Samandağ-Süveydiye’de İngiliz-Amerikan Protestan Misyonerleri ve Osmanlı Siyaseti (1846-1923)

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki misyonerlik faaliyetlerinin bir örneği, bugün Samandağ olarak bilinen Süveydiye’de yaşanmıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren İngiliz Doktor William Holt Yates ve eşinin burada kurduğu misyon merkezi Süveydiye’deki Protestanlık misyonerliğinin ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Bu merkez, aynı yüzyılın son çeyreğinde Amerikan misyonerlerinin kontrolüne girmiştir. Protestan misyonerlerinin, uzun yılları kapsayan bir süreçte Süveydiye’deki mevcudiyetleri, siyasi olduğu kadar elbette kurulan ilişkiler ağıyla bölgede sosyal etki yarattığını tahmin etmek zor değildir.

T Ü R K T A R İ H K U R U M U

BELLETEN-.2023.195 – Araştırma Makalesi/Research Article

Süveydiye’de İngiliz-Amerikan Protestan Misyonerleri ve Osmanlı Siyaseti (1846-1923)*

İlker Kiremit**

Özet

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki misyonerlik faaliyetlerinin bir örneği, bugün Samandağ olarak bilinen Süveydiye’de yaşanmıştır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren İngiliz Doktor William Holt Yates ve eşinin burada kurduğu misyon merkezi Süveydiye’deki Protestanlık misyonerliğinin ilk örneği olarak kabul edilmektedir. Bu merkez, aynı yüzyılın son çeyreğinde Amerikan misyonerlerinin kontrolüne girmiştir. Reformed Presbyterian Church of North America isimli cemiyet, Süveydiye’deki çalışmaları ilerletme çabasına girişerek, bölgedeki Hristiyan ve daha mühimi Nusayri ahalisiyle münasebetlerini geliştirmeye çalışmıştır. Ardı sıra gelen her iki misyoner kesimle ilişkili olarak, bugün halen varlığını koruyan ve İngiliz Protestan Okulu olarak bilinen tarihî bina, bu faaliyetlerin izini taşımaktadır. Bahsi geçen bu bina ile günümüze ulaşamayan diğer yapı, buradaki misyonerlik faaliyetlerinin icra edilmesine alan yaratmıştır. Yapılan bu çalışmada bahsi geçen Protestan misyonerlerinin çalışmalarıyla ilişkili tafsilatın yanı sıra, Osmanlı yönetiminin özellikle Nusayri ahalisi açısından gösterdiği siyasi tutum ve yürüttüğü politikanın buradaki yansımaları üzerine durulacaktır. Bu sayede, yukarıda anılan tarihî binayla da ilişkili olarak, bölge tarihine katkıda bulunulacağı düşünülmektedir.

Çalışmamızla ilgili ayrıntılı incelemelerde değerlendirilen, hatıra mahiyetindeki eserlerin yanı sıra, zengin ve ayrıntılı veriler sunan misyoner kayıtlarıyla aynı kanaldan gelen diğer metinlerdeki bilgi ve görsel materyaller mühim olmuştur. Bunun yanı sıra Osmanlı resmî kayıtları, vilayet yıllıkları ve kısmi ölçüde yararlanılan basın arşivi tamamlayıcı bir öneme sahiptir. Bahsi geçen kaynakların yanında, alanda yapılan görüşmeler ve elbette başvurulan araştırma eserleri de çalışmanın somut bir yapıya bürünerek nihayete ulaşmasına imkân vermiştir.

* Bu çalışma, 30 Ocak-2 Şubat 2019 tarihleri arasında Nevşehir’de gerçekleşen USBİK 2019, Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’nde sözlü olarak sunulmuş ve sadece “Süveydiye (Samandağ)’de Amerikan Misyoner Cemiyetinin Çalışmaları” başlığıyla özet kısmı basılmıştır. Konuyla ilgili metin, yeniden gözden geçirilip genişletilerek ilk defa burada yayınlanmaktadır.

** Dr. Öğretim Üyesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Karaman/TÜRKİYE, ilkerkiremit@kmu.edu.tr

Giriş

Bugün Samandağ olarak bilinen Süveydiye, Antakya’nın sahile açıldığı ve Asi Nehri’nin denize ulaştığı beşerî bir alanı oluşturmuştur. Burası, kadim dönemlerin izlerini taşımakla beraber farklı mevkilerde kurulan antik merkezleri içinde barındıran bir alanı teşkil etmiştir. Asi Nehri’nin denize döküldüğü yerin kuzey yanında kurulmuş bir Yunan kolonisi el-Mina, bunlardan ilk akla gelenidir1. Sahilden daha içeri bir mevkide ve Simon Dağı’nın eteklerinde (Sutaşı civarı) yer almış Sabuniye antik dönem yerleşimlerinin diğer bir örneğidir2. Daha mühim bir gelişme ise, MÖ 300 civarında Seleucos Nicator (I)’un, Musa Dağı eteklerinde Seleucia Pieria şehrini kurmasıdır. Burası, el-Mina’nın da yerini alacak bir merkeze dönüşmüştür3.

Sonraki süreçte Süveydiye ismi bölgede kabul görmeye başlamıştır. Haçlılar döneminde, St. Simeon’a atfen kullanılan bir adlandırma hariç tutulursa, Süveydiye 20. yüzyılın neredeyse ilk yarısına kadar bölgenin ismi olmaya devam etmiştir4. Yanı sıra, bu tabirin, sahilden daha içeri kısımda kalan ve ovadaki farklı köy merkezlerinin toplamına karşılık geldiği de anlaşılmaktadır5. Cumhuriyetin ilanından sonra, 1947 tarihinde, Cebel-i Seman’ın ‘Samandağı’, bölgede yeniden tesis edilen ilçenin de ‘Samandağ’ şeklinde anılması kararlaştırılmıştır6.

Süveydiye, 16. yüzyılın başlarında Osmanlı hâkimiyeti altına girmiş ve ilk dönemlerden itibaren Antakya’ya bağlı bir nahiye merkezi olmuştur7. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Süveydiye, idari hiyerarşide, Halep’in merkez sancağına bağlı Antakya kazasının bir nahiyesi olmaya devam etmiştir. Bu idari çerçeve içerisinde, bölgenin kuzey cihetindeki Musa Dağı engebelerinde yer alan ve Ermeni nüfusuyla öne çıkan köyleri de kapsayan muhtelif köy merkezlerinin toplamı Süveydiye nahiye idaresini oluşturmuştur8. İmparatorluğun son dönemlerine tekabül eden resmi kayıtlardan, nahiye merkezinin Levşiye Köyü olduğu anlaşılmaktadır9. Dönemin demografik yapısına bakıldığındaysa, buradaki varlıklarıyla ilişkili 17. yüzyıla uzanan kayıtlardan10 bölgedeki mevcudiyeti izlenilebilen Nusayrilerin, Süveydiye’nin genelindeki nüfusun ekseriyetini oluşturduğu görülmüştür. Sünni Müslüman, Ermeni ve Rum kesimi de bölgedeki beşerî örüntünün tamamlayıcısı olmuştur11.

19.yüzyıl Osmanlısının en mühim mevzularından biri hâline gelecek misyonerliğin faaliyet alanlarından biri Süveydiye’dir. Burada odaklanılacak İngiliz ve Amerikan kanallarıyla işlemeye başlayan Protestan misyonerliği, bu yüzyılın ilk yarısından itibaren bölgede görülmeye başlanmıştır. Öyle ki, imparatorluğun geniş alanında faaliyet sürdürecek olan American Board of Commissioners for Foreign Missiyon (ABCFM ya da Board) üyeleri de bu sıralarda Osmanlı topraklarına gelmişlerdir. 1820 yılının Ocağında İzmir’e ulaşan cemiyet üyeleri evvela Kudüs topraklarını mesken tutmak isterken hali hazırdaki şartlar, hedeflerini Beyrut yönünde değiştirmelerine neden olmuştur. Gelişen süre içerisinde Board, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki misyonerlik çalışmalarını geniş bir alana yayan en mühim mercii hâline gelmiştir12. Bununla beraber, diğer Protestan cemiyetleri de Osmanlı hâkimiyet sınırları dahilinde faaliyetlerde bulunmuştur. Üstelik 1839’da Tanzimat Fermanıyla başlayan süreçle birlikte, İngiltere’nin de çabasıyla, 1850’de Osmanlı Devleti’nin Protestanlığı millet statüsünde tanımaya başlaması hukuki zeminde ortaya çıkan imkânlar, misyonerlik çalışmalarında etkili olmuştur13.

Gelişen süreçte, çalışmalarını kurumsal düzeyde yürüten Board misyonerleri, Antakya ve Süveydiye bölgelerinde de görülmeye başlamışlardı. 1839 tarihli bir kayıttan anlaşıldığı üzere, erken zamanlarda bölgeden gelen öneriler ve Süveydiye’deki temaslar, cemiyetin gelecek yıllarda bölgedeki faaliyetleri için bir kapı aralamıştır14. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Board, Süveydiye’nin dağ bölgesinde (Musa Dağı) yer alan Ermeni köylerinde çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Başta Bityas olmak üzere, Hacı Habibli, Yoğunoluk gibi köylerde cemiyet, dini ve eğitim kurumları aracılığıyla faaliyetlerini sürdürmüştür15. Yanı sıra, Cebel-i Musa köylerindeki misyonerlik faaliyeti sadece Board cemiyetinin çalışmalarından ibaret olmamıştır. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Katolik Kapusenler ile Amerika’nın Mormon misyonerleri de bölgede faaliyetlere girişmişlerdir. Bu maksatla, Kapusenler 1891 tarihinde merkez olarak Hıdırbey Köyü’nü belirlemişlerdir16. 1884’ten itibaren Osmanlı topraklarında görülmeye başlanan Amerikalı Mormonlar ise Yoğunoluk’a gelmişlerdir17.

Dağ bölgesinde bu gelişmeler yaşanırken, ovada yani Süveydiye’de de çok erken tarihlere uzanan İngiliz misyonerlik faaliyeti başlamıştır18. Doktor William Holt Yates ve karısı burada misyonerlik merkezi kurmuştur. Öyle ki, bugün Zeytuniye olarak bilinen bölgede bulunan ve İngiliz Protestan Okulu ismiyle anılan19 tarihi bina, hem Yateslerin burada kurduğu misyona hem de onların mirasını sahiplenecek The Reformed Presbyterian Church of North America (RPCNA)20 ismindeki Amerikan cemiyetinin Süveydiye’deki varlıklarına ışık tutmuştur. Bu çalışmada, yukarıda zikredilen iki kesimin bölgede başlattıkları faaliyetlerin hangi aşamalardan geçtiği, bu minvaldeki ayrıntılar ve misyonerlik faaliyetlerine karşı siyasi tavrını belirlemeye başlayan Osmanlı yönetiminin sergilediği tutum ve politika üzerine yoğunlaşılacaktır.

Dr. William Holt Yates’in Süveydiye’deki Misyon Merkezi (1846-1875)

Londra Kraliyet dispanserinde görev yapan William Holt Yates, emekli olduktan sonra 1837 yılından beri evli olduğu eşiyle beraber ilginç bir kararla Süveydiye’ye gelir21. Kasım 1846’da buraya gelmelerinin görünen sebebi eşinin hastalığıdır.

Nitekim Süveydiye havasının hassas akciğerlere iyi geldiği düşüncesiyle beraber, eşinin hastalığı bir süre sonra iyileşmiştir22. Ancak, doktorun bölgeyle olan tanışıklığı yeni değildir. Kendisi Mısır ile Suriye’de bulunmakla beraber, İskenderun, Antakya, Beytü’l-Ma (Defne), Süveydiye ve hatta Tarsus’a kadar uzanan bölgelere ait malumatı da paylaştığı 1843 tarihli iki ciltlik bir esere sahiptir23.

Diğer taraftan, Dr. Yates, hekimler ve hayırseverlerin 1840 civarında Londra’da kurduğu Suriye Medikal Yardım Derneği (The Syrian Medical Aid Association)’nin ileri gelen üyelerindendi. İlaç ve tedavi teçhizatını Suriye’ye götürerek buralarda sağlık hizmeti vermek ve hastalıklara karşı çalışmalar yürütmek bu kurumun başlıca maksadı olmuştur. Ancak derneğin misyonerlik açısından aktif olabileceği ya da bu amaç doğrultusunda etkiler yaratabilecek bir bağlam içinde olabildiği izlenimi de vardır24. Sonrasında, Dr. Yates ve karısı Suriye’ye gelip burada ipek böceği imalatı işine girmişlerse de bu alanda beklenilen neticeyi alamamışlardır25.

Dr. Yates, yukarıda belirttiğimiz eserinin ikinci cildinde, sözü Süveydiye’den açarken buranın kendisinde yarattığı ilgiyi bilhassa vurgulamakta ve burayı Güney Galler (South Wales)’deki Wye’e benzeterek, Süveydiye’nin yetişen ürünleri, verimli arazisi, suyu ve havasının güzelliğinden bahsetmiştir. Ayrıca Süveydiye’de yaşayan eski Mısır İngiliz genel konsolosu Barker’ın buradaki varlığının ehemmiyetini belirtirken onun evini ise “çöldeki vaha” olarak nitelemiştir. Daha dikkat çekici husus, Küçük Asya, Halep, Şam ve Fırat yolu üzerindeki Tarsus, Soli (Mersin) ve Süveydiye’nin yanı sıra İskenderun Körfezi’nin Avrupalıların elinde dünyanın en güzel kolonileri olabileceği kanaatini eklemektedir26. Süveydiye hakkındaki izlenimlerinin ve muhtemelen eski diplomat Barker’in mevcudiyetinin, Yateslerin buraya yerleşme tercihinde etkili olduğu düşünülebilir. Sonrasında mülkünü devredeceği Amerikan misyonerlerinin kayıtlarında belirtildiği üzere, Suriye seyahatinde Dr. Yates, “Doğu’nun İsviçresi” olarak adlandırdığı Asi Nehri vadisindeki Süveydiye’yi misyonerlik merkezi olarak seçmiş ve kendisi bu çalışmayı finanse etmiştir27.

Yateslerin Süveydiye’ye gelişleriyle ilgili malumat, yine Barker’in hatıralarını yazan oğlunun aktarımlarından öğrenilmektedir. Esere göre, Yatesler buraya ulaştıktan sonra, kışın yüksekçe bir yere ev kurmaya ve etrafını da yeşillendirmeye çalışmışlardı. Bazen buralara mühim misafirler uğradığında onlarla da bir araya geliyorlardı. 24 Mayıs 1847’de Süveydiye’ye gelen Başkonsolos Albay Rose (Lord Strathnairn)’u Yatesler, Barker ve ailesiyle beraber ziyaret etmişlerdi. Bu sırada İngiltere kraliçesi Victoria’nın28 (Majestelerinin) doğum günü vesilesiyle gemide eğlence tertip edilmiş, gösterilerin yanı sıra dans edilip şarkılar söylenmişti. Bu gibi ziyaretler ilerleyen zamanlarda da devam etmişti29.

Dr. Yates, buraya geldikten sonra öncelikle bölgeyi tanımaya çalışmakla beraber elbette dil öğrenmeye de başlamıştır. Zira burada bir misyon okulu açma niyeti bu hazırlıkları gerektirmiştir30. Öyle ki Board misyonerleriyle de teması olduğu anlaşılan bu doktorun Süveydiye ve hatta Antakya’nın okul kurmaya elverişli olduğu düşüncesini kendileriyle paylaştığı anlaşılmaktadır31. Netice itibarıyla Yateslerin, bugün ‘İngiliz Okulu’ olarak anılan tarihî binanın olduğu yerde bir misyon merkezi kurduğu kabul edilmektedir32. Barker’ın da dikkat çektiği üzere, bölgedeki Rum, Müslüman ve Nusayriler arasında Protestan misyonerliğine dönük bir çalışmanın eksikliği bu adımın atılmasında etkili olmuştur. Diğer taraftan, okulun açılmasını müteakip Rum ve Ermeni din adamları ve yaşlı kesimin muhalefeti, sürecin beklenilen düzeyde ilerlemesine engel teşkil etmiştir33.

Board’ın 1866 tarihli yıllığında, Yateslerin okuluyla ilgili kısa bir malumat bulunmaktadır. Dr. Pratt’ın 7 Haziran tarihli mektubunda, “Rumlar (Grek) Arasındaki Işık” başlığı altında geçtiği üzere, okulun 60 bursiyeri mevcuttu. Bunlardan on ikisi kız dört veya beşi ise Yahudi asıllı erkek öğrenciydi. Dr. Pratt ayrıca, okulda bulunan çok hevesli birçok Rum öğrenciden 20’sinin de ateşli birer vaiz olabileceği düşüncesindeydi34.

Konu bağlamında dikkat gerektiren husus, yukarıda bahsettiğimiz okulun, Lübnanlı bir şahıs olan Yakup’un daha önce 1863 civarında yine Yateslerin misyonunda açtığı mekteple aynı olup olmadığıdır. Şöyle ki, 1870’ten itibaren Lazkiye Misyonu (RPCNA) çatısı altında görev alacak olan Rum Ortodoks asıllı Yakub Cureydini (Juraidiny, d. 17 Mart 1837- öl. 26 Haziran 190835) 20 yaşlarında Abey’deki misyoner okulunda dört yıllık eğitimini tamamladıktan sonra 1862’de Board cemiyeti tarafından Antakya’ya gönderilmiştir. Ertesi yılın başlarında ise Süveydiye’ye gelerek Yateslerin misyonunun çatısı altında (-ve sonrasında bu misyona mensup Rahip Reid’in kontrolüne girecek) bir okul açmıştı. Ancak Yakup’un ölümü vesilesiyle, RPCNA’nın 1909 tarihli yıllığında kendisinden bahsedilirken, tesis edilen mektebin burada ‘ilk’ olduğunun belirtilmesi de ilginçtir36. Zira Yateslerin çok erken tarihlerde kurdukları misyondaki çalışmaların mahiyetini bu yönde muğlak bırakmaktadır. Diğer taraftan bu gelişmenin, Yates Misyonu ile RPCNA arasında zaman içinde oluşan ilişki açısından önemli olabileceği kanaatindeyiz. Öyle ki Yakup’un ölümüyle, cemiyetin buradaki geçmişiyle, yani Yates ile daha sonra zikredeceğimiz cemiyet mensupları olan, Beattie, Dodds, Metheny ve Easson ile bağının kesilmesine neden olduğu vurgulanmıştır.

Diğer taraftan Dr. Yates’ın ölümü37, Süveydiye’deki misyon merkezi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Zira eşinin Londra’ya geri dönmek istemesi sebebiyle buradaki mülklerini, 1859’dan beri Lazkiye’yi kendilerine merkez edinmiş olan RPCNA’ya devretmeleriyle38, Süveydiye’deki okul, uzun yıllar bahsi geçen cemiyet tarafından kullanılmıştır.

Dr. and Mrs. William Holt Yates Mission: Süveydiye’de RPCNA’nın Çalışmaları (1875-1923)

Yateslerin Süveydiye’deki misyonlarının özelliklerinden biri, diğer cemiyetlerden bağımsız oluşuydu. Onlardan buradaki mülkü devralacak Amerikan misyoner cemiyeti RPCNA ise merkezi Lazkiye olan faaliyetlerini farklı bölgelere yaymaya çalışmaktaydı. Ancak her iki misyoner cenahın ortak paydadaki özellikleri imparatorluk coğrafyasındaki etki ve faaliyetlerinin küçük çaplı kalmasıydı. Buna dikkat çeken Richter, Antakya’daki İskoç ve İrlanda Presbiteryen kiliseleri cemiyetini de bu kategoride gösterirken, RPCNA’nın on bin üye ile sınırlı kalan küçük bir kilise olduğunu ve güçlü bir misyon ile takviye edilemediğini belirtiyordu39.

RPCNA’nın Osmanlı topraklarına yani Suriye bölgesine gelmesi, Foreign Mission kanalıyla çalışmalara başlamasıyla olmuştur. Ancak cemiyetin bu misyonu teşkil etme ve faaliyete girme teşebbüsleri çok daha önceki yıllara uzandığı gibi aslında ilk karar kılınan yer henüz Suriye değildi. Öyle ki henüz 1818 tarihinde Synod (din adamları kurulu) bu minvaldeki bir yapının teşkilini gündeme getirmişti.

Lakin finansal sıkıntıların yanı sıra bu işe engel oluşturan faktörler nedeniyle bu iş ileriki yıllara kalmıştır40. 1841 tarihinde Philadelphia’da toplanan kongredeyse konu yeniden gündeme gelmiştir. Buna müteakip 1843 ve 1845 yıllarındaki görüşmelerden sonra Synod, Foreign Mission’ın kurulmasına karar vermiştir. Faaliyet alanı olarak önce Batı Hindistan’daki St. Thomas Adası düşünülmüş ancak 1846 tarihinde Hayti’de karar kılınmıştır. Ertesi yıl, cemiyetin mensuplarından Joseph W. Morton buraya gönderilmişse de bir süre sonra bu faaliyet askıya alınmıştır41.

Bilindiği üzere, Kırım Harbi (1853-1856)’nde Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı İngiltere ve Fransa’nın desteğini alması, misyonerlere imparatorluk topraklarının kapılarını açtırmıştır. Bu durum bahsi geçen cemiyete yeni bir faaliyet imkânı sağlamış42 olmakla beraber 1856 tarihinde, yine Philadelphia’da toplanan Sinod, nihayet Suriye’yi Foreign Mission için bir çalışma belirlemiştir. Bu karar neticesinde, Suriye’ye gitmek üzere görevlendirilen Rahip Robert J. Dodds ile Joseph Beattie, 16 Ekim 1856 tarihinde aileleriyle birlikte yola çıkmışlardır43.

Bu iki misyoner, Suriye’deki çalışmalarını yürütebilmek için önce Arapça öğrenmeye koyuldular. 1857 yılının güz döneminde ilk istasyonlarını, Cebel-i Lübnan eteklerindeki Zahleh’te kurmak istediler. Ancak burada yaşadıkları olumsuzluklar nedeniyle bir buçuk yıl süresince münasip bir yer bulabilme arayışına girdiler. 1859 yılı Ekim’inde, uzun yıllar boyunca çalışmalarının merkezi olacak Lazkiye’ye geldiler44. Suriye’nin batı kıyısında yer alan bu bölgenin bir çalışma alanı olarak seçilmesi aslında tesadüf değildi. Lazkiye çevresi, diğer kesimlerin yanı sıra, özellikle dağlık araziye yayılmış Nusayrilerin önemli bir merkeziydi. Üstelik o sırada bu ahali arasında herhangi bir misyonerlik faaliyetinin olmaması, cemiyetin buradaki çalışma programını Nusayriler odağında geliştirmesinde etkili olmuştur45. Ancak pratikte, cemiyet mensuplarının gittiği yerlerdeki, bu ahali dışında kalan, Hristiyan kesimleri de misyonerlik çalışmaları kapsamına alınması düşünülmüştür46.

Misyonerler Nusayrileri47, Kenani, pagan, putperest ve batıl gibi köken veya senteze dayalı inanç iddialarıyla açıklıyorlardı48. Benzer şekilde, Protestanlığın/ kendi anlayışlarının dışında kalan yerel Hristiyan kesimler için de aslında ‘kabul görmeyen’ yaklaşımları vardı. Amerikan misyonerlerinin “sözde Hristiyan” şeklinde andıkları diğer yerel kesimlere49 karşı bu yaklaşım elbette misyonerlik faaliyetlerinin işlemesi ve bunların arasına nüfuz edebilmenin gerekçelendirilmesiyle ilişkilendirilebilir. Örneğin, cemiyet mensubu Sommerwille, Lazkiye izlenimleriyle ilgili 1896 tarihli yazısında, aralarında faaliyet yürütülen üç kesimin, yani Ermeni, Rum ve Nusayrilerin, inanç anlayışlarına yönelik yaklaşımını paylaşmıştır. Şöyle ki Ermenileri, Tanrı’nın oğlunu hululiyetle anmalarıyla ve bağnaz dinî makamların etkisindeki Rumları ise ‘putperest’ ibadetle ilişkilendirdiği inançlarıyla nitelemiştir. Diğer kesim, yani Nusayrilerin de Tanrısal zuhuriyet, yani ilahi gücün varlıkta görünmesi ile ruh göçü gibi unsurlardan hareketle ‘batıl’ olarak tarif ettiği dinî anlayışlarına dikkat çekmektedir50. Esasında bu yaklaşım, elbette doğru olduğu kabul edilen yeni bir inanç yolunu işaret etmiştir. Yanı sıra, Müslümanların din değiştirmesi önündeki katı setlere karşın bu kesimin, Sünni İslam mezhebinin dışında kalması, muhtelif misyoner kesimleri için ‘değerlendirilmesi gereken bir imkânın’ hedef kitlesi şeklinde görülmüştür51.

Onlarla temas kuran misyonerler ‘Nusayri (Nusairiyeh, Ansairiyeh)’ olarak andığı bu ahali için, eş anlamlı olarak, aslında bölgede bilinen, Fellah (veya Fellahin) tabirini de kullanmışlardır. Onların tarımsal uğraşlarıyla ilişkili düşünülebilecek bu tabir, RPCNA’ya ait kayıtlarda diğeriyle birlikte geçmektedir52.

Lazkiye’ye gelen cemiyet mensuplarının, misyonerlik çalışmalarını bilhassa Nusayri köylerine taşıma sürecindeki gelişmelerden en dikkat çekicisi Behamra’da olmuştur. 1854 tarihinde İngiliz misyoner Samuel Lyde’ın mektep kurduğu bu Nusayri köyündeki çalışmalar 1860’tan sonra RPCNA’nın kontrolüne girmiştir. Nusayri erkek çocukları için burada okul tesis eden Lyde, ölümüyle bırakmış olduğu yazıda, İngiltere’deki yakınlarından burası için yıllık 60 sterlinlik bir destek sağlamalarını istemiştir53. Cemiyet üyelerinin Suriye’ye gelişlerinin ‘şafağında’ yaşanan bu gelişme elbette onların Lazkiye’nin kır coğrafyasındaki merkezlere temasları açısından önemli adımlardan biri olmuştur. İşin ilginç yönü ise, Lyde’ın bölgedeki misyonerlik serüveninin ve neticede bunun, RPCNA’ya bölgede kendine yeni alanlar açma fırsatını vermesi açısından Süveydiye’deki Yateslerle ortak bir noktada buluşturmuştur. 1875 tarihinde cemiyetin Süveydiye’de yeni bir çalışma merkezine sahip olması benzer bir gelişmenin sonucudur.

Süveydiye’deki misyonerlik merkezinin Lazkiye’deki cemiyetin kontrolüne geçmesi, esasında daha önceye uzanan temaslarla döşenen yolun bir getirisidir. Bunun yanı sıra, misyon merkezinin devredilmesine yakın bir zamanda, Dr. Yates, RPCNA ile iletişim içerisindeydi. Burada görevli Bay ve Bayan Reid’in hastalık gerekçesiyle İngiltere’ye dönmek istemeleriyle Dr. Yates, geçici olarak Beattie’nin bu misyonun yönetimini üstlenmesini istemesi üzerine, Beattie, RPCNA’nın Lazkiye’deki tecrübeli öğretmeni Salim Salih’i bu vazife için göndermiştir54. Dr. Yates’in ölmesi üzerine cemiyet, Süveydiye’deki mevcudiyetini daha ileriye taşıyarak 1875’de Lazkiye bölgesi dışında yeni bir çalışma istasyonu oluşturmuştur. Bunu 1883’de Mersin (Kilikya) ve 1886 yılında Kıbrıs (Larnika)’da oluşturulan diğer merkezler izlemiştir55.

Eşinin ölümüyle Londra’ya dönmek istediği anlaşılan Bayan Yates, Beattie’ye misyon mülkünü devretme isteğini bildirmiştir. Üstelik yerli bir papaz ile erkek ve kadından oluşan iki öğretmenin ihtiyaçlarının temini için 300 pound (1500 dolar civarında) miktarında bir destek sunacaklarını ve aynı zamanda inşa çalışmasının masrafları maksadıyla da, bulmaları halinde, para sağlayacaklarını belirtmiştir. Cemiyetin Yabancı Misyon kuruluna hitaben yazdığı mektupta Bayan Yates, buranın “bir Doğu Reform Kilisesi’nin merkezi olabileceğine”56 inandığını söylemiştir. Bununla beraber Bayan Yates, Süveydiye’deki çalışma istasyonu/ merkezinin Dr. and Mrs. William Holt Yates Mission ismiyle anılmasını talep etmiştir. Neticede Süveydiye istasyonu, arzu edildiği üzere, bu isimle anılmaya başlanmış, Selim Salih de Kasım ismindeki bir yardımcı ile burada görevlendirilmiştir.

Yukarıda bahsi geçen inşaat çalışması, hâlihazırdaki yapının yakın zamanda yaşanan yıkıcı depremde tahrip olmasıyla ilgilidir57. Batılı basına da yansıyan 1872 tarihli bu depremde, Dr. Yates’in misyon okulu şeklinde kullandığı evin yıkıldığı, ancak buradakilerin kurtulduğu belirtilmiştir58. Londra’dan gelen maddi destekle 1875’in baharında başlayan inşaat, cemiyetin önemli üyelerinden Henry Easson tarafından denetleniyordu. Bununla beraber daha öncesinde, malzeme olarak balçık kullanılmışken, yeni inşaatta kum ve kireç harcı tercih edilmiş ve duvarlar için antik Selevkiye yıkıntılarından getirilmiş büyük taşlar kullanılmıştır. Bahsi geçen inşaatın okul, geniş bir şapel ve misyoner ailesinin barınma ihtiyacını karşılayacak ölçülerde olması düşünülmüştür59.

RPCNA misyonerlerinin Lazkiye ile Süveydiye’de eşzamanlı yürüttükleri misyonerlik çalışmaları, özellikle okullar aracılığıyla olmak üzere, (Şabat/Şabat Okulunda60 olduğu gibi) vaaz, telkin ve toplanma gibi usullerle yürütülmüştür61. Bu faaliyetlerle Rum ve Ermeni kesimin yanı sıra özellikle Nusayri ahalisiyle temas kurulmuştur62. Cemiyetin mensuplarından Dr. Balph, misyonun devralınması bahsine değinirken63, Bayan Yates’in sadece bir mülk değil, misyonerlik açısından ihmal edilmiş bir bölge bıraktığını söylerken esas hususu dile getirmiştir. Zira Rum Ortodoksların yanı sıra çevre bölgedekilerle beraber 20 bin civarındaki Nusayri nüfusu burada yürütülecek faaliyeti cazip kılmıştır. Öyle ki cemiyetin Süveydiye’deki ilk zamanlarında ilişkili olduğu okullar Hristiyan ve Nusayrilere hitap eden türden olmuştur64.

Bunlardan biri misyona ait binada, kız ve erkek Rum çocukları için açılmış olandı. Nusayri erkek çocuklarını barındıran diğer okul ise misyon merkezinin kuzeydoğusunda ve bir buçuk mil mesafedeki Vadi Jessup (Vady Jerrip/Zerreb) denilen yerdeydi65. Vilayet yıllıklarına baktığımızda, bahsi geçen yerin Süveydiye nahiyesine bağlı Vadi-i Cerebe olduğu anlaşılmaktadır66. Ancak yerli öğretmen Yusuf Cedid’in denetimindeki bu son zikredilen okul, bulunduğu muhitteki Müslüman kesimin muhalefeti üzerine Naiereyeh olarak anılan başka bir yere taşınmıştır67.

1880’de Süveydiye’deki misyon merkezinde yeni bir gelişme yaşanmıştır. Lazkiye’deki kız ve erkek yatılı okulları bina yetersizliğinden dolayı aynı yerde bulunması buna vesile olmuştur. Zira bu duruma sıcak bakılmaması nedeniyle, alternatif bir çare olarak, erkek yatılı okulu Süveydiye’ye taşınmıştır. Bu sayede Süveydiye’de, cemiyetin önemli misyonerlerinden Henry Easson’un idaresindeki ilk yatılı okul oluşturulmuştur. Yaklaşık iki yıllık bir süreç sonrasında, yeni alınan bir kararla, yatılı erkek okulu yeniden ikiye ayrılmıştır. Buna göre, okulun ilk aşamasındaki çocuklar Süveydiye’de kalmış, ileri düzeydekiler ise tekrar Lazkiye’ye götürülmüştür68.

Süveydiye’deki diğer bir gelişme kız okulunun kurulmasıdır. Ancak bu işi başlatan, esasında İskoç-İrlanda Kilisesi (Reformed Presbyterian Church of Scotland and Ireland) cemiyetine mensup İrlandalı Bayan Meta Cunningham (1858-1906) olmuştur69. Ancak RPCNA ile zikrettiğimiz bu kadının mensup olduğu cemiyeti ortak alanda buluşturan bu gelişmenin, taraflar arasındaki münasebetin bir getirisi olduğu söylenebilir. RPCNA misyonerlerinin ‘kardeşlerimiz’ şeklinde andıkları70, Antakya’da faaliyet yürüten bu kesimle yakın temas içerisinde hareket etmişlerdir. Üstelik bahsi geçen cemiyetin sorumlusu Dr. Martin, 1876’da Antakya’ya geldikten yaklaşık üç yıl sonra, yani 1879’da, RPCNA’nın çalışanlarından Bayan Cramford ile evlenmiştir71. Netice itibarıyla, iki cemiyet arasındaki anlaşmaya göre, 1889 sonbaharında, misyon binasında açılan kız okulu Bayan Cunningham tarafından idare edilmeye başlanmakla beraber, mensup olduğu bu cemiyet desteğini 1895’e kadar sürdürmüştür72. Bu tarihten sonra ise, RPCNA’nın doğrudan burayı devralmasıyla, Bayan Cunningham onların çatısı altında çalışmalarına devam etmiştir73.

Süreç içerisinde faaliyet alanı genişlemeye başlayan cemiyetin ulaştığı aşama itibariyle, Süveydiye merkezinde erkek ve kız öğrenciler için, yatılı ve gündüz şubeleriyle iki ayrı okul oluşmuştur74. Henüz 1880 tarihli içerik tablolarına bakıldığında ise eğitim müfredatıyla ilgili bir fikir verdiği görülmektedir. Buna göre, dini metin ve bununla ilişkili kaynakların okunup işlendiği eğitim sürecinde dil, aritmetik ve coğrafya gibi alanlar da yer almıştır75. Yanı sıra cemiyet üyesi Easson’ın burada görev yaptığı 1881 tarihinde, yatılı okul bünyesinde bir ‘endüstri bölümü’ kurma fikri doğmuştur. Buradan mezun olacak erkek öğrencilerin okuldan ayrıldıktan sonra geçimlerini sağlayabilecek olanakların yaratılması da düşünülmüştür76. Bunun yanında, diğer merkezlerdeki örneklerde olduğu gibi, buradaki kız okulunda da dikiş eğitimi verilmiştir77.

Bu misyon merkezinde yer alan okullara ait istatistikleri muhtelif kayıtlardan takip edebildiğimizde elbette, cemiyetin merkezi olan Lazkiye’ye ait rakamlarla karşılaştırılmayacak kadar düşük imkân ve potansiyele sahip olduğu anlaşılmaktadır78. Bu merkezin özelinde, öğrenci mevcudiyeti açısından bakıldığında ise, her iki okulun gündüz kısmındaki sayının yatılıdan çok daha yüksek olduğu söylenebilir. Yine tahmin edileceği üzere, her iki kısımdaki kız öğrenci sayısı erkek öğrencilerin gerisindedir. Şabatta bir araya gelen kişi sayısı da nispeten daha yüksek olabilmiştir. Verilen rakamlarda kilise azası, vaftiz edilen çocuklar ve hizmetli gibi görevlilerle ilgili bilgiye de tesadüf edebilmektedir79.

Yatılı öğrenciler arasında tam ödeme yapan, yatak, elbise ve kitaplarını kendi imkânlarıyla sağlayanlarla, çamaşır yıkama gibi kişisel ihtiyaçlarını da evinde karşılayan öğrenciler vardı80. Bu ise cemiyetin sunduğu imkânların sınırlı kaldığının göstergesidir. Benzer bir husus olarak, 1889 sonbaharında, ekonomik sıkıntılardan dolayı erkek okulu açılamamıştır. Kendilerine maddi destek sağlayan Bayan Yates’in vefatının bunda etkili olduğu anlaşılmaktadır81. Ancak bir ay sonra, merkezden gelen talimatla okul yeniden faaliyete girmiştir82.

Muhtelif zaman dilimlerinde, Süveydiye’de vazife alan misyonerlerin yanı sıra buradaki faaliyetlerin yürütülmesi açısından önemli rolleri olan yerli çalışanlar mevcuttu. Bunların en başında, misyon merkezinde yapılan inşaat bahsinde anılan ve deyim yerindeyse, Lazkiye ile burası arasında mekik dokuyan Henry Easson gelmekteydi83. Kendisi ilk yıllarda iki merkez arasındaki ilişkiyi koordine ediyordu. 1882’de Lazkiye’ye geri dönünce, yine ismi geçen, Lübnanlı Yakup’un buradaki çalışmaları yönettiği anlaşılmaktadır84. Uzun bir süre kız okulunun idaresini yürüten Bayan Cunningham’ı bu vazifesinin yanında yürüttüğü basit medikal çalışmalarla da yeniden anılabilir. Bölgede hekim yokluğu, ilk zamanlardan itibaren bu ihtiyaçlardan gelen taleplere bakmasına vesile oluyordu. Cunningham, yerel ahalinin evine gitmekte ve bu sayede kurduğu temaslarla daha geniş bir kitleye ulaşabilme imkânını da sağlayabilmekteydi85. Ancak muhtemelen, bu çalışmaların yeterli olamadığının düşünülmesiyle, 1893 tarihinde bu merkezde çalışmak üzere hekim ilanı verilmişti. Bunun neticesinde, aynı yılın kasımında, Dr. William M. Moore, eşiyle beraber Süveydiye’ye gelerek görevine başladı. 1889’da St. Louis Medical College’den mezun olmuş bu hekim, o zamandan beri Kansas’ta çalışmaktaydı. Moore’un buradaki vazifesi ise Kıbrıs’taki merkeze gönderileceği 1896’ya kadar sürdü86.

Bayan Cunningham’ın çalışmalara başladığı esnada, erkek okulunun başında bulunan öğretmen İbrahim (-Cukki/Jukkie) cemiyetin buradaki önemli çalışanlarındandı. 1833 Mardin doğumlu bir Hristiyan olan bu kişi, eşiyle beraber bu merkezde görev yapmıştı87. 1892 tarihinde Amerikalı J. Boggs Dodds Süveydiye’ye geldiğinde erkek okulunun idaresi kendisine verilmişti. Aralıklı zamanda Amerika’ya dönen bu kişinin88 yerine 1903 yılında C. A. Dodds atanmıştır. Bu tayin üzerine, onun ev eşyasının kayıkçılar aracılığıyla Lazkiye’den buraya getirildiği sırada, memurların yaptığı denetimde, sandıkta buldukları bir yazı ilginç bir gündem yaratmıştı. Halep valisinin konuyla ilgili merkeze gönderdiği malumata göre, Zeytuniye’deki okula tayin edilmiş Amerikan vatandaşı bu şahısla (Mösyö Dadis) ilişkilendirilen bu yazı, esasında İngiltere, Rusya, Almanya, Osmanlı ve yine Bağdat demiryoluyla alakalı geniş analizler içermekteydi89. Böyle bir gelişmeyle ilgili malumatın merkeze ulaştırılmasındaki hassasiyet ise yerel idarecilerin, bölgedeki bu yabancıları/misyonerleri yakından takip etme ve şüpheci yaklaşımlarının en basit örneklerinden biri şeklinde değerlendirilebilir.

Cemiyetin Süveydiye’de sahip olduğu binalara90 bilhassa dikkat çekilmesi gerekirken, ilerleyen yıllara ait verilerde bu hususla ilgili daha ayrıntılı malumata ulaşılabildiğini söylenebilir. Bahsi geçen kayıtlarda sunulan görsellerden de takip edileceği üzere, Zeytuniye’deki bu misyon merkezinin üst/yukarı (Upper) ve aşağı (Lower) ev şeklinde tarif edilen iki binası bulunuyordu. Seviye itibariyle daha yüksekte bulunan bina erkek okuluna aitti. Bugün varlığını koruyan ve dereye yakın bulunan aşağıdaki bina ise kız okuluydu. Her iki okul binasında misyonerin barınmasından dolayı buralar ‘ev’ olarak da anılmaktaydı91. 1893’te itibaren her iki binayla ilgili, yeni düzenleme ve tadilat çalışması gündeme gelmişti. Bu bahis üzerinden verilen ayrıntıya göre, erkek okulu iki katlı, düz çatılı bir yapıdaydı. Üst kat, orta büyüklükteki altı odadan ve üç küçük kısımdan; alt kat ise yatılı erkek öğrenci odaları ile bir şapelden oluşuyord