Home » Bilim - Teknoloji » NELSON’UN HUNİ DENEYİ … YİNE! – Tınaz Titiz

NELSON’UN HUNİ DENEYİ … YİNE! – Tınaz Titiz

Bundan beş yıl evvel, bir sorunun çözümünde kullanılabilecek doğru ve eğri yolları çok iyi anlattığını düşündüğüm bir yazı yazmıştım. İçinde yaşadığımız şu günlere en uygun yazı olarak, bin küsur yazımın içinden onu seçtim. Ve hiçbir değişiklik yapmadan tekrar aşağıya alıyorum: 1987 yılında, Deming Ödülü adıyla bilinen kalite ödülünü kazanan Lloyd Nelson tarafından yazılan bir makale, yıllardır bazı sorunları niçin çözemediğimizi o kadar çarpıcı biçimde açıklıyor ki, birdenbire bu kadar çok olayın anlaşılmazlık perdesi arkasından ortaya çıkması, insanda garip bir his yaratıyor ve nasıl olup da bugüne kadar bunu göremediğinize şaşıyorsunuz. Ödül kazanan makale, oldukça kısa ve basit bir deneyi anlatıyor. Benzer bir deneyi isteyen evinde bile yapabilir. Deney, bir huni, bu huninin boğazından tam geçebilecek bir bilye, huninin ucunu yerden 5-6 santim yukarıda tutabilecek bir düzenek ve huninin altına yayılmış bir kağıt yardımıyla yapılıyor. Deney şöyle: Bilye huni içine bırakılıyor ve ucundan çıkıp kağıdın üzerine düşüyor. Ama tam huni ağzının altında durmayıp bir tarafa doğru biraz yuvarlanıp duruyor. Durduğu bu nokta kağıdın üzerine işaretleniyor. Bu deney çok sayıda —mesela 500 defa— tekrarlanınca kağıt üzerinde rasgele dağılmış bir noktalar kümesi oluşuyor.

Bilyenin, her defasında tam huninin altında değil de rasgele değişen yerlere kadar yuvarlanmasının çeşitli nedenleri olabilir. Yerin tam düzgün olmayışı, kağıdın pürüzlülüğü, bilyenin mükemmel küre olmayışı gibi çok sayıda etken, bilyenin hep aynı noktada durmayışının olası nedenleridir. Aynı huni, aynı bilye ve aynı kağıtla, deney ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın, sonuçtaki noktalar kümeleri hep birbirine benzeyecektir (inanmayanlar deneyebilir!). Bu haliyle, huni, bilye, kağıt vs.den oluşan sistem, kararlı (stable) bir sistemdir. Nasıl davranacağı baştan bilinmekte, bilyeyi attığınız zaman noktalar kümesinin içinde bir noktada kalacağı bilinmektedir. Şimdi, bu sistemi “düzeltmeyi” kafasına koymuş bir kişi düşününüz. Amacına ulaşmak için şöyle reçeteler uyguluyor:

1110260920100_1

Reçete 1 — Bilyenin her defasında durduğu yer, bir evvel durduğu noktaya göre ne kadar uzaksa, huni tam aksi yönde o kadar hareket ettirilecek ve böylece bir öncekine göre oluşan sapma giderilmeye çalışılacaktır. Bu reçeteye göre deney yine, mesela 500 defa tekrarlanınca elde edilen noktalar kümesi, eskisinden daha küçük değil, aksine daha büyük olmaktadır. Sistemi “düzeltmeyi” kafasına takmış olan kişi bu defa yeni bir çözüm düşünür ve uygular:

Reçete 2 — Bilyenin her defasında durduğu yer, huni ucunun tam altına göre ne kadar uzaksa, huni tam aksi yönde o kadar
hareket ettirilecektir. Deney yine tekrarlanır ve yeni bir noktalar kümesi elde edilir. Noktalardan oluşan leke bu defa ilk ikisinden de büyük ve çarpıktır. Umulan “düzelme” yine sağlanamamıştır. Düzeltme inadı içindeki kişi nihayet son bir çözüm düşünür:

Reçete 3 — Huni her defasında bilyenin durduğu noktaya getirilecektir.
Bu deneyin sonunda noktalar kümesi, huninin altına yayılan
kağıdın tümünü kaplayacak kadar genişlemiştir. Nelson’un makalesi bir cümle ile son bulmaktadır: “Kendi içinde kararlı hale gelmiş sistemlerin nasıl işlediğini tam anlamaz ve ana parametrelerini (bu örnekte huni boyu, kağıt cinsi, bilye mükemmelliği, yerin yataylığı, düzgünlüğü vs.) değiştirmezseniz, sistem davranışını değiştiremezsiniz. Kurcalama ile sistem iyileştirilemez, ancak daha çok bozulur!” Gündelik hayatta Nelson’un Huni Deneyi, yüzlerce alanda, bıkıp usanmadan tekrarlanmaktadır. Belediyeler yol güzergâhlarını değiştirerek trafik sıkışıklığını çözmeye, hükümetler vergi oranlarını değiştirerek vergi gelirlerini artırmaya, başarısız futbol klübü antrenör değiştirerek şampiyon olmaya, Merkez Bankası para arzı ile oynayarak faizleri düşürmeye, ve daha binlerce kişi “kurcalama” yöntemiyle birşeyleri “düzeltmeye” çalışmaktadırlar. Ama bu “kurcalama”ların başarılı olmadığı, başarılı olmak bir yana, sorunları daha içinden çıkılmaz hale getirdiği görülmektedir. Sorun, şu veya bu kişi ya da şu veya bu siyasal partiyle ilgili değil, toplumumuzun tüm sorunlara yaklaşımındaki yetersizlikle ilgilidir. Bu yetersizliğin giderilmesi iki aşamalı bir yaklaşımla müm kündür: Önce, “kurcalama” yöntemiyle çözmeye çalıştığımız sorunları gözden geçirmeli ve bunların hemen hemen “tüm” sorunlar olduğunu görmeliyiz. İkinci aşama ise, sorunları “kurcalamak”tan vazgeçip, onların niçin olduğunu anlamaya çalışmaktır. Eğer bu iki adım doğru atılırsa, çözümler konusunda hiç endişe edilmemelidir. Ama eğer “kurcalama” yöntemini terk etmezsek sorunların daha çok ağırlaşacağından zerre kadar şüphe edilmemelidir… (1995)