Home » Tarih » Antik Çağlar » Antik Mısır – Kısım 12 – Yeryüzündeki En Büyük Gösteri, Piramitler Çağı III

Antik Mısır – Kısım 12 – Yeryüzündeki En Büyük Gösteri, Piramitler Çağı III

Piramit inşa etme sanatı, Snefru’nun hükümdarlığı sırasında aşamalı olarak mükemmelleşmiş, oğlunun yönetimi sırasında doruklara ulaşmıştır.

Khufu/Keops (Hufu) hakkında hemen hiçbir şey bilinmemekle birlikte hükümdarlık döneminin olaylarına ilişkin bilgiler kabataslaktır.

Khufu

Ama Khufu’nun babasının gölgesinde büyümüş, gençliğini saray maiyetinin piramit inşa etme takıntısının etkisi altında geçirmiş ve mezar anıtlarda en üst düzeye ulaşmayı emrederek Snefru’yu bile geride bırakmaya azmetmiş olması mümkün gibi görünmektedir.

Khufu inşaat alanını dikkatli seçti; Dahşur gibi bakir bir yer olan Gize Yaylası. Bu alan Sakkara’dan da rahatlıkla görülebilir.  Temelin oturduğu zemin -Mokattam Oluşumu diye adlandırılan kireçtaşı tabakası- devasa bir anıtın ağırlığını taşımaya mükemmel uygundu. İnşaat malzemelerinin bölgede bol miktarda bulunması bir başka üstünlüktü ve Mısır’ın her yerinden malzeme getiren gemiler taşkın sırasında inşaat alanına kolaylıkla ulaşabiliyordu.

Kral bütün projeyi yönetecek adamı atarken akıllıca bir seçim yaptı. Bu seçimin adı Hemiunu idi.

Hemiunu Khufu’nun yakın akrabası, muhtemelen yeğeniydi. Kralın yakın çevresinden oluşu kendisine ilerlemesi için fırsatlar sağladıysa da, büyük saygınlığı olan bir makama hızla yükselmesi için doğuştan kabiliyetleri de olmalıydı. Hemiunu, en parlak döneminde, Saray Erkânı Üyeliği’nden yazı ve bilgelik tanrısı Thoth Başrahipliği’ne uzanan bir grup saray, din ve yönetim makamını elinde tuttu. Sıra dışı Güney ve Kuzey Müziği’nin Yöneticisi Unvanı Hemiunu’nun kişisel ilgi alanlarını yansıtıyor olabilirse de, büyük sorumluluk yükleyen makamlar, yönetim işiyle doğrudan bağlantılı olanlardı:
Kraliyet Yazıcıları Yöneticisi (bir başka deyişle devlet memurlarının müdürü) ve Kralın Bütün İnşaat Projelerinin Yöneticisi.

Hemiunu

Hemiunu işgücünün örgütlenmesinden taşın çıkarılmasına ve taşınmasına, inşaat rampalarının kurulmasından topografların, mimarların ve denetçilerin sevkiyatına kadar projenin tamamından sorumluydu. Hemiunu’nun Gize’deki mezarında bulunan, gerçek ölçülere göre yapılmış heykeli yüksek makamının bütün nimetlerinden faydalanan, göze çarpan iriliği zenginliğini ve ayrıcalığını vurgulayan bir adamı sergilemektedir. Kargaburnu ve iri çenesiyle yüz hatları bir özgüven ve kararlılık ifade etmekteydi. Mükemmel kraliyet bağlarına rağmen, bunlar Hemiunu’nun amcasının hükümdarlık döneminin başında Gize yaylasında ilk kez bulunduğunda önüne konulan görevle başa çıkarken hayli ihtiyaç duyacağı niteliklerdi.

Bir piramit inşa etmenin ilk -ve birçok yönden en önemli- aşaması inşa yerinin planlanması ve hazırlanmasıdır. Büyük Piramidin pusula yönlerine olağanüstü derecede kesin biçimde hizalanmış olması yıldızları içeren bir yönlendirme yönteminin kullanılmış olması gerektiğine işaret etmektedir: Güneşe bağlı yöntemler tek başlarına yeterince hassas değildirler. Mısırlıların hangi tekniği kullandıkları tam olarak bilinmemekle birlikte, bu yöntem gök küre kuzey kutbunu çevreleyen bir çift yıldıza dayandırılmış olabilir; iki yıldız düşeyde aynı hizaya geldiklerinde (bu basit bir çekül ile kolayca denetlenebilir) onları hedef alan görüş açısı gerçek kuzeyi gösterir. Piramidin bir ‘diriltme makinesi’ olarak etkililiği -daha sonra göreceğimiz gibi- yönünün doğruluğuna bağlı olması nedeniyle bu hizalama töreninin Hemiunu ve belki de kral ile birlikte rahiplerin huzurunda büyük bir ciddiyetle yürütüldüğü hayal edilebilir.

İnşaat alanı planlanıp, zemin temizlenip -muhtemelen kayanın yüzeyine açılmış suyla dolu kanallar kullanılarak- tesviye edildiğinde inşaatın başlama zamanı geldi demekti. Projenin ölçeği bugün neredeyse imkânsız gibi görünmesine rağmen bir neslin çok büyük piramitler inşa etme deneyiminden yararlanan Khufu’nun hükümdarlık döneminin yönetim örgütüne daha az korkutucu görünüyor olabilirdi. Eski Mısır herhangi bir büyük ölçekli projeyi onu bir dizi yönetilebilir birimlere bölerek gerçekleştiriyordu. Konu piramit inşaatı ve büyük bir iş gücünün örgütlenmesi olunca bu yaklaşımın hem verimli hem de etkili olduğu ortaya çıkıyordu. Temel birim, muhtemelen her birinin kendi lideri olan yirmi erkekten oluşan takımdı. Bu, bir takım ruhu ve takımlar arasında her birini diğerlerini geçmeye çalışması için teşvik eden dostça bir rekabet duygusu yaratırdı; günümüze ulaşan yazıtların tanıklık ettiği gibi, bu kesinlikle daha büyük işgücü birimleri için de geçerliydi. On takım bugün Yunanca ‘phyle’ terimiyle bilinen 200 kişilik bir bölük oluştururdu. Beş ‘phyle’ her birinin kendi lideri ve kimliği olan 1000 işçilik bir ekibi teşkil ederdi.

İki ekip yine (‘Kralın sarhoşları’ gibi) kendine ait farklı ve çoğunlukla esprili adları olan en büyük birimi yani postayı oluştururdu. İşçi ordusunun piramit biçimli yapısı anıtın kendisini yansıtıyordu. Bir ordunun alayları, taburları ve bölükleri gibi bu örgütsel düzenlemede güçlü bir kurum kimliği yarattı ve sistemin farklı düzeylerinde övünç kaynağı oldu. Takım takımla, phyle phyle ile, ekip ekiple en iyi olmak ve itibar kazanmak için rekabet ederdi. Bu, büyük çaplı bir görev sırasında motivasyonun düşmemesini sağlayan basit ve yaratıcı bir çözümdü.

Büyük Piramidin yapılması yirmi yıl aldı. İnşaat ortamı sert, acımasız, tüketici ve tehlikeliydi. Koşullar, özellikle piramidin birkaç yüz kilometre uzağındaki ana madende tatsız olmalıydı. Boğucu kireçtaşı bulutları, maden yüzeyinin kör edici parıltısı, sürekli çınlayan keskiler, sinek sürüleri ve az ücretli işin pis kokusu: İç açıcı bir çevre değildi. Toplanan işgücünün en acemileri taşocağı madeninde ciddi biçimde yükselmeyi umarak -ve bunu başarmak için çok çalışarak- hizmet etmek zorundaydılar. Alternatifi daha kolay bir iş değildi. Taş blokları taşocağı aynasından inşaat bölgesine taşımak yıpratıcı bir işti. Bir ton ya da daha fazla çeken her bir blok kaldıraçla ağaç yük kızağına yüklenmeli, sonra dikkatli bir biçimde hazırlanmış hat boyunca dikkatlice çekilmeliydi. Blok seyahatinin sonunda yük kızağından çıkartılmalı, biçimlendirme ve perdaha hazır şekilde yerine dikkatlice konulmalıydı. Bütün bunlar günde on saat her iki dakikada bir blok hızında yapılmaktaydı.

İnsanüstü bir ölçeğe sahip olmasına rağmen, Khufu’nun anıtı tamamen insanın bir başarısıydı ve eski Mısırlıların kabiliyeti dâhilindeydi. Hesaplamalar ve pratik deneyimler yalnızca dört bin erkeğin piramidi oluşturan iki milyondan fazla taş bloğu taş ocağından çıkarmak, çekmek ve yerine yerleştirmek için yeterli olacağını gösterdi. Muhtemelen ana madenden piramide ve anıt düzenli bir biçimde yükseldikçe yukarıya giden büyük rampaları inşa etmek ve muhafaza etmek için yine aynı büyüklükte bir işgücü gerekmekteydi. Bir başka işçi ordusu, bütün bu faaliyetlerin sürmesi için perde arkasında emek harcadılar: Marangozlar devasa taş blokları çeken yük kızakları yapmak, sakalar yük kızaklarının kullandığı ağaç ve çamur yolları kayganlaştırmak, çömlekçiler depolama, pişirme ve yemek yeme için gündelik kaplar ve ayrıca sakalar için küpler yapmak ve bunları tamir etmek, fırıncılar, bira yapımcıları ve aşçılar bütün işgücünü beslemek için çalıştı. Buna rağmen, Büyük Piramit projesinde herhangi bir zamanda çalışan insan sayısı on bini çok fazla geçmemiş olabilir.

(Gelecek yazıda Keops’un öyküsüne devam edeceğiz sevgili okuyucular.)

Kaynak: Eski Mısır – Toby WİLKİNSON

Tayfun KARNAKLI