Home » Ekonomi » Memur Cumhuriyeti – Salih Cenap

Memur Cumhuriyeti – Salih Cenap

memur

Devlet müesseselerinin içinde bizzat bulunup mesai harcayan hemen herkes, bu müesseselerde yapılan çalışmaların ne kadar yavaş ve verimsiz yürüdüğünü derhal görür. Memurların çoğu, hayatlarını idame ettirmelerine yetecek bir ücret karşılığında, her gün yarı açık cezaevi niteliğinde bir devlet dairesine girip zaman öldürmeyi kabul etmiş, gönüllü mahkûmlara benzerler.

Memurların verimsizliği meselesi bize mahsus değildir. Umumi kanaatin aksine, Amerika yahut Avrupa’daki devlet memurları bizimkilerden çok da farklı değildir. Bizde bu meselenin bu kadar öne çıkmasının bir sebebi cumhuriyeti kuran kadroların memur kökenli olmalarıdır. Bir diğer sebep ise istihdam edilen memur sayısının diğer devletlerinkine nazaran fazlalığı olsa gerekir.

Memur meselesi bizim için yeni de değildir. Osmanlı’nın yıkılış döneminde tasarlanan askeri-sivil bürokratik sistemimiz, çöken bir devletin tüm hastalıklarını taşımaktaydı. Yeni devletin kurucularını içinden çıkartan bürokratik yapı, maalesef bütün bu hastalıkları “yeni” devletin tüm hücrelerine taşıdı.

Falih Rıfkı Atay meşhur, Zeytindağı isimli eserinde Cemal Paşa’nın tembel, işi yokuşa süren memurlarla nasıl mücadele ettiğini eğlenceli bir hikâye ile misallendirerek anlatırken, Cemal Paşa’nın bunu yapabilmesinin, memurdan çok “iş adamı” olması sayesinde mümkün olduğunun altını çizer:

(Cemal Paşa) İş adamı olduğu için, bürokrasiyi ve memur kafasını iyiden iyiye kırmıştır. Bir vakitler ordu müesseselerinde bütün müracaatların 24 saatte hallolunması emrolunmuştur. Yirmi dört saatte herhangi bir işi bitiremeyen memur, kendi büyüğüne sebebini söylemeye mecbur olduğu gibi, müracaat sahibi, amirin kapısını vurup işinin bitirilmediğini haber verebilirdi. http://www.alticizilisatirlar.net/acs/memur-zihniyeti
Esaslı yollardan biri yapılacaktı. Yolun belli bir zamanda bitmesine lüzum vardı. O zamanlar Lübnan’da oturuyorduk. Cemal Paşa, Şam Valisi Hulusi Bey’e (Eski Nafia Nazırı, mühendis) bu tarzda emir verdi. Hulusi Bey:– Fennen imkân yoktur, diyor ve bu imkânsızlığı ispat etmek için başmühendisi yola çıkardığını yazıyordu.Başmühendis Ayin Sofar’a geldi. Koltuğu çanta ve dosya dolu idi. Bu yığınlarca kâğıt ve cetvel, yalnız bir şeye yarayacaktı: Orduya lazım olan yolun ordu için lüzumlu olduğu zamanda yapılamayacağını ispat etmek!Başmühendisi kumandanın yanına ben götürmüştüm. Kendinden pek emindi. Fakat daha kapıdan girer girmez Cemal Paşa, suratı astı:– Şimdi koltuğunuzun altında ne varsa, hepsini şu masa üstüne atınız! dedi. Mühendis şaşırdı.– Hepsini, hepsini, son kâğıda kadar! Ve şimdi karşımda durunuz.Gözlüklü mühendis, boş kollarıyla dikili kaldı.– Size yalnız şunu emrediyorum. Bu yolun o tarihte bitmesi için ne kadar paraya, ameleye, kazma ve küreğe ihtiyacınız vardır? Gidip dairelere haber vereceksiniz ve doğru Şam’a hareket edeceksiniz. Yol o tarihte bitmezse, sizi son taşların atıldığı yerde idam ettireceğim.Başmühendisin idam edilmediğine tabii şüphe etmezsiniz. Yol, saati saatine bitti.Bugünkü okurlar bu idam sözüne şimdi hayret edeceklerdir. Büyük Harp’te öldürmek, astırmak, vurdurmak sözleri beş lira ceza gibi hafif kıymetler almıştı.Bir gün Beyrut’ta bir telgrafçının önüne:– Bir dakika geciktiren, idam olunur! ihtarlı, doğrudan doğruya, yahut transit olarak, bir tomar telgraf yığılmış olduğunu ben görmüştüm. Bu adamın bin parça edilmesi lazımdı.İfratlar bırakılırsa, bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider. Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kararsızlığı, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.
http://www.alticizilisatirlar.net/acs/mizmiz-memurlari-calistirma-yolu             

Falih Rıfkı Atay’ın tespitlerine katılmakla birlikte bürokrasiyi bu korkunç haliyle yeniden üreten yapının da bizzat bürokrasinin kendisi olduğu gerçeğini atlamamamız gerektiğini düşünüyorum. Siyaset kurumunun memuriyeti bir sus payı, muhalif fikir sahiplerini pasifize etme aracı ve oy satın almak için elverişli bir koz olarak kullanmak istediğini göz ardı edecek değilim. Ancak bürokrasiyi siyasetin tanzim ettiğini söylemek de, 1950’ye kadar mutlak hâkimiyetini sürdüren, sonrasında da on senede bir asıl iktidar olduğunu gayet yıkıcı bir şekilde “hatırlatan” bürokratik vesayetin etkisi ve belirleyiciliğini görmezden gelmek olacaktır.

Zorlukları, gerçek ya da sanal engelleri olabildiğince hızla aşıp iş bitirmek isteyen iş adamı kafası ile yukarıda tarif edilen memur kafasının çatışması Ahmet Hamdi Tanpınar’ın efsanevi romanı “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde uzun uzun işlenir. Aşağıdaki paragrafta, Tanpınar’ın bürokrasiyi, Cemal Paşa misali “iş adamı kafasıyla” yeniden tanzim etmek isteyen roman karakteri Halit Ayarcı’ya söylettikleri dikkat çekicidir.

Realist olmak hiç hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir. Hakikati görmüşsün ne çıkar? Kendi başına hiçbir mânâsı ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar? İstediğin kadar uzatabileceğin bir eksikler ve ihtiyaçlar listesinden başka ne yapabilirsin? Bir şey değiştirir mi bu? Bilakis yolundan alıkor seni. Kötümser olursun, apışır kalırsın, ezilirsin. Hakikati olduğu gibi görmek… Yani bozguncu olmak… Evet bozgunculuk denen şey budur, bundan doğar. Siz kelimelerle zehirlenen adamsınız, onun için size eskisiniz dedim. Yeni adamın realizmi başkadır. http://www.alticizilisatirlar.net/acs/hakikati-oldugu-gibi-gormek-bozgunculuktur

Tanpınar Halit Ayarcı’ya neden tepkilidir? Eski köye yeni âdet getirdiği, mazinin sisli hülyalar arasında kalmış güzelliklerine iltifat etmediği için mi, yoksa Ayarcı’nın getirdiği yenilikler yozlaşmayı ıslah etmek yerine daha da derinleştirdiği için mi? Romanı okurken Tanpınar’ın bir noktada önce çaresizliğe, sonra boşvermişliğe, hatta bir tür nihilizme kaydığını düşünmüştüm. Herhalde bugünün ıslahatçılarından daha müspet, daha ümitli yaklaşımlar beklemek hakkımızdır. Zamanın eskittiği her şey gibi bürokratik sistemin de fonksiyonunu sürdürebilmesi için ıslah edilip yeniden üretilmeye ihtiyacı var.

Yeni adamın realizmi nedir? Bir hakikati var mıdır, yoksa o da eskilerinki gibi süslü bir yalan mıdır? Bunları zaman gösterecek.