Home » Ekonomi » Yöneticilik Dersleri : İtimat, dinden öncedir! – Mustafa ÖZEL

Yöneticilik Dersleri : İtimat, dinden öncedir! – Mustafa ÖZEL

Çok konuşuyor, az dinliyoruz. Danışmıyor, danışıyor gibi yapıyoruz. Ortaokulda Pirali isimli bir arkadaşımız vardı. O kadar konuşurdu ki, en sabırlı öğretmenlerimiz bile çileden çıkardı. O ise hiç istifini bozmadan, klasik lafını söylerdi: “Ama hocam, ben çok konuşuyorum, öz konuşuyorum!”

İster siyaset ister iş hayatında olsun, liderlerimizin çoğu Pirali”ye benziyor. Kendilerine gösterilen saygıdan ötürü, ağızlarından çıkan her sözü bir hikmet incisi zannediyorlar. Ya lider taslakları? Çoğu zaman, bu hiçbir vasfı olmayan insanların makineli tüfek misali soluksuz atışlarına şahit olmuyor muyuz? Ne diyordu Karacaoğlan:

business teamwork - business men making a puzzle

Mecliste ârif ol kelamı dinle

El iki söylerse sen birin söyle.

Ruhi Su”nun Pir Sultan”dan derlediği bir türkü vardı:

Bilirim, bilirim dersin, bilene danış

Danışan dağları aşar mı aşar

Danışmadan yola çıksa bir kişi

Akıbet yolundan şaşar mı şaşar.

“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünün öyle sanıyorum ki bütün dillerde bir eşdeğeri var. Hastalık gibi, olgunluk ve cehalet de bulaşıcıdır.

Bir altun bir pula olur mu kail

Kâmille oturan elbette kâmil

Cahille konuşma olursun cahil

Kişi ayarından düşer mi düşer.

Farabi”nin erdemli şehrin (= devletin) reisi için şart koştuğu şu iki niteliği biz de erdemli şirketlerin CEOları için şart koşabiliriz:

1. Güzel konuşmayı bilin! Çoğu liderleri sıradan insanlardan ayıran en büyük özellik, konuşma yetenekleridir. Uzmanlar etkili konuşmanın şartlarını şöyle sıralıyorlar: Söylediklerinize inanın. Konuşma temrinleri yapın, gerekiyorsa ders alın. Ağzınızdan hımmm ve benzeri anlamsız sözler çıkmasın. Mazeret beyanlarından veya sözlerinizi eğer ve belkilere boğmaktan sakının. Çetin durumlar dışında, yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyin ve olumlu havada konuşun. Çok fazla konuşmamayı öğrenin. Önemli olan ne kadar konuştuğunuz değil, dinleyicinin ne kadar işittiği ve kabul ettiğidir. Aynı zamanda iyi bir dinleyici olmayı başararak söylediğiniz her şeyi dengeleyin.

Kâbusnâme yazarı şöyle der: “Bütün halka vaciptir ki sözü iyi söyleyeler ve hem de yahşi anlayalar. Söylenecek söz dört kısımdır. Bir kısmı o sözdür ki, bilsinler ama söylemesinler. İkinci kısmını ne bilsinler, ne söylesinler. Üçüncü kısmını hem bilsinler, hem söylesinler. Dördüncü kısmını söylesinler ama bilmesinler.” Bilmeceye benzeyen bu ifadenin açıklaması şöyle: Kişilerin ayıbını bilsinler ama söylemesinler. Yalan sözü ne bilsinler ne söylesinler. Gerçek sözü hem bilsinler hem söylesinler. Kuran”daki bir kısım ayetleri söylesinler ama bilmesinler.

2. Öğrenmeyi ve öğretmeyi sevin! Ünlü bir Zen meselinde, üniversite profesörü, Zen ustasını ziyarete gider. Usta, misafirine çay ikram edecektir. Profesör konuşmaya başlar ve sözünün ardı arkası gelmez. O konuşmaya devam ettikçe, usta bardağa çay koymayı sürdürür. Tabiî, bardak taşar ve profesör ıslanır. Elini hızla geri çekerek, “Ne yapıyorsun, bardağın taştığını görmüyor musun?” der. Zen ustası gülümser: “Dolu bardağa nasıl daha fazla çay koyamıyorsam, boğazına kadar dolu bir insana da hiçbir şey anlatamam. Buraya boşuna gelmişsiniz!”

Defterdar Sarı Mehmet Paşa, öğrenme ve akıl danışmayı liderin aslî karakteri sayar: “Kendini beğenmiş olmaya. Yalnız kendi akliyle amel eylemeye… Ve her işte meşvereti terketmeye. Ammâ her kişi ile dahî meşveret etmeye. İş görmüş ve darb ü harbde bulunmuş, râz (sır) saklar hayır-hahlar ile müşavere idüb anlara keşf-i râz ide.”

Osmanlı ahlâkçılarından Koca Nişancı Mustafa Paşa, Hz. Muhammed”in herkesten akıl ve feraset bakımından ileri olmasına rağmen, Allah Teala”nın kendisine “işlerde ashabınla müşavere eyle” buyurduğunu (Ali İmran, 159) beyanla, “Bir adamın zihni her işi kuşatmaktan uzaktır. Zihinlerin beraberliği olursa gizli nesne kalmaz. Büyüklerden ve küçüklerden her kim emin ve itimada lâyık ola, belki kâfirden bile ki akl-ı vâfir ola, meşveret olunsa caizdir.” Paşanın verdiği misal son derece çarpıcıdır: Kadılardan birinin güzel bir kızı vardı. Şehrin cümle ayanı istediler. Kadı kararsız kaldı. Mecusî bir komşusu vardı. Ol kâfirle meşveret eyledi. Kızı kime verelim dedi. Kâfir eyitti: Ben İslam dinine yabancıyım. Meşverete nice lâyık olurum ki benden sorarsın, dedi. Kadı eyitti: Eğerçi dinden haberin yoktur, amma emin ve mutemed adamsın!

Akıl danışacak emin ve mutemet adamlarınız var mı? Onlara iyi bakın!