Home » Kitap » Kitap Özeti: Tarih sümerle başlar – Kramer 2.Bölüm

Kitap Özeti: Tarih sümerle başlar – Kramer 2.Bölüm

BİR TUFAN
İLK “NUH”
Bu tabletin kapsamı yalnız ana konu olan tufan hikayesinden dolayı önemli değil. giriş olarak yazılan tufandan önceki olayları anlatması dolayısı ile, de ilgi çekicidir. Metnin bu kısmı çok kırık olmasına rağmen Sumer’lerin evren ve yaradılış bilgileri bakımından önemi büyüktür. Orada, insanın yaradılışını, krallığın başlangıcını ve en az beş şehrin tufandan
evvel var olduğunu açıklayan bir takım sözler bulunuyor.
” İnsanları m , onların yok olmasın . . . . yeceğim ,
Nintu ‘ya geri vereceğim . . . . benim yaratıklarımı,
Halkı, kendi yerlerine geri döndüreceğim.
Şehirlerde, tanrısal kurallara göre, yerleri yapacaklar,
Onların gölgeliğine rahatlık getireceğim,
Evlerimiz için temiz yerde tuğla yapacaklar,
Kararlarımızın yerini temiz yere inşa edecekler.”
Ateş söndürücü temiz suya yol verdi,
Ayinleri yürüttü, tanrısal kuralı yüceltti,
Yeryüzünde o . . . . . koydu . . . . oraya.
An, Enlil, Enki ve Ninhursag,
Karabaşlı halka vücut verdikten sonra,
Bitkiler topraktan fışkırdılar,
Ovanın hayvanları dört ayaklılar (yaratıklar) sanatkarca meydana getirildiler.
Tekrar 37 satırlık bir kırıklıktan sonra krallığın gökten indirildiğini ve beş şehrin kurulduğunu öğreniyoruz :
Krallığın . . . . gökten indirildikten sonra
Tiara yüceldikten ve krallık tahtı gökten indirildikten sonra,
O ayinleri yürüttü ve tanrısal kuralı . . . . . , yüceltti
Beş şehri kurdu . . . . temiz yerde,
Onların adını verdi, onları kült merkezi yaptı .
B unlardan ilk şehir Eridu’yu önder Nudimmud’a verdi,
İkincisi Badtibira’y ı . . . . . verdi,
Ücüncüsü Larak’ı Endurbilhursag’a verdi,
Dördüncüsü Sippar’ı kahraman Utu’ ya verdi,
Beşincisi Şuruppak’ ı Sud’a verdi,
Şehirleri adlandırdıktan, onları kült merkezi yaptıktan sonra
O . . . . . getirdi.
Küçük nehirlerin temizliğini . . . . . gibi yaptı.
Tekrar 37 satırlık kırıktan sonra gelen kısmın çoğunluğu tanrıların tufan yapmağa ve insanlığı yok etmeğe karar vermelerini kapsamış olmalı. Metin tekrar anlaşılmağa başlanınca tanrılardan bazılarının karardan pek hoşlanmadıklarını anlıyoruz. Tevrat’taki “Nuh” karşı lığı olan Ziusudra ile tanışıyoru z . O dindar, tanrı korkusu hilen rüyada veya fal ile devamlı olarak tanrısal bildirmeleri (vahiyler) alan bir kral olarak tasvir edilmiştir. Ziusudra bir duvar kenarında yer almış görünüyor, oradan, tanrıların toplantısında biır tufan yapmağa ve “insanlığın tohumunu yok etmeğe” karar verdiklerini bildiren bir tanrının sesini duyuyor. Bu uzun bölüm şöyle:
Tufan . . . . . . . . . . . . . . .
Sonra Nintu . . . . . . . . gibi ağladı,
Saf İnanna halkı için ağıt yaptı,
Enki kendi kendine danıştı,
An, Enlil, E nki ve Ninhursag . . . . . . . ,
Gögün ve yerin tanrıları An ve Enlil ‘ in adını söylediler
Sonra Ziusudra, kral . . . . . . . . nın paşişu ‘su . . . . . . . . . dı,
Bir koca . . . . . . . . . . . . . . yaptı.
Alçak gönüllü, itaatli, saygılı o . . . . . . . . . . ,
Hergün dikkat ederek, devamlı o . . . . . . . . . . . ,
Her türlü rüyayı ortaya koyarak o . . . . . . . . . . ,
Göğü ve yeri anarak o . . . . . . . . . . . ,
. . . . . . . . . . . tanrılar bir duvar
Ziusudra, onun yanında durarak dinledi.
“Sol tarafımdaki duvarda durarak . . . . . . . . . ,
Duvardan sana bir söz söyleyeceğim, sözümü tut
Kulak ver benim söyleyeceklerime:.
Bizden . . . . . . . . bir tufan kült merkezlerini kaplayacak,
İnsanlığın tohumunu yok ederek . . . . . . . . ,
Tanrılar meclisinin sözü , kararıdır.
An ve Enlil’in emreden sözüyle . . . . . . . .
Krallığı, hükümdarlığı (son bulacaktır).
Metin Ziusudra’ya büyük bir gemi yapması ve kendisini yok olmaktan korumasına ait ayrıntılı bir talimatla devam etmiş olmalı. Burası yine kırık 40 satırlık bir açıklık var. Metin anlaşılmaya başladığı yerde tufanın bütün şiddeti ile “memleketi” kapladığını ve yedi gün yedi gece devam ettiğini buluyoruz . Sonra güneş tanrısı değerli ışığını her tarafa ulaştırarak meydana çıkıyor, ve Ziusudra onun önünde hemen yerlere kapanıyor ve ona kurbanlar veriyor. Buna ait satırlar şöyle:
Bütün fırtınalar olanca güçleriyle hep birden, hücum ettiler, 
Aynı anda tufan kült merkezlerinin üstünü kapladı,
Yedi gün yedi gece boyunca
Tufan memleketi kapladıktan,
Dev gemi fırtına ile büyük sulara çarptıktan sonra,
Güneş tanrısı göğe ve yere ışınlar saçarak çıktı ortaya,
Ziusudra dev gemiden bir pençere açtı,
Kahraman Utu ışınlarını soktu dev gemiye.
Ziusudra, kral,
Kendini güneş tanrısı önüne attı,
Kral bir öküz kesti . bir koyun kesti .
Burada tekrar 39 satırlık bir kırıklık geliyor. Var olan son satırlarda Ziusudra’nın tanrılaştırılnıasım tasvir ediyor. Kendisini An ve Enlil’in önüne attıktan sonra “tanrı gibi bir yaşam” ” ve ebedi nefes verildi. ve ” ‘güneşin doğduğu yer’ ‘, Dilmun”a nakledildi. Şöyle: 
An ve Enlil “göğün soluğunu”, ” ‘ yerin soluğunu” söylediler,
onların gücü . . . . yayıldı etrafa.
Bitkiler yerden fışkırarak büyüdüler.
Ziusudra, kral,
An ve Enlil”in önüne attı kendini,
An ve Enli! sevdiler Ziusudra’ yı,
Bir tanrı gibi yaşamı verdiler ona,
Bir tanrı gibi ebedi soluğu onun ıçın getirdiler aşağı.
Sonra Ziusudra, kral’ı
Bitkilerin adını ve insanlığın tohumunu koruyanı
Geçit yeri memleketine, güneşin doğduğu
Dilmun memleketine yerleştirdiler.
 
Ejderhanın öldürülmesi
İlk “Saint George”
Ejderhanın öldürülmesi motifi, hemen her halkın ve her devrin mitoloji  yazarları tarafından çok sevilen bir konu olmuştur. Özellikle Yunanlılarda tanrılar ve kahramanların bir arada bulunduğu hikayelerde hemen hiç bir kahraman yoktur ki, bir ejderha öldürmesin. İhtimal Yunanlıların en çok tanınan ejderha öldürenleri Herakles ile Perseus’dur. Hıristiyanlığın başlaması ilk kahramanlık hünerleri Saint’lere, kutsal şahıslara geçti (bizdeki  evliyalar gibi).
DESTAN EDEBİYATI
İNSANLIGIN İLK KAHRAMANLIK ÇAGI
İnsanlığın uygarlık tarihinde, yerden yere, devirden devire ortaya çıkan eski kahramanlık çağlarının, hayal ürünü birer edebi yapıt olmadıkları, zamanlarının sosyal olaylarını yansıttıkları günümüz tarihçileri tarafından açık alarak bilinmektedir (Bunu çoğunlukla İngiliz bilgini H .M unro Chadwick’e borçluyuz ).
İyi bilinen üç kahramanlık çağını örnek gösterebiliriz. Birisi İ .Ö. ikibinin sonlarına doğru, kendi topraklarında ortaya çıkan Yunan kahramanlık çağı, ikincisi Yunan’dan bir veya iki yüzyıl kadar sonra gelen Hind kahramanlık çağı , üçüncü olarak daha çok Kuzey Avrupa’da İ.S. dördüncü yüzyıldan altıncı yüzyıla kadar süren German kahramanlık çağı. Bu üç kahramanlık çağın sosyal yapısı, devlet düzeni , dini kavramlar ve anlatılışlarındaki estetik şekli birbirlerine çok benzemektedir. Bu gösteriyor ki, hepsi aynı sosyal, politik ve ruh ortamında meydana çıkmışlardır.
Sumer kahramanlık hikayeleri dünya ve edebiyat tarihinde yeni bir kahramanlık çağını ortaya koyuyor. İ.Ö. 3 ncü binin ilk başlarına rastlayan bir çağ, Sumer kahramanlık çağı . Bu en eski olan Yunan çağından 1500 yıldan daha önceye ait olmasına rağmen hepsinin kültür ana hatları birbirine uymaktadır.
Yunan, Hint ve Germen kahramanlık çağlarını karakterize eden ilk başta iki önemli faktör var (burada yine Chadwick ‘in çalışmaları temel) ikincisi daha önemli:
1 ) Bu kahramanlık çağı bir ulusal göç ile başılıyor.
2 ) Bu halklar henüz ilkel kabile durumunda iken parçalanmağa Ve zayıflamağa haşlayan daha uygar bir güçle karşılaşıyorlar. Bu gücün askerlik hizmetine yaşam çabası içinde ücretli olarak girenler daha uygar olan komşularının askerlik tekniği ile çok yüzeysel olarak bazı kültürel yapıtlarını da alıyorlar. Bu uygar devletin hudutları zorlanıp içeri girildiğinde bu saha küçük krallık ve prensliklere bölünerek güçlü devlet ortadan kalkıyor ve bunlar, kahramanlık çağı olarak adlandırılan henüz olgunlaşmamış ve ilkel bir kültür tabakasını geliştiriyorlar.
Geçmiş tarihi iyi bilinen Germen kahramanlık çağı ulusal bir göç devrine rastlar. Fakat önemli olanı kahramanlık çağından birkaç yüzyıl önce oldukça ilkel olan Germen halkı. kendilerinden bir hayli uygar. fakat güçsüz düşmeğe başlayan Roma devleti ile ilişki kurmuşlar ve özellikle saraya girenler, paralı asker olarak ordularında çalışanlar yolu ile onların kültürlerinin etkisi altında kalmışlardı. İ .S. beşinci ve altıncı yüzyıllarda Germen halkı Roma d evletinin topraklarından büyük bir kısmını ellerine geçirmişlerdi. German kahramanlık destatanlarının başlayıp geliştiği bu  ikiyüz yıla German kahramanlık çağı adı verilmiştir.
Eğer biz Sümer kahramanlık  çağlarının başlaması ve gelişmesine neden olan olayların Yunan, Hint ve Germen kahramanlık çağlarının gelişmesine neden olan olaylarla aynı olduğunu kabul edersek (görünüşe göre başka türlü kabul etmeğe neden yok) Sümer kahramanlık çağnında bir ulusal göç devrine rastladığı sonucuna varırız. Daha önemlisi tarihi ilerlemenin en yüksek noktası olan Sümerlerin  aşağı Mezopotamyayı işgali bir kaç yüz yıl önce başlamış olmalı.
DAMAT KRAL
İLK AŞK ŞARKISI
Nihayet belirlenmeğe başladı ki, hu normal bir erkek ve kadın arasında olan bir aşkın şarkısı değildi. Bir kral ve onun için seçilmiş bir gelin arasında söylenen ve kutsal evlenme töreni ile ilgili bir şarkı idi. Sumer inancına göre toprağın bereketini ve dölyatağının verimli olmasını temin için kralın senede bir kere aşk ve bereket tanrıçesi İnanına yerine
bir rahibe ile evlenmesi gerekiyordu . Bu tören yeni yıl başlangıcında müzik, şarkı ve danslar eşliğinde yapılan ziyafetlerle kutlanıyordu. Şiirin yazıldığı İstanbul tableti olarak isimlendirilen hu küçük tablet, büyük bir olasılıkla bir yeni yıl bayramını kutlama töreninde Kral Şusin için seçilmiş gelin tarafından söylenmek üzre kaleme alınmıştı. Şiir İstanbul Çiviyazısı Arşivi şeflerinden biri olan Muazzez Çığ tarafından kopya edilmiştir. Bu kopya ile metnin transkripsiyonu ve çevrisi Belleten Cilt 16 (sah. 345 vd) müşterek olarak yayınlanmıştır. Aşağıda şiirin çevrisini veriyoruz .
Güvey kalbimin sevgilisi,
Güzelliğin büyüktür, hal gibi tatlı,
Arslan, kalbimin kıymetlisi ,
Güzelliğin büyüktür, bal gibi tatlı .
Beni büyüledin. önünde titreyerek durayım ,
Güvey. senin tarafından yatak odasına götürüleyim ,
Beni büyüledin, önünde titreyerek durayım ,
Arslan. senin tarafından yatak odasına götürüleyim .
Güvey. seni okşayayım ,
Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır.
Yatak odasında bal doludur.
Güzelliğinle zevklenelim ,
Arslan seni okşayayım ,
Benim değerli okşayışlarım haldan tatlıdır.
Güvey henden zevk aldın ,
Anneme söyle, sana güzel şeyler verecektir.
Babama söyle, sana hediyeler verecektir.
Ruhunu , ruhunun neşelendiği yeri biliyorum,
Güvey evimizde uyu sabaha kadar.
Kalbini . kalbinin memnun olduğu yeri biliyorum ,
Arslan. evimiz de uyu sabaha kadar.
Sen, beni sevdiğin için ,
Lütfet bana okşayışlarını,
Beyim tanrım . beyim koruyucum .
Tanrı Enlil’in kalbini memnun eden Şusin’ im
Lütfet bana okşayışlarını .
Senin yerin tatlıdır hal gibi . lütfen koy ona elini.
Elini bir giş ban-elbisesi gibi getir üzerine,
ört elini üzerine bir gişban-elbisesi gibi .
Bu İnannanın bir bal bale-şarkısıdır.
 DÜNYA BARIŞI VE UYUMU
İNSANLIGIN İLK ALTIN ÇAGI
Klasik mitoloj ide altın çağ, tam bir mutluluk çağı olarak tasvir edilir. O zaman ne zulüm, ne kavga vardı. Sumer edebi tabletlerinin birinde de insanlığın ilk altın çağı anlatılıyor. Altın çağa ait Sumer görüşü ” Enmerkar ve Aratta Beyi” isimli destanda bulunuyor
Bir zamanlar ne yılan vardı, ne akrep vardı,
Ne sırtlan vardı, ne arslan vardı,
Ne vahşi köpek vardı, ne kurt.
Ne korku vardı, ne işkence,
Adamın rakibi yoktu.
Bir zamanlar Şubur ve Hamazi ülkeleri,
Çok (?) – dilli Sumer, prensliğin büyük ülkesi, tanrısal kanunlar.
Uri, bütün bu gerekenlerle donatılmış ülke,
Marttı ülkesi, emniyette duran,
Bütün evren, birlik (?) içinde olan insanlar,
Enlil’i tek dilde öğdüler.
(Fakat) sonra baba-bey, baba-prens, baba-kral,
E nki baba-bey, baba-prens. baba kral
Kızgın (? ) baba-bey, kızgın eı baha-prens, kızgın el baba-kral
. . . . . . . . . . bolluk . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . (5 satır kırık)
. . . . . . . . . . ınsan . . . . . . . . . .
Çok iyi durumda olan ilk on bir satır, insanın kuşkusuz, rakipsiz olarak barış ve bolluk içinde yaşadığı dünyadaki ” ‘o eski” mutlu günleri anlatıyor. O zamanlarda evrenin bütün insanları aynı tanrıya, Enlil’e taparlardı.
Enki çeşitli diller koyarak İnsanların anlaşmasını önlüyor. Eğer iiyle ise, Tevrat ‘daki ( yaradılış 11 : 1-9) ‘ “Babil Kulesi”
hikayesinin Sumer’ lerdeki paralelini görüyoruz, demektir. Yalnız Sumer’ler İnsanın düşüşünü tanrılar arasındaki kıskançlık yüzünden, İbranilerde İse Elohim’in insanlara. tanrı gibi hareket ettikleri için, kıskanması sonucu olduğuna inanıyorlar.
 MODERN ÇAGI SARAN ÜZÜNTÜLERİN ESKİ BENZERLERİ
İLK ” HASTA’ ” TOPLUM
Uzun zamandan beri, eski Sumer’ler ile modern insanlar arasında kültür, karakter ve düşünce tarzları pek çok ayrıcalıklar göstermesine rağmen modern İnsan yaşamasına damgasını vuran çeşitli sosyal hastalıkların veya onlardan bir kısmının Sumer halkını da rahatsız edip etmediğinin araştırılması ilgi çekici ve yararlı olacağı kanısında idim.  Sosyolojik olmayan kaynaklardan, sosyolojik soruların cevapları toplanacak ve 4000 yıl önce Sumer topluluğunda da bizim toplumumuzdaki sıkıntı ve üzüntülere bir hayli benzeyen bir çok üzüntü ve sıkıntıların olduğu görülecektir.
Orada (Sümerlerde) barış çok istenmiş, fakat devamlı olarak savaş çıkmış, hak, adalet, merhametten söz edilmiş, fakat, haksızlık, eşitsizlik, zulüm kol gezmiş; maddecilik ve kısa görüşlülük ekonomi düzenini bozmuş, çocuklarla aileler, öğrencilerle öğretmenler arasındaki kuşak farklarından doğan anlaşmamazlıklar onları da rahatsız etmiş; hipiler, düzensizler dolaşmış durmuş; hatta uzun etek, kısa etek tartışması bile yapılmış. Modern üzüntülerin eski zamanlardaki karşılıklarına ait verileri burada göstereceğiz.
Nippur’un yıkılması hakkındaki Ağıt
 İnsan’ın insan’a işkence etmediği, oğlun bahadan korktuğu gün,
İnsanlığın memlekete yayıldığı, Asılzadelerin aşağıdakilerden saygı gördüğü gün ,
Erkek kardeşin ağabeyden sonraya geçtiği gün,
Gencin oturup hilenin sözüne (dikkat) ettiği gün,
Zayıfla güçlünün kavga (‘?) etmediği, nezaketin geçerli olduğu gün,
Seçilen (?) (herhangi) bir yolda gidilebilindiği, yaban otlarının temizlendiği gün,
insanın istediği yere yolculuk yapabildiği, (hatta) kırlarda (?)
ona . . . . . zarar gelmediği gün,
Memleketten bütün üzüntülerin gittiği, onu ışık kapladığı gün,
Memleketten koyu karanlık kalktığı gün,
. . . . . . . . . . bütün canlı yaratıklar sevinecekler.
Bir şehir için barış ve bolluğun neyi ifade ettiğini yukarıdaki kompozisyonda gördük. “Agade’nin Lanetlenmesi” kompozisyonunda şair, Akad şehrinin, kralı Naram-sin’de n önce. nasıl bir mutlu şehir olduğunu ve daha sonra affedilmeyecek günahkarlıkları yüzünden yıkılıp harap edildiğini anlatıyor.
Sumer’lerin sonunu getiren iç ve dış savaşlar bugünkü savaşlar gibi çeşitli ve karışıktı. Ekonomik yönden, memleketin gerekli kaynakları kullanılamıyordu. Politik yönden, komşuların düşmanca saldırıları yüzünden, güvenliğin sağlanması güçleşiyordu, psikolojik yünden güç ve şöhret, üstünlük ve saygın olmak intikam ve misilleme hisleri almış yürümüştü.
B u psikolojik dürtüler, Sumer’lerde, bugünkü bizim modern ve çok ” ilerlemiş” cemiyetim izden pek de farklı olmayarak, rekabet ve üstünlüğü, hırs ve yapıcılığı, yarış ve başarıyı aşırı derecede körüklemek suretiyle büyük bir rol oynamıştır. Sumer toplumunda bugün olduğu gibi, fakir ve zengin, zayıf ve kuvvetli, güçsüz ve güçlü, ezilen ve ezen terimleri
ele alınırdı.
Kütülüğü ve zulmü gemledim (?)
Sumer’de doğruluğu yerleştirdim,
Ben adaleti seven bir çobanım
Ben Sumer’de Nippur’lu olarak doğan biriyim.
Haksızlığı hoş görmeyen,
Tam karar veren bir hakimim .
(Öyle ki) güçlü gücüne güre hareket edemez ,
Kuvvetli zayıfı ezemez ,
Asil, hür adama fena muamele edemez . . . . . ,
Fakir zenginle cesurca konuşur . . . . . ,
Her zaman için rüşvetle verilen hükmü, değiştirilmiş bir sözü
cezalandırdım en ,
Uygunsuzluğu , hakareti silip süpürdüm,
Kötülüğü, fenalığı doğruya döndürdüm.
Haksızlığa uğramış dul ve yetim’in
. . . . . ,
Çağrışlarını cevaplandır “ey Utu, ey Nanna,” . . . . . ,
Kırları (?) yağma (?) eden canilere son verdim,
Sağlam olarak tam önledim . . . . .
Sumer toplumu zulüm, işkence, adaletsizlik ve haksızlık gibi kötülüklerden eziyet çekiyordu ve bir çok yönden
hasta bir toplumdu.
Bilinmeyen bir nedenle sosyal adaletin ve ahlaki değerlerin koruyucusu rolünde gösterilen tanrıça Nanşe için yazılmış bir ilahide, o şöyle anlatılıyor:
Öksüzleri bilen, dulları bilen,
İnsanın insana olan baskısını bilen, öksüzlerin annesi,
Nanşe dullara bakar,
Çaresizlere (?) çare bulur.
Kraliçe, sığınanlara kucak açar,
Zayıflara . . . . . bakar . . . . .
Öğrendiğimize göre bu tanrıça her yeni yılda insanlığı yargılamak için bir mahke me kuruyor. Bunda “asil yazıcı” tanrıçe Nidaba “değerli tablet” i dizine koymuş ve elinde “altın bir kalem” olduğu halde “tabletin adamı” kocası Haya ile birlikte Nanşe’nin yardımcısı olarak duruyorlar. Nanşe kötü hareket edenleri, aç gözlüleri, ağırlık ve uzunlukları yanlış ölçenleri, andlaşmaları bozanları, baskı yapan güçlüleri, aile arasında iyi hareket etmeyenleri arıyor. Eğer suçlu bulursa ki, kuşkusuz bir çok Sumer’li şu veya bu yönden suçlu idi, Nanşe’nin veziri Hendursag onu görüyor ve cezalandırıyor.
Toplum hastalığının diğer bir yönü de ekonominin bozulmasıdır. Bizim endüstrileşmiş modern toplumumuzdan pek farklı olmayan Sumer’in tarımcı toplumu da maddecilik ve kısa görüşlülük doğaya karışarak onun düzenini yavaş yavaş bozmuşlardır. Tarlalarından ve çiftliklerinden daha fazla mahsul alabilmek için onları gereğinden fazla sulamışlar ve böylece toprağı “tuzlayarak” onu verimsiz hale getirmişler, yaşam veren kanallarını gelen çamurlarla bozulmalarını engelleyememişlerdir. Gerek modern dünyada gerek Sumer’de diğer bir ekonomik afet de tüccarların aldatmasıdır. Yukarıda verdiğimiz Nanşe ilahisinde onu şöyle anlatıyor:
Büyük ağırlık yerine küçük ağırlığı koyar,
Büyük uzunluk ölçüsü yerine küçük ölçüyü koyar.
Kral Ur-Nammu, yaptığı kanunun giriş kısmına göre ticaret yapanların açık gözlülüklerine engel olmak için ağırlık ve uzunluk ölçülerini aynı yapmağa çalışmıştır. Bunda pek başarılı olmadığı bir tüketici hayanın şöyle homurdandığından anlaşılıyor:
Tüccar fiatları nasıl indirir!
Nasıl yağı, arpayı azaltır!
Bu tüccar alıcıyı çekmek için fiatı indirmiş, öbür taraftan indirdiği fiatı ölçüyü azaltmakla yine alıcıdan çıkartmış.
Aile ve okul yaşamı içinde, nesil farkı, modern toplumda olduğu gibi, Sumer yaşamında ü züntü ve sıkıntılara neden olduğu görülüyor. Çocuklarla aileleri, ailenin genç ve yaşlı bireyleri arasında, öğretmen ve öğrenciler arasında devamlı çekişmeler olduğu anlaşılıyor. Sumer’lerin, kuşaklar arasında kavgasız gürültüsüz olan eski mutlu günleri yeniden
istemesi şaşılacak bir şey değildir. Gudea Lagaş şehrine ensi olarak seçildiğinde önemli sosyal reformundan birinin “anne oğluna karşı gelmedi” olduğunu öğreniyoruz. O yeniden restore ettiği Eninnu mabedinin yerini, ona yarayacak şekilde olması için şehrinin moral ve ruh bakımından temiz olmasını emrederken hu yönden öne aldığı nokta “anne oğlunu
azarlamadı” olmuştur. Aynı şekilde kral Şulgi kendi idaresi zamanında ‘ “anne oğlu ile kibarca konuştu, oğul bahasına doğru olarak cevap verdi” diyerek öğünmüştür
İşme-Dagan kendisini öğen ilahisinde, idaresi zamanında “erkek kardeş erkek kardeşe doğruyu söyledi”, “babaya saygı gösterildi”, “abla yalanlanmadı”, “anneden korkuldu” şeklinde aileler arasındaki saygı anlatılmıştır
Sumer toplumunda öğrenci – öğretmen arasında da ” nesil farkı” konusu olduğu okuldaki işlerden sıkılmış bir öğrencinin sözlerinden anlıyoruz:
İşte benim bir ay içinde okulda yaptıklarım :
Her ay içinde tatil günlerim üçtür.
Ayda tekrar eden (?) kutsal günlerim de üçtür,
Her ay yirmi dört gün,
Okulda kalmam gerek, onlar uzun günlerdir.
Kuşkusuz okul , uslu ve istekli çocuklar için mutlu bir yerdi. Ama aklı pek ileri olmayan, modern zamanlardaki birçokları gibi bir cümleyi bitiremeyen, ezbere yazamayan, çalışmaya alışamayan, aritmetik, geometri yapamayan, güzel yazı yazamayanlar için de okul pek çekici bir yer değildi. Bunlar arasında okuldan kaçan, sokaklarda dolaşıp yazın gölgelik, kışın güneşlik yerlere sığınanlar da vardı. Kuşkusuz bunlar pisdirler ve müzikten haberleri olmasa bile ellerinde lir taşımaktan çekinmezler.
Hatta o zaman tek seks kültürü vardı, kadınlar erkek erkekler kadın kıyafeti giyerek birbirlerininin rollerini üstlenirlerdi. İlgi çekici olan, bugünün birçok gençleri arasında iptila haline gelen bu gibileri o zaman aşk ve seks tanrıçesi İnanna’ya vakfolunurdu. ” Kısa-etek, uzun-etek” tartışması bile oluyormuş o zaman. Bir atasözünde bir kadın diğer kadına şöyle diyor:
“Sen uzun e lbise giymeğe (devam et) ,
(Ama) ben arslan – elbisemi kısaltacağım !
 YOK ETME VE KURTARMA
MABETLERDE KORO HALİNDE SÖYLENEN İLK AGITLAR
Sumer ağıtları, Sumer ve Akad şairlerinin zaman zaman memleketlerinin, şehir ve mabedlerinin düşmanlar tarafından yağma edilmesi sonucu yarattıkları acıklı bir edebi türdür.
Şulgi ve sarayının şairleri bu neşeli günleri ancak yarım asır sürdürebildiler. Şulgi’nin torunu İbbi-Sin’in zamanında Su-halkı ve E lam’lılar tarafından Ur’un acıklı şekilde yıkılıp yakılması, İbbi-Sin’in esir olarak götürülmesi Sumer şairlerini, özellikle Ur ve Nippur akademilerinde okuyup yetişen ve Şulgi’yi öğen şiirleri yaratan şairlere çok etki yapmış ve onları son derece üzmüştür. Bu acıklı felaketten sonra bu şairlerden bazıları mabede alınmış ve orada Sumer şehirlerinin üzellikle Ur ve Nippur illerinin kötü kaderi hakkında oldukça uzun acıklı ve üzüntülü ağıtlar yazmağa başlamışlar, yine de bu ağıtların sonunu onların kurtarılması ve yeniden kurulması ümidi ve temennisi ile bitirmişlerdir.
Bundan sonraki yüz yıl larda ağıt türü zamanla gelişmiş, ve bütün Babil mabetlerinde Seloykit devrine kadar süylenmiş ve çalınmıştır.
Bu güne kadar Hitit, Kenani ve Hurri kaynaklarında ağıt türü bulunmadı. Fakat Tevrat’daki ağıtlar kitabının şekil ve içeriği bakımından Sumer’lere dayandığı pek kuşku götürmez. Şimdiki zamanda ortodoks yahudilerin Süleyman’ın çok önceden
yıkılmış olan mabedinin duvarında ağlamaları, Sumer’lerde bundan 4000 yıl önce başlayan geleneklerinin bir devamıdır
Gerek Nippur ve Sumer’in kurtarıcısı gerek ondan evvel ve sonra gelenler, Sumer şairleri ve halk ozanları tarafından ilahilerde öğülmüş ve yüceltilmişlerdir. Bunlar Tevrat ‘daki Psalam veya Mezmurlar kitabı denilen bölümdeki ilahileri hatırlatmaktadır. Onlarda da krallar İsrail çobanı olarak yüceltilmekte ve tanrı onlara : “siz benim oğullarımsınız,
ben sizin babanızım” demektedir. Şair tarafından kral, doğuştan prenslik verilmiş, ana karnında takdis edilmiş birisi olarak anlatılmaktadır. Kudretinin sembolu olarak bir asa verilmiş, başına altın bir taç giymiş ve krallık yüceliği ile kuşatılmıştır o. Adalet ve doğrulukla zorbaları yola getirir, fakir ve yardıma gerekli olanların yardımına koşar. Bütün düşmanları 
yok eder, halkına barış ve bolluğu getirir. Ona uzun yaşam, devamlı bir saltanat, uzun süren şan ve şeref verilmiştir. Bütün bu krallık vasıfları hatta daha da çoğu, Sumer şairleri tarafından, halkının kendisine ideal bir kurtarıcı olarak baktığı, ülkenin, sadık çobanı olan krallarına verilmiş olduğu konusu bundan sonraki bölümde sergilenecektir.
İDEAL KRAL
İLK MESİH (KURTARICI)
İdeal krallık daha ana karnında haşlıyor. Kral ilahilerini yazan şairler, onun insan ve tanrı karışımı bir varlık olarak doğduğunu düşünüyorlar ve tanrısallığı kalblerine daha yakın geliyor. Hatta kralın hakiki ana babasının ismini pek anmıyorlar, ona karşılık tanrısal ailesini belirtmeği pek ihmal etmemişler. Üçüncü Ur sülalesi krallarının babaları
Lugalbanda (tanrılaştırılmış kahraman) ve onun karısı tanriçe Ninsun. Daha sonraki kralların bahası yüce tanrı Enlil, annesi onun karısı Ninlil’dir. Ona karşılık Hammurabi babasının Marduk olduğu ile öğünür.
Kral ilahilerinin bir başka yönü de hayvan krallığından alınmış sembolik henzetişlerin kul lanılışı, bitki dünyasından pek yok. Kralın doğumu ile yakıştırmalar ‘ ‘bir boğanın hakiki doğurttuğu, vücudu, başı benekli”, “bir beyaz ineğin ağılda büyümüş, kalın boyunlu bir buzağısı”, ” yaban ineğinden doğmuş, kaymak ve sütle beslenmiş bir buzağı “, ” bolluk ağılında doğan bir buzağı”, ” bolluk ağılında doğan, hol sütle beslenen”, “ej derhadan doğan vahşi bakışlı arslan”, ” bol sütle beslenen kızgın bir panter (?), büyük arslandan doğan kalın boynuz lu bir boğa”, “arslandan doğan güçlü bir savaşçı” gibi.
Kral ana karnında kutsanmış olarak dünyaya geliyor. Bu şekilde yüceltmeler kelime kelime şöyle: “Annem (tanriçe) Ninsun’un karnında takdis edildim”, “hen ana karnından savaşçıyım, doğumdan güçlü bir adamım”, “dölyatağında kutsanmış asil bir oğulum”, “ben dölyatağında verimli bir tohumla donatılmış bir kralım”, “verimli dölyatağında
krallığa uyan (?) bir prensim”.
Kralın her zaman bir aracı tanrıya gereği olmuyor. Çeşitli tanrıların kutsamasını kazanması için kendisi yalnız olarak gidebiliyor.
Bir ilahide kral Şulgi kendi eğitimi hakkında şöyle söylüyor:
Gençliğimde Edubba (okul) vardı,
Orada Sumer ve Akad tabletlerinden yazı sanatını öğrendim,
Hiç bir genç benim gibi kile yazamazdı,
Yazı sanatının öğreni ldiği yerlerde öğretildim,
Çıkartmayı, toplamayı, aritmetiği, hesaplamayı tam sonuna kadar bitirdim.
Nidaba, güzel Nanibgal, tarafından
Bana bilgelik ve anlayışlılık verildi ,
Ben kimsenin yetişemeyeceği mahir bir yazıcıyım.
Eğer bu ilahiye güvenecek olursak, hu kral ülkesinin iyi eğitim ve öğrenim görmüş bir kimsesi idi.
Fakat ne eğitim görürlerse görsünler Sumer kralları tam ideal insanlardır: Onlar fizik bakımından güçlü ayrıcalı görünürler, entellektüeldirler, merhametli, şereflerine düşkün örnek kimselerdir. Ur-Nammu parıldayan haleli, iyilikle donatılmış “yakışıklı Bey” olarak tasvir edilir. Şulgi’nin yakışıklı ağzı ve sevimli bir yüzü vardır.
Kralın dış görünüşünden çok cesareti kahramanlığı etkileyicidir. Şulgi dölyatağından bir savaşcı, doğduğu günden güçlü bir erkektir. Tanrısı Nanna ona “savaşcılığı” ve gücü vermiştir; Enli! ona “kuvvetli kol” vermiştir. O ordunun önünde her zaman güçlü bir kraldır; o arslandan doğan güçlü bir savaşcıdır. o büyük cesareti olan bir kraldır. O “savaşcılığı “nı daima pekiştirir ve gücü ve dayanıklılığı şarkılarda öğülmektedir.
Kralın görünüşüne ve gücüne verilen önem i lahilerde zengin benzetiş ve sembollerle gösterilmiştir. Şulgi ağzı açılmış bir arslan, güçlü bacakları ile bir boğa, arslan güçlü bir ejderha, su kenarında yetişmiş sağlam bir meşe ağacı, yemişlerle kaplı zevkle bakılan bir mes- ağacı olarak şekillendirilmiştir.
Kralın vücutca güçlü ve kahramanca cesurluğu, Sumer ve Akad’a yapılan devamlı yıkıcı savaşlardaki zaferi için çok önemli idi. Kral ilahileri içine serpiştirilmiş, bir çok dualarda savaşta zafer kazanılmasına aittir, ve şair savaş ile ilgili olan yerlerde abartmalı benzetişler yapıyor. Şulgi ayağa kalkan düşmanlara karşı gürleyen bir sel. silahları keskin hayvan dişi gibi bilenmiştir, onun azgın silahı ısırmağa hazır bir yılan gibi zehir saçar, o savaşta rakip tanımayan bir savaşcıdır, düşmana saldıran bir ejderhadır, o bir arslan hızı ile düşmanı yener. İşme-Dagan “savaşçıların savaşcısı” silahların öfkesidir. Lipit-İştar savaşta bir saldıran dalgadır, bir şimşek gibi çakar. Ur-ninurta düşman üzerine bir fırtına gibi saldırır,
onun halesi başkaldıran ülkeleri bir koyu bulut gibi kaplar.
Kralın savaştaki korkusuzluğu, avdaki becerikliliği idi. Şulgi bir ağ veya tuzak olmadan kırlarda arslan ve yılanı insanla karşı karşıya imiş gibi avlar, diye öğülmüş, o hayvanın ağzı açılıncaya kadar bekler ve mızrağını içine fırlatır. Koşan bir gazeli tutacak kadar ayağına hızlıdır.
Kral tanrıya nasıl hizmet edileceğini biliyordu ve mabeddeki ayin ve törenleri, günlük, aylık kutsal günlerde ve kralın tanriçe İnanna ile kutsal evlenme yaptığı yeni yıl başında sunulan kurbanları izliyordu . Şulgi falları yorumlamayı biliyor,
temizlik törenlerinde bulunuyordu. Şulgi, fallara göre yüksek rahip kurumlarına atamalar yapıyor ve savaşa çıkmadan önce beyaz koyunun bağırsaklarına bakarak tanrının değerli sözünü okuyabiliyordu.
Her kral insancıl, merhametlidir, adalete, eşitliğe, kanuna sadıktır, ahlaklı iyi aileler ister.
Sumer ve Akad da dahil , doğu krallarını modern tarihciler genellikle zalim, acımasız , huzursuz olarak tanımlar ve örnek gösterirler. Bu aslında Sumer şairlerinin krallarını nasıl gördüğüne hiç uymaz . Onların görüşüne göre bütün krallar faaliyet halindedir. Savaşı idare ederler, mabetler yaparlar, kültü yürütürler, kanallar kazdırır ve onartırlar.
Anayollar yaptırır ve onartırlar. Kanun koyar ve işletirler. Hepsinin en birinci amacı halkını mutlu, zengin ve güvenli kılmaktır. İlahilerde hep devamlı olarak yazılan konu, kral tahılı yığan bir çiftçi, ağıllan v e ahırları dolduran bir çobandır. O ülkenin yüksek koruyucu duvarıdır. Halk ona babaları olarak bakarlar ve onun tatlı gölgesinde güvenle yaşarlar.
KUTSAL EVLENME TÖRENİ
SEKSİN İLK SEMBOLLEŞTİRİLMESİ
Bütün insanlık arasında olduğu gibi sevgi Sumer’lerde de çeşitli tür ve şiddette bir histi . Karı ve kocayı, aile ve çocukları, ailenin diğer fertlerini, arkadaş ve dostları birbirlerine bağlayan sevgi idi. Fakat Sumer mitoloji yazarları ve şairleri daha çok tanrılar arasındaki sevgi ile ilgilenmişlerdir. Dünyadaki yaşam, verimlilik ve insanlığın, özellikle Sumer ve onun halkının iyi durumda olması, tanrıların çiftleşmelerine bağlı idi.
Sakin büyük dünya vücudunu neşe ile süsledi, güzelleştirdi,
Geniş dünya vücudunu değerli maden ve lapis lazuli ile kaplattı,
Diyorit, kadıköytaşı, parlak akik ile donattı,
Gök kendini taze bir perukla süsledi, bir prens gibi durdu,
Kutsal toprak, bakire, kendini kutsal gök için hazırladı,
Gük, yüce tanrı, dizlerini geniş toprağa dayadı,
Kahramanlık tohumunu dölyatağına düktü, ağaçlar, kamışlar için,
Tatlı toprak, verimli inek, göğün bol tohumu ile gebe kaldı,
Toprak neşe ile yaşamın bitkilerini doğurmağa yönlendi,
Toprak bollukla zengin ürünü doğurdu, damla damla şarabı ve balı akıttı.
Bu benzetmelerle doldurulmuş şairane satırlara güre bitkiler, gök baba ve toprak anadan meydana gelmiş.
Dumuzi’nin ölümü ve tekrar dirilişi motifi Filistin’e geçmiştir. Kudüs mabedinin tam kapısında Kudüs kadınları Tammuz için ağıt tuttuklarını öğreniyoruz . Dumuzi’nin ölümü ve dirilişi motifinden izleri, aralarında derin ayrılık olmasına rağmen Hz. İsa’nin hikayesinde de görülüyor. İsa hikayesindeki bazı motiflerin başlangıcının Sumerlere dayandığı son zamanlarda anlaşıldı: Bir tanrının yeraltında üç gün, üç gece kaldıktan sonra dirilişi olayı; ustasını tahkir için juda’nın aldığı “30 şegel”
Sumer’ler tarafından birisini küçültmek, tahkir etmek için kullanılan bir terimdir. “çoban” “adanmış” , ve hatta belki “marangoz ” gibi lakaplar, kötü ruhları kovan demonlar tarafından şifa verme sanatı öğretilen doktor tanrı Damu ile Dumuzi’nin aynı tutulması. Bütün Bu motiflere, Dumuzi’nin acımasız galla demonları tarafından işkence edilmesi
İsa’nın çektiği acıyı hatırlatıyor: Dumuzi bağlanıyor, zorla soyduruluyor ve çıplak olarak koşduruluyor, dövülüyor, kamçılanıyor. Bunların hepsinde İsa’dan farklı olmayarak Dumuzi insanlığın yerine bir rol oynuyor. Eğer bereket tanriçesi İnanna’nın yerine, yeraltına gitmeseydi bütün yaşam son bulacaktı. Şunu da belirtmek gerekir ki, Benzeyişlerden
çok manevi (ruhi) ayrılışlar daha önemlidir. Dumuzi dünyadaki tanrılar krallığından dini konuşmalar yaparak kendini bir kurtarıcı şeklinde kurban etmemiştir. Fakat İsa hikayesi de kendi zamanında yaratılıp geliştirilmemiştir. Onun eski bir şekli ve başlangıcı olmalıdır. Bunu en eski ve etkilisi kuşkusuz çoban kral Dumuzi ‘nin acıklı hikayesi, üzücü kaderidir ki, Bu mitolojinin iki hin yılı aşkın bir zaman içinde bütün yakın Doğuda etkisi süregelmiştir.
Dumuzi’nin (veya ona benzetilen başka tanrıların) acıklı ölümü Sumer şairlerini ve halk ozanlarını acı kaybı için ızdırap çeken anne ile ilgili mersiyeler, ağıtlar yazmağa zorlamıştır. Bunlardan çok dokunaklı biri British Müzesi’nde bulunan yayınlanmamış bir tablet üzerinde yazılıdır. Bunu Tevrat bilgini Harry Orlinky için yapılan Festschrift’de yayınlamak üzere hazırladım . Bundan sonraki bölümde verilen çevrisinde görüleceği gibi, hu ana ağıdı, Rachel’in çocukları için “çünkü onlar yok” ağlaması )(Jeremiah 31: 15 ve M attheu 2 : 18) ve Meryem’in oğlu İsa için ağlamasının ilk örneğini karakterize etmektedir.
 AGLAYAN TANRIÇALAR
İLK KEDERLİ ANNE
Sumerler, Mısırlı’ların aksine olarak yaşamı melankolik ve üzücü göstermekten biraz hoşlanıyorlardı. En azından 2000 yıllarında yaşayan Sumer düşünürleri ve yazarları böyle idiler. Onlar, memleketlerinın ve başkentleri Ur’un, Sumer’lerin doğu komşuları olan Elam’lılar ve Su halkı tarafından yakılıp yıkılışı, kültürde ve politikada bir rönesans yapma ümidi ve beklentisine yol açan üçüncü Ur sülalesinin son kralı İbbi-Sin’in esir edilişi ortamında yaşamışlardı. Bu acıklı olaylar şair ve ozanlara mersiye ve ağıtlarında “ağlayan tanriçe” hayalini yarattırdı ve geliştirtti.
Bir “ağlayan tanriçe’ ‘ de bir kaç yüzlü İnanna’dır. O eşi Dumuzi’nin yeraltına götürüldüğüne matem tutuyor. aslında bu. Sumer kentleri ve mabetlerinin yıkılması ve kralın ölümünü temsil eden acıklı bir kader için matem tutmadır
Eski yazıcıya göre, yahudi- Hristiyan geleneğinde Mather dolorosa-ana üzüntüsü konusunun ilk şekillerinden 
biri olarak Ninhursag tarafından söylenmiştir.
U-A- A-U-A
İLK NİNNİ
Yakın doğuda şimdiye kadar benzeri bulunmayan bu kompozisyon, ihtimal hasta bir çocuğu için korkup üzüntü çeken kral Şulgi’nin karısı söylesin, diye yazılmıştır. Hakiki bir ninnide olduğu gibi bazı yerlerde doğrudan doğruya çocuğuna söylüyor, bazı yerde çocuğa üçüncü şahıs gibi ve bir yerde de uykuya hitap ediyor.
u-a a-u-a
ururu-şarkımla-o büyüsün
ururu-şarkımla-kocaman olsun,
irina-ağacı gibi kökten sağlam büyüsün,
şakir-bitkisi gibi tepeden geniş büyüsün.
Bundan sonra anne oğluna uykunun geleceğini söylüyor.
Bey (belki uyku) . . . . ,
Nehir kenarındaki elma ağaçlarının uzayan dalları arasında,
O (uyku ?) . . . . üzerine kolunu gerecek,
O yatanın üzerine kolunu kaldıracak,
Oğlum, uyku seni sarıyor,
Uyku üzerine çökmek üzere.
Bundan sonra anne doğrudan uykuya, oğlunun uyanık gözlerini kapatması ve ağlayan ağzını susturması için söylüyor:
Gel uyku, gel uyku,
Gel oğulumun olduğu yere,
Acele (?) uyku, oğlumun olduğu yere.
Duraksız gözlerini uyut,
Elini renkli gözlerine koy,
Ve ağulayan dili ile
Uykusunu bozdurtma.
Bu defa anne tekrar oğluna dönerek uyuduğu zaman kucağını kaplıca bitkisi ile dolduracağını onu iyi edecek tatlı küçük peynirleri, bahçesinden iyi sulanmış marulları Şulgi’nin oğlu olan ona vereceğini söylüyor.

O (uyku) kucağına kaplıca bitkisi dolduracak
Ben, senin için küçük peynirleri tatlı yapacağım,
Adamın şifası olan o küçük peynirleri,
Adamın şifası, ey heyin oğlu,
Ey bey Şulgi’nin oğlu !
Bahçemin marulları iyi sulanmıştır,
Onun gukkal-marulu iyi bakılmıştır
O marulu hey yesin.
Anne tekrar ururu-şarkısı içinde oğluna bir seven kadın alacağını ve neşeli bir dadı tarafından bakılan sevgili bir oğul vereceğini söylüyor.

ururu-şarkımda ona bir karı vereceğim,
Ona bir karı vereceğim, bir oğul vereceğim ,
Dadı neşeli bir kalp ile konuşacak onunla.
Ben, ben oğluma bir karı alacağım,
O, tatlı bir oğul doğuracak ona,
Kadın onun ateşli kucağında yatacak,
Oğul onun açılmış kollarında yatacak,
Karısı mutlu olacak onunla,
Oğul mutlu olacak onunla,
Genç karısı neşelenecek kucağında,
Oğlu büyüyecek onun tatlı dizinde.
Fakat birdenbire kadının aklına oğlunun hastalığı geliyor ve üzüntü içinde onu ölmüş, ağlayıcıları matem tutuyormuş ve böcekler üzerinde geziyormuş gibi görünüyor:
Sen acıdasın,
Ben sıkıntıdayım,
Dilim tutulmuş, yıldızlara bakıyorum,
Yeni doğan ay yüzüme parlıyor.
Kemiklerin duvara dizilecek,
“Duvarın adamı” senin için gözyaşı dökecek,
Ağlaycılar lirlerinin tellerini koparacak senin için,
Kertenkele yanağını yaralayacak senin için,
Sinek sakalını yolacak senin için,
Kertenkele dilini ısıracak senin için,
Üzüntü çekenler, senin için üzülecek,
Keder saçanlar, senin için keder saçacak.
Bundan sonra gelen oldukça bozuk kısımda anne oğluna bir eş, bir oğul, bol tahıl, iyi bir melek ve mutlu, keyifli bir saltanat temenni ediyor.
Karın desteğin olsun,
Oğul payın olsun,
Saçılan arpa gelinin olsun,
Kusu-tanriçesi Aşnan seninle olsun,
Koruyucu bir meleğin olsun,
Mutlu günlü bir saltanatın olsun,
Şölenler alnını açık yapsın.
İDEAL ANNE
ANNENİN İLK EDEBİ TANIMLANMASI
Yola çıkan kral habercisi,
Seni N ippur’a göndereceğim, bu haberi götür,
Uzun bir yolculuk yaptım ,
Annem üzüntüde (?), uyuyamıyor.
Odasında kızgın bir söz söylenmeyen o,
Bütün yolculara benim sağlığımı soruyor,
Benim selam mektubumu onun eline ver.
Eğer annemi bilmiyorsan onun tarifini vereyim (tanımak için)
Adı Şat-İş tar (?) . . . . . . . . ,
Parıldayan bir görünüş . . . . . . . . . . ,
Bir tanriçe hoşluğu, bir tatlı gelin (‘!),
Gençliğinde kutsanmıştır o,
Kaynatasının evini gayretle idare edendir,
Kocasının tanrısına hizmet edendir o,
“Tanriçe İnanna’nın yerine” bakmağı bilendir o,
Kralın sözünü yabana atmaz .
Gayretle malı çoğaltandır o,
Sevilen, sayılan yaşam doludur o,
Kuzu, iyi kaymak, bal, “kalbin akan” tereyağıdır o.
İkinci tarifde annenin olağanüstü güzelliği dile getiriliyor.
Annemin ikinci özelliğini vereyim:
Annem ufukta parlayan bir ışık, dağ geyiği,
Işıldayan sabah yıldızı . . . . . . ,
Değerli akik, Marhaşi’den topaz
Bir prenses mücevheri, tam çekici,
Akik m ücevheri, neşe yaratan,
Bir kalay yüzük, demir bilezik,
Bir altın çubuk, parlak gümüş,
Tam bir fildişi heykelcik, cazibe dolu,
Bir alabastar melek, lapis lazuli kaide üzerinde.
Annenin üçüncü tarifinde Ludingirra onu verimli bir tarla ve bahçeye benzetiyor.
Annemin üçüncü tarifini vereyim:
Annem mevsiminde yağmur, ilk tohum için su,
Zengin bir bahçe, hoşlukla dolu.
İyi sulanmış köknar ağacı, köknar kozalakları ile süslü,
Yeni yılın meyvesi, ilk ayın ürünü,
Sulama yerlerine bereket suyu getiren bir kanal ,
Çok tatlı Dilmun hurması, aranan birinci hurmadır o.
Dördüncü tarifinde Ludingirra şenliklerden ilham almıştır.
Annemin dördüncü tarifini vereyim:
Annem bir bayram, neşe dolu bir kurban,
Yapılması korkunç, bir yeni yıl kurbanı,
Prenseslerin bir olgusu, bir bolluk şarkısı,
Neşesi bitmeyen, seven, sevilen bir kalp,
Annesine dönen bir esirin iyi haberidir o.
Beşinci tarifin konusu güzel koku:
Annemin beşinci tarifini vereyim:
Annem çam ağacından bir araba, şimşir ağacından bir tahtaravan,
Yağla kokulandırılmış güzel bir elbise (‘?),
İçi iyi yağla doldurulmuş bir devekuşu yumurtası,
Hoş bir çiçek taç (?), Tam olarak uyan.
Sonunda Ludingirra mektubunu şu sözlerle bitiriyor:
“Sevgili oğlundan selamlar “.
ÜÇ ÖLÜM ŞARKISI
İLK MERSİYELER (mevlüd)
Onların önemine gelince; derin bir hayal gücü ve şiirsel bir dil ile yakınlarının ve çok sevdiklerinin ölümünden duyulan acı ve kederi anlatmaları, edebiyat tarihi bakımından ilk değerli mersiye örneklerini vermeleridir. Birçok yüzyıl sonra ancak yazılan Saul ve Jonathan’a ait mersiye ile Homer’in Hector ağıdına benzediğinden karşılaştırmalı bir çalışma için değerlidirler
KAZMA VE SABAN
İŞÇİNİN İLK ZAFERİ
Sumer toplumunda işçi ve onun refahına, tahmin edilenin üstünde bir önem verildiğini öğreniyoruz. Seviyesi düşük, fakat çalışkan kazma, asilzade, fakat tembel sabana üstün geliyor burada.
Geç antik ve ortaçağ Avrupasında populer olan saz şairlerinin karşılıklı atışma yarışı türünün bir başlangıcı sayılabilecek Sumer tartışmaları, Sumer edebiyatcıları tarafından çok beğenilen bir konu idi. Onlarda bulunan söz ve fikir tartışmaları, Sumerlerin oldukca hırslı ve saldırgan davranışlarına uyuyordu.
Bu kazanma, tartışan çifte verilen değerle ilgili olduğu kuşkusuz. Kış yaza, tahıl davara, kuş balığa, ağaç kamışa, bakır gümüşe üstün geliyor. Bu bölümde verilen, Civil’in College de France’da hazırladığı çalışmasına dayanan “kazma ve saban arasındaki tartışma” da kazanan kazmadır.
Kompozisyon, kazmanın rakibine karşı duramayacağı tahminini yaptıracak bir alet olarak gülünç bir tarifi ile, başlıyor.
Hey kazma, kazma, iple bağlı,
Dişbudak ağacı dişli, kavaktan kazma,
Denizağacı dişli, ılgından kazma,
İki dişli, dört dişli kazma,
Kazma, zavallı herif, hep kuşağını gevşeterek,
Kazma sabana meydan okuyor.
Meydan okumada ağırlık, sabanın yapamayacağı işlerden bir çoğunu, kazmanın
yapabildiğini göstermektedir.
Ben büyütürüm-sen neyi büyütürsün ?
Su hızlanırsa, ben onu bendlerim,
Sepeti toprakla dolduramazsın sen,
Çamuru karamaz, tuğla yapamazsın sen,
Temelleri atamaz, evler yapamazsın sen,
Eski surların altını takviye edemezsin sen,
Saygın adamın çatısını düzgün yapamazsın sen,
Caddeleri düz yapamazsın sen,
Saban, ben büyütürüm-sen neyi büyütürsün ?
Ben genişletirim-sen neyi genişletitirsin ?
Bu meydan okumağa kızan mağrur saban, kendisinin ulu tanrı Enlil ‘in eli ile yaratıldığını, insanlığın çiftçisi olarak kral ve asillerin gözdesi olduğunu, kırların süsü tahılı hasad ettiğini, insan ve hayvanların yiyeceğini ürettiğini söyleyerek karşılık veriyor.
Sabanın ağzından dinleyelim bunları:
Ben, saban, büyük kol , büyük el beni yaptı.
Ben baba Enlil’in asil tarla kayıtcısıyım,
Ben insanlığın sadık çiftçisiyim.
Şunumun ayında tarlada bayram kutlandığında,
Kral benim için öküz kurban eder, koyunları çoğaltır benim için, 
Taşdan kaplara bira döker,
Kral toplanmış suları getirir,
Davullar, dümbelekler çalar,
Ve ben . . . . . . . . kral için.
Kral benim için sırığımı tutar,
Öküzü boyunduruğuna koşar,
Bütün büyük saygınlar yanımda yürür,
Bütün ülkeler hayrandır,
Halk neşe ile gözler onu.
Benim açtığım arklar, kırları süsler,
Tarlaya yerleştirdiğim tahılın başakları tarafına,
Sumugan’ın bol hayvanı eğilir.
Hasada hazır olan tahılını ile,
Güçlü orakların yüzleri, birbiri ile rekabet ederler,
Tah ıl hasad edildikten sonra
Çobanın yayığı dinlenmede.
Yığınını tarlaya saçılınca,
Dumuzi ‘nin koyunları dinlenmede.
Benim tepelenmiş olanım kırlara saçılınca,
Bütün yeşil höyükler çekicidir.
(Arpa) yığını ve tepesini
Enli! için topladım.
Kaplıcayı, buğdayı onun için yığdım ,
Anbarları . . . . . . . . . . . doldurdum.
Yetimler, dullar, yoksullar,
Kamış sepetleri alır,
Dağılmış başaklarını toplarlar.
Tarlaya saçılan samanımı
Halka taşıttırırım.
Sumugan” ın bol hayvanı gelince.
(Şimdi sen) kazma, miskince hendek açan, miskince diş oyan.
Çamurda çalışan ve yuvarlanan (sen) kazma,
Başını tarlaya koyan kazma,
Gününü pis çamurda geçiren kazma ve tuğla kalıbı,
Prens eline yakışmayan . . . . . . . . . . .
Sapı köle elini süsleyen,
Acı sözlerle bana saldıran sen !
Kendini benimle karşılaştıran sen
Defol kırlara, seni (yeterince) gördüm,
Bana ” ‘saban hendek kaz , kaz” (demeğe) cesaret eden sen’. ” ‘
Kazmanın sabana verdiği nutuk şeklindeki yanıtda, kendisinin insanlığa yaptığı sulama ve suyu boşaltma kanalları, sürülmek için toprağın hazırlanması gibi işleri saymakla başlıyor.
“Saban . . . . . . . . . . . . . . . ,
İlerdeki Enlil’in yerine senin için gelirim,
Hendekleri yaparım, kanalları yaparım,
Çayırı su ile doldururum.
Kamışlığı su basınca,
Küçük sepetim onu uzağa taşır.
Nehir yolunu değiştirir, kanal yolunu değiştirince,
Taşan bir nehir gibi sular coşarak akınca,
Ve herşey batağa dönünce,
Ben, kazma sed yaparım onun çevresine.
Onu ne güney rüzgarı, ne de kuzey rüzgarı yıkamaz ,
(Böylece) kuşlar yumurtalarını toplar (bozulmadan)
Balıkçı balığını avlar,
Halk tuzakları kaldırır.
Benim bolluğum ülkeyi doldurur.
Çayırlıktan su çekilince,
Islak toprak çalışacak duruma gelince,
Senden öne geçerim tarlada sahan,
Onun tabanını ve sedlerin kenarlarını senin için temizlerim,
Tarlanın otlarını yığarım senin için,
Tarlada kökleri ve sapları toplarım bir araya senin için
Kazma devam ediyor, en fenası da beceriksiz saban durmadan tamir istiyor. Onun iş yapması için 6 öküz 4 adam lazım ve parçaları da durmadan kırılıyor:
“Tarlada çalışan (sen) herşeyi ayak altına alarak.
Öküzlerin altı, adamların dört , sen onbirincisin.
Bütün yetenekli işçiler tarladan kaçar.
(Şimdi) kendini benimle karşılaştır !
Sen henden çok sonra tarlaya girince,
Keyfle hak senin tek karığına.
Sen başını çalışmağa eğince,
(ve) kökler ve tepeler birbirine dolanınca.
Senin dişin kırılır, dişin onarılmak ister.
(Fakat) sen onu tutamazsın.
Çiftcin (nefretle) adını söyleyerek “şu saban bozuk” d e r.
Sonra senin için marangoz tutarlar.
Koşum yapanlar kaha postu hazırlar.
Onu bükümlemeğe
Çok uğraşırlar,
Pis bir deriyi başına geçirinceye kadar.”
Bundan başka saban, kazmanın belirttiği gibi, sene içinde kısa süre çalışıyor:
 Herşeyi tam olamayan (fakat) gurur yolunda olan, Benim çalışma sürem 12 aydır,
(Fakat) senin (çalışmak için) var olduğun zaman dört aydır,
Yok olduğun zaman sekiz aydır,
Senin yok olduğun zaman var olduğunun iki katıdır.
Anlamı oldukça belirsiz 8 satırdan sonra kazma nutuk halinde yaptığı işleri öğerek sözlerine devam ediyor:
‘ ‘ Ben, kazma, şehirde yaşarım,
Benden daha çok sayılan biri yoktur.
Ustasını izleyen ben bir çırağım,
Sahibime ev yaparım .
Ahırları büyütür, ağılları genişletirim,
Kili karıştırır. tuğla yaparım,
Temelleri atar, evleri yaparım,
Surların altını temizlerim,
Saygın adam m çatısını hava girmez yaparım,
Ben. kazma caddeleri dümdüz yaparım .
Kazmanın hundan sonra sözleri işçi sınıfının iyi duruma gelmesi, geçimini sağlaması için yaptıklarını kapsıyor:
“Şehrin çevresi boyunca sağlam sur yaparım ,
Orada tanrının mabedini var ettim,
Onu kırmızı kil, sarı kil, çok renkli kil ile süsledim,
Müfettişlerin, denetleyicilerin oturduğu
Krallık şehirini yaptım.
Benimle onun (şehirin) eskimiş sıvasını tamir eden, bozulmuş sıvasını düzelten,
Onlar (işçiler) iyi yapılmış evlerde serinlesinler.
Ateşin kenarında kazma (sayesinde) yan gelsinler,
(Fakat) sen (sahan) onların partisine gelmezsin.
Onlar yerler, içerler, ücretleri ödenir,
(Böylece) işçilerin karılarını ve çocuklarını geçindirmelerini sağlarım.
Gemiciye fırını yaparım, ziftini eritirim,
Onun için gemi, sandal yaparım,
(Böylece) gemicilerin karılarını ve çocuklarını geçindirmelerini sağlarım.
Bahçeyi sahibi için ekerim, 
(Taraflar) anlaştıktan sonra bahçelerin etrafını çevirir, duvarla kapatırım .
Halk tutar beni, kazmayı.
Kuyusunu kazdıktan sonra, ağzını koyarım.
Kovasını yapar, hendekleri düzlerim.
Hendeklerini suya dolduran benim .
Elma ağacı çiçek açtıktan, meyvesi göründükten sonra,
Onun meyvesi tanrıların tapınaklarını süslemeğe uyar,
(Böylece) bahçıvanın, karısını ve çocuğunu geçindirmesini sağlarım.’ ‘
Son olarak kazma yol işçileri ile tarlada çalışanların d a rahatlıklarını
düşündüğüne değinerek, onların serinlemeleri, kazdığı kuyudan tulumlarına
su doldurmaları için özel burçlar yaptığını süylüyor.
“Sabanın yanında nehirde çalışarak, yolu düzelterek,
Sahilde bir burç (kule) yaptım,
Tarlada günü geçiren, adamlar
Tarlada geceyi geçiren, işciler,
Yükselttiğim burçda ( kule)
Bu halk iyi yapılmış şehirdeki gi bi canlansınlar.
Yaptıkları su tulum larına su koydum, onun içint> ‘yaşam’
yerleştirdim,
(Şimdi) sen saban, beni : “kaz, kaz hendek’ (diyerek) zorluyorsun,
Susuz kırlarda,
Onun tatlı suyunu kazd ığım zaman.
Susamış olan benim hendeğimin yanında canlandı.”
Kazma kendi yaptıklarını sayıp döktükten sonra, sabana bunları çürütmek fırsatı verilmiyor. Onun yerine yazar, büyük tanrı Enlil ‘in kazmayı üstün tutan yargısı ile tartışmayı sonuçlandırıyor. Bir Sumer mitolojisine göre, tanrı Enlil kazmayı insanın kullanması için yaratmış ve onu sahandan üstün tutmuştur. Hayvanlar dünyasında balık, Sumerlerde derin bir acıma etkisi yapıyor. O, zavallı, güçsüz bir yaratık olarak şairlere, özellikle ağıt ezgileri yazan şairlere çoğu zaman üzüntüyü ilham ediyordu. İsmi belirtilmeyen bir şair tarafından yazılmış ve “Balığın Evi” olarak adlandırabileceğimiz bir şiirde, iyi donatılmış, bollukla bakılan, avcı kuşların, yırtıcı köpek balıklarının saldırısından uzak, her tür balığın bir arada barış içinde yaşayacağı bir balık evi, daha doğrusu bir akvaryumdan söz ediliyor.
BALIGIN EVİ
İLK AKVARYUM
Balık ve balıkcılık Sumer’in başlıca yiyecek kaynağı idi , özellikle en eski tarihinde. Sumerlerin ekonomik metinlerinde, sözlüklerinde yüze yakın halık türü yazılmaktadır.
Bizim “akvaryum” kompozisyonu şu veya bu nedenden dolayı balık seven birisi tarafından söylenmiştir. O balıklar için büyük, geniş ve yaklaşılamaz bir ev yapmış. Burada balıklar en iyi yiyecek, içecek özellikle bira ve tatlı kurabiyelerle besleniyormuş.
Balığım, bir ev . . . . . . . .
Balığını, senin için bir ev yaptım, anhar yaptım senin ıçın ,
Evde ayrıca bir bahçe, genişletilmiş ağıl yaptım senin için,
Onun ortasını tütsüledim, bir şenlik kuyusu kazdım en .
kalbi şenlendiren bir yer,
Kimse evine yaklaşamaz , onu bitki ile kapladım e ) .
Evde yiyecek var, e n iyi cins,
Evde içecek var, en i y i içecek
Evinde hiçbir sinek içki yerine saldıramaz ,
Evin girişine, (?) beğenmeyen ayak basamaz,
Un serpilmiş eşiğine ve sürgüsüne tütsü koydum ,
Ev tatlı kokan bir sedir ormanı gibi.
Eve bira koydum, en iyi cins bira,
Oraya bal-bira ve tatlı kurabiye . . . . . . . .
Konuşmacı şimdi balığı, arkadaşlarını, tanıdıklarını, akrabalarını . daha doğrusu kim isterse onu eve getirmesi için zorluyor.
Tanıdığın gelsin,
Sevdiğin biri gelsin,
Baban, büyük baban gelsin,
Büyük kardeşinin oğlu, küçük kardeşinin oğlu gelsin,
Küçüğün, büyüğün gelsin,
Karın, çocukların gelsin,
Arkadaşların, dostların gelsin,
Kayınbiraderin, kayınbaban gelsin,
Kim ben de girebilirim derse, gelsin,
Komşularından kimse kalmasın.
Konuşmacı, balığa sevgili oğlum, diyerek şöyle söylüyor:
” Gir benim sevgili oğlum,
Gir benim iyi oğlu m ,
Gün geçiyor, gece geliyor,
Ay ışığında gir.
Gün geçtiği, gece geldiğinde,
Girerek orada dinleneceksin, orada sana uyan yer yaptım,
Ortasında senin için bir ‘oturma yeri’ yaptım,
Balığım, yattığında, seni biri rahatsız edemez .
Oturduğunda, kimse seninle kavgaya başlayamaz ,
Gir sevgili oğlum,
Gir iyi oğlum,
Tuzlu bir kanal gibi çalkanma ‘bil’meyeceksin.
Nehir çöküntüsündeki gibi bozulma ‘bil’meyeceksin.
Taşan bir sudaki yayılma gibi, yatağını yayma (şimdi),
Ay ışığı girmesine rağmen yatağını yayma (şimdi).
Hayretle bakmağa gelmeliyim seninle,
. . . . . . . . gibi hayretle bakmağa gelmeliyim seninle.
Bir köpek gibi, hayretle bakmağa senin yerine gelmeliyim,
. . . . gibi hayretle bakacağım ‘durduğun’ yere gelmeliyim.
Haydi, öküz gibi ahırına, koyun gibi ağılına!
Ahırına öküz gibi girdiğinde,
Balığım, Aşimbabbar (yeni ay tanrısı) senden memnun olacak.
Bir koyun gibi ağılına girdiğinde,
Balığım, Dumuzi senden memnun kalacak.”
Bundan sonra konuşmacı, balığına yeni evine çabuk girmesini, günün geçtiğini, etrafında balık yiyen kuşlar ve köpek
balıkları tehlikesi olduğunu söyleyerek bitiriyor:
Balığını, gün geçti, gel bana
Gün (?) geçti, gel bana,
Balıkçıların kraliçesi tanriçe Nanşe, senden memnun kalacak.
KÜÇÜK SÖZLÜK
Abisimti: Ur kıralı Şu-Sin’in annesi.
Ahu: Enki’nin hasta organını iyi etmesi için Ninhursag tarafından yaratılan bir tanrı.
Abzu: Deniz, Denizin derinliği, Su tanrısı Enki’nin oturduğu yer.
Adab : Lagaş ve Nippur’un arasında önemli bir Sumer kenti.
Agade: Büyük Sargon tarafından kurulup başkent yapılan Sumer’in kuzeyinde bir şehir. O kısa bir süre eski dünyanın en zengin ve güçlü bir kenti olmuştu. Sumer geleneğine göre Sargon’un torunu NaramSin zamaında harap edilmiş çöle döndürülmüş ve hep lanetlenmiş olarak kalmış. Sargon ve sülalesinden sonra, Sumer olarak isimlendirilen yerlere ” Sumer ve Akad” denmiştir. Akad, Agade’nin başka bir şeklidir.
Agga: Kiş sülalesinin ilk kıralı, ” Gilgamiş ve Agga” destanındaki kahramanlardan birisi.
Akad: Bak. Agade.
Akadlılar: Mezopotanya’nın Sami halkı, kelime yer isminden gelmektedir.
Akad, Sami dil kullanan halk. Bunun iki ana lehçesi asurca ve babilcedir.
Akad Sülalesi: Büyük Sargon tarafından kurulan sülale.
ala: Bir müzik aleti, belki zilli deftir.
algar:Bir müzik aleti, belki bir tür lir.
allari: Bir tür aşk şarkısı.
Ama-Uşumgalanna: Dumuzi’nin bir lakabı. Kelime kelime anlamı: “Göğün anne Ejderi” gibi görünüyor. Zaman zaman Uşumgalanna olarak da yazılmış.
An: Sumer’in gök tanrısı, kelimenin asıl anlamı “gök”. Akadcası Anu.
Anşan: Güney İran’da Elam şehir devleti.
Antasurra: Lagaş’ın kuzeyinde bir bölge.
Anu: Bak. An.
Anunna (hem de Anunnaki): Belki aslında ” Gök Tanrıları” olan bir gurup tanrının genel adı. Mamafi bunlardan bazıları değerden düşerek yeraltı dünyasına götürülmüşlerdir.
Anzu: metinlerde eskiden İmdigud olarak okunan mitolojik bir kuşun
şimdi doğru adı.
Arali: Yeraltı dünyasının isimlerinden biri.
Aratta: İran’da yeri bilinemeyen bir kent. Maden ve taş yönünden zengin,
belki İ .Ö. üçüncü hinde Uruk kırallığı tarafından zabtedilmiş ve idaresi altına alınmış olabilir.
Asag: Tanrı Ninurta’nın Kur’a sürdüğü fena bir cin. Bak: Kur.
Aşnan: Tahıl tanriçesi, Lahar’ın kız kardeşi. hak. Lahar.
Aşurhanipal: Yedinci yüzyıl içinde hüküm sürmüş Asur’un son büyük kralı. Onun kütüphanesi 19. yüzyıl içinde Ninive’de bulundu ve bu kolleksiyonun büyük bir kısmı şimdi British müzesinde.
Azimu (veya Ninazimu): Tanriçe Ninhursag tarafından Enki’nin hasta kolunu iyi etmesi için meydana getirilen bir tanriçe.
Bahil: İ .Ö. ikinci binin başlarında kuzey Sumer’de başkent olan bir şehir.
Bahil ismi, ayni zamanda eskiden Sumer olarak, daha sonra Sumer ve Akad olarak bilinen ülkenin ismi.
Badtihira: Güney Mezopotamya’da bir şehir. Sumer’de tufandan önce yaşayan bir sülalenin mitolojik oturma yeri. Onun koruyucu tanrısı Dumuzi ve mabedi de Emuş ve Emuşkalamma idi.
balbale: Tanrılar arasında bazen diyalog olarak karakterize edilen bir tür şarkı.
ban: Bir hacim ölçüsü, tahminen bir litre kadar.
Bilalama: Bağdad’ın yakınında Tell Harmal’da bulunan kanun kitabının belki yazdırıcısı bir Eşnunna kıralı. Eşnunna İ .Ö. ikinci binin ilk yarısında parlayan Sumer’in kuzeyindeki bir şehir krallığı.
Dilmun: Henüz yeri saptanamayan bir ülke. Sumerler tarafından bir tür cennet olarak kabul ediliyor.
Dimgal-ahzu : Lagaş’ın güneyine yakın bir mabet. 
dubban-kamışı: Çit yüksekliğinde bir kamış türü.
Duku: Tanrıların yaratma odası.
Dumuzi: (Tevrat’da Tammuz, Türk takviminde yedinci ay Temmuz) : Uruk’un çoban kıralı. O, tanriçe İnanna ile kutsal evlenme töreni yapan ilk kral olarak biliniyor.
Eanna: İnanna’nın Uruk’daki mabedi. Kelime anlamı “An’ın evi”.
Eannatum: Kısa bir süre bütün Sumer’e hakim olan bir Lagaş Kralı.
edubba: “Tablet Evi”, Sumer okulu veya akademisine verilen isim .
Ekişnugal: Ur ‘da ay tanrısı Nanna-Sin’in tapınağı.
Ekur: Enlil ‘in Nippur’daki tapınağı, Sumer’in en kutsal yeri, kelime anlamı ”dağ evi” dir.
Elam: Sumer’in doğusundaki ülke ve çoğulukla her ikisi mücadele halinde idi.
Emeş: “yaz”. “Yaz ile Kış Arasındaki Tartışma” da tartışanlardan birisi.
Enmuş (veya Emuşkalanınıa) : Badtibira’da Dumuzi’nin tapınağı, bak. Badtibira .
en : ” yüksek rahip’ ‘ veya “yüksek rahibe”. en mabedin ruhani başı idi. Onun oturduğu yer ihtimal kutsel evlenme yapılan yerdi.
Enakalli: Lagaş’ın Kralı Eannatum ile anlaşma yapan Umma’nın ensisi
(şehir beyi) bak: ensi .
Enannatum: Eannatum’un kardeşi.
Enheduanna: Ur’da baş rahibe atanan ve ihtimal bir çok edebi eserler yazan büyük Sargon’un kızı.
Eninnu: Lagaş ‘da Ningirsu ‘ nun tapınağı. Burası Gudea tarafından restore edilerek yenilenmiş.
Enki : Bilgelik. deniz ve nehirlerin tanrısı . Ona asıl ibadet edilen yer Eridu ‘daki ‘ “Deniz Evi”dir.
Enkidu : Kahraman Gilgamiş’ın sadık uşağı ve arkadaşı.
Enkimdu : ” “Çiftci”, İnanna için çoban “Dumuzi’nin rakibi .
Enlil : Sumer panteonunun önder tanrısı. Kelime anlamı “havanın beyi “. Ona ibadet edilen baş yer Nippur ve oradaki Ekur tapınağı.
Enmebaraggesi: İlk Kiş sülalesinin son kırallarından biri ve Agga’nın babası.
Enmerkar: İlk Kiş sülalesinin kahraman kırallarından biri.
Ensi : Sumer şehir beyine verilen bir ünvan . O bir Kral gibi güçlü idi. bu kelimenin Akadca karşılığı işakku dır.
Enşag: Dilmun’un koruyucu tanrısı.
Ensuhkeşdanna (veya Ensukuşsiranna) : Aratta beyi: İnanna’nın en çok kendisini sevdiğini söyleyerek meydan okuyan ve kaybeden kişi.
Entemena: Eannatum’un yeğeni, Enannatum’un oğlu.
Enten: ‘ ‘ kış”. “Kış ve Yaz Arasındaki Tartışma”da tartışanlardan biri.
Ereşkigal: ‘ ‘Büyük Aşağı’ nın Kraliçesi”, yer altı dünyasından sorumlu tanriçe.
Eridu: Güney Mezopotamya’da bir kent, koruyucu baş tanrısı Enki idi.
eşeş: Hakkında henüz çok az bilinen bir dinsel bayram.
gukkal: Özel bir tür marul.
galla: Yeraltı dünyasının acımasız küçük bir cini.
gamgam: Henüz ne olduğu bilinmeyen bir tür kuş.
gana-ugigga: Eannatum ile Ur-Lumma arasındaki savaşın yapıldığı v f’ r.
ganun: güneş tanrısının uyuduğu oda .
Ganzir: Yeraltı dünyasının bir başka ismi.
Geştinanna: Dumuzi için kendisini kurban eden kız kardeşi.
giguna: Sumer’in önemli mabetlerinde bulunan küçük ormana benzer bir tapınak yeri .
Gilgamiş: Sumer’in sivrilmiş bir kahraman figürü olan ilk Uruk sülalesinin bir kralı.
gipar: Mabedin bir bölümünde en lerin oturduğu yer.
gir: Belki ‘ haberci”, onun ölümü için adı belli olmayan bir kız tarafından matem tutuluyor.
Girsu: Şehir devleti Lagaş’ın bir bölgesi.
gişban: gişban-sikin: Bir tür giyisi .
Gudea: Eninnu’yu yeniden onaran Lagaş’ın dindar ensi’si .
Guedinna: Umma’lıların almak istedikleri Lagaş ‘ın kuzeyindeki bir bölge
gug: ne olduğu anlaşılamayan bir hayvan.
Gugalanna: ” Göğün Büyük Boğası”. Ereşkigal’ in kocası.
gur: Bir hacim ölçüsü . 144 sila bak : sila.
Guti (veya Guti’ler) : Doğunun barbar dağ halkı. Üçüncü binin sonlarına doğru Sumer’in çöküşüne neden oldular.
Haya: Tanriçe Nidaba’nın kocası.
Hamazi: Bak: Şubur-Hamazi.
Hammurabi: Babil’in kralı, yaptığı kanunla ünlü.
Harmal: Bağdad’ın doğusunda küçük bir yerleşme yeri. ona rağmen orada
Eşnunna kanun kitabı ile birlikte birçok tablet bulundu.
haşur: Bir tür sedir ağacı.
Hendursag: Nanşe’nin veziri. bak: Nanşe.
huluppu: Ne olduğu henüz bilinemeyen bir tür ağaç.
Hursag: “Yüksek Ülke”, Sumer’in doğusundaki dağlık bölge. Tanrı Niinurta tarafından adlandırılmış.
Huvava: Ölümsüzlük ülkesinin sedir ormanlarını koruyan bir canavar
Gilgamiş ve Enkidu tarafından öldürülmüş.
İbbi-Sin: E lamlılar tarafından esir olarak götürülen üçüncü Ur sülalesinin son Kralı .
İddin-Dagan: III . Ur sülalesini izleyen İsin sülalesinin üçüncü Kralı. 
İdnun: Güney Sumer’de bir kanal.
İl: Umma’nın bir ensi ‘si.
ildag: Henüz ne olduğu bilinemeyen bir ağaç.
İmdugud : Bak: Anzu.
İnanna: Bereketin, sevginin ve doğuruculuğun tanriçesi. Uruk’un baş tanriçesi ve kutsal evlenme töreninin partineri. Adının tam anlamı  “göğün kıraliçesi”, Sami ismi İştar.
irina: Henüz ne olduğu bilinemeyen bir ağaç.
işşakku: Bak: ensi.
işib: Temizlik rahibi.
İşkur: Yağmurdan sorumlu tanrı.
İşme-Dagan: Nippur’un kurtarıcısı, İddin-Dagan’ın oğlu.
İştar: Bak: İnanna .
İsimud: Enki’nin veziri .,
İsin lll . Ur sülalesinin çöküşünden sonra başkent olan şehir.
itirda: bir tür süt.
Kahta : Tuğla kalıbından sorumlu küçük bir tanrı.
kalatur (veya kalaturru ) : İnanna’nın cinsiyetsiz kurtarıcısı.
Karabaşlılar (veya karabaşlı halk ) : Sumerlerin diğer adı. Aslının ne olduğu belli değil.
karu: Bir hacim ölçüsü, 3600 sila değerinde. bak: sila.
Keş : Adab’ ın ikiz şehri.
Ki: Yer anne (yerin annesi) .
Kiş: Sumer’in tufandan sonraki ilk başkenti.
kisim: Bir tür süt.
Kuhatum: Şu-sin’ in lukur ‘u (bir rahibe) . Bu Kral tarafından ona hediye edilen bir gerdanlık Uruk kazısında bulunmuştur.
Kuli-Enlil: ‘ ‘ Enlil’in Arkadaşı”, Dumuzi’nin bir lakabı.
Kullab: Uruk’un ikiz şehri .
kur: Bunun asıl anlamı dağ. Kelime olarak dünyanın altında kozmik bir ülkeyi , ayni zam anda yeraltı dünyasını da ifade ediyor.
kurgarra (veya kurgarru) : Tanriçe İnanna’nın kurtarıcısı, kalaturru’nın arkadaşı cinsiyetsiz bir yaratık, bak: kalaturru
Kusu: Anlamı bilinemeyen tanriçe Aşnan’ın lakabı.
Lagaş : Güney Mezopotamya’da bir kent. İlk kazılan ve önemli buluntular çıkarılan bir Sumer şehri .
lahama: Bir tür deniz canavarı.
Lahar: Sığır tanrıçesi, Aşnan’ın kızkardeşi.
Larak: Sumer’in tufandan önceki başkentlerinden biri, belki İsin’in yakınında.
Larsa: Güneş tanrısı Utu’nın oturduğu ve tapıldığı yer. İ .Ö. ikinci binlerin
ilk zamanlarında Sumer’in başkenti.
Latarak: bak. Lulal.
lilis: Bir davul .
Lilit: Dişi bir cin.
Lipit-İştar: Yazdırdığı kanun kitabının büyük bir kısmı bulunan İsin sülalesinin bir Kralı.
Lisin: Sumer’in kederli bir annesi.
Ludingirra: “İdeal Anne” şiiri ile iki mersiye yazarı olduğu tahmin ediliyor.
Lugalzaggesi: Lagaş’ın Kralı Urukagina’yı yenen Umma Kralı. Daha sonra o da büyük Sargon tarafından yenildi.
lukur: Bir rahibe, kutsal evlenme töreninde tanriçe İnanna’nın yerine geçmiş.
Lulal: Badtibira’nın tanrısı, İnanna’nın oğlu.
lumah: Görevinin asıl ne olduğu henüz anlaşılamayan önemli bir rahip.
Magan: Yeri henüz bilinmeyen bir ülke, belki Mısır.
magur: B ir tür kayık.
magilum: anlamı bilinmeyen bir kelime.
mah: Asıl görevi bilinmeyen bir rahip.
Marduk: Babil panteonunun baş tanrısı.
Marhaşi: Batı İran’da bir şehir devleti.
maşgur: Şimdiye kadar ne olduğu anlaşılamayan bir ağaç.
Maşgula: Nidaba’nın çobanlarından biri .
maşmaş: Bir sihirbaz.
me: Evrenin planlanmasını, işlemesini içeren tanrısal hükümler ve düzenlemeler.
melam: Korku saçan tanrısal parlaklık.
Meluhha: Yeri henüz bilinmeyen bir lüke, belki H abeşistan.
mes: Ne olduğu bilinemeyen bir ağaç.
Mesilim: Lagaş ve Umma arasındaki kavgada hakemlik yapan bir Kiş Kralı.
Meslamtaea: Nergal’in başka adı, bak: Nergal .
mikku: Yeraltı Dünyasına düşerek Gilgamiş”ı korkutan ve ne olduğu bilinemeyen bir nesne.
mina: Bir ağırlık ölçüsü. tahminen 450 gram.
Muşdamma: Yapı lardan sorumlu olan küçük bir tanrı .
muşhuş: Mitolojik bir ejder.
Nanıhani : Ur-Nammu tarafından yenilen bir Lagaş kıralı.
Namennaduma : Enmerkar’ın veziri.
Nammu: Enki’nin annesi. en eski denizi n soru mlusu olan tanriçe.
Namlar: ” ‘ kader” ve ” ‘ölüm”. Ye raltı Dünyasının bir cini.
Nanibgal: N idaba’nın bir lakabı. anlam ı belli değil.
Nanna: Sumer”in ay tanrısı. Samilerde adı Sin. U’un baş tanrısı, ve İnanna’nın  babası . Ayni zamanda Ludingirra’nın babasının adı. bak: Ludingirra
Naram-Sin: Ekur’u kirleten . büyük Sargon”un oğlu.
Nanşe (veya Nazi): Lagaş”ın ahlaktan sorumlu tanriçesi.
Navirtum : Ludingirra” nın karısı .
Nergal : Yeraltı Dünyasının Kralı.
Neti: Yeraltı Dünyasının baş kapıcıs ı.
Nidaba: Yazı ve edebiyattan sorumlu tanriçe.
Ninazimua: bak: Azimua.
Ninazu: Yeraltı Dünvası tanrılarından birisi.
Ninegal: · ·Sarayın Kralı” “. çoğunlukla İnanna’ya takılan bir lakap.
Ningal: Ay tanrısı Nanna”nın karısı. İnanna”nın annesi.
Ningirsu : Enlil” in oğlu , Lagaş”ın koruyucu tanrısı .
Ninhursag: “Yüksek ülkenin Kraliçesi” Sumer”in ana tanriçesi. O ayni zamanda Nintu “Doğurtan Kraliçe” ‘ ve Ninmah ‘ “Asil Kraliçe” olarak da bilinivor.
Ninisinna: İsin” in koruyucu tanriçesi ve Sumer”in ağlayan tanriçelerinden birisi.
Ninkasi: Sumer’in ağır içkilerin tanrıçesi. Enki”nin ağrıyan ağzını iyi yapması için Ninhursag tarafından yaratılmış.
Ninkilim : Kırların farelerinden. haşeratından sorumlu bir tanriçe.
Ninkurra: Enki tarafından var edilen bir Dilmun tanrısı .
Ninlil: Enlil’in sadık karısı. bak: Nunbirdu .
Ninmah: Bak: Ninhursag.
Ninmu: Enki tarafından var edilen bir Dilnıun tanrısı
Ninşubur: İnanna’nın sadık veziri.
Ninsun: Tanrılaştırılmış Lugalbanda’nın karısı ve III. Ur sülalesi krallarının tanrısal annesi.
Ninti: “Kaburganın hanımı” veya “Yaşatan Hanım”. Enki’nin kaburgasını iyi etmek için Ninhursag tarafından yaratılan tanriçe.
Nintu: Bak: Ninhursag.
Nintulla: Enki’nin ağrıyan çenesini iyi etmek için N inhursag tarafından
yaratılan tanriçe.
Ninurta: Enlil’in güney rüzgarından sorumlu oğlu . Fırtına ve savaş tanrısı. Ayni zamanda Enlil’in “çiftçi”si olarak biliniyor.
Nippur: Sumer’in kutsal şehri ve önder tanrısı Enlil’in oturduğu yer. Burada büyük Sumer akademisi bulunuyordu, bu nedenden edebi tabletlerin pek çoğu Nippur ‘daki yazarlar bölgesinden çıkarılmıştır.
Nudicımud: Enki’nin diğer adı.
numun: (veya şumun) : Kaybolan oğlunu ararken ağlayan annenin taşıdığı bir tür kamışlar.
Nunamnir: Enlil’in takma adı.
Nunbarşegun: Ninlil’in annesi, Enlil’in kaynanası.
Nunbirdu: Nippur’un kuzey batısını çevreleyen bir kanal, Ninlire hu kanal üzerinde tecavüz edilmiş.
Nunuz-taşları : Belki yumurta biçimindeki taşlar.
Nusku: Enlil’in sadık uşağı .
pala: İnanna tarafından giyilen kıraliçelik elbisesi.
pukku: Ne olduğu bilinemeyen mikku gibi Yeraltı Dünyasına düşen bir nesne.
Rim-Sin: İsin sülalesine son veren Larsa Kralı.
sagburru: Yaşlı bir sihirbaz . maşmaş’ı yenmiş.
sanga: Yüksek bir mabet idarecisi.
Sargon: Eski dünyanın büyük Krallarından birisi. Agade şehrinin ve Akad sülalesinin kurucusu.
Sataran: Şikayetlere hakemlik yapan bir tanrı.
sila: Bir hacim ölçüsü, tahminen bir litreden az .
Sin: Ay tanrısının Sami ismi.
Sippar: Kuzey Sumer’de bir şehir, Tufandan önceki şehirlerden biri.
Subarlar: Şuhur ülkesinde yaşayan bir halk.
Su-halkı: Bunların kimler olduğu bilinmiyor. Fakat Elamlılarla birleşerek III. Ur sülalesine son vermişlerdir.
Sumugan: Kırların ve içindeki hayvanların sorumlusu bir tanrı.
şabra: Yüksek bir mabet memuru.
şagan: Bir tür kap.
şakkir: Henüz ne olduğu bilinmeyen bir bitki.
Şara: İnanna’nın oğlu, Umma’nın koruyucu tanrısı.
şam: Ne olduğu bilinemeyen bir taş.
Şarur: Ninurta’nın şahıslandırılmış silahı.
Şat-İştar: Ludingirra’nın idealleştirdiği annesi.
şatammu: ensi’nin çevresinde bulunan bir memur.
şegel: mina’nın altmışda biri, bak: mina.
şeş: Ne olduğu bilinemeyen bir tür tahıl.
şeşgal: “ağabey”. edubba’da öğretmenin asistanı.
şuba: Değeri az olan bir taş. Belki İran’ın yüksek kısmının da adı.
Şubur-Hamazi : Sumer’in kuzey ve kuzey doğusundaki topraklar.
şugurra: İnanna’nın başına koyduğu taç gibi bir türban.
Şukalletuda: İnanna’ya tecavüz eden bahçıvan.
şukur-kamışı: Küçük bir kamış türü.
Şulgi : Eski dünyanın büyük Krallarından biri. Edebiyat ve müziğin patronu.
Şulutul: Lagaş Krallarının şahsi tanrısı.
şumun: Bak. numun.
şunumun: Bir ay adı, Nisan ve Mayıs ayları arasında bir ay.
Şuruppak: Sumer’in güney ortasında bir kent. Sumer “Nuh” unun oturduğu yer.
şuşima: Bir tür kamış.
şuşua: Oğlunu arayan ağlayan annenin taşıdığı bir tür kamış.
Şu-Sin: Şulgi ‘nin oğlu. Aşk şarkılarından bir kısmı ona hitaben yazılmış.
Tammuz: bak. Dumuzi.
III. Ur Sülalesi: Bu sülale 2050-1950 (İ.Ö.) yıllarında hüküm sürmüş ve Sumer’de bir rönesans meydana getirmiştir.
Tidnum : Sumer ‘ in batısında Sami bir ülke.
tigi: İhtimal lir ile çalınan tatlı bir şarkı.
ub: Küçük bir davul.
Ugarit: Fransız arkeologları tarafından kazılan Akdeniz sahiline yakın bir ülke. Burada Sumer Çiviyazıları alfabetik bir yazı şekline dönüştürülerek Ugarit dili yazılmıştır.
Umma: Lagaş yakınında bir şehir devleti, devamlı olarak Lagaş ile savaşmıştır.
ummia: Sumer okulunun başı, bilgin kişi.
Unun: Uruk’un yakınında bir kanal.
Ur: Sumer’in çok önemli kentlerinden biri, üç kere başkent olmuş.
Uredinna: Nidaba’nın çobanlarından biri.
Ur-Lumma: Umma’nın ensi ‘ si.
Ur-Nanşe: Saldırgan Lagaş sülalesinin kurucusu.
Ur-Ninurta: İsin sülalesinin beşinci Kralı.
Urukagina: Lagaş’ın bir Kralı, yazılı tarihte ilk sosyal reform yapan Kral.
Uruk: Sumer’in önder şehirlerinden biri, kahramanlık çağının başkenti. 
ururu: Bir tür şarkı.
Usan: Alaca karanlık tanrısı.
Uş: Lagaş ile Ummma arasındaki anlaşmayı yapan bir Umma işakku su.
Uşumgalanna: Bak. Ama-uşumgalanna.
Utanapiştim: Sumer’in Tufan kahramanı. Ziusudra’nın Sami adı.
Uttu: Dokumacılık t annriçesi.
Utu: Tapınağı Sippar ve Lagaş’da olan güneş tanrısı.
Zabalam: Umma’nın hemen kuzeyinde ve içinde İnanna tapınağı olan bir kent.
Zabu: Batı İran’ın henüz neresinde olduğu bilinmeyen bir yer.
ziggurat: Sumer mimarisinin sembolü olan basamaklı tapınak.
Ziusudra: Sumer’in Tufan kahramanı (Nuh’a eşit ).