Home » Tarih » Antik Çağlar » Antik Mısır Kısım 4 – Tek Toprak İki Ülke

Antik Mısır Kısım 4 – Tek Toprak İki Ülke

 

antik-misir-temasi_2_1024x640

Eski Mısırlılar yüzlerini güneye çevirmişlerdi. Çünkü Nil oradan doğuyor, taşkın güneyden geliyordu. Eski Mısırlılara göre güney yönü haritanın en üstünde, kuzey yönü ise en altındaydı.
Bu konumlandırmaya göre doğu solda batı sağda (Eski Mısır’da bu iki sözcük eşanlamlıydı) kalıyordu.

Ülkeye verimliliğini veren alüvyonlu toprak anlamına gelen ‘Kemet’ yani ‘Kara Toprak’ deniliyordu. Bu sözcük çoğu zaman ‘Deşret/Deshret’ yani çöllerin ‘Kızıl Toprak’ıyla karşıtlık oluşturuyordu. Nil’in kendine gelince: Nil Nehri ülkedeki tek nehir olmasından dolayı Mısırlılar ona nehir anlamına gelen‘İteru’ adını vermişlerdi.

Mısırlıların dünya görüşünde nehir yolculuğu günümüz Assuan kentinin yanından Birinci Çağlayan’dan başlar. Eski Mısırlılar Nil’in ortasında kalan büyük taşlarla dolu Abu Adası’nda (Klasik / modern Elephantine) doğanın koç tanrı Khnum görünümündeki bu gücüne taparken, taşkının yüksekliğini ölçen adadaki Nilmetre (Nilometre) her sene taşkınların miktarını önceden haber vermekteydi.

Abu (Elephantine) fildişi ticaretindeki öneminden dolayı ‘Fil Kasabası’ diye adlandırılmış ve Mısır’ın güneyindeki sınır kasabası haline gelmişti.

Abu, Sudan’ın Darfur bölgesindeki el-Faşer’den Abu Kurkur, Dunkul ve Salima Vahaları üzerinden Sahra’yı aşarak Mısır’daki Asyut’a giden ana kuzey-güney ticaret yolu Darb el-Arba’in (Kırk Gün Yolu) ile buluşan karayolunun başında bulunduğundan kervanlar için doğal bir hareket noktası oluşturmuştu.

Eski Mısır tarihi boyunca Abu ve Birinci Çağlayan Mısır’ın başlangıç noktasını gösterdi.

Abu’nun kuzeyi Nil Vadisi’nin en dar yeri olmasından dolayı tarım alanları oldukça dardır. Fakat yine de bu topraklar eksikliği telafi etmiştir. Ticaret yollarına ve taş, bakır ve altın gibi değerli ham malzeme kaynaklarına ulaşımı sağlayan vadiler, Nil kıyılarından etrafını kuşatan çölün derinliklerine uzanır.

Bu yüzden tarım alanlarının dar olduğu Nekhen ve Apollonopolis Magna (Günümüzde Edfu) gibi şehirler iktisadi ve siyasi gelişmelerin merkezi olmuştu.

Taşkın ovasının daha geniş olması; Eski Mısır tarihinin büyük kısmında Yukarı Mısır’ın en büyük kenti olan Teb’in doğuşu ve gelişiminde büyük etken olmuştur. Çünkü daha fazla nüfus burada geçimini sağlayıp yaşamıştır.
Teb’in batısı defin için ideal bir coğrafya sunarken doğusu ise tarıma elverişli geniş araziler bahşetmiştir.
Bunun içindir ki Teb kenti hem coğrafi hem de ideolojik olarak hayatın kenti (Güneş’in doğduğu) ve ölümün kenti (Güneş’in battığı) olarak ikiye bölünmüştür.

Nil, büyük Kina / Kena kıvrımına girerken doğuya döner. Bu dönüş onu Kızıl Deniz’e daha fazla yaklaştırır. Bu yüzden nehrin doğu yakası Kızıl Deniz tepelerine ve Kızıl Deniz kıyılarının ötesine keşif için bir başlangıç noktasıydı. Firavunlar tarihi boyunca Mısırlılar uzak ve efsanevi Punt ülkesine (Sudan ve Eritre kıyısı) Kızıl Deniz limanlarından hareket eden ticari keşif seferleri düzenlemişlerdir.

İmparatorluk mezarlığı tarihinin çok eskilere gitmesi Abdju’ya (Abidos) dini bir önem kazandırmış ve tüm Mısır’da hac yeri haline getirmiştir. Abdju önemli bir ödüldü.

Asyut adı ‘bekçi’ anlamına gelir. Eski Mısır yer adı Sauty’den türetilmiştir. Ad seçimi yerindedir, çünkü Asyut hem Yukarı Mısır’ın zenginliğini kuzeyden gelenlere hem de başkenti ve Akdeniz limanlarını diğer yönden, güneyden gelenlere karşı korumuştur. Bu yüzden Asyut her zaman Mısır’ın toprak bütünlüğünde bir ‘kırılma noktası’ olmuştur.

Verimli el-Fayyum çöküntüsü Asyut’ta ayrılan Nil’in yan kolu Bahr-Yusuf ile beslenir. El-Fayyum bir dinlenme ve sayfiye yeriydi. El-Fayyum’un ortasında yer alan tatlı su kütlesi Karun Gölü bölgeyi saran Sahra Çölü kuşağına yaşam taşır.
Eski Mısırlılar ideolojik ve siyasi bakımdan Aşağı ve Yukarı Mısır’a eşit derecede önem vermişlerdir. Fakat buna rağmen modern Delta’yı Nil Vadisi’nden daha az bilmekteyiz.

Bunun başlıca nedeni; alüvyonun yüzyıllar boyu sürekli birikerek eski kalıntıların birçoğunun üzerini örtmesi ve bölgenin zorlu-sert topolojisidir.
Delta otlaklar ve tarım olanağı sunsa da nehirden gelen taşkınlar ve deniz (Akdeniz) tehdidi altında adeta bıçak sırtında duran bir bölgedir. Bu yüzden Eski Mısırlılar Aşağı Mısır’ı Ta-Mehu yani ‘suyla kaplı’ diye adlandırmışlardır.

Nil, yolculuğunun sonuna yaklaşırken, Aşağı Mısır’ın bataklıkları yerini kıyıyı kaplayan tuzlu lagünlere ve Akdeniz’in kumluk sahillerine bırakır. Unutmamak gerekir ki Eski Mısırlıların çevresi karşıtlıkların dengesi ile alakalıydı.

Bereketli kara toprak – çorak kızıl toprak.
Yaşamın diyarı doğu – ölümün diyarı batı
Nil Vadisi ve geniş Delta – düzensiz taşkınlar ve kurak bölgeler.

(Geniş yüzölçümüne nazaran son derece kısıtlı bir verim alanı içerisinde bulunan Mısır’da Nil her ne kadar bereket getirse de bazı zamanlar ölümde getirebiliyordu. Nehrin getirdiği kara balçık olarak adlandırılan alüvyonlu topraklar ekinler için bir hazine kaynağı oluştururken taşan sular ise köyleri yutabiliyordu. Tüm bunlara rağmen Mısır ülkesi dağlar ve çöllerle çevrili olduğundan dolayı dış baskılara, ani saldırılara karşı kapalı bir kutuydu.
Ülke belli zamanlarda Aşağı Mısır ve Yukarı Mısır olarak ikiye bölünse de ya da belli başlı dönemlerde en güçlü uygarlık konumuna gelip tekrardan bazı yıllarda yerinde saysa da bu kutlu ülke asıl hazinesini ve yaşam kaynağını her zaman Nil Nehri’nden almıştı. Coğrafyanın dört bir yanından gelen her insana ve tüm hayvanlara barınak sağlayan koca bir evrendi Nil.
Gelecek yazıda görüşmek üzere..)

Kaynak: Eski Mısır – Toby WİLKİNSON

Tayfun KARNAKLI