gönül olmazsa insan gözünün faydası yoktur; akıl olmazsa insan gönlünden layıkıyla istifade edemez.

Beyin dili dürüst ve kalbi doğru olmalı ki, halka faydalı olsun.

Bey çok ihtiyatlı ve çok uyanık olmalı; ihmalkâr olursa, cezasını başkaları çeker.

Bey iki şeyle beyliğini bozar: Bunlardan biri zulüm, diğeri ihmalkârlıktır; bu ikisi ile bey memleketini harap eder.

Zulüm yanan ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun sudur, akarsa nimet yetişir. Ey hakîm, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürüt ve halkı koru.

Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır; askeri beslemek için de çokça mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu malı elde etmek için, halkın zengin olması gerektir; halkın zengin olması için de doğru kanunlar konulmalıdır.

Bey halka kanun vermez, halkın serveti kapanın elinde kalırsa, o halkın içine ateş atmış olur. Memleketi bozulur, beyliğin temeli yıkılır.

Beyler hakimiyetlerini hizmetkârları vasıtasıyla elde ederler; hükümdar onlarla memleketi düzene koyar.

Hizmetkâr zenginleşirse, bey nâm kazanır ve nâmı dua ile ebedî kalır.

Ey hükümdar, hizmetkâr ile bey arasındaki münasebet bir alıcı-satıcı münasebeti gibidir. Satıcı mal verir ve bu ona sermaye olur; alıcı da bunu alır ve bunu memleket memleket dolaştırır. Yıl, ay ve günler geçince, kâr birikir; tekrar karşılaşırlar ve her biri kendi kârını alır.

İşte bunun gibi, hizmetkârın işi de beyi ile ortak hesaba bağlıdır. Bey kula mal verir ve iyi sözle onu teşvik eder; hizmetkâr ise vücudu ile ona hizmet eder, kâr getirir. Ey beyim, kâr getiren hoş tutulmalıdır.

Şimdi bu metinde “bey” yerine genel müdür, yönetim kurulu başkanı veya dilediğiniz başka bir yönetici sıfatını; “hizmetkâr” yerine de örgüt yapısı içindeki diğer bütün çalışanları koyunuz. Bugün için geçerli olmayabilecek tek öğüt gösterebilir misiniz?. Günümüzde de yönetici ile işgören arasındaki ve/veya işgörenlerin kendileri arasındaki ilişkinin can damarı “ortak hesaba” bağlı bulunmaktadır. İşgören kâr kaynağıdır ve kâr getiren hoş tutulmalıdır.

Fizyon, Füzyon ve Liderlik

Batı dünyasında son yüzyıl içinde geliştirilen yöneticilik tarzının timsali fizyondur.

İşletmelerde, çalışanlar arası rekabetten çok işbirliği ve dayanışmanın verimliliğe yol açacağı ”bilimsel” olarak da kanıtlanabilir. Bunu en iyi yeni fizik çalışmalarında görmekteyiz. Yazının bu bölümünde modern fizikteki fizyon ve füzyon kavramları üzerinde durarak, bunların işletmelerde yeni bir liderlik türü geliştirme hususunda bize nasıl yardımcı olabileceğini tartışacağız. Sonuçta, bireylerin bir tür füzyon yaşayarak cemaatleşemedikleri toplumlarda etkin bir sosyo-ekonomik yapılanmanın artık mümkün olmadığına işaret edeceğiz.

En ileri örneği atom bombası olan fizyon sürecinde, atomun çekirdeği parçalanmak suretiyle enerji elde edilir. Tehlikeli zehirli atıktan ötürü bu parçalama sürecinin ihtiyatlı kontrol altında tutulması gerekir. Fizyon enerjisi elde etme girişimleri bu yüzden ciddi kontrol sistemleriyle elele yürür.

Batı dünyasında son yüzyıl içinde geliştirilen yöneticilik tarzının timsali fizyondur. Fordist/Taylorist evrenin seri üretimi ve bilimsel yöneticiliği geniş iş bölümüne, biçimsel otoriteye ve sıkı denetime dayanıyordu. Örgütler birey ve şubeler arasına katı sınırlar koyuyor, bunlar ise kaynak, terfi, maaş veya bütçe artışı gibi hususlarda birbirleriyle yarışıyorlardı. Yöneticiler hem birbirlerini rakip sayıyor, hem kendilerini işçilerden ayrı görüyorlardı. Hatta insanlar dahilî bir bölünmeye daha tâbi tutuluyor, elleri (ve belki akılları) ile çalışmaya özendiriliyor, fakat kişiliklerinin duygusal ve manevî veçhelerini işin dışında tutmaları isteniyordu.

Güçlü örgütsel kuvvetleri çalışır hale getirdiğinden, fizyon-temelli örgütlerin işleri belirli bir yere kadar verimli olur. Örgüt, verdiği teşvikler karşılığında rutin, öngörülebilir davranış bekler ve elde eder. Makine görünümlü örgüt böylece pek az duyguyla çalışır; rasyonel analiz ve kişisel çıkar benzini yeterlidir. İnsanları arzu edilen rol, görev ve davranışlara yönelten bu sistem gerçekten çok güçlüdür.

Ancak, bu güçlü sistemin iki küçük (!) kusuru vardır: Deha ve yaratıcılığı sınırlaması, bir de hızlı değişim dönemlerinde örgütsel eylemsizliğe (atalete) yol açması. Bunlar değişimin baş döndürdüğü kaotik bir dünyada ciddi kusurlardır ve etkileri ancak füzyon kavramına müracaatla giderilebilir.

Füzyon, fizyonun tam karşıtıdır. Atomları parçalamak yerine, atom çekirdeklerini birleştiren bir süreçtir. Her atom diğerlerini iten pozitif yüke sahip olduğundan, çok zor bir işlemdir bu. Atomun sınır elektronları alınıp baskı meydana getirilmek suretiyle bu engel aşılır. Füzyon meydana geldiğinde, fizyonun beş misli enerji üretir. Bir gram füzyon materyali, hemen hemen hiçbir atığa meydan vermeden, sekiz ton petrol kadar enerji hasıl eder.

Füzyon da belirli bir yöneticilik tarzının timsalidir. Birleşme, biraraya gelme, bağlantılar oluşturma ve ortak hareket etmeye dairdir. Konuşmayı, enformasyon paylaşımını, birey ve şubeler arasındaki sınırları aşan ortak sorumlulukları özendirmek suretiyle engelleri azaltamayı hedefler. Birlik (tevhid) duygusuna ulaşmaktır füzyon, başkalarını ayrı görmek değil, onları aynı bütünün parçaları saymaktır. Farkları değil, benzerlikleri görmektir. Ortak bir zemini ve bir cemaat duygusunu öne çıkarmaktır. Bu duygu insanların ortaklaşa paylaştıkları inanç, vizyon, norm ve ( pek tabiî) hasılaya dayanır. Bu, bireyin kendi nefsini ihmal etmesi veya parçalaması değildir. Her birey kendi bütününü; beden, akıl, gönül ve ruhunu çalışma yerine getirir ve oradaki oluşuma katar. Füzyon birey ve örgütlerde bütünlüğü sağlamaktır.

Kurtuluş Kapısı:CEMAAT

Katılım, yetkilendirme, konsensüs, takım çalışması ve takım kurma günümüzde birçok örgütün kucaklamak istediği kavramlardır. Fakat bireyler, mesela vizyon gibi önemli hususlarda ayrı ve özerk olma durumlarını sürdürdüklerinden, bu yaklaşımlar hakiki füzyona nadiren erişir. Gerçek anlamda “cemaat” olma başarılamadıkça, bireylerin ayrı duruşları önlenemez. Cemaat ise, salt dünyevî telakkilerin çok ötesine giden, özünde maneviyat-temelli bir sosyal inşâdır. Böyle bir inşâ “Batı” dünyasında çok zor, Batı”yı taklitten başka birşey düşünmeyen “Doğu” dünyasındaysa neredeyse imkânsız bir süreç olacağa benziyor.

Rene Guenon, modern medeniyetin her alanda ilkesizlik sancısı çekmekte olduğunu söylüyordu. “Bugünkü Batılılar,” diyordu, “Hinduların dediği gibi ”kastsız”, Çinlilerin anladığı manada ”ailesiz” insanlardır. Başka medeniyetlerin esasını teşkil eden şeylerin zerresi yok onlarda. Olağanüstü bir anormallik sonucu, bütün medeniyetler içinde ilkeden yoksun tek medeniyet bunlarınkidir. Tıpkı başı kesilmiş, ama yine de hem yoğun hem darmadağınık bir hayatı sürdüren bir gövdeyi andırmaktadır.”

Bu dağınıklığın, bu ailesiz keşmekeşin sebebi birey ve topluluk (cemaat) hayatına yön veren yüce ilkelerden yoksunluktu. Hayat ölçütsüz sürdürülemediğinden, ilkelerin yokluğunda madde (eşya) sahipliği başlıbaşına bir ölçüt olmaktadır. Fakat, “madde mahiyeti icabı bir bölme ve ayırma unsurudur. Maddeden başlayarak gelişen hiçbir şey gerçek ve sürekli bir birliğin kurulmasında kullanılamaz.” Dolayısıyla, cemaat olabilmek, gerçek bir füzyon meydana getirebilmek için, hareket noktası madde olmamalıdır. (Maddenin önemsenmemesi demek değil bu. Sadece temel kıstas haline getirilmemesi demek.)

Postmodern (veya postkapitalist, postendüstriyel..) toplum sıradan değil, hayatî bir tercihle karşı karşıya. Maddî üstünlük yarışında bile, ancak maneviyatı yüksek olanlar, üst kademeden bir ilkeye bağlı olanlar kazanacaktır. Böyle bir ilkenin varlığındaysa, “kazanç” kavramı cüzdan şişkinliğinden, tecrübe edilen sistem tanıdığımız kapitalizmden muhtemelen çok farklı olacaktır. Bu farkı, fizik ve matematikten kaçmayan toplumbilimciler yakalayabilir ancak. Bir de “Gelenek” kavramının metafizik boyutlarını müdrik olanlar