Home » Dinler Tarihi » Budizm » Öğretiler: Buddhadharma Bölüm 4

Öğretiler: Buddhadharma Bölüm 4

Sanskrit Dharma (Pali dilinde Dhamma) kelimesi Budizm’de iki anlamda kullanılmaktadır:

Dünyayı oluşturan etmenler, olgular topluluğu ve doğa yasaları (dharmalar)

Buda’nın öğretileri: Buddhadharma, Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Asil Yol gibi doğrudan Buda’ya atfedilen öğretilerle birlikte, Mahayana ve Vajrayana’da kabul edilen öğretileri kapsar.

Buda Dharma öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.

Karma ve yeniden doğum

Budizmde her varlık sonsuz bir ölüm ve yeniden doğum döngüsü içinde, Altı Âlem denilen farklı yaşam formları arasında tekrar tekrar varolur. Ancak yeniden doğum kavramı diğer dinlerdeki, sabit ve her şeyden apayrı bir varlığı olan “ruhun göçü”, yani reenkarnasyon inancından farklıdır. Bunun nedeni Budizm’e has iki temel kavramdır: anatta, çevresinden bağımsız bir ben olgusunun yokluğu; ve anicca, her şeyin değişime tabi olması. Karma (Sanskritçe) ya da Pali dilinde kamma kelimeleri, eylem anlamına gelmektedir. Budizm’de ise erdemli (kusala) veya zararlı (akusala) istemlerin ve bunların yol açtığı zihinsel etmenlerin, canlıların yeniden doğum süreçlerini ve yazgılarını şekillendirmesini ifade eder. Olumlu ya da olumsuz her eylemin karması, bizzat o yaşam süresinde veya daha sonrakilerde meyve verecek bir tohum yaratır.

100_8630s

Reenkarnasyon (Pali dilinde Punabbhava) ve Karma Buda’dan önce Hint felsefesinde bilinen kavramlardı. Buda, çoğunlukla, batılı alımlamalardan kaçtığı gibi vedik tasarımlarına da karşı gelmekte ve kendi deneyimlerine göre eksiklikleri tamamlamaktaydı. Hint felsefesinde bilinen Atman (Sanskritçe) ya da Atta (Pali dilinde) ‘benlik’i Batı’ya ait düşünce dünyasındaki insan ruhuyla benzer görmekteydi. Buda, bireysel olarak varlığı ve yeniden de doğabilecek sabit bir bütünlüğü reddetti. Bunun aksine Anatman (Sanskritçe) ya da Anatta (Pali dilinde) hakkında görüşlerini dile getirmekteydi. Ona göre Atman’ın tasviri, Dünya’nın durumu hakkındaki yanılmanın bir bölümüdür. Buda’nın öğretilerine göre kişilik, insanın kendi deneyimleri ve Dünya’yı algılamasıyla birlikte beş gruptan (Sanskritçe: skandas) oluşmaktadır: Vücut, duyu, idrak, ruhsal farkındalık ve bilinçaltı.

Vedik geleneğinde bilinen şey, Budizm’e göre sadece değişmez bir bütünlüğü değil, aynı zamanda sürekli bir oluşumu, değişimi ve ölümü içine alıyordu. Buna göre de yeniden doğuş olamazdı. Budizm’de reenkarnasyonun sadece ‘ruh göçü’ değil, karma bir dürtü olduğu anlaşılır. Bu dürtü, yeniden beliren, bir ya da birden fazla varoluşu yeniden açığa vuran söz konusu dengeli karmabilanzların bir sonucu değildir. Bildik bir alegori mum ışığıyla birlikte bu işlemi, yanan diğer mumlarla karşılaştırır. Ne mum ışığı kalır, ne de asıl mum ışığı olmadan ondan sonra gelenler.

Yeniden doğuşun gerekçesi duyu tatminine olan istek, var olma ve gerçekleşme dürtüsü ve Karma’dır.

Samsara’nın acı döngüsü

Kimi Budistler, aydınlanmış canlılar dışındaki “duyarlı canlıların” olayları algılamasında temel bir yanlış bulunduğunu kabul eder. Duyarlı canlılar, doğada tek başına ortaya çıkan olayları kendilerini diğerlerinden soyutlayarak algılarlar. Gerçek bir varlık bu anlayışa göre, her ne kadar asıl özünde “iç varlıktan yoksun” (Shunyata) olsa da, yanıltıcı bir şekilde bir olayın yerine geçmektedir. Bu yerine geçmeden ötürü diğer olaylardan bağımsız ortaya çıkan bir “Ben” tanımı oluşur. Bu “Ben” tanımı ile birlikte temelleri bilgisizlik, esaret ve nefret olan “Kök- Zihinsel zehir” diye adlandırılan üç tanım ortaya çıkar. Bu zihinsel zehir nedeniyle vücut, dil ve ruhla ifa edilen, acıya neden olan eylemler Karma felsefesini ortaya çıkarır. Karma zihinsel izlenimlerin nedeni olarak da tanımlanır. Bu izlenimler zihinsel zehirlenmeye koşullu eylemlerden oluşur ve gelecekteki acı dolu deneyimlerin sonucu olarak da ortaya çıkar. Aydınlatılmamış akıl sahibi canlıların zihnindeki karmik izlenimler (belirgin bir özne kabulüne dayalı olarak) bireysel yaşam gerçekliğinin ortaya çıkmasına neden olur. Yeniden doğumun, yaşlılığın, hastalığın ve ölümün ortaya çıkardığı acının döngüsüne (Samsara’ya) bağlı olan tanrılar, yarı tanrılar, insanlar, hayvanlar, aç ruhlar ve cehennem canlılarının farklı tabakaları bu yaşam gerçekliğinin örnekleridir.

Dört Yüce Gerçek

Dört Yüce Gerçek, ve Sekiz Aşamalı Asil Yol bütün Budist okullarında itibar edilen öğretilerdendir. Budist yazmalarda kaydedildiğine göre, Dört Yüce Gerçek Gautama Buddha tarafından, aydınlanmaya ulaştıktan sonra verdiği ilk vaazda öğretilmiştir.[10]

  1. gerçek, Dukkha: acı hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
  2. gerçek, Samudaya: acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
  3. gerçek, Nirodha: istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
  4. gerçek, Magga: acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yol’dan geçer. Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık, ve doğru konsantrasyon.

Sekiz Aşamalı Asil Yol

Sekiz Aşamalı Asil Yol, en önemli Budizm öğretilerinden biridir. Bu öğreti, tüm Budist okullarında temel öğreti olarak da gösterilmektedir. Buda’nın belirlediği “Dört Yüce Gerçek”in sonuncusudur ve Nirvana’ya giden (acıları sona erdiren) yol olarak kabul edilir.

Bu yol, Pali Kanon’un Digha-Nikaya’sında yer alan ve en önemlilerinden biri olan 22. Buda öğretisidir. Bu öğreti, Mahasatipatthana Sutta’nın da temel taşlarındandır. Budizm, acıdan ve ıstıraptan kurtulmanın ancak bu sekiz yol sayesinde olacağını savunmaktadır.

Türkçe  Pali         Sanskrit               Çince

I              Gerçek Bilgi        sammā diṭṭhi     Samyag Drishti  正見

II             Doğru Zihniyet  sammā sankappa            Samyak Samkalpa           正思惟

III            Doğru Söz           sammā vācā       Samyag Vac       正言

IV           Doğru Davranış sammā kammanta          Samyak Karmanta           正業

V             Doğru Yaşam Biçimi        sammā ājīva      Samyag Ajiva     正命

VI           Gerçek Çaba      sammā vāyāma                Samyag Vyayama            正精進

VII          Gerçek Dikkat   sammā sati         Samyak Smriti   正念

VIII         Gerçek Uyanıklık             sammā samādhi              Samyak Samadhi             正定

Sekiz basamak, üç başlıkta toplanır. Bunlar; bilgelik (ilk iki basamak), güzel ahlak ve ruhsal-manevi arınmadır (son üç basamak). Sekiz Asil Yol’un her basamağı “Samma” sözcüğüyle başlar. Bu sözcük, “doğru” ve “gerçek” kavramlarının tam karşılığıdır. Söz konusu kavramla benlik ve bencillik düşüncesi tamamen dışlanmıştır.

Sekiz Asil Yol’un tüm düşünceleri; ayırmadan, ötekileştirmeden birbirine bağlayıcı özelliği vardır. Buda’nın yolu aşırılıktan uzak bir yoldur. İlk iki basamak, tavır ve düşünce arasında bağlantı kurar. Bilinçli olma ya da bilinçsiz olma arasındaki ayrıma varmak için daima düşünme sürecindedir. Bu süreç, insanı etkin olmaya hazırlamaktadır. Üçüncü basamak ve sonraki iki basamak da ahlâkî davranışlara vurgu yapar. Son üç basamak ise; manevi boyutta ruhsal arınmadan bahseder.

Asil Yol kavramı, Budizm’de aşamalardan oluşan doğrusal bir yol anlamına gelmemektedir. Her basamak, aynı derecede öneme sahiptir, görünüşte birbirinden bağımsız gibi görünseler de aslında tam anlamıyla bir bütünlük içerisindedirler. Örnek gösterilecek olursa; basamaklarda yer alan “doğru söz” kavramı aynı zamanda “doğru davranış” ve “gerçek uyanıklık” kavramlarıyla bağlantı içerisindedir.

Gerçekliğin doğası

Kimi mezhepler evren hakkında entelektüel tartışmaların faydasız olduğunu savunsa da, genel olarak belli aşamalarda felsefî çalışmaların gerekli olduğu kabul edilir. Budist yolda nihai hedef olan Kurtuluş (Nirvana), gerçekliğin doğru bir şekilde algılanmasıyla yakından ilgilidir. Kendinin ve tüm olguların gerçek doğasının farkına varan kişi, ızdıraplardan (Dukkha) ve sonsuz yeniden doğum döngüsünden (Samsara) kurtulmuş olur.

Geçicilik, Izdırap ve Benliksizlik

Geçicilik (Anicca), Varoluşun Üç İşaretinden biridir. Budist görüşe göre, tüm olgular değişken, kararsız ve geçicidir. Deneyimlediğimiz her şey parçalardan oluşur, ve varoluşları dışsal koşullara bağımlıdır. Her şey devamlı bir devinim içindedir, dolayısıyla koşullar ve bu arada nesnenin kendisi de değişmektedir. Nesneler durmaksızın varolup ardından yok olmaktadır. Hiçbir şey sonsuza dek süremez.

Geçicilik öğretisine göre insan hayatı, bu akışın yaşlanma süreci, yeniden doğum döngüsü (samsara), veya her tür kayıp deneyimi içindeki somut bir ifadesidir. Öğreti ayrıca nesneler geçici olduğundan, onlara karşı bağlılığın da boş ve acı (dukkha) verici olduğunu ileri sürer.

Budizm’in önemli kavramlardan biri olan Dukkha (Pāli दुक्ख; Sanskrit दुःख duḥkha), ızdırap, acı, keder, üzüntü, tatminsizlik, rahatsızlık, endişe, stres ya da hüsran olarak çevrilebilir. Dukkha genelde “ızdırap” olarak çevrilse de, felsefî olarak anlamı daha çok, rahatsız edilince duyulan “kaygı” şeklindedir. Kimi Budist yazarlar ızdırap kelimesinin orijinal anlamı tam olarak karşılamadığı ve “olumsuz duygusal çağrışımlar” yaptığını iddia etmektedir. Kimileri de Budizmin kötümser bir görüş olduğu izlenimi yarattığı gerekçesiyle ızdırap kelimesini reddeder, ve Sanskritçe’deki şekliyle dukkha olarak kullanmayı tercih eder. Gerçekte Budizm ne kötümser, ne de iyimserdir, yalnızca gerçekçidir.

Anatta (Pāli) ya da anātman (Sanskrit) “bensizlik” anlamına gelen bir kavramdır. Hint felsefesinde, değişmez, kalıcı bir özün veya ruhun varlığı ātman kavramıyla ifade edilmiştir. Bu kavram ve buna bağlantılı olan, tüm varlıkların nihai atman’ı kabul edilen Brahman kavramı, Hint metafiziği, mantığı ve bilimi için vazgeçilmez olmuş, tüm görünür şeylerin ardında kalıcı bir gerçek olması gerektiği anlayışı kabul görmüştür. Budistler tüm bu atman kavramlarını reddederek, geçicilik ve değişkenliği vurgulamıştır. Dolayısıyla Budist anlayışa göre, her tür tözel, kişisel benlik kavramı yanlıştır ve cahillik âleminde oluşmuştur.

Nikaya’larda, anatta metafizik bir sav olarak değil, ızdıraptan kurtulmak için izlenen bir yaklaşım olarak kabul edilmiştir. Aslında Buda, kişiyi ızdıraba bağlayan ontolojik görüşler oldukları gerekçesiyle, “bir benliğim vardır” ve “bir benliğim yoktur” şeklindeki metafizik savlarının ikisini de reddetmiştir.[15] Bir kişi ya da nesneyi oluşturan, sürekli değişmekte olan fiziksel ve zihinsel öğeleri (“skandhas”) incelemek yoluyla, uygulayıcı ne tek tek parçaların, ne de bir bütün olarak kişinin bir benlik oluşturmadığı sonucuna varacaktır.

Bağımlı Köken

Bağımlı kaynaklanma anlamına gelen pratītyasamutpāda (Sanskritçe; Pali: paticcasamuppāda; Tibetçe: rten.cing.’brel.bar.’byung.ba; Çince: 緣起) öğretisi, Budist metafiziğin önemli bir parçasıdır. Tüm olguların, bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde, neden ve etkiler ağından ortaya çıktığını ifade eder. “Bağımlı köken”, “birbirine bağımlı kaynaklanma”, “koşullu oluşma” ya da “durumsallık” olarak çevirmek mümkündür.

Pratītyasamutpāda kavramının en çok bilinen uygulaması, ızdırap ve yenidendoğum döngüsünü (Samsara) ayrıntılı olarak anlatan Oniki Nidānalar (Pali dilindeki “neden, temel, kaynak veya orijin” anlamındaki nidānadan) şemasıdır.

Oniki Nidānalar, her biri bir sonrakine yol açacak şekilde birbirini takip eden nitelikler/koşullar arasında bir nedensellik ilişkisi tanımlar:

Avidyā: cahillik, özellikle de rûhânî olanı

Saṃskāralar: kelime anlamıyla biçimlenmeler, Karma’ya atfen açıklanmıştır.

Vijñāna: bilinç, özellikle de ayrımcı bilinç]

Nāmarūpa: kelime anlamı olarak isim ve biçim, zihin ve beden kastediliyor

Ṣaḍāyatana: altı duyu merkezi: göz, kulak, burun, dil, beden ve zihin-organ

Sparśa: farklı yerlerde iletişim, izlenim, uyarı (bir duyu nesnesi tarafından) olarak çevrilir

Vedanā: genellikle duygu olarak çevrilir: buradaki “hazcı” bir anlamdadır, örn. bir şeyin hoşa gidip gitmemesi, veya nötr olması

Tṛṣṇā: kelime anlamı olarak susuzluk, ancak Budizmde hemen her zaman arzuya işaret eder

Upādāna: tutunma veya bağlanma; kelime aynı zamanda yenidendoğum döngüsünü besleyen yakıt anlamına da gelir

Bhava: kelime anlamıyla olma (varoluş) veya dönüşme. (Theravada bunun iki anlamı olduğunu açıklar: yeni bir varoluşu üreten karma, ve varoluşun kendisi.)

Jāti: kelime anlamıya doğum, ancak yaşamın kavramsal olarak başladığı anlaşılır.

Jarāmaraṇa (yaşlılık ve ölüm) ve bununla birlikte śokaparidevaduḥkhadaurmanasyopāyāsa (yas, matem, acı, üzüntü ve ızdırap)

Duyarlı varlıklar samsara boyunca, Nirvana’ya ulaşarak kendilerini bu ızdıraptan kurtarana değin sürekli acı çekerler. İlk Nidana’nın, cahilliğin ortadan kaldırılması, diğerlerinin de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

Boşluk

Önemli Mahayana metinlerinden biri olan Kalp Sutra’da Buda’nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana’ya ulaştığına inanılan, kendisine de bazen “Buddha” (aydınlanmış) denilen Bodhisattva Avalokiteshvara (Guan Yin), Buda’nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:

“Form boşluktan farklı bir şey değildir; boşluk formdan farklı bir şey değildir. Aynı şey duygu, idrak, oluşum ve bilinç için de geçerlidir.

Bütün olgular aslında boşluktur. Onlar ne yaratılmış, ne yok edilmiştir; ne kirlidir, ne de temiz; ne artarlar, ne de azalır. Bu nedenle boşlukta form, duygu, idrak, oluşum, veya bilinç yoktur; göz, kulak, burun, dil, beden, veya zihin de yoktur…”

Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler. “Ben” diye bir şey aslında yoktur. Formlar(algıladığımız dış dünya) aslında “gerçek” değildir. “Form” olmadan algı da olmayacağından ve zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından zihin de aslında bu “boşluğa” dahildir. Ama zihin olmadan da “formlar” hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey ifade etmez. Bütün Dünya aslında altı organın altı farkındalık biçiminin (ki bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir. Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık biçimlerini algılar. Ama bunlar “gerçeklik” değildir, gerçeklik bunlardan oluşmaz. Buddha’ya göre aslında “gerçek zihin” beyinde yahut vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler “gerçek saf zihin” değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan, deneyimlerden,deneyimlemelerden ve egodan “ben” düşüncesinden oluşur.