Home » Eğitim » Sevgili Yabancılar: Hareketli Kızımın Düşebileceğini Söyleyip Durmayın Lütfen!

Sevgili Yabancılar: Hareketli Kızımın Düşebileceğini Söyleyip Durmayın Lütfen!

Okulun paydos saatinde anaokulunun bahçesini çevreleyen tel örgünün dışında bekliyorum. Beş yaşındaki çocuklarımız sırayayla okuldan çıkıyorlar. Saatlerdir içerideler, gün ışığına çıkınca gözlerini kırpıştırıyorlar.

supergirl

Zilin çalmasıyla birlikte öğretmenlerinin elinden kurtulup bahçedeki ufak oyun alanına koşuyorlar. Kapılar açılıyor. Çocuklardan bazıları kaydıraklardan kayıyor, bazıları seksek oynuyor. Birkaçı da günün sıkıntısını üzerinden atmak için anne babalarına ya da bakıcılarının yanına gidiyor hemen.

Benim çocuğumsa dört buçuk metrelik tel örgüye koşup tırmanmaya başlıyor. Örümcek Adam’la Flash arası bir karakter düşünün, işte o benim kızım! Bence hayattaki en büyük başarım, bugüne dek onu hiç kaybetmemiş olmam; kızım hem çok hızlı hem de çok atik çünkü. Çoğu zaman onu gözden kaybetmemek için saçına kırmızı kurdeleden kocaman bir fiyonk takarım. Böylece kızım bir ağaca tırmandığında ya da parktaki bir tırmanma iskelesinden baş aşağı sarkıp sallandığında kırmızı fiyongu sayesinde onun nerede olduğunu görebilirim. Evden çıktığımız andan itibaren ona yetişmeye çalışırım hep.

Kızımın enerjisi beni çok yoruyor; her zaman onu uzaktan korumam, onun özgür olma arzusuyla, verdiği kararlar arasında dengeyi sağlamam gerekir. Kızım kayalara tırmanır, kapılardan sallanır. Kaldırıma ulaşmak için altı basamak birden atlar. Bazen bu kadar hareketli bir çocuğum olmasaydı keşke dediğim oluyor ama kendime kızımın böyle hareketli olmasının sadece bedeni için değil zihni için de faydalı olduğunu hatırlatıyorum.

Ben çocuğumla başa çıkabiliyorum, yıllardır böyleyiz. Beni asıl, tanımadığım insanların sürekli olarak nasihat vermesi oluyor. Bugün kızım ayaklarını bir halkadan diğerine seri bir şekilde geçirerek tel örgüye tırmanırken arkadaşları onu hayranlıkla izliyordu. Küçük bir kız oyun olsun diye tel örgüye tırmanır gibi yapınca babası hemen azarladı onu. Bana duyurmaya çalışarak, yüksek sesle, “Tel örgülere tırmanmıyoruz” dedi kızına. Adamın bu şekilde üstüme varmasına tepki vermedim, böyle anlardaki kayıtsız ifademi takındım.

Yıllardır yabancıların bana kızımın gözüpek davranışlarının tehlikeli olduğu ve onun böyle davranmasına izin vermekle sorumsuzluk ettiğimi ima etmesine alıştım. Geçenlerde kızım yerden en fazla bir metre yüksekte bir kalasın üzerinde yürürken bir kadın yanına geldi, ben orada olmam rağmen kızıma hemen oradan inmesini söyledi. Kadın o kadar endişelenmişti ki kızımı oradan indirmeye kalktı hatta. Alışkanlıkla, “Merak etmeyin, sorun yok. Kızım için zor bir şey değil bu” dedim.

Çocuğum için endişelenen bu yabancıları gülümseyerek rahatlatmaya çalışırım hep, onlar da genellikle, tehlikeli işler peşindeki kızıma acıyarak, tekrar tekrar dönüp bakarak giderler yanımızdan. Ancak bu kez kadın ısrarlıydı. “Sandalet giymiş, ayağı kayabilir!” Tekrar cevap verdim. “Merak etmeyin, beyni hareketlerini ona göre ayarlıyordur.” Sonunda kadın sinir olarak pes etti ve gitti. Bense çocuğumun herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan kendi fiziksel dünyasında dolaşmasına izin verdiğim için girdiğim bir  tartışmadan daha yaralanarak çıkmış oldum.

Kızım bugüne dek bir yerini kırmadığı gibi dizi bile çok az sıyrılmıştır. Öyle olmasaydı bile onun macera peşinde koşma isteğine engel olmaya kalkışmazdım. Kızımın yoğun bir fiziksel etkinliğe ihtiyacı var. Daha bebekken, oyuncağını kendisinden ileriye fırlatıp ona ulaşmak için kendini zorlarken emeklemeyi öğrendi. Biraz daha büyüdüğünde, enerjisini atabilmesi için onu bir Labrador’muş gibi yürüyüşe çıkarmam gerekti. Bazen güneş daha doğmadan önce Central Park’a giderdik, orada kendini tepelerden bırakıp yuvarlanarak aşağı iner ya da dolambaçlı patikalarda koştururdu. Daha iki yaşına gelmeden, parktaki Belvedere Şatosu’nun bütün basamaklarını tırmanmıştı. Bu harikulade, akrobatik ve yorucu çocuk dünyaya gelene kadar ne Central Park’ta gündoğumunu görmüştüm ne de ilk güneş ışınlarının göletlerdeki parıltısına tanık olmuştum.

Karşılaştığım en acı verici eleştiriler, sanki tel örgülere tırmanmak ya da hızlı koşmak kötü davranışmış gibi, fazla müsamahakâr bir anne olduğum ve çocuğuma yeterince disiplim vermediğim yönünde oluyor. Defalarca, “çocukların sınırlara ihtiyaçları var” denerek azarlandım. Aslında son derece disiplinli bir anne olduğum için bu nasihatlar çok can sıkıcı oluyor. Örneğin kabalığa, mızmızlanmaya ya da yersiz saldırganlığa karşı en ufak bir tolerensım yoktur. Çocuğumla empati ve nezaket konusunda sık sık konuşurum. Kızımın her sabah ve akşam yerine getirmesi gereken görevleri vardır, dahası, evdeki oyuncakların sayısını hassas bir şekilde gözetim altında tutarım. Bunları yaparken, sırf kızım sokakta fırtına gibi koştuğu için tanımadığım insanlar tarafından sorumsuzluk ve fazla anlayışlı olmakla eleştirilmek çok sinir bozucu oluyor. Kızımın davranışları kuralları çiğnemiyor, başkalarının hakkını ihlal etmiyor ama genellikle sanki böyleymiş gibi karşılanıyor.

Çocuklarımızın ayaklarının yere sağlam basmasını istemeliyiz, bunu da  ancak çeşitli ortamları defalarca keşfederek geliştirebilirler. Riskli oyunlar oynamalarına müdahale ettiğimizde küçük çocuklarımızın kendilerine güvenlerini geliştirmelerine ket vuruyoruz. Bu aynı zamanda onların gelişimini de etkiliyor. “Çocukları rahat bırakın! Oyun oynasınlar!” diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum hep.

Ayrıca, eğer çocuğum oğlan olsaydı da böyle eleştirilir miydim diye merak ediyorum. Bunu özellikle incelemem gerek ama şu ana kadar kızımın akranı ve onun kadar gözüpek ya da güçlü bir oğlana rastlamadım. Rastladıysam da, oğlanlardan böyle şeyler beklemeye şartlandığım için yüksek yerlerden ya da parlak direklerden atlayan oğlanlara dikkat etmemiş olabilirim. Toplum olarak kızlara “uslu durmayı” öğreterek onların kendi bedenlerinin gücüne ve becerilerine olan güvenlerini baltalamayı sürdürüyor muyuz?

Kızımın yaptıkları karşısında şaşkına dönen tanımadğımız bazı insanlar, ona -ve kendilerine- onun kız olduğunu hatırlatarak yüreklerini rahatlatıyorlar sanki. Kızım parktaki bir tırmanma iskelesinden atlayıp, çita gibi tam birisinin önüne indiğinde genellikle şöyle karşılanıyor: “Ne tatlısın sen!” ya da “Elbisen ne şirinmiş!” Evet, ne şirin bir elbise. Az önce iki metreden aşağı atladı ve atlayan, o şirin elbise değildi.

Geçen hafta Central Park’taki geniş ve yemyeşil alana gittik. Okul tatildi, nefis bir hava vardı. Sonbahar güneşi masmavi gökyüzünde parlıyordu, yaprakların rengi dönmeye başlamıştı. Kızım, çimenliği çevreleyen korkuluğa tırmanmaya başladı. Hava güzel olduğu için parkta yürüyüşe çıkmış ve tel örgünün önündeki yoldan geçen pek çok insan vardı. Uzun süre endişeli uyarılar korosunu dinlemem gerekti. Sonunda kızım bacağını korkuluğun diğer tarafına attı, bu kez aşağı inmeye başladı. Sonra aynı yolculuğu tekrar yaptı. Bu sırada, elinde bastonuyla yürüyen, bembeyaz saçlı, yaşlı kadın durup onu izledi.

“Kızınız çok inatçı ve kararlı bir çocuk. Keşke bütün çocukların, özellikle de kızların özgürce hareket etmesine izin verilse. Umarım hiç değişmez kızınız.” Yaşlı kadın bunları söyledikten sonra yoluna devam ederken neredeyse ağlayacak gibi olmuştum. Yabancıların iyi şeyler söylemesinden böyle etkilenmek aptalca belki ama insan hiç beklemediği anda karşılaşınca yüreği sevinçle doluyor işte.

Kaynak: https://www.washingtonpost.com/news/parenting/wp/2016/11/01/dear-strangers-please-stop-telling-me-my-daughter-is-in-danger/