Home » Dinler Tarihi » Japon Şintoizm » ŞİNTOİZM – GELENEKSEL JAPON DİNİ

ŞİNTOİZM – GELENEKSEL JAPON DİNİ

ŞİNTOİZM – GELENEKSEL JAPON DİNİ

Doç. Dr. Cengiz BATUK

Japon milli inançlarının adı olan Şintoizm, Japon değerler sistemiyle çok yakından alakalıdır. Bundan dolayı Şintoizm resmi bir takım inanç veya doktrinlerden ziyade Japonların sosyal davranışları ve kişisel motivasyonlarıyla değer kazanmaktadır. Dahası kadim Japon dini pratikleri, uzunca bir tarihsel süreçte tesis edilen vatanseverlik ve sosyal davranışlar Şinto terimiyle adet eşit görülmektedir. Bu olgusal gerçeklikten yola çıkarak Şinto’nun Japonlara ait sosyal kurallar bütünü yanında çeşitli yerel Japon dini inanç ve uygulamalarını temsil ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çerçevede Şinto, folklor, büyü, ata ruhları, ritüalizm ve nasyonalizm de dahil çok sayıda çeşitli Japon dini ve milli uygulamalarına işaret eden kolektif bir terimdir. Şinto terimi, yerel Japon dini inanç sistemini Budizm ve Konfüçyüsçülük gibi dışarıdan Japonya’ya ihraç edilen dini sistemlerden ayırt etmek için kullanılmaya başlandığı 16. yüzyıla kadar resmi olarak kullanılmamıştır. Şinto terimi kabaca “tanrılar/ruhlar yolu” olarak tercüme edilen Çince Şhen-tao teriminden türemiştir. Bundan dolayı Japonlar kendi inançları için Şintoizm yerine aynı anlama gelen –tanrıların/kamilerin yolu- anlamında kami-no-michi terimini kullanmayı tercih etmektedir. Kami terimi çoğunlukla “tanrılar” veya “ilahlar” olarak tercüme edilmesine rağmen daha genel olarak “göksel ve yeryüzüyle ilgili ilahlara”, insanoğlunun ruhlarına ve evrendeki ruhlara işaret etmektedir. Kısaca üstün güç ihtiva eden herkes, her şey ve her güç Japon dini geleneğinde kami olarak mütalaa edilmektedir.

Bu kavramsal izahları dikkate aldığımızda din olarak Şintoizm’in göksel ilahlardan, ilahlaştırılan atalara, kahramanlara veya imparatorlardan dağların, ağaçların, ırmakların ve hayvanların ruhlarına kadar geniş bir yelpazenin kamileriyle ilintili bir dini sistem olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre kami, dünyanın ötesindeki Mutlak/Aşkın bir Varlığa değil, evrende, bireylerde, hayvanlarda, eşyalarda, güçlerde bulunan ve kişiye korku, ürperti, huşu, çekicilik ve ürperti veren vasıflara işaret etmektedir. Kami çerçevesinde düzenlenen dini tören ve seremoniler de kadim Japon geleneğinin yerel inanç ve uygulamalarında kök salmış milli gelenek ve göreneklerle yakından ilintilidir.

Şintoizm’in bir diğer önemli özelliği bu inancın tabiatın bereketli/verimli güzelliğiyle olan farkındalığıdır. Bu farkındalığın önemli felsefi ve ahlaki imaları vardır. Bunların başında bireylerin velinimetlerine karşı sorumluluğu ve minnettarlığı anlamına gelen on ahlaki prensibidir. Diğer bir önemli ilke de hayatın dini ve siyasi veçhelerinin temelde bir ve aynı olduğu anlamına gelen saisei-itchi prensibidir. Bu ilke Japon milli bilincinin temelini oluşturmaktadır. Buna göre ulusal bağlılık bireyin en başta gelen sorumluluğudur. Zira imparator ulusun lideri ve ulusun kamisine hizmet eden rahiptir. Bu çerçevede Japonlar ideal bir toplumun hem beşeri hem de ilahi eylemlerin tamamıyla ve birbiriyle uyum içinde bütünleşmekten geçtiğine inanmaktadır.

Şinto geleneğine göre bu dünyada ve öte dünyadaki hayatın en önemli belirleyicisi ahlaki kurallar değil, dini ritüellerin ve tabuların yerine getirilmesidir. Buna göre yükümlülükleri yerine getirerek bela ve musibetten uzak durmak diğer insanlara iyilikte bulunmaktan çok daha önemlidir. Bireyin düşünce, söz ve eylemleri ailesine, atalarına, imparatora ve ülkesine bağlılığını gösterecek şekilde olmalıdır. Bu ilkenin en açık göstergesi Japon geleneğindeki hara-kiri uygulamasıdır. Bu uygulamaya göre kişi ailesine, atalarına, imparatora ve ülkesine yararlı bir birey olamadığında onurlu bir şekilde intihar etme yolunu seçmektedir. Bu uygulamadan da görüleceği üzere Japon geleneğinde inançsızlık değil, sadakatsizlik yani ihanet en öne mli kusur olarak görülmektedir. Şintoizm’de kabul edilmiş veya diğer bir deyimle resmi kutsal kitaplar külliyatı, sabit doktrinler ve ahlaki ilkeler yoktur. Bundan dolayı Şintoizm mensupları bireylerin eylemlerinin içinde bulundukları şartlara ve durumlara bağlı olduğuna inanmaktadır. Dahası Şintoistlere göre beşer tecrübesi ahlaki kurallardan çok daha önemlidir. Bu duruma rağmen Şintoizm’de önemli kabul edilen bazı kadim eserler de yok değildir. Örneğin kadim konularla ilgili kayıtları ihtiva eden Kojiki ve Japon tarihiyle ilgili bilgi veren Nihongi veya Nihon-soki bunların başında gelmektedir. Bu ve benzeri diğer kadim Japon eserler, kainatın ve insanoğlunun ilahi kökeni ve Japonların erken dönem tarihleriyle ilgili efsaneler, mitolojiler, menkıbeler ve şiirler yanında dini törenler esnasında yapılacak dualar ve ritüellerle ilgili bilgiler ihtiva etmektedir. Şintoizm’de mitoloji de önemli bir yer işgal etmektedir. Örneğin dünyanın oluşmasıyla ilgili anlatılan

mitolojik öykülerde şu bilgilere yer verilmektedir. Ezeli olarak var olan üç kami bir dizi erkek ve dişi kami yaratır. Günün birinde bunlardan erkek kami İzanagi ve dişi kami İzanami gök köprüsü üzerinde dururken İzanagi kutsal kılıcını alttaki kaos denizine düşürür ve kılıcını denizden çıkarırken kılıçtan düşen su damlaları denizi pıhtılaştırır ve bu şekilde Japon adaları meydana gelir. Daha sonra bu adalara inen bu iki kami -İzanagi ve İzanami- burada evlenir ve Şintoizm’de kendilerine ibadet ve tazimde bulunulan sayısız kamiler dünyaya getirir. Bu kami nesline ilaveten İzanagi güneş tanrıçası Amatarasu ve ay tanrısı Tsukiyomi-no-Mikoto’yu meydana getirir. Bundan yıllar sonra da adalardaki düzensiz yaşamdan ve karmaşadan rahatsız olan Amatarasu büyük oğlu Ninigi’yi yeryüzüne inerek idareyi ele almakla görevlendirir. Ninigi de bu emre uyarak yeryüzüne iner ve böylece ilk insan imparator unvanını alır. Bu mitolojik öyküye göre hem Japon adaları hem de Japonlar ilahi bir kökene sahiptir. Bundan dolayı II. Dünya savaşına kadar her imparator Güneş Tanrıçası Amatarasu’nun oğlu olarak kabul edilmiştir.

7.1. Şintoizm’in Tarihsel Gelişimi

Japon kültürü ve dini inançlarıyla ilgili en erken bilgiler yazının kullanılmaya başlandığı miladi ilk yüzyılın ortalarına dayanmaktadır. Arkeolojik kazılar ve efsanelerden elde edilen bilgilere göre Japon ülkesi bizzat ilahlar tarafından kurulmuştur. Mitolojiye göre gökten yeryüzüne inen ilah gök ve yer birbirinden ayrıldığında Japon ülkesini tesis etmiştir. Tarihsel bulgulara göre Japon atalarında ilk insan Paleolotik çağdan sonra yaşamaya başlamıştır. Bazı tarihçiler Japon atalarından ilk yerleşen üç kabilenin birinin yerli diğer ikisinin de Çin ve Güney Asya ülkelerinden olduğunu ileri sürmektedir. Araştırmacılar bu üç kabilenin kültür, dil ve dinsel inançlarının birbirleriyle karışması sonucu günümüzde Şintoizm denilen dini gelenek meydana gelmiştir. Erken dönem Şintoizm mensupları göğün üstün güçleriyle yeryüzünün üstün güçleri, yaşayanların dünyasıyla ölülerin dünyası veya canlı ve cansızlar arasında hemen hemen hiç ayırımda bulunmamaktaydı. Tanrılar, hayvanlar ve tüm tabii ve tabii olmayan objeler insanlarla bir paylaşım içindeydi. Şinto inanç sisteminde ilahların rolü öylesine kötü tanımlanmış ve güçleri de öylesine belirsiz/müphemdi ki din ve sosyal mukavele, büyü ve siyaset ve hayatın diğer veçheleri erken dönem Şintoizminde birleştirilmiş/bir araya getirilmişti. Örneğin biri ilkbahar diğeri de sonbaharda kutlanan iki önemli hasat festivali bu festivaller için münasip olan kaminin onuru için kutlanmaktaydı.

Japon toprakları antik dönemde sayısız bağımsız kabileye bölünmüştü. Törensel temizlenmelere ve tarımsal işlerle ilgili ritüellerden müteşekkil dinsel törenler ya kabile reislerince ya da kabilede saygı ve hürmet gösterilen kişiler tarafından ifa edilmekteydi. Söz konusu bu bağımsız kabileler kendi bölgelerinin yegane hakimleriydi ve bunların kamileri de bir nevi mahalli tanrı hükmündeydi. Yaklaşık 3. veya 4. yüzyılda bu bağımsız kabilelerin biri olan Yamatu kabilesi diğer kabilelerden önce çıkarak onlara hakim bir konuma geçmiştir. Bunun sonucu olarak bölgesel gelenekler ve mahalli mabetlerdeki uygulamalar önemini kaybetmiş bunların yerlerine Yamatu kabilesi kendi geleneklerini ve kendi koruyucu kamisi Güneş Tanrıçası Amaterasu’yu empoze etmiştir. Bu gelişme sonucunda da Güneş Tanrıçası Amaterasu tüm Japon kabilelerinin koruyucu milli tanrısı statüsüne yükselmiş ve Yamatu kabilesi reisleri de Japon ulusunun lideri ve rahibi unvanını kazanmıştır.

Şintoizm gelişip günümüzdeki şeklini almasını büyük oranda Çin’den Japonya’ya geçiş yapan Budizm ve Konfüçyüsçülük ile karşılaşmasına borçludur. Japonya’da bu üç dini gelenek bir araya gelip birbiriyle mecz olmasıyla Japon ulusunun dini ve kültürel hayatı şekillenmiştir. Zira bu üç dini gelenek arasında hiçbir zaman bir çatışma olmamış, mensupları karşılıklı hoşgörü içinde yaşamlarını devam ettirmişlerdir.

Japonlar 3. ve 6. yüzyıllar arasında bölgede yaşanan savaşlar ve Çin’le yapılan ticaret vasıtasıyla kendi standardına göre daha üstün konumda olan Çin kültürü ve dini gelenekleriyle yüz yüze gelmişlerdir. Bu dönemde Japonya’nın idaresini ele alan Yamatu hanedanı Japonya’da gerçekleştirmeyi düşündüğü sosyal ve kültürel reforma bir ön hazırlık olması için Çin kültür ve medeniyetini araştırıp öğrenmek için Çin’e elçiler göndermiştir. Bu gelişmenin en önemli etkilerinden biri çok kısa bir süre içinde etkisini idari mekanizmada göstermiştir. Zira bu döneme kadar sadece Japon başrahibi unvanına sahip olan Yamatu kabile reisleri bu unvanlarının yanında bir de Çin’de olduğu gibi imparator unvanını da kullanmaya başlamışlardır. Yine Çin ile etkileşimin bir sonucu olarak Japon elit tabakası ve idareci sınıf tek heceli Çin dilini öğrenmeye başlamış ve zamanla Çin alfabesi çok heceli Japon dilini ifade etmek için kullanılır olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda da pek çok Japon Budizm’e ve Konfüçyüsçülüğe merak salarak bu dinlere geçiş yapmıştır.

Yine çok kısa bir süre zarfında atalara tapınma ibadeti gibi Çin’e ait ritüeller ve Taoizm’e ait pek çok kavram Şintoizm’e dahil edilmiştir. Ancak dini ve milli gelişmelerini ilerletme konusunda Japonlara ilham kaynağı olan en önemli dini gelenek şüphesiz ki Konfüçyüsçülük olmuştur. Zira Konfüçyüsçülük Japon ahlakını, hukuk ve eğitim sistemini ciddi olarak etkilemiştir. Şintoizm’in senkretist tabiatı Budizm’in 6. yüzyılda Japonya’ya girişini oldukça kolaylaştırmıştır. Budizm, Japonya’da özellikle üstün idealleri geliştirme/ilerletmede, sanat, bilim ve edebiyatı teşvik etmede oldukça etkili olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda da Japonya’ya girişinin ilk yüzyılında Budizm Japon elit tabakasının dini olmuştur. Zira, Şintoizm’e göre Budizm’in sahip olduğu artistik ve törensel yanı, kurumsal yapısı ve oldukça gelişmiş doktrinel ve felsefi yapısı onu Japonların gözünde cazip bir konuma getirmiştir. Çin kültürü ve dini geleneklerinin Japonya’da bu denli önem kazanmasına rağmen Japon Şinto dini geleneği de varlığını devam ettirmiştir. Öyle ki bu süreçte Budizm ve Konfüçyüsçülük imparatorların ve idareci elit sınıfın koruması altında Japon toplumunda iyice kök salmaya başlamasına rağmen, Şintoizm’in Güneş Tanrıçası Amaterasu Japonya’nın ve krallık sisteminin ilahi kökeni olmasından dolayı varlığını devam ettirmiş ve böylece Şintoizm hiçbir zaman siyasi ve idari arenadaki konumu kaybetmemiştir. Hatta bu dönemde Amaterasu Japon ulusunun milli tanrısı olarak resmen kabul edilmiş ve bakire prenseslerin dini törenler icra ettikleri Ise bölgesinde şerefine bir mabet inşa edilmiştir. Yine bu dönemde Japonya’da büyük Budist mabetleri inşa edilerek Şinto törenlerini icra eden rahiplere tahsis edilmiştir. Şintoizm ve Budizm, bu iki dinsel gelenek mensuplarının barış içinde birlikte yaşadığı klasik Heian döneminde (794-1192) tamamen birbiriyle bütünleşmişti. Nitekim bu dönemde Budizm tedrici olarak ezici bir üstünlüğe ulaşırken, diğer taraftan Şinto sözlü geleneği, efsaneleri ve mitolojileri Şinto kutsal yazıları adı altında yazıya geçirilmiştir. Ezeli Budalardan oluşan Budist panteonunun tezahürü olarak sayısız Şinto kamisi Budizm’e taşınarak Budizm tarafından içselleştirilmiştir. Buna karşılık olarak da bazı Budist tanrısal varlıkları da Şinto panteonuna dahil edilmiştir. Bu gelişme elit tabakanın dini görünümünde olan Budizm’in halk arasında hızla yayılmasına yol açmıştır. Bunun sonucunda da Budist rahipleri Şinto mabetlerinde görev yapmaya başlamış ve bunun neticesinde de Şinto mabetlerindeki törenler büyük oranda Budist formunda ifa edilmeye başlanmıştır. Ancak bu durum iki dinin birleşmesinden ziyade iki dinin din adamları arasında bir iş bölümü şeklinde olmuştur. Buna göre dinsel törenler, vaaz, dogma, cenaze merasimleri Budist rahiplerinin gözedimi altındayken doğum, evlenme, mevsimlik festivallerin kutlanması ve kehanet gibi uygulamalar da Şinto rahiplerinin idaresindeydi. Yaşanan bu senkretist gelişmelerden dolayı zamanla Şintoizm artık Budizm’den ayırt edilemeyecek bir yapıya bürünmüştür. 12. ve 13. yüzyıllar arasında Amida, Zen ve Nichiren Budizm’i altı altında Japon Budizm’ini temsil eden üç yeni Budist mezhebi ortaya çıkmış ve bunlar zamanla Japonya’daki en başat Budist grupları olmuştur.

Japonya’da bağımsız bir dini gelenek olma statüsüne erişemeyen Konfüçyüsçülük ise Şintoizm’in devlet dini olarak hizmet gördüğü bir ortamda yönetici feodal rejime ideolojik bir çatı sağlamıştır. Örneğin Japon toplum yapısının temeli olan ahlaki sistem ve atalara tapınma uygulaması Konfüçyüsçü öğretinin Japon toplumuna armağanıdır. 18. ve 19. yüzyıllarda Konfüçyüsçülük Japonya’daki devlete sadık hareketleri, imparatorluk idaresinin yeniden tesisini ve tüm diğer dini geleneklerin üzerinde Şintoizm’in milli bir kültü olarak yeniden tesisini teşvik etmiştir.

7.2. Şinto Türleri / Grupları

Şintoizmin değişik şekilleri, anlayışları ve uygulamaları vardır. Uygulamalar ve bazı anlayışlarla birbirinden ayrılan bu türler genel olarak dört grupta toplanmaktadır: Devlet Şintosu, Mabed Şintosu, Halk Şintosu ve Mezhep Şintosu.

7.2.1. Devlet Şintosu

İmparatorluk Evinin Şintosu olarak da adlandırılan bu Şinto türü İmparatorluk sarayına aittir ve İmparator tarafından icra edilen dini törenle belirginlik kazanır. Bu tören Japon İmparatoru tarafından Güneş Tanrıçası (Amaterasu-o-mikami) şerefine yapılmaktadır. 1868 yılında Japon tahtına çıkan genç imparator Meiji, Şintoizm’i Budizm’den ayırmış ve onu Japon ulusunun milli dini olarak ilan etmiştir. Bu gelişmeye paralel olarak Şinto mabetlerinin ve rahiplerinin büyük çoğunluğu devletin kontrolü altına girmiştir. Şintoizm’in bu şekilde devlet dini yapılmasından sonra Budizm’e baskılar kaçınılmaz olmuş ve bu çerçevede pek çok Budist mabedi kapatılmış, Budist mülklerine el konmuş ve Budist rahipleri ülke dışına sürgün edilmiştir. Bu gelişmenin sonucu olarak 6. yüzyılda Japonya’ya giren ve toplumun geleneğinde ve kültüründe derin bir yer edinen Budizm devlet eliyle kolay bir şekilde bertaraf edilmiştir. Daha sonraları Budizm kaybolan prestijini yeniden kazansa da Japon toplumunda hiçbir zaman eski statüsünü tekrar kazanamamıştır.

1882’de Meiji idaresi Şintoizm dışındaki dini geleneklere yönelik katı politikasını yumuşatarak Şintoizm yanında Budizm ve 1542 yılında Portekizli kâşiflerin Japonya’ya ayak basmasından sonra Japon topraklarında görülmeye başlayan ve İspanyol Cizvitlerin yoğun misyonerlik faaliyetleriyle Japonya’da bir dönem hızla yayılan Hıristiyanlığı üç dini gelenek olarak resmen kabul etmiştir. Bu gelişmenin artından Budizm ve Hıristiyanlıkla ilinti olmayan tüm dini kurum ve kuruluşlar Şintoizm’e ait kabul edilmiştir. Ulusal bir gereklilik olarak hükümet hangi dini geleneğe ait olursa olsun herkese Devlet Şintosu mabetlerinde icra edilen törenlere katılma zorunluluğu getirmiştir. Zira bu mabetlerde icra edilen söz konusu törenler devlete bağlılığın ve ilahi karakterli emperyal şahsiyete saygının bir ifadesi olarak kabul ediliyordu. İlaveten devlet, okullarda sistematik olarak yaptığı bilgilendirmelerle Şinto atalar geleneğini devam ettiriyordu. 1868’den 1945’e kadar devlet Şintoizm’i Japon devletinin milli dini olarak desteklemeye devam etti. Bu dönem boyunca devlet Şinto’sunu kabul etme, devlete bağlılığın bir gereği olarak görülmüştür. Budizm, Konfüçyüsçülük ve Hıristiyanlık gibi diğer dinler devletin devlet Şintosuyla ilgili görüşleriyle uyum içinde olmaları şartıyla Japonya’da varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. Bu bağlamda söz konusu bu dinlerin de kabul etmek zorunda olduğu Şinto inançları şunlardı: Japon toprakları ilahi olarak yaratılmıştır, imparatorlar kesintisiz bir şekilde Güneş Tanrıçası Amaterasudan türemektedir ve Japon halkı ilahi kökenlidir. Devlet Şintosunun bağlayıcı olduğu bu dönemde Japon hükümetleri dinin yaptırım gücünü arkalarına alarak mutlak bir siyasi ve askeri güce sahip olmuşlardır. İmparatorların Güneş Tanrıçası Amaterasu’nun yaşayan inkarnasyonları olduğuna inanç, haddizatında 12. yüzyıl öncesine kadar giden uzun ölçekli bir gelenek olmasına rağmen bu inanç 19. yüzyılda dogmaya dönüşmüştür. Bu dogmaya göre imparator kutsal, dokunulamaz ve Mutlak Varlığın bir tezahürü olarak mütalaa edilir olmuştur. Dahası bu dogmaya göre imparator, halkının tazim ve yüceltmesini hak eden beşer formunda bir ilahtır. Hatta bu dogmanın tesirinde kalan bazı Japonlar imparatorun sadece Japonların başı değil, aynı zamanda tüm kainatın idarecisi olduğuna bile inanır olmuşlardır. Bu tasavvur 15 Aralık 1945’e kadar varlığını devam ettirmiştir. Ancak Japonya’nın II. Dünya Savaşının mağlup devletleri arasında yer almasıyla bu tasavvur da artık varlığını kaybetmiştir. Zira 15 Aralık 1945’de Japonya’yı işgal eden İttifak devletleri komutanı imparatora devlet Şintosunu ve buna bağlı olarak imparatorluk ailesine tazimi ilga etmesini ve devlet Şintosu ve ayrılıkçı Şinto da dahil Japonya’daki tüm dini inançları devlete karşı eşit konuma koymasını emretmiştir. Bu emir üzerine 1 Ocak 1946’da Japon İmparatoru “imparatorun ilahi olduğu ve Japonların diğer ırklardan üstün olduğu ve bundan dolayı tüm dünyayı idare etme sorumluluğunda olduğu” şeklindeki inancın hatalı olduğunu açıkça ilan etmiş ve bu tarz bir inancı lanetlemiştir. Devlet Şintosunun bu şekilde bağlayıcılığını kaybetmesinin sonuçları pek çok alanda kendini göstermiştir. Örneğin kutsal depolarda muhafaza edilen imparator tasvirleri imha edilmiş, tüm mahkeme salonlarını süsleyen imparator krizantemleri yerlerinden kazınmış, posta ve paralar üzerindeki imparator tasvirleri de yasaklanmıştır. Yine devlet tarafından yaptırılan ve desteklenen 110 bin Devlet Şintosu mabedi devlet desteğinden mahrum bırakılarak artık kendi kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. İlah olarak kabul edilen imparatorlar da artık normal bir beşer olarak görülmeye başlanmıştır.

Günümüzde Japonya’da din ve devlet tamamıyla birbirinden ayrılmış durumdadır. Şintoizm Japonların zorunlu milli dini olma niteliğini kaybetmiş, okullardaki din öğretimi yasaklanmış ve hangi inanca ait olursa olsun tüm Japonların din özgürlüğü garanti altına alınmıştır. İmparator, tanrısal özelliğe sahip yegâne mutlak güç olarak değil, Japon devletinin ve halkın birliğinin sembolü olarak kabul edilmektedir. Şintoizm’in başrahibi olarak imparatorun fonksiyonu imparatorluk saraylarındaki üç Şinto mabedinin birinde icra edilen geleneksel seremonilere resmen başkanlık etmekle sınırlandırılmıştır. Kısaca günümüzde devlet Şintosu tamamıyla eski varlığını kaybederek ölü bir gelenek halini almıştır.

7.2.2. Mabed Şitosu

Bu Şinto çeşidi Japonların yerel dinini yansıtmaktadır. Mabed Şintosu varlığını Japonya’nın hemen her tarafında mahalli olarak kurulmuş sayısız mabetlerle ilintili olarak sürdürmektedir. Bu grup tabiat ve ruhlara ibadetle temayüz etmiştir. Nitekim mabetlerin henüz daha inşa edilmediği dönemlerde Japonlar ağaçlara, dağlara, ırmaklara, kayalara ibadet etmekteydi ancak zamanla tanrı ve tanrıçaların ikamet etmesi için mabetler yapılınca Japonlar artık mabetlerdeki tanrı ve tanrıca suretlerine ibadet etmeye başlamıştır. Meiji hükümeti Şintoizm’i Japonların resmi dini yapması sürecinde mabet yapımına verdiği önemden dolayı Mabet Şintosu da devlet tarafından desteklenmiştir. Mabet Şintosu mensupları tarafından inşa edilen belirli mabetler imparator tazimiyle ilişkilendirilerek onlara bir takım ulusal nitelikler atfedilmiştir. Örneğin Ise bölgesindeki mabet Güneş Tanrıçası Amaterasu’nun Büyük Mabedi olarak ün kazanmıştır.

Devlet Şintosu döneminde mabetleri bizzat devlet inşa etmiş ve yönetimleri de devlet eliyle yapılmıştır. Bundan dolayıdır ki bu dönemde mabetler belirli ailelerle özdeşlemiş ve buralar bürokratik mekanizmanın kalbinin attığı yerler olmuştur. Hükümet yetkililerinin dostları ve yakınları mabetlere rahip olarak atanmıştır. Tüm dini törenler, seremoniler ve festivaller devlet tarafından hazırlanmış ve bunlara katılım imparatora ve Güneş Tanrıçası Amaterasu’ya bağlılığın gereği olarak algılanmıştır. Günümüzde ise mabetler artık devlete değil, tamamıyla halka bağlıdır. Bazı önemli mabetler tarihi Japon şahsiyetlerine ithaf edilirken bazıları da tanrı ve tanrıçalara atfedilmektedir. Rahipler artık devlet memuru değildir. Mabet Şintosu doktrinlerden ziyade ritüellerle öne çıkmaktadır. Bu Şinto çeşidinde bağlayıcı ahlaki kurallar, inanç bildirgeleri ve kutsal yazılar külliyatları önemli görülmez. Bu grup mensupları öte dünyayla ilgili çeşitli spekülasyonlarda bulunmak yerine mevcut fiziki dünyaya vurgu yapar ve bu dünyada mutlu ve sağlıklı bir yaşam tesis etmeye önem verirler. Ayrıca bu grup mensupları geleneksel değerlerin yaşatılmasına da büyük özen gösterirler.

 

7.2.3. Mezhepler Şintosu / Ayrılıkçı Şintoizm

Ayrılıkçı Şinto hareketi, 1882’de devletin kontrolünü sağlamak için dizayn edilen idari mekanizma gereği Meiji idaresi tarafından keyfi olarak oluşturulan 13 heterojen Şinto grubundan meydana gelmektedir. Bu gruplar dini mezhepler olarak devlet tarafından kendilerine verilen yükümlülükleri yerine getirmekle memur edilmişti. Zira bu dönemde devlet tarafından resmi olarak tanınmayan dini grupların hiçbir şekilde yaşama şansı yoktu. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi II. Dünya Savaşından sonra devlet Şintosu çökünce ve din ve devlet işleri birbirinden tamamen ayrılınca bu dini gruplara yönelik tüm kısıtlamalar da kalkmıştır. Bu on üç ayrılıkçı Şinto grubu aslında beş ana gruba ayrılmaktadır. Saf Şinto, Konfüçyüsçü Şinto, Dağ Şintosu, Arınmacı Şinto ve Kurtarıcı Şinto. Mabet Şintosunun aksine ayrılıkçı Şinto, dini ibadet ve törenler için bir araya gelen büyük kalabalıklarla temayüz etmektedir. Bazı ayrılıkçı Şinto mezhepleri tarihi bir kurucuya, organize bir üyeliğe, resmi bir kutsal kitaba, bir araya getirilmiş bağlayıcı öğretilere ve grup üyeleri için farz olan bir takım ritüellere vurgu yapmaktadır. Diğer bazıları ise kadim geleneksel uygulamalara veimparatorlara bağlılığa önem vermektedir.

7.2.4. Halk Şintosu

Çeşitli Şinto inanç ve uygulamaları Mabet veya Ayrılıkçı Şintoizm kapsamına girmemektedir. Çünkü bu uygulamalar çok dağınık ve çok çeşitlidir. Bunları bir isim altında tanımlamak zor olduğundan söz konusu inanç ve uygulamaların bütününe Halk Şintosu adı verilmektedir. Buna göre Halk Şintosu halk arasında oldukça yaygın olan ancak diğer Şinto grupları için marjinal olan unsurları ihtiva etmektedir. Örneğin hurafeler, büyü ve sihir uygulamaları halk Şintosunun belirgin özelliklerindendir. Yine doğum, evlilik ve ölüm yıldönümleriyle akraba ve atalara atfedilen yıldönümü kutlamaları da Halk Şintosunun öne çıkan uygulamalarından bazılarıdır. Evlerde icra edilen bu ritüeller kami-dana adı verilen ve aile sunağı olarak hizmet gören minyatür mabetlerde icra edilmektedir. Bahçeli evlerde ikamet edenler söz konusu bu minyatür mabetleri bahçelerinde de tesis edebilirler. Dindar Şintoist inandığı ilaha bağlılığını ve tazimlerini sunmak için sabah erken saatte banyo yaptıktan sonra ev mabedine girer. Mabede girince önce başını eğer sonra ilahın dikkatini çekmek için ellerini iki kez çırpar sonra duasını eder ve en sonunda da yine başını eğerek mabetten çıkar ve işine gider .

7.2.5. Yeni-Dini Hareketler

  1. Dünya Savaşı sırasında Amerika’nın Japonya’yı işgali Devlet Şintosunun sonunu getirmiş ve buna bağlı olarak da imparatorların ilahi güce sahip olduğu inancı son bulmuştur. Nitekim 1946 yılında İmparator Hirohito yaptığı yeni yıl konuşmasında kendi ilahlığını açıkça reddederek bir beşer olduğuna vurgu yapmış ve bu şekilde dini kisvesini çıkardığını açıkça ifade etmiştir. Bu gelişme Japonya’da Şintoizme tanınan ayrıcalığın sona erdirmiş ve buna bağlı olarak tüm Japon yurttaşları istedikleri dine inanma özgürlüğünü elde etmiştir. Yaşanan bu fiili durum II. Dünya Savaşı sonrası Japonya’da bir takım yeni dini hareketlerin türemesine zemin hazırlamıştır. Bu yeni dönemde Japonya’da kendilerini “yeni dini hareket” olarak kategorize eden yüzlerce dini grup ortaya çıkmıştır. Şimdi bunların belli başlılarını ana hatlarıyla ifade etmeye çalışalım. Soka Gakkai (Değer Yaratıcı Cemiyet): Bu yeni dini hareket II. Dünya savaşı sonrası türeyen yeni dini grupların en büyüdür. Savaştan kısa süre önce Japonya’da hakim olan Budist akımı Lotus Sutra’ya tazim geleneği içinde ortaya çıkmıştır. Bu hareketin temel çıkış noktası Japon militarizmine karşı çıkmasıdır. Kurucusu olan Makiguchi Tsunesaburo ve halefi Toda Josei, II. Dünya Savaşında Japon hükümetiyle birlikte hareket etmediği için savaş sırasında hapisteydi. Hatta Makiguchi hapiste hayatını kaybetti. Halefi Toda hapisten çıkınca ilk iş olarak hareketi tekrar tesis etti ve geliştirdiği yoğun misyonerlik taktikleriyle kısa zamanda ciddi bir taraftar kitlesine sahip olmuştur. Bu şekilde Japonya’da sahip olduğu taraftar kitlesiyle ciddi bir güç olan bu hareketle ilintili olarak Komei atlı bir siyasi parti bile kurulmuştur. Soka Gakkai yanında Japonya’da öne çıkan ve 1995’de Tokyo metrosuna saldığı ölümcül sarin gazıyla tüm dünya tarafından tanınan diğer bir yeni dini harekette Aum Shinrikyo’dur.

7.3. Şintoizm’de Tanrı İnancı

Şintoizm’de ruhu veya tanrıyı; kutsal, güçlü, sırlı, korkulan, insan kavrayışının üzerinde olan varlıkları ifade etmek üzere “Kami” kelimesi kullanılır. Kami; Tanrı, ilah anlamına geldiği gibi üstün, yüksek anlamına da gelir. Şintoizm’de; ruhun ölümden sonra yaşadığına, ataların nesilleri koruduğuna ve ölen herkesin “Kami” olduğuna ancak, her kami’nin tanrı olmadığına inanılır. Japonlar, göremedikleri kamilerin “Tanrı Evi”nde olduğunu kabul eder. Her kami’nin kendisine göre bir özelliği, görevi ve yapısı vardır. Her kaminin koruyuculuğunu ve kuruculuğunu üstlendiği bir nesne veya olgu bulunur. Bu kamiler arasında en önemli yeri, boyların koruyuculuğunu yapan ve Ujigami olarak adlandırılan kamiler alır. Şintoizm’de her şeyi yaratan ve yöneten bir Tanrı anlayışı yoktur. Buna karşılık dünyadaki yaratmanın, kamilerin uyumlu işbirliği çerçevesinde ortaya çıktığı kabul edilir. Bu anlayış çerçevesinde İmparatorluk ailesinden birisine ait olan ve en üstün Kami olarak kabul edilen Güneş Tanrıçası’nın (Amaterasu) da diğer kamiler ile işbirliği içerisinde hareket ettiğine inanılır.

Şintoizm’de; tanrıların/ ruhların sayısı konusunda oldukça kabarık rakamlar verilir ve sekiz milyon civarında tanrı bulunduğuna inanılır. Tanrı çokluğu, Şintoizm’in ayırt edici özelliklerinden sayılır. Bunların en büyüğü Güneş Tanrıçası Amaterasu’dur. Amaterasu’nun tanrılık sembolü ayna ve merkezi kült yeri Ise’dir. Ateş Tanrısı “Atago” da önemli tanrılarındandır ve tehlikelidir. Göğün Merkezinin Kamisi, Güneş Tanrıçası, Ay Tanrıçası gibi birçok Tanrı ve Tanrıçalar bulunmaktadır. Gök Ülkesini Güneş Tanrıçası Amaterasu yönetir. Şintoistler; Amaterasu’dan başka ay, deniz ve fırtına, ateş tanrısından gıda, ev, ocak, mutfak, belirli yerler, yollar, çeşitli mesleklerin tanrılarına kadar çok sayıda tanrının içinde yer aldığı bir panteona sahiptir. Bu panteona, Amaterasu’nun nesIinden geldiğine inanılan İmparator da dahildir. Büyük devlet adamlarından, kumandanlardan da tanrılaştırılanlar vardır. Şintolar, ataların nesillerini koruduğuna inanmaktadır. Saygıdeğer insanlardan ölmüş bulunanların ve bu arada atalarının ruhları da “kami” kabul edilir. Ailenin, köyün, klanın ve imparatorun atalarının ruhları en başta gelen ruhlardır. Genellikle Japonlar dünyanın iyi ve kötü ruhlarla dolu olduğuna inanırlar.

Güneş Tarınçası Amaterasu, Şintoizm’de tanrılar panteonunun zirvesinde bulunur ve Gök Ülkesi’ni temsil eder. İnançlarına göre dünyanın idaresi de, bir tanrılar meclisinin elindedir. Ay Tanrısı Tsukiyomi’nin rolünü kısmen fırtına ve deniz tanrısı Susanowa alır. Eski zamanların Gıda Tanrısı İnari de günümüzde “Prinç Adam”dır. Onun kutsal hayvanı Tilki’dir ve bundan dolayı mabedlerde tilki beslenir veya tilki heykelleri bulundurulur. Şintoizm’de bu Tanrı ve Tanrıçalar, insanlar gibi doğum, evlenme, ağlama gibi ahlaki ve sosyal faaliyetler göstermektedir. Bu Tanrı ve Tanrıçalar, tabiattaki güçler ile ilgilidir. Şintoistlere göre Gök(Baba) Tanrı ile Yer (Ana) Tanrıça, bütün Japon adalarını ve diğer tabiat tanrılarını oluşturmuştur.

Şintoistler; dünyanın gök, yer ve yeraltı olmak üzere üç tabakadan ibaret olduğuna; her üç tabakada da tanrıların oturduğuna; yeraltı dünyasında ise ölülerin ve devlerin bulunduğuna inanırlar. Ayrıca onlar; yaşayanların ölülere muhtaç olduğu inancı çerçevesinde, yiyecek, içecek, eşya ve benzeri şeyleri ikram ederek ölüleri mutlu ettiklerini düşün ürler. Şintoistlere göre insan varlıkları ve diğer canlılar, kamilerin doğasına sahip olabilmektedir. Hayat, kamilerle beraber ve onlarla uyum halinde, saf bir kalbin inayeti neticesinde bilinebilmektedir. Bu süreçte de kamilerin himayesinde takdise geçilebilmektedir. Bunun ihtiva ettiği mutluluk, gelecek hayat için değil, özellikle bu hayat için beklenmektedir. Hayatı tebcil eden merasimlerden birisi, hayata ve kamilerin eğlencesine verilen yerdir. Ayrıca, ataların ruhları da sevince iştirak için bu dünyaya ve insanların mutluluğuna davet edilmişlerdir. Bu da; insanların, tabiatın ve kutsal varlıkların derin kozmik birliği içinde olmuştur. Bu durum, hala günümüzdeki Japonya’da önemli bir rol oynamaktadır.

7.4. Şintoizmde Ahlaki ve Sosyal Yapı

Konfüçyüsçülükteki “ahlak anlayışı”na paralel bir ahlak anlayışı benimsenen Şintoizm’de kötülük anlayışına ahlaki’ açıdan bakılmamakta ve kötülüğün tövbe ile değil temizlik gibi dini’ ritüeller ile çözülebileceği kabul edilmektedir. İyilik anlayışına da “kamiler’ açısından bakılmakta ve insanlar “kamilerin yolu”nu takip ederek iyi olacağına inanılmaktadır. Şintoistlerde sosyo-kültürel konular ve geleneksel değerler ahlaki kurallarda etkili olmakta; geleneksel değerlerin zayıflaması ve bu değerlerden uzaklaşılması ahlaki’ yozlaşmanın, milli’ ve kültürel çözülmenin sebebi sayılmaktadır.

Şintoizm’de neyin ne zaman ve nasıl yapılacağı kurallara bağlanmıştır. Bağlayıcı olan bu kurallara “Töre” denilmektedir. Töreler vazgeçilmez emirler, uyulması gereken görevler kabul edilmekte ve Japon kültürünün nesilden nesile aktarılmasını sağlamakta dır.

7.5. Şintoizmde Kutsal Kitaplar

Şintoizm’de; Tevrat, İncil ve Kuran gibi olmasa da tarihi ve manevi yönden kutsal kabul edilen kitaplar vardır. Bu eserlerden ilki, İmparatorun emri ile ‘toplanan ve “Eski meselelerin kaydı” olarak ifade edilen Japonca yazılmış olan Kojiki’dir. Kojiki; 628-712 yılları arasındaki olayları ve Japonya’nın tarihini ihtiva eden günümüze ulaşmış en eski eserd ir. İmparatorun emri ile 712 yılında O no Yasumaro tarafından yazılmış olan Kojiki; Kamitsumaki, Nakatsumaki ve Shimotsumaki şeklinde üç bölümden oluşmakta ve “resmi tarih” niteliği taşımamaktadır. Kami Izanagi ve Izanami tarafından dünyanın yaratılışı ile başlayan bu Kitap, İmparatoriçe Suiko’nun dönemi ile sona ermektedir. Kojiki’de; devletin ve İmparator Ailesinin ilahi kaynağından, insanlığın başlangıcından, birçok Japon hikayesinden ve efsanesinden de bahsedilmektedir. Ayrıca, bazı şarkılar da bu kitapta yer almaktadır . Kojiki’nin devamı niteliğini taşıyan Nihongi ise Kojiki’nin yorumu mahiyetindedir. Nihongi veya Nihonşoki; Kojiki’den sekiz yıl sonra, 720 yılında, “Japonya Vekayinameleri” olarak Çince yazılmıştır. Nihongi, Kojiki’den daha ayrıntılı olup mitolojileri de ihtiva etmesi bakımından Kojiki’nin tamamlayıcısı niteliğini taşımaktadır. Tam bir tarihi içeriğe sahip olan Nihongi de Kojiki gibi mitolojik hikayeler ile başlamaktave tarihi olaylar ile devam etmektedir. Bu eserde ayrıca, erdemli yöneticilerin değerleri ve başarıları ile kötü yöneticilerin hatalarına dair bilgiler de verilmektedir. Kojiki ve Nihongi, Japonlar nezdinde büyük bir öneme sahiptir. Bu eserler; Japon İmparatorlarının ve çeşitli boyların tarihini anlatmakta; eski Şinto törenleri ve diğer uygulamaları ile Japon boylarının yapıları ve hakları konusunda da bilgiler vermektedir. Japon toplumunun haklarının bir ifadesi olarak da değerli görülen bu eserler; Japonlara göre Japon İmparatorluğunun geçmişi ve Japonların soyu ile gelenek ve görenekleri konusundaki meselelerini çözüme kavuşturma amacını taşımaktadır.

Şintoizmde Kojiki ve Nihongi’den başka “Eski Olayların Vekayinamesi” olan Kujiki , “Seçilmiş Eski Hikayeler” olarak nitelendirilen Kogoşui ve “Engi Döneminin Ayrıntılı Yasaları” kabul edilen Engişiki bulunmaktadır. Ayrıca iX. ve X. Yüzyıllarda tespit edilen din ve devlet kültürü ile ilgili mecmualar da, 1927 yılında, 50 kitap olarak yayınlanmıştır. Bu eserlerin en önemlisi de “Engişiki”dir.

7.6. Şintoizmde Mabed

Şintoizm’de mabet; önemlidir ve “kamilerin mekanı” olarak görülür. Bu mabetlerde dua edilir ve belirli törenler uygulamalar yapılır. Şintoizm’de mabetler; halkın kamilere olan inançların bir tezahürü olarak algılanmakta ve “kami evi” anlamında “Jingu” olarak isimlendirilmektedir. Ahşap veya taş bir yapı olan Jingular, genellikle, sakin yerlerde, orman alanlarında, yol kenarlarında inşa edilmektedir. Bu yapı, cemaatin dua ettiği ve kamilerin yaşadığına inandığı, sadece rahiplerin girebildiği iki bölmeden oluşmaktadır. Şinto mabetlerinin bağlı olduğu birlikler vardır. Bu birlikler arasında; Milli Tapınak Rahipleri Birliği (Jingi Kai), Japon Klasikleri Araştırma Enstitüsü (Koten Kokyo Şu), Büyük Tapınak Destekçileri (Jingu Hosai Kai) ve bu birliklerin en üstünde yer alan Şinto Tapınakları Birliği (Jinja Honço) dikkati çekmektedir. Şinto Tapınakları Birliği, 46 eyaletin temsilcilerden oluşan bir idare heyeti ile yönetilmektedir. Bu heyet hem idareci seçme hem de her türlü kararları alma ve uygulama imkanına sahiptir. Bu birliğin alt birimleri, her birimin de kendi içerisinde ilişkileri ve sorumlulukları bulunmaktadır. Yerel düzeyde mabetler; rahiplerden ve cemaat üyelerinden oluşan idare heyeti tarafından yönetilmektedir. Her mabedin kendi binaları ve imkanları ile oluşturdukları maddi kaynakları vardır. Mabedin işlerini de rahipler idare etmektedir. Rahipler, özelokul ve fakültelerden yetişmekte, rütbelerine göre de yukarıdan aşağıya doğru sıralanmakta ve evlenebilmektedir. İmparator da birinci derecede rahip olarak kabul edilmekte ve rahip kıyaf etiyle tasvir edilmektedir.  Şinto mabedine rahip olmak isteyen kimse, Birlikler tarafından düzenlenen kurslar veya eğitim neticesinde göreve atanabilmektedir. Her mabedin bir başrahibi bulunmaktadır. Başrahibin olmadığı dönemlerde yerine bir başrahipvekili ile iki de rahip görevlendirilmektedir. Bu rahipler, mabetteki görevleri dışında sivil kıyafet giyebilmektedir. İbadet sırasında beyaz bir şapka, beyaz bir cübbe ve bir baston taşınmaktadır. İlk zamanlar asil ailelere mensup kadınlar da rahibe olarak görev yapmışlardır. Ancak evlenen kadınlar mabet görevinden çekilmektedir. Şinto mabedlerinde törensel dansları icra etmekle görevli olan kızlar da v ardır.

Japonya’da binlerce mabet vardır. Bunların en önemlisi de Ise’de Amaterasu adına yapılmış olanıdır. Mabetlerde genellikle ayna, kılıç, mücevherli taç ve Amaterasu’nun heykeli bulunmaktadır. Şintoizm’de en yaygın mabetIer, küçük ve tek yapılı olan mabetlerdir. Bu mabetIerin ana ibadet yerinin tam karşısında ufak bir ibadet odası, ibadetten önce ağzı çalkalamak ve parmak uçlarına su dökmek sureti ile törensel arınma için bir şadırvan ve birçok bölmeler bulunmaktadır. “Ana ibadet yeri” ile ufak ibadet odasının arasında da bir sunu odası ve dua yeri vardır. Büyük mabetlerde ise tören salonu, rahip odası ve kutsal dükkan gibi daha fazla odalar yer almaktadır. Şintoizm’de Kami’nin varlığının simgesi olarak kutsal bir nesne ve önünde de sunular için bir alan vardır. Mabedi kutsallaştırdığına inanılan bu nesne, mabedin iç odasında durmaktadır. İbadet günleri dışında kapalı tutulan “kutsal nesneler”in yer aldığı bölümde sunuların konulduğu masalar ve genellikle masaların yanında da bayraklar, insan veya hayvan suretleri bulunmaktadır. Mabedin girişinin üstüne veya mabedin içindeki kirişlere resimler asılmakta ve önüne de bir “sunu kutusu” konulmaktadır. İki yanına zikzak bir biçimde katlanmış beyaz kağıt şeritlerin asılı olduğu bir çubuktan oluşan ve Gohei olarak isimlendirilen, Kaminin varlığına delalet eden bir “sunu” ve her Kami için de birer tane Gohei vardır . Bu simgelerden başka Şinto mabedlerinde uzunlamasına birçok kağıt ve keten şeritlerden “arınma çubuğu” bulunmaktadır. Bu çubuk ibadet zamanlarında içinde durduğu kabın içerisinden alınmakta, din görevlisi tarafından arındırılacak kişi veya nesneye yüzünü dönmek sureti ile önce sol, sonra sağ ve tekrar solomuzun üzerine sallamaktadır . Bunlardan başka dünyevi alemi “kami alemi”nden ayıran “Tori”ler ve Kamilerin varlığının simgesi olan bayraklar vardır. Toriler, genellikle ahşaptan sütunlar ve iki kirişten oluşmaktadır. Bayraklar da kutsal olmaktan ziyade mabede şeref payesi katmaktadır. Bayrakların yanında kılıç, kargı, kalkan ve halatlar bulunmaktadır. Ayrıca Şinto mabetlerinin önünde de mabedi simgesel olarak koruduklarına inandıkları aslan ve köpek gibi hayvan suretleri yer almaktadır. Aynalar, mabedin en çok kullanılan ortak simgelerindendir. Ayna hem kaminin temiz saf zihnini temsil etmekte hem de ibadet eden kişinin kamiye olan simgesini ifade etmektedir. Ayna Japon mitolojisinde de gizemli bir nesne olarak kabul edilmektedir. Çünkü Japonlara göre ayna, iyi veya kötü her şeyi olduğu gibi yansıtmakta ve hiçbir şeyi saklamamaktadır. Bu bağlamda o, ilahi iradenin adalet ve tarafsızlığına da işaret etmektedir. Bunun yanında “Ayna”nın ayrıca Büyük Ise Mabedi’nin de en önemli ve kutsal simgesi olduğuna inanılmaktadır.

7.7. İbadet Uygulamaları

Şintoizm’de ibadet; mabetlerde olduğu gibi evlerde de bireysel olarak güneş, dağ, akarsu gibi tabiat, hayvan ve insan ruhları olan “Kamilere yapılmaktadır. Şinto ibadetleri, “Kami-dana” veya “Kami-rafı” adı verilen ve içerisinde kutsal şeyler olan kutular önünde yerine getirilmektedir. Bu ibadetlerin amacı; birey veya toplumun başına gelmiş talihsizliği kırmak veya olumsuz etkilerinden kurtularak huzuru ve mutluluğu yakalamak yolunda kamilerden yardım almaktır. Evlerde yapılan ibadet son derece basit ve sade olup arınma (harai), sunu (şinsen), dua (norito) ve simgesel tören (naorai) olmak üzere dört ana unsurdan oluşmaktadır. Bu ibadetlerde kişi erken kalkarak yüzünü yıkamakta, ağzını çalkalamakta ve kamilere ve ata ruhlarına ibadet ederek bedenini ve zihnini arındırmaktadır. Arınma, tüm günahların ve kötülüklerin giderilmesi amacıyla yapılmakta, bu işlemi hem cemaat mensupları hem de rahipler icra etmektedir. Arınma işlemi, kişinin ağzını çalkalaması ve parmak uçlarından temiz su akıtması ile gerçekleşmektedir. Bu işleme, “El Suyu (Temizu)” denilmektedir. Mabetlerde ibadet zamanında kişi, temiz keten çamaşırlarını giyer ve arınma işlemini yapar. Mabede girdiğinde Tori’nin altından ve çakıllardan oluşan mabed yolundan geçerken kalbinin arındığını düşünür. Şadırvana gelindiğinde şapka, başörtü ve ceket gibi şeyler çıkartılır. Burada simgesel arınma işleminden sonra Cemaat ile ibadetin olmadığı jingularda halk kendilerine ayrılmış bölmede ibadet eder. Bu amaçla jinguya/jinjaya gelen kişi, ilk olarak ucunda zil takılı olan ipi çekerek gürültü yapmak sureti ile kamilerin dikkatini çeker ve oradaki bağış kutusuna para atar. Arınma İşlemi, rahibin “arınma duası”nı okuması ile başlar. Daha sonra arınma çubuğu karakteristik biçimde sallanır. Bu esnada da genellikle tuz veya tuzlu su serpilir. Çünkü onlara göre böyle bir uygulama, doğru bir hayat kazandırır ve günlük hayatta kamilerin yardımını sağlar. Arınma işleminden sonra da kamilere sunu işlemi gelir. Bu işlem, ata ruhlarının mutsuz olacağı ve ihmal neticesinde olumsuzlukların gerçekleşeceği korkusu ile günde iki defa yapılır. Sunular, genellikle özel odalarda hazırlanır ve arındırılır. Daha sonra düzenli ve törensel bir havada tepsiye yerleştirilerek sunu masalarının üzerine konulur. Sunular genel olarak pirinç, tuz, para, yiyecek ve içecek, maddi eşyalar ve simgesel nesnelerden oluşur. Sunuların ardından Japonca dualar olur.

Şinto ibadetinin özünü; dua ve kamilere takdim/sunu oluşturur. Dualar; hastalık, kuraklık, deprem gibi farklı konularda olabilir. Dua, en basit şekilde yüz yıkanıp eller birbirine vurulduktan sonra zihnen yapılır. Mabetlerdeki dualar da aynı şekilde zihnen yapılabildiği gibi yüksek sesle de yapılabilir. Kamilere yapılan duaların ardından resmi tören veya şölen baş lar. Bu tören kamilere sunulan sunuların tüketilmesini ifade eder. Burada kişi “minyatür tapınak”a yüzünü dönerek bir hasırın üzerine oturur. Sonra arka arkaya iki defa hafifçe eğilir, bu eğilmeden sonra iki defa tam olarak eğilir, iki defa göğüs hizasında ellerini çarpar, daha sonra bir defa daha iyice ve bir defa da hafifçe eğilerek başını önüne eğmek sureti ile dua yapar. Bu eğilmeden sonra tekrar hafifçe eğilir ve ibadet son bulur. Bu ibadetin ardından “sunular” kaldırılır ve yemek zamanı geldiğinde sunular yenilir. Yemekten önce kişi kamiye minnettarlığını ifade etmek amacı ile gözlerini kapatarak başını hafifçe eğer ve sesli veya sessiz bir biçimde ellerini çırpar. Şinto şenliklerinin en önemli ve heyecanlı olarak kabul edilen bölümü ise geçit törenidir. “Aziz tanrısal olanın gidişi” anlamını ihtiva eden geçit töreni, Kami’nin mabet içerinde ilerlemesi olayıdır. Bu tören, Kami’nin mabedin içerisinden çıkartılıp süslü ve altın yaldızlı kutsal tahteravanla (Mikoşi) sembolik olarak taşınmasıyla gerçekleşir. Geçit töreninde tahteravının Japon gençlerinin omuzlarında taşınırken gençler “vaşşo, vaşşo” şeklinde bağırırlar. Daha sonra kutsal tahteravan belli bir süreliğine dinlendirilmesi amacı ile bir yere bırakılır ve daha sonra mabede geri götürülür.

Japonlar indinde bu tören uzak bir yerden gelen veya “Kami Alemi”nden inen bir kamiyi karşılama, kami için özel manevi bir yeri ziyaret etme, Kaminin mabed alanı içinden geçme ve ona inananların evini kutsama ve tarihte mabede gelmiş olan imparatorluk elçilerinin geçişlerini anma anlamını taşır. Her mabedin önemli saydığı yıllık şenlikleri de vardır. Bu şenlikler genel olarak çiftlik işlerine hazırlanma mahiyetinde bahar şenlikleri, sonbahar hasadı şenliği, ruh anma şenliği gibi bazı şenliklerdir. Şintoizm’ de önceleri kendi arzulan ile insan kurbanı varken, bugün artık insan kurbanına rastlanılmaktadır. İmparator Meyci’nin kabre konulduğu gün, General Nogi ve karısı “harakiri” (kamına bıçak saplayarak kendini öldürmek) ile kendilerini kurban etmişlerdir. Günümüzde sunulan kurbanlarla takdimeler genellikle ipek kumaş, renkli kağıtlar, kılıçlar, yaylar, oklar, kalkanlar, geyik boynuzlan, ayı postlan, tuz, balık, sebze, pirinç rakısı, beygir, horoz, domuz şeklindedir. Şintoizm’de en ağır ibadet soğuk su ile yıkandıktan sonra ıslak, elbise giyilerek mabedin etrafında yüz defa dönmektir. Büyük mabedlerde ayrıca “Kagura” adı verilen danslar da yapılmaktadır. Kamilerin eğlencesi için yapılmış bir sunu olan bu danslar, Güneş ‘Tanrıçasının kardeşine kızarak mağaraya saklandığı zaman icra edilen dansı sembolize etmektedir. Bu bağlamda yapılan danslar da tapınağa dönük olarak icra edilmektedir.

7.8. Şintoizmde Diğer Dini Uygulamalar

Şintoizm’de ibadet uygulamaların yanında diğer bazı uygulamalar da vardır. Bu uygulamalar bazen ibadet/dua törenleri ile bazen de onlardan ayrı olarak yerine getirilmektedir. Bunlar arasında dualı ibadet öncesi, ibadet sırasında, mabette ve evde olduğu gibi öbür dünya ve ölüm ile ilgili olanlar da bulunmaktadır.

Şintoizmde ölü tabu sayılmaktadır. Tabu olduğuna inanılan ölüye dokunan kişi, törenle temizlenmesi gerekmektedir. Bu tören zaman içerisinde de yılda iki kez düzenlenen geleneksel bir kefaret töreni haline getirilmiş ve “Oho-Harahe” olarak nitelendirilmiştir. Bu törenlerde kişi, törenden birkaç gün önce, mabetten beyaz kağıt parçası almakta ve bunu taslak gömlek biçiminde kesmektedir. Daha sonra kişi, gömlek biçiminde kesilen sembolün üzerine ad -soyad ve doğum tarihi gibi kimlik bilgilerini yazarak bütün vücuduna sürmekte, nefesini de üfleyerek kendisindeki günah ve kötülükleri kağıda transfer etmek suretiyle mabede geri getirmektedir. Bu kağıtlar, tören sırasında bir masada toplanmakta ve daha sonra kağıtlar bir kayığa konularak denize gönderilmektedir. Böylece tören tamamlanmaktadır. Şintoizm’de bazı özel durumlarda bir nevi gusül de yapılır. Şintolara göre temiz olmamak en büyük günahtır. Diğer ahlaki günahlar bunun yanında hiç sayılır. Özel tören temizliğini yaptıktan sonra tapınağa giren Şintoist, dua salonu önünde eğilip sunacağını sunar, el çırparak tanrının dikkatini çeker ve duaya başlar. Şintoizm’de dini ve mili bayramlar takvime bağlanmıştır. En büyük bayram Tanrı’yı çağırmak, tanrının önünde ve hizmetinde bulunmak anlamındaki Matcuri’dir. Genellikte bu bayramdan önce üç gün “oruç” tutulmaktadır. Dini temizlik (Oh-harehe), mahsulü koruma (Toshikgoi) ve hasat için Tanrı’ya teşekkür (Karma-niiname) gibi bayramlar da bulunmaktadır. Şintoizm’de diğer bir ibadet uygulaması “hac”dır ve merkezi olarak kabul edilen yer Ise’dir. Hasat mevsimi, yıl içerisindeki arınma mevsimleri olmak üzere Ise’ye yılda üç defa hac yolculuğu yapılır. Hacılar Ise’ye geldiklerinde Amaterasu’nun mabedine girmeden önce İzusu lrmağında usulüne uygun olarak Temizlik Tanrısı’na dua ederek temizlenir. Temizlikten sonra gruplar halinde mabedin önüne gelinerek Başrahibin mabedin kapısını açmasıyla içeri girilir. Arkasından diğer rahipler girer, kapıdan Altar’a kadar kırık bir çizgi halinde sıra oluşturulur. Hacılar, yanlarında getirdikleri takdimeleri elden ele vermek suretiyle Altardaki masaların üzerine bırakır. Takdimeler başrahip tarafından takdis edilerek boru ve davulun müziği eşliğinde Tanrıça’ya sunulur. Böylece Şintoistler, Amaterasu’nun bulunduğu en büyük kült yeri olan Ise’deki bu yeri ziyaret ettikten sonra, Amaterasu’nun doğuşunu da izleyerek “hacı” olurlar. Şintoizm’de ayrıca- bedenen ve manen temizlenme amacıyla Ise’de yapıldığı gibi mahalli mabetlerde ve nehir kenarlarında da yapılan arınma hacları da vardır. Bu hac ibadeti, vücuda su serpilmesinden sonra, üzerine ayinde hazır bulunanların kirliliğini temsil eden lekelerin bulunduğu küçük bir heykelcik suya atılarak yapılır. Bu arada kötü güçlerin müdahalesini önlemek amacıyla çeşitli arınma duaları da okunur ve ayin, heykelciğin üzerindeki lekeler suda temizleninceye kadar devam eder. Şintoizmde evlenmeler de görevli rahibin huzurunda, Şinto tapınaklara bitişik evlenme salonlarında yapılır. Çocuklar 3, 5, 6 yaşlarında kutsal yere alınır ve bu sırada onlara en güzel Japon kıyafetleri giydirilir. Cenaze işlerini ise Budist rahipler yerine getirir. Yaslı aile, mahalli Budist tapınağını ziyaret eder.

Evlenme törenleri mabetIerin bitişindeki evlenme salonlarında rahipler tarafından icra edilir. Cenaze törenlerini ise Budist rahipler yönetir. Onlara göre “Aile bir dindir, aile ocağı ise tapınaktır.” Ölülere karşı görevini yapan insan, yaşayanlara karşı olan vazifelerini de yerine getirmiş olur. Çok eski zamanlardan kalma duaları ve sihirli formülleri ezbere okumak ve ilahlara hediyeler takdim etmek Japonların bugün de vazgeçemedikleri davranışlardandır.

7.9. Şinto Festivalleri/Bayramları

Şinto festivallerinin en önemlisi hiç şüphe yok ki büyük hazırlıklara sahne olan Yeni Yıl festivalidir. Bu festivale hazırlık olarak evler kötülüklerden ve bunların etkilerden arındırılmak için iyice temizlenir; evlerdeki minyatür mabetlerdeki ataların ve hami olarak kabul edilen kaminin adlarının kazılı olduğu eski tabletler ve kutsal yazıların yazılı olduğu kağıt levhalar yenileriyle değiştirilir. Bu uygulamanın yeni senede hem kötü güçleri evden uzak tutacağına hem de ev halkına uğur getireceğine inanılmaktadır. Yine bu festivale hazırlık olarak ve yeni yılın ilk iç gününde evde yemek pişirme işiyle uğraşılmaması için üç gün boyunca ev halkının ve gelen misafirlerin yiyeceği özel yemekler hazırlanır. Yeni-Yıl yemeği olarak da dövülmüş pirinçten özenle hazırlanmış bir ritüel yemeği yenir. Evler çiçeklerle, çam ağacı dallarıyla, bambularla, hasırlarla ve beyaz kâğıtlarla süslenir. Yine Yeni-Yıl kutlamasına hazırlık aşamasında kötü güçleri ve şeytanları mabetlerden uzak tutmak için mabetlere 108 tane zil asılır .

Yeni Yıl festivali dışında Şintoistler tarafından kutlanan belli başlı festivaller de şunlardır: Kızlar Festivali: Aile ve ulusal yaşama vurgu yapan bu festival Mart ayının üçünde kutlanmaktadır. Bu tören bağlamında hazırlanan tören raflarına 15 veya daha fazla oyuncak bebek dizilir. Bu yapılırken de en üst rafa en güzel kostümlerle giydirilen imparator ve imparatoriçe bebekleri onun altındaki rafa onların nedimelerinin daha alttaki rafa mahkeme yetkililerinin, onun altındakine müzisyenlerin ve onun altındakine de uşakların bebekleri konur. Erkekler Festivali: Erkek evlada sahip olmanın toplum için ne kadar önemli olduğunu açıkça ilan etmek için düzenlenen bu festival Mart ayının beşinde kutlanmaktadır. Bu festival çerçevesinde evler, cesaret, bağlılık ve vatanseverlik sembolü olarak samurai bebekleriyle süslenir.

Şintoistler tarafından kutlanan en önemli festivallerden biri ölüler anısına yıl ortalarında kutlanan Bon festivalidir. Bu festivalde ölen kişilerin ruhlarının evlerine döndüklerine inanılır. İnanışa göre bu festivalde evlerine dönen ruhlar ev halkı tarafından eğlendirilir ve doyurulur. Festival sona erdiğinde hem veda sembolü hem de bulundukları mekâna geri dönecek olan ruhların dönüş yollarını aydınlatmak için ateşler yakılır ve havai fişekler atılır. Deniz kenarında yaşayan topluluklar ise ruhların dönüşünü kolaylaştırmak için denize içinde yiyecek olan kâğıttan veya tahtadan yapılmış maket kayıklar atarlar.

Japon inançlarının tarihsel gelişimiyle ilgili bilgi verirken de ifade ettiğimiz üzere 6. Yüzyılda Japonya’ya girmesinin ardından Budizm bu bölgede bazen baskı altına alınsa da genel olarak Şintoizm birlikte varlığını devam ettiren en önemli dinsel gelenek olması hasebiyle sayısız Budist festivali Şintoistler tarafından da benimsenmiştir. Budist festivalleri hakkında Budizm konusu işlerken bilgi verdiğimiz için burada söz konusu festivalleri tekrar verme gereği duymuyoruz. Şintoizm bağlamında kutlanan tüm dini ve kültürel festivaller vatanseverliği ve ulusal gururu artırmaya da hizmet etmektedir. Bundan dolayı da bu uygulamalar zaman zaman yabancılar tarafından eleştiri konusu yapılmaktadır. En fazla eleştiri konusu yapılan uygulama da devlet yetkililerinin resmi olarak Tokyo’daki Yasukuni Mabedini ziyaretleridir. Bu mabette II. Dünya Savaşında ölenler de dahil Meiji döneminden itibaren savaşlarda ölen Japonların ruhlarının yaşadığına inanılmaktadır. Bu ruhlar, yaşamın kahramanları ve ölüm anında da koruyucu kamiler olarak bizzat devlet yetkilileri tarafından ilahlaştırılmıştır. Japon yetkililer bu uygulamalarıyla savaşta dövüşmeyi ve ölmeyi tüm Japon yurttaşları için hem milli hem de dini bir görev olarak gördüklerini ima etmektedir.