Home » Bilim - Teknoloji » Ne bildiğimizi bilmiyoruz. Ne bilmediğimizi de bilmiyoruz….

Ne bildiğimizi bilmiyoruz. Ne bilmediğimizi de bilmiyoruz….

Kadim dünyanın büyük kültürlerinde ilahi ve insani olan arasında bir merdiven vardı.Yeryüzüne ve kozmosa ‘sen ‘ değil,’siz’ diye hitap ediliyordu.İnsanlar parçası oldukları büyük bir kozmik gizeme katıldıklarını hissediyorlardı.İlahi olanı maddi dünyanın içinde olan bir şey olarak deneyimliyorlardı.Doğa ve kozmoz ilahi varlığın ruhuyla dolmuştu.Stonehenge’de gerçekleştirilen türden seremoniler, yeryüzü ile gökyüzünü birleştiriyor ve insanların bir ilahi gerçekliğe katılma duygusunu güçlendiriyordu.Anne Baring.

Enrico Fermi atom bombasının babası diyebileceğimiz birkaç kişiden biridir. Nükleer fizik ve parçacık fiziği alanlarından çalışmaları vardır ve birçok yeni elementin bulunmasına katkı sağlayan çalışmaları için Nobel Fizik ödülü almıştır. Ayrıca Fermi etkileşimi olarak da bilinen doğadaki 4 temel kuvvetten biri olan atom altı zayıf etkileşim de Fermi tarafından açıklanmıştır. Adına birçok bilim enstitüsü ve kültürel vakıf kurulan Fermi aynı zamanda matematik ve istatistik konusunda da uzmandır.

148265-3-4-5d1b8

Biraz da paradoks tanımı üzerinde duralım;
Paradoks: Genel inançlara aykırı düşen önerme, sezgisel olarak kabul edilmiş olan öncüllerden yola çıkarak, bu öncüllerden tümdengelimsel akıl yürütme ile ya bir çelişki, yani doğru olamayan, ya da temel inançlara aykırı olan bir sonuç çıkarma durumu. Kabul edilmiş görüşlere ya da sağduyu olarak tanımlanan genel inançlar bütününe karşıt olsa, aykırı düşse de, doğru olabilen tümce.

İlk bakışta saçma, hatta kendi kendisiyle çelişik görünmekle birlikte, doğru olan ya da olabilen bir görüş ya da tez olarak paradoks, doğru kabul edildiği zaman yanlış, yanlış diye görüldüğü zaman ise, doğru olduğu ortaya çıkan tümce ya da önermeyi tanımlar. Buna göre paradoks, kabul edilebilir gibi görünen, fakat kabul edilemez ya da çelişik sonuçları olan tümce ya da önermeyi, doğru kabul edilen öncüllerden rasyonel yöntemlere, mantıksal kurallara uygun olarak bir çelişki çıkartan akıl yürütmeyi gösterir.

Paradoks tanımı bile paradoks yaratıyor değil mi ?
Fermi tutmuş demiş ki ‘Herkes nerede ‘. Herkes nerede işte paradoks başladı…
Artık yazımın asıl konusuna yavaş yavaş geçelim, Enrico Fermi’nin daha az bilinen bir çalışması olan Evrende varoluşumuzun istatistiksel modeli ve bu modele rağmen henüz her hangi bir medeniyetle temasa geçemeyişimiz yazımın konusunu oluşturmaktadır. Rivayet odur ki 1940’larda bir gün Enrico Fermi’nin de aralarında bulunduğu bir grup nükleer fizikçi bilim adamı kahve arasında sohbet ederken konu dünya dışı hayata gelmiş ve Fermi “peki öyleyse herkes nerede?” diye sormuş. Aslında Fermi’nin söylemek istediği evrende milyarlarca dünya benzeri gezegen olmasına ve milyonlarca akıllı yaşam formu olmasına rağmen nasıl oluyor da hiç biri dünyayı ziyaret etmiyordur.

Şöyle ki sadece bizim galaksimizde güneşimize benzeyen milyarlarca yıldız bulunmaktadır ve bu yıldızlar güneşimizden milyarlarca yıl daha yaşlıdır. Bu yıldızların oluşturduğu güneş sistemlerinde dünya benzeri gezegenler bulunması ve bu gezegenlerde bizimkine benzer uygarlıklar gelişmesi sanılanın aksine çok büyük olasılıktır. Bizim sistemimizden çok yaşlı olan bir sistemlerde medeniyetin gelişmesi ve bizim bile üzerinde şimdiden çalışmaya başladığımız uzay yolculuğu teknolojisini geliştirmiş olması beklenmektedir. Ancak bilindiği kadarıyla bir temas yaşanmamıştır. Ve bu durum 1940’lardan beri FERMI PARADOKSU olarak adlandırılmaktadır.

Biraz rakamsal verivermek gerekirse yaklaşık olarak evrenin gözlemleyebildiğimiz kısmında galaksimizdeki yıldız sayısı kadar galaksi bulunmaktadır, yani Samanyolu’ndaki her bir yıldız için gökyüzünde başka bir galaksi bulunmaktadır. Bu da yaklaşık olarak 10 üzeri 22 yıldız ve 10 üzeri 24 sayıda galaksi demektir. Yani dünyadaki her bir kum tanesi için gökyüzünde 10.000 yıldız bulunmaktadır.

Bilim bu kadar yıldızın kaç tanesinin “güneş-benzeri” olduğu konusunda hem fikir değil ancak tahminler %5 ile -%20 arasından değişmektedir. Biz bu tahminlerden en düşük olanları alarak bir hesaplama yapacak olursak, 500 quintillion yani 500 milyar kere milyar yıldızın “güneş-benzeri” olduğu tahmin edilmektedir. Bu kadar yıldız içinde kaç tanesinin “dünya-benzeri” olduğu konusunda da çeşitli tartışmalar vardır ancak tahminler %50 ile %22 arasında değişmektedir. Sayıları çarpıp böldüğümüzde toplam 100 milyar kere milyar “dünya-benzeri” yaşanabilir gezegen olması gerektiği tahmin edilmektedir. Daha anlaşılır bir örnek verecek olursak dünyadaki her bir kum tanesi için evrende 100 “dünya-benzeri” gezegen olduğu sonucuna varabiliriz. Bu rakamları daha net kavrayabilmemiz için sizlere tavsiyem bir sonraki deniz tatilinizde elinize bir avuç kum almanız ve her bir kum tanesi için 100 adet dünya benzeri gezegen olabileceğini tekrar düşünmeniz.

Bir adım öteye gittiğimizde de bilimsel bir veriye dayanmadan bu kadar gezegenin milyarlarca yıl var olduğunu düşünerek şimdiye kadar yüzde 1’inde yaşam olduğunu ve bu yüzde 1’in de yüzde 1’nde hayat olduğunu varsayarsak evrende 10 milyar kere 10 milyar akıllı uygarlık olmasını gerektirir. Ve bu uygarlıkların da önemli bir kısmı görece genç olan bizim uygarlığımızdan milyarlarca yıl daha yaşlı ve teknolojik olarak da milyarlarca yıl daha ileridedir. Bizden önceki uygarlıkların şimdiye kadar bizi ziyaret etmesi veya bizim onları fark etmemiz gerekirdi. Ancak bildiğimiz kadarıyla henüz böyle bir temas olmadı ki bu da Fermi’nin sorusunu yani “peki herkes nerede”yi sormamızı gerektirir.

1940’lardan beri birçok bilim adamı bu soruyu sormuş çeşitli cevaplarla bu paradoksu açıklamaya çalışmıştır. Bu cevaplar 3 başlık altında toplanmaktadır,
– Akıllı uygarlıklar vardır, ziyaret etmişlerdir ve izlerini bırakmışlardır,
– Akıllı uygarlıklar vardır ancak henüz bizimle iletişime geçmemişlerdir.
– Akıllı uygarlık yoktur

İlk başlıkta bir görüş UFO’lar, astronot çizimleri, eski tarihli metal fosillerini bu varsayıma delil olarak göstermektedir ancak uzaylılar henüz gözlemlenememiştir. Bir başka görüş bizim uzaylı olduğumuzu öne sürmektedir ancak bizim atalarımızın bizi yaratan uygarlığın nerede olduğuna dair bir gözlem bulunmamaktadır. Bir başka görüş ise uzaylıların burada olduğu ve bizi çok iyi tasarlanmış bir hayvanat bahçesinde tuttuğu ve iletişime izin vermediği veya gezegenler arası genç uygarlıklarla iletişim kurmama yasası gereği kimsenin bizle iletişime geçmediği yönündedir.

İkinci başlıkta ise daha çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bir görüş göre evren çok geniş ve ışık buna göre çok yavaş olduğu için uzaylıların bizimle iletişime geçecek vakti olmadığı, sinyal gönderdikleri ancak henüz bize ulaşmadığı yönündedir. Bir diğer görüş ise sinyallerin bizim anlayabileceğimiz cinsten olmadığı bu sebeple bize gürültü gibi gelen sinyallerin aslında bir anlamı olduğu yönündedir. Bir diğer görüşe göre ise ileri uygarlıkların bizim gibi genç uygarlıklarla iletişime geçmek istemedikleri yönündedir. Bu başlıkta bir diğer görüş ise bizim çok farklı bir matematiksel sistem geliştirdiğimiz ve bu sebeple anlaşılamadığımız yönündedir. Akıllı uygarlıkların varlığına dair kötü senaryolar da bulunmaktadır. Bunlara göre akıllı uygarlıklar vardır ancak bunların hepsi çeşitli sebeplerle yok olmuştur. Bu sebepler aşırı nüfus artışı, yanlış programlanmış süper yapay zekâ veya tehlikeli fizik deneyleri olarak sıralanabilir.

Üçüncü ve son başlığımız ise dünya dışı akıllı varlıkların hiç var olmadıkları yönündedir. Bu başlıktaki ilk görüş galaksimizde hayatın yeni olduğu ve ilk akıllı uygarlığın bizler olduğunu savunur. Ancak güneşimiz ortalama bir yıldızdır ve yaşı göreceli olarak küçüktür. Daha yaşlı bir yıldızda bize benzer bir gezegende hayatın milyarlarca yıl önce başlamış olması gereklidir. Bir diğer görüş ise akıllı yaşam formlarına uygun gezegenlerin sanılandan çok daha nadir olduğu yönündedir. Buna benzer bir görüş ise hayatın başlamasına olanak verecek şartların da çok nadir olduğu yönündedir. Hayatın başlamasına sebep olacak şartların çok nadir bir araya gelmesi, zekâ ve araç/gereç kullanımının nadir olması, konuşmanın sadece insan ırkına özgü olması veya bazı yaşam formlarının bilim ve teknolojiyi geliştirmeden de hayatta kalabilmesi yaşanabilir gezgen sayısının çok fazla olmasına rağmen neden kimseden haber alamadığımızı açıklamaya yönelik önerilerdir.

Dr. John Hagelin şöyle diyor; İçinde yaşadığımız farklı dünyalar var. Yüzeyde olan bir hakikat ev derinde olan bir hakikat var. Gördüğümüz makroskobik dünya var, bizim dünyamız var, atomların dünyası var, atom çekirdeklerinin dünyası var. Bunlardan her biri birbirinden tümüyle farklı dünyalardır. Kendi dilleri var, kendi matematikleri var. Sadece daha küçük değiller, her biri tümüyle farklı ve birbirini tamamlıyor, çünkü ben atomlarımdan ama anı zamanda hücrelerimden oluşmayım. Ayrıca makroskobik bir fizyolojiyim. Hepsi doğrudur, sadece farklı hakikat düzeyleridir.
Sevgili okuyucularım algıladığım her şey zaten bildiklerime dayanıyorsa, yeni bir şeyi nasıl algılayacağım. Aslında biz mi tavşan deliğinde izleniyoruz yoksa bu deliği mi aramalıyız.

Soru sormak lazım,
Büyük sorular sormak lazım,
Nedir büyük soru.
Ne bildiğimizi bilmiyoruz.
Ne bilmediğimizi bilmiyoruz….
Kolay gelsin.