Home » Tarih » Anadolu Medeniyetleri » Assurlar » Anadolu Medeniyetleri : ASSUR TİCARET KOLONİLERİ CAĞI’NDA TİCARET

Anadolu Medeniyetleri : ASSUR TİCARET KOLONİLERİ CAĞI’NDA TİCARET

ASSUR TİCARET KOLONİLERİ CAĞI’NDA TİCARET

Ticaretin Önkoşullarının Oluşması

MÖ ikinci binyıl yılın başlarında Anadolu’da küçük yerleşmelerin yerini, sayıları gittikçe artan büyük merkezler almıştır. Bu kentleşme bir yandan değişik sosyal sınışarın ortaya çıkmasına yol açarken, diğer yandan çevre halkların da ilgisini çekerek onların da göç etmelerine neden olmuştur. Artan nüfusla, doğal olarak bu kentlerin tüketimi de büyük ölçüde artmıştır. Sonunda özellikle coğrafi konumu itibariyle elverişli olan kentler, önemli birer pazar durumuna gelmiş ve hızlı bir şekilde zenginleşmiştir. Anadolu’nun bu dönemi Orta Tunç Çağı olarak da adlandırılmaktadır.

anu25_04

Mezopotamya’da III. Ur Hanedanı Dönemi sonrasında güçlenen Assur Krallığı, ticaret hayatında köklü değişikliler meydana gelmiştir. Önce kral İluşuma Assur’da yapılan ticarete destek vermiş, arkasından, halefi Erişum ticarete bazı özgürlükler tanımıştır. Assur’daki bu değişimler sayesinde, buradaki tüccarlar kısa sürede ticaretlerini genişletme fırsatı bulmuşlardır. Ticaret hammadde kaynaklarının zenginliğinden dolayı önemli ölçüde Anadolu yönünde idi. Anadolu’da Assur için son derece önemli olan iki hammadde bulunmaktaydı. Birincisi dönemin en önemli madenlerinden olan bakırdı. Bakır, tunç yapımında % 90 oranında kullanılıyordu ve bu nedenle çok büyük önem taşıyordu. Mezopotamya’da ise bakır olmadığı için, günlük yaşamda kullanılan kap kacak ve çeşitli aletlerin yapımında ihtiyaç duyulan bu madenin dışarıdan ithal edilmesi gerekiyordu. Assur için son derece kıymetli olan diğer maden ise gümüştü. İncelemekte olduğumuz dönemde gümüş, özellikle Anadolu için adeta para yerine geçiyordu ve çok değerliydi. Dönemin ticari belgelerine bakıldığında, ödemelerin çoğunda gümüş ile yapıldığı ya da ölçü olarak gümüşün kullanıldığı görülmektedir.

 

Yukarıda tuncun % 90 oranında bakırdan oluştuğunu ve bu metalin Anadolu’da yoğun olarak bulunduğunu söylemiştik. Kalan % 10’luk kısım ise kalaydan oluşur. Kalay madenlerinin ise Anadolu’da yer alıp almadığı yahut o dönemde işlenip işlenmediği konusu bilim dünyasında halen bir tartışma konusudur. Kültepe metinlerinde kalay kelimesinin sıkça geçtiğini bilmekle beraber, söz konusu kalayın nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Yaygın olan görüş, Assurluların doğudan gelen kalayı Anadolu’ya getirdikleri yönündedir. Kalayın yanında, Anadolu’da ticareti yapılan bir diğer mal ise dokumadır. Anadolu’ya getirilen dokumanın kaynağı ağırlıklı olarak Assur ve Babil idi. Ayrıca daha az miktarda ziynet eşyası, buğday ve yün ticari mallar arasında yer almaktaydı. Böylece, devamlı bir ticaretin oluşması için gerekli olan önkoşul, yani karşılıklı ihtiyaçların giderilmesi sağlanmıştı.

 

Ticaret Ağı

Assur Ticaret Kolonileri Çağı olarak adlandırılan bu dönem hakkında en geniş bilgiyi Kayseri yakınlarındaki Kültepe’de (Kaniş/Neşa) bulunan çivi yazılı tablet arşivleri sağlamaktadır. Bugüne kadar sayısı 20.000 civarında olan tabletler sayesinde, bu dönemin ticareti hakkında ayrıntılı bilgiler edinilmektedir. Bu belgelerden anlaşıldığına göre Anadolu’da, Assurluların ticaret yaptığı çok sayıda kent bulunmaktaydı. Bu kentlerden büyük birer ticaret merkezi halinde olanlar, karum adı-nı almaktaydı. Karum ismi, Assurca olup, “liman, rıhtım” anlamına gelmektedir.Yazılı kaynaklarda şimdiye kadar yirmi karum adı tespit edilmiştir: Abum, Buruddum, Durhumit, Eluhut, Hahhum, Hattuş, Hurrama, Kaniş, Nihriya, Buruşhattum, fiamuha, fiimala, Tawiniya, Tegarama, Timelkia, fiupululia, Urşu, Wahşuşana, Wa/uşhania ve Zalpa. Karumların en önemlisi ise Karum Kaniş idi. Daha küçük ticaret kentlerine wabartum ismi verilmekteydi. Aynı şekilde Assurca olan bu isim, “misafir, konuk” anlamına gelmektedir. Wabartumlar, birçok yönden daha büyük olan karumlara bağlı olan kentler idi. Yazılı kaynaklardan 24 adet wabartum bilinmektedir. Tüm bu kentler, Assurluların Anadolu’da kurdukları ticaret ağının parçalarıydılar.

 

Assur ile Kültepe/Kaniş arasındaki yol mesafesi yaklaşık 1000 km (kuş uçumu 775 km) idi. Bu, MÖ ikinci binin başları için oldukça uzun bir mesafedir. Uzun olmakla beraber yol son derece de zorlu idi, çünkü düzgün yapılmış yollar mevcut değildi ve aşılması gereken sıra dağlar bulunuyordu. Yük eşeklerinden oluşan bir ticaret kervanı günde yaklaşık 20 km yol alabildiğini düşünürsek, bir kervanın gidip dönmesi üç ay gibi bir süre alıyordu. Bu süreye, bir de malların satılması ve yeni malların satın alınması için belirli bir zaman eklenmesi gerekiyor. Kış aylarında Anadolu’nun dağlık yollarından geçilmesi mümkün olmadığı için, bir tüccar yılda

bir veya en fazla iki sefer yapabiliyordu. Yazılı belgelerde adları geçen karum ve wabartumların birçoğunun yeri günümüze kadar belirlenememiştir. Bu nedenle ticaret kervanlarının güzergâhları da kesin olarak tespit edilemez. Ancak coğrafi veriler ve yazılı belgelerden elde edilen bazı ipuçları üç ana güzergâhın kullanıldığını göstermektedir. Birinci güzergâh Assur’dan Dicle’nin yatağını izleyerek Diyarbakır, Malatya, Darende, Gürün ve Pınarbaşı’ndan ilerleyerek Kayseri’ye, yani Karum Kaniş’e ulaşmaktaydı. İkinci güzergâh, Assur’dan yine Dicle’yi izleyerek Cezire üzerinden Harran, Urfa, Birecik, Gaziantep ve Adana’dan geçerek Gülek Boğazı üzerinden Kaniş’e varmaktaydı. Üçüncü ve son güzergâh ise, ikinci güzergâh gibi Gaziantep’e kadar ilerlemekte, sonra kuzeye yönelerek Pazarcık, Kahramanmaraş ve Kussuk Beli üzerinden Elbistan’a,Sarız, Kuruçay belinden Pazarviran’a ve Erciyes Dağı’nın kuzeyinden Kaniş’e ulaşmaktaydı. Yukarıda belirtilen karum ve wabartumların bu güzergâhlar üzerinde yer aldıkları varsayılabilir, ancak yerlerini tam olarak tespit etmek zordur. Assur’dan gelen bazı yollar Kaniş’e ulaştıktan sonra da devam ediyor görünüyor. Örneğin Kültepe’den kuzeye devam eden güzergâh muhtemelen Amasya üzerinden Karadeniz kıyısındaki Karum Zalpa’ya ulaşır. Karum ve wabartumların dışında çiviyazılı metinlerden kervanların durabilecekleri konaklama tesislerinin (bit wabrim) varlığı da bilinmektedir.

 

Ödeme Araçları ve Ağırlık Ölçüleri

Para, bilindiği gibi MÖ yedinci yüzyılın ortalarında Lidyalılar tarafından icat edilmiştir. Fakat bizim ortaya koymak istediğimiz dönem çok daha eskiye gitmektedir. Bu dönemde ticaret “barter” usulü ile yapılıyordu. Barter, bir malın, diğer bir mal ile değişmesidir, değiş-tokuş olarak da ifade edilebilir. Bugün, yani sikkenin icadından 2700 yıl sonra, barter yöntemi hâlâ kullanılmaktadır. Günlük bir gazetenin seri ilânlarını açtığınızda, şöyle bir pasaj ile karşılaşılabilir: Acele satılık daire, araba ile takas olur. O halde, ödeme araçları neleri kapsamaktadır? Bu soruya aslında kısaca cevap vermek mümkündür. Anlaşılacağı üzere bu sistemde ödeme aracı olarak her şey kullanılabilirdi. Bir inek ya da bir çuval buğday başka bir malın satın alınması için kullanılabilirdi. Fakat yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, değerli metaller zamanla ödeme aracı olarak önem kazanmıştır. III. Ur Hanedanı Dönemi’nde (MÖ 2112-2000) bazı metinlerinde ödeme aracı olarak gümüş halkalar kaydedilmiştir. Bu halkalar birden beşe kadar numaralandırılmış olup 5-10 şekel ağırlığındadır (40-80 gr). Benzeri gümüş halkalara Eski Babil (MÖ 2000-1595) Dönemi metinlerinde rastlamaktayız. Daha sonraki dönemlerde halka biçimli gümüş devam etmişse bile, elimizdeki metinlerde buna ait herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Buna karşın, metinlerde gümüşü değişik şekillerde görmekteyiz. Bir metinde gümüşün kırıklarından (şibirtu), başka bir metinde ise gümüşün kesilmiş parçalarından (bitqu) bahsedilir. O halde incelemekte olduğumuz dönemde ticarette gümüşün ayrı bir öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür. Gümüşün yanında altın, tunç ve tahıl da yaygın olarak kullanılmaktadır. Ödeme aracı olarak kullanılan değerli metallerin formu değişiklik gösterir. Halkalar yanında, metallerin şekli çubuk veya külçe de olabilirdi. Değerli metallerin daha sık kullanılmaya başlanmasının en önemli nedeni kuşkusuz taşınma kolaylığı idi. Eskiçağ’da ağırlık ölçüleri kentlere ve bölgelere göre farklılık göstermektedir.En çok kullanılan ağırlık ölçü birimleri mina ve şekeldir. Örneğin bir Babil minasının yaklaşık yarım kilo ettiği, kazılar sonucunda ele geçen ağırlıklardan bilinmektedir.

Bir mina ise yerine göre 40-60 şekel’e denk gelir. Ölçülerin daha kolay anlaşılması için Babil ve Hitit ağırlık ölçü sisteminin yaklaşık değerlerini bir tablo ile göstermekte fayda vardır:

Babil Ağırlık Ölçüleri:

1 talent 60 mina 30 kg

1 mina 60 şekel 500gr

1 şekel 8,3 gr

Hitit Ağırlık Ölçüleri:

1 talent 60 mina 30 kg

1 mina 40 şekel 500 gr

1 şekel 12,5 gr