Home » Kitap » Kitap Özeti : Antik Çağda Kitap

Kitap Özeti : Antik Çağda Kitap

ANTİK ÇAĞDA KİTAP

“Kitap, insanlığın kültür hayatındaki en önemli olgulardan biridir. Sosyolojik açıdan bakıldığında, kitap tüm toplumların (ya da en azından çoğunun) gerçekliğin kapılarını tam anlamıyla aralamalarını sağlayan bir araçtır. Kitap, dünyanın tüm görüntülerinin yazı ve resirole simgesel bir biçimde canlandırılmasını. mümkün kılar. Kitap, kişisel varoluşu geniş bir alana yayar: Bir insanın girmesinin imkansız olduğu tüm mekan ve alanlardan bilgi aktarır. Aynı zamanda da tarihin derinliklerine dalarak, tarihsel ve kültürel olguların hatlarını çizer ve okuyucuya, tarihsel gerçekliği yorumlama ya da sorumluluk üstlenme imkanını sunar.” Brockhaus Ansiklopedisi’nden alınmış bu cümlelerden daha basit ama en az onlar kadat isabetli bir ifade kullanılırdı ortaçağda: “Libri culina gloriae, vitae piper”, kitaplar şöhretin mutfağı, hayatın biberidir.

Yunan ve Latin Harfleri

Bugün sözgelimi Roma’ daki Forum Roman um’ u ziyaret eden bir turist, bin dokuz yıl önce inşa edilmiş olsa da, Titus takının üzerine büyük harflerle kazınmış olan Latince onur yazıtım (Resim 1) rahatlıkla okuyup anlayabilir. Bunun nedeni çok basittir: Biz bugünkü yazımızda hala “eski Romalıların” büyük harflerini kullanıyoruz. Fakat klasik ve ortaçağ kökenli el yazmalarında geliştirilmiş olan küçük harfler de en nihayetinde Latince büyük harfiere dayanır. Romalılar ve İtalya halkları, öncelikle de Etrüskler alfabeyi Yunanlılardan almışlar, Yunanlılar ise Fenike alfabesini uyarlamışlardır. 

  1. Yunan alfabesi

Yunanlılar kültürlerinin en büyük başarılarını mitik bir kılığa sokmuş, tanrılarının ya da kahramanlarının başarıları olarak tasvir etmişlerdir. Düşünceleri sabitlemenin, zaman ve mekânın ötesine iletmenin aracı olan yazı basit bir insanın buluşu olamazdı elbette.

Herodotos der ki: “Kadmos’la birlikteYunanistan’a gelen bu Fenikeliler … Yunanlıları birçok bilim ve sanada tanıştırdılar; bunlar arasında, Yunanlıların, sanıyorum o zamana kadar bilmedikleri yazı da vardı. Önceleri Kadmeialılar diğer Fenikelilerin kullandığı harfleri kullanıyorlardı. Fakat bir zaman sonra dilleriyle birlikte harflerin biçimlerini de değiştirdiler. O dönemde birçok bölgedeki komşuları İonyalılardı. Bunlar Fenikelilerden öğrendikleri alfabeyi aldılar, biraz değiştirdiler ve buna Fenike harfleri dediler, ki doğrusu da buydu, çünkü alfabeyi Yunanistan’a Fenikeliler getirmişti. Ben kendim Kadmos döneminden kalma harfleri Boiotia’ daki Thebai kentinde bulunan Apollon İsmenios tapınağında gördüm … ”

Bugün yazıtbilim sayesinde, Suriye ve Filistin’in Sami dil bölgesinde, yani ticaret merkezi Ugarit’te (Kıbrıs’ın doğu sahilinin karşısındaki Ras Şamra) İÖ 2. binyılda bir alfabe geliştirildiğini ve daha esh hece sistemlerinden farklı olarak bu alfabedeki her imin, yani harfin bir sese tekabül ettiğini biliyoruz. Biçimlerinin kökeni Mezopotamya çivi yazısına dek uzanan Ugarit harfleri, Ugarit İmpatarorluğu’nun sona ermesinden sonra (İÖ 1200 civarı) aynı coğrafi mekanda Fenikeliler tarafından biçimsel olaral değiştirildiyseler de, ses değerlerini korudular. Fenike alfabesi 22 harften oluşurdu, ancak bunların hepsi de ünsüzdü; ünlüler yazıya dökülmüyordu.

Yunanlıların alfabeyi Fenikelilerden aldığı kuşku götürmez bir gerçekse de, bilim bu olayın nerede ve ne zaman gerçekleştiğini tartışmaya devam etmektedir. 

  1. Etrüsk alfabesi

Bilinen en eski Etrüsk yazıları10 İÖ 700 civarında kil kapların üzerine kazınmış yazılardır; bu kaplar Tarquinia, Caere (Cerveteri) ve Vulci ‘ kentlerinde bulunmuştur. Yazının ilk olarak özellikle de bu Güney Etrüsk merkezlerinde kullanılmış olması, o dönemin kültürel manzarasına fazlasıyla uymaktadır. Ön Asya ve Yunan dünyasıyla süre giden ticaret ilişkileri buradaki şarklaşma evresinde önemli bir refaha yol açmıştı. İlk büyük kentlerde maddi nimetierin yanı sıra Şark ve Yunan yaşam tarzını da bilinçli olarak benimseyen ve zenginlik üzerine kurulmuş olan bir aristokrasi ortaya çıkmıştı. Bu yaşam tarzına okuyup yazmak da dahildi.

Fakat birbirinden son derece farklı diller konuşan tüm Orta ve Kuzey İtalya halklannın alfabelerini Etrüsklerden aldıklarını ve onlara model olan alfabenin zamanın akışı içinde sık sık değiştirildiğini belirtmekte yarar var. Yazının yönüne gelince: Kısa süre sonra Etrüsklerde sağdan sola doğru yazmak neredeyse genel bir kural haline geldi. Latin alfabesinin13 kökeni hakkında bilgi veren arkeolojik veriler Etrüsk alfabesinde olduğundan daha tartışmalıdır; özellikle de Praeneste’de (Palestrina) bulunan altın bir elbise tokasının (jibula) üzerinde yer alan ve şimdiye dek İÖ 7. yüzyıla tarihlenen yazının, bir grup modern araştırmacının onun sahteliğinden kuşkulanması nedeniyle, 14 bunun aksi kanıtlanana dek incelemelerimiz dışında tutulması gerekir. Günümüze ulaş an en eski ve biraz daha uzun Roma yazıları ancak İÖ 6. yüzyıldan kalmadır. Latinlerin, Roma kentinin sakinleri dahil, yazıyı komşu bölgedeki büyük merkezlerdeki Etrüsklerle aynı dönemde kabul ettikleri arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Burada Etrüskler büyük bir olasılıkla aracı rolü oynamışlardır; zira bu iki halkın kullandığı harfler aynıdır.

En eski örneklerde Latincenin yazılış yönü hep aynı değildir, ancak 6. yüzyılın sonundan itibaren soldan sağa doğru giden bir yazılış yönüne daha sık rastlanmaktadır, nitekim daha sonra yalnızca soldan sağa doğru yazılmıştır. 

  1. Rakam imleri

Alfabenin oluşumunu incelediğimiz bu bölümlerden sonra şimdi de çeşitli rakam sistemlerini22 ele almak istiyoruz. . Yunanlılar iki sistem biliyorlardı: Akrofonik sistem ya da Attika sistemi ve alfabetik sistem ya da Miletos sistemi. yani 1 = I, 2 =II, vs.; 5 T diye, 10 ∆, 100 H, 1000 X, 10 000 de M diye yazılır.

Alfabetik sistem, Miletos kentinin 26 harften oluşan eski alfabesiyle işler, bu sistemin sonuna bir de Fenike imi T (sampi) eklenmiştir. Her harf bir rakam anlamına gelir: A = ı, B = 2, r= 3,

ll = 4, E = 5, F = 6, I = 7, H = 8, 8 = 9, ı = ıo, K= 20, A = 30, M = 40 N = 50 = = 60 O = 70 n = 80 n = 90 R = 100 :L = 200 ‘ ,- ‘ ‘ ‘T ‘ ‘ . ‘ T = 300, Y = 400, <D = 500, X = 600, ‘f = 700, O = 800, T = 900. Buna göre, 752 rakamı YNB şeklinde yazılır.

Miletos’ta çok erken bir dönemde ortaya çıkmış olan bu alfabetik rakam sistemi Hellenistik dönemde çok tutuldu, çünkü Attika sisteminden daha basitti; nitekim kısa sure sonra Attika sisteminin pabucunu dama attı; Yunanistan’da bugün bile zaman zaman kullanılmaktadır. Antikçağda .kitabın tarihi bakımından Miletas sistemi daha önemlidir, çünkü papiruslerde, örneğin yazı sütunlarının numaralandırılmasında bu sistem kullanılmıştır. Yunan, Etrüsk ve Latin alfabesinin oluşumu ve gelişimine dair sunduğumuz bu özette yararlandığımız eski yazıların hemen hemen tümü el yazısıydı ve bunlar da çoğunlukla kapların üzerine kazınmıştı. Zaten büyük bir ihtimalle, başlangıçta bu halkların yazıyı kullanması çeşitli mallara iyelik bildiren kayıtlar düşmek, kutsamalar ve yukarda gördüğümüz gibi, şiirsel notlar yazmak ve elimizde bunlar kadar eski örnekler olmasa da, ticaret hayatında ya da başka alanlarda hesap kitap yapmak ve kayıt tutmak şeklinde tezahür etmiştir. Kamuya hitaben taş ya da maden üzerine kazılan anıtsal yazılar bu gelişimin ancak ikinci evresini oluşturuyordu. Bu ilk el yazmalarında harfler art arda gelişigüzel sıralanmıştır, insan sık sık yazıcının önünde örnek alfabe olduğu izlenimine kapılır. Harflerin daha hızlı ve akıcı yazmak amacıyla yuvarlaklaşması, iç içe geçmesi ve birbirine bağlanması, yani italik yazı henüz bilinmez. Kitap. yazısını da etkileyen bu yazı karakterini daha sonra ele alacağız.

Okuma ve Yazma Bilgisi

  1. Yunanlılar

Fenike yazısı İÖ 9. yüzyılda, yapılan bazı değişikliklerden sonra , Yunanlılar tarafından da kullanılmaya başlandığında, bu yeni kazanım bir süre boyunca halkın çok dar bir kesiminin tekelinde kaldı elbette. Etruria’da ve alfabeyi yaklaşık yüz yıl sonra kabul eden komşu bölge Latium’da· yapılan arkeolojik kazılardan ve en eski  tarihli yazılar içeren nesnelerin türünden, yazının “mülkiyetinin” başlangıçta zengin ve aristokrat tabakayla sınırlı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. En eski Attika yazıtı olan ve· Atina’daki Dipylon’da bulunan vazonun üzerinde heksainetre vezniyle yer alan yazı da, dans ve içki şölenlerini anlatmasıyla (bkz. Resim 2) üst tabakanın yaşam biçimini tasvir eder. Aynı şey Pithekusai kabındaki kutsama yazısı (bkz. Resim 3) için de söylenebilir. Yunan adası Thera’da bulunan ApoUan Karneios tapınağının civarındaki kaya yazıtta oğlancı imalarla doludur ve orada tanrının onuruna oyunlar düzenleyen genç aristokratları konu edinir.

Günümüze ulaşan ve kamuya yönelik olan ilk Yunan yazıdan 7. yüzyıldan kalmadır. Başlangıçta bunlar kanun metinleri ve mezar kitabeleriydi -sonradan sayıları binleri aşmıştı- ve bunların olabildiğince çok insan tarafından okunup anlaşılması gerekiyordu. Daha 7. yüzyıla ait vazolarda bile ressamın figürlerin yanına yazdığı açıklamalara ya da sanatçının imzasına rastlanır, Atina agorasında yapılan, kazılarda, 7. yüzyıla ve sonraki döneme ait olup üzeri yazılı çok sayıda seramik parçası ve alelade “küçük mektuplar” bulunmuştur. Örneğin, bunlardan birinde, ödünç alınan testerenin kapının altına konarak iade edilmesi rica edilir (Resim 8).

1 İÖ 591 yılında Mısır kralı: II. Psammetik’in Etiyopyalılara karşı yürüttüğü bir sefere katılan bir grup Yunanlı paralı asker de II. Ramses’in Abu Simbel’deki anıtsal heykeline isimlerini kazıyarak kendilerini ebedileştirmişlerdir.

2 , Kolayca çoğaltılabilecek bu birkaç örnek bile, yazının kullanım alanının 7. yüzyıldan itibaren genişlediğini, okuma ve yazmanın artık bir zümre yada mevkiyle sınırlı olmadığını açıkça göstermektedir.

3 Bizim· burada verdiğimiz .örneklerin Yunanca konuşulan dünyanın uç bölgelerini de kapsamasından yola çıkarak, o dönemde okuma yazma öğretmeye yönelik bir yöntem olduğu sonucuna varabiliriz.

4 Fakat Yunanistan’da İÖ 7. ve 6. yüzyıllarda bile okuma yazma nın öğretildiği okullar olup olmadığını bilmiyoruz. Hükümdarlık soyu Peisistratosoğulları’nın iktidarına son verilmesinden sonra genç Atina demokrasisi ostrakismos denen “çanakçömlek mahkemesini” kurdu; bu mahkemenin amacı, devlet için tehlikeli olabilecek kişilerin fazla güçlenınesini engellemekti. Ostrakismos kararı alındığında, tüm vatandaşlar agorada toplanırdı. Herkes bir çömlek kırığı (ostrakon) olan “oy pusulasına” oyunu yazmak, yani iktidarı kötüye kullandığından kuşkulandığı siyasetçinin adını çömleğin üzerine kazımak zorundaydı (Resim 12). Oylamaya 6000’den fazla vatandaş katıldığı takdirde, oy pusulalarında ismine en çok rastlanan siyasetçinin Atina’yı on yıllığıha terk etmesi gerekiyordu. Ostrakismos’un İÖ 487’de ilk kurbanı Peisistratosoğullan soyundan Hipparkhos’tu.

Mısır’daki köy muhtarlarının ‘bile, tıpkı İS 2. yüzyılın sonunda Fayyum’daki Ptolemais Hermu’da komogramrnateus [köy katibil olarak resmi bir göreve getirilen Petaus gibi, zar zor okuyup yazması bize hayli garip geliyor. Petaus’un tuttuğu köy arşivinin bir bölümü günümüze ulaşmıştır; Petaus papirüslerden birinin üzerine epidedoka (sundum) ulaşmasıyla birlikte arka arkaya on iki kez resmi imzasını -Petaus komogr(amrnateus)- atma alıştırması yapınıştır (Resim 13).’

Aynı imzaya bu arşivdeki resmi yazıların altında da rastlarız, ancak metinler yazıya daha hakim birileri tarafından yazılmıştır. Komşu bir köyün komogramrnateus’u agramrnatos olmakla, yani bu görevi ifa edecek kapasitede olmamakla suçlanıp da Petaus durumu incelemekle görevlendirilince, Petaus meslektaşının kesinlikle yetkin olduğunu, zira belgelerin altına imzasını atabildiğini bildimiştir.

  1. Romalılar

Antik dünyanın Latince konuşan bölgelerine gelince: 10 Duvarlara karalanmış grafitiler, 11 çanak çömleklerdeki yazılar 12 ve sayısız kamusal ve özel yazıtlar, cumhuriyet ve imparatorluk döneminde en azından Roma’ da ve diğer merkezlerde okuma yazmanın çoğunluk için son derece normal bir beceri olduğunu kanıtlamaya yeterlidir. Bu duvar yazılarının çoğunun şairlerden yapılmış alıntılar olması, yazınla iç içe olunciuğu anlamına gelmiyordu elbette.13 Bazı kişiler, “Trimalchio’nun Ziyafeti”ndeki (Petro ni us 58, 7) azat edilmiş köle Hermeros misali iyi hesap yapabilmekle ve yazıdan okuyabilmekle övünmüş, ama şiiri küçümsemiş bile olabilirler. Ama Petronius’un bu eserindeki mizah ve ironinin büyük bir kısmı sonradan görme çevrelerin edebiyatla_ ilgili hırsları uzerine kuruludur zaten. Çok basit insanların bile okuyabildiğini gösteren bir diğer örnek,  efendisinin bizzat onun için yazdığı sığır bakımı kılavuzunu her gün okuyan sığır çobanı Varro’ dur Yunan dünyasını Hellenistik dönem boyunca yavaş yavaş egemenliği altına alan Romalılar, yani üst tabaka, mağlup Yunanlıların maddi zenginliklerinin yanı sıra edebiyat, bilim ve kültürlerini de giderek daha fazla benimsediler. Yunanca eserler Latinceye çevrildi; İÖ 3. yüzyılın ikinci yarısında Odysseia’yı Latinceye çeviren Livius Andronicus’un ilk çevirmen olduğu kabul edilir. Plautus ve Terentius’un komedyalarından da anlaşıldığı gibi, Yunan eserlerinin sık sık taklit edildiği de oldu. Eğitimli insan için iki dilli olmak doğal , bir hale geldi; Cicero’nun (Ödevler 1, 1) dediği gibi: par in utriusque orationis facultate [her iki dile de aynı derecede hakim olmak].

  1. Okul ve ders

Böylesi bir eğitim seviyesine ulaşabilmek, hatta sırf okuyup yazmak için bile ders almak gerekiyordu. Elbette burada antikçağdaki eğitim· sisteminin tüm yapısını anlatamayız, biz burada yalnızca okuma ve yazma ile ilgili yöntem ve dersleri ele alacağız. Çocuk altı ya da yedi yaşına geldiğinde ilkokula – Yunanlılarda didaskaleion, Romalılarda ludus litterarum- başlardı

Yazma derslerine başlamadan önce küçük öğrenci harflerin isimlerini ve alfabeyi baştan sona, sondan başa ezberlemek zorundaydı. Bunu yapmakta zorluk çekenler de vardı, örneğin Herodes Attikos’un oğlu. Herodes Artikos zamanının (İS 2. yüzyıl) en zengin adamlarından biri olduğu için, oğluna onunla yaşıt olan ve her biri alfabenin bir harfine göre çağrılan 24 köle çocuk verebilmişti. Oğlan bu köle çocuklara emirler yağdırıyor, böylece alfabeyi öğreniyordu Bu kadar varlıklı olmayan anne babalar çocuklarına ahşap ya da fildişinden yontulmuş harfler veriyor, çocuklar bu harflerle hem oynuyor hem de öğreniyorlardı Ondan sonra da küçük öğrenciler bu harfleri yazmayı öğreniyorlardı. Yazı malzemesi olarak papirüs yaprağı nadiren kullanılıyordu; çoğunlukla üzeri balmumu tabakasıyla kaplı ahş ap bir yazı tahtası ve tığ kalemle yazılıyordu. Daha, yoksul çocuklar kırık çanak çömlek parçalarıyla yerinmek zorundaydılar. Fakat Atina’da öğrencilerin kullandığı taş yazı tahtaları da bulunmuştur Okuma ve yazma birbirinden ayrı tutulamazdı elbette, zira biri diğerini gerektirir. Nitekim okuma derslerinde de aynı yöntem izleniyordu: Tek tek harflerden sonra heceler, ardından da telaffuzun giderek zorlaştığı sözcükler öğrenilirdi, bunların bir kısmı tekerleme gibiydi; Quintilianus bu sözcüklerin hızlı ve açık seçik bir biçimde telaffuz edilmesine özel bir önem verirdi

Hellenistik dönemde, Büyük İskender’in Ön Asya’da Mısır dışında düzenlediği seferler sonucunda geniş· bölgeler siyasi ve kültürel olarak Yunan bölgeleri haline geldiğinde, kentlerde gymnasion’lar [Lat. gymnasium] kuruldu.23 Bu eğitim kurumları öncelikle gençliğin fiziksel gelişimi için düşünülmüştü, fakat yüksek düzeyde bir tinsel eğitimin verildiği mekanlara da sahiptiler. Grammatikos burada ders · veriyordu. Derslerde genellikle büyük şair ve yazarların eserleri işleniyordu, ama dersler basit bir düzeyde değildi elbette. Öğrenciler eserleri etkin bir biçimde incelemek ve iyice özümsemek zorundaydılar. Bununla ilgili bir dizi tipik ödev vardı; günümüze ulaşan özgün öğrenci ödevleri bunlar hakkında bir fikir verir. Öğrenciler için ilk öğretimin artık geride kaldığı, yazı malzemesinden de bellidir: Ahşap yazı tahtası yerine artık genellikle papirüs kullanılıyordu, ancak bunlar yeni rulolar değil, eski metinlerin arkalarıydı.

Pratik alıştırma için öğrencilere bir konuşma hazırlayıp sunacakları konular -örneğin, uydurulmuş tarihi olaylar- veriliyordu. Papirüse yazılmış olan bu ödevler günümüze de ulaşmıştır ve daha küçük fragmanlar deneyimli papirüs uzmanlarını bile yanıltmış, kurgusal olayları tarihi gerçekler sanmışlardır

Bu bölümün birincil amacı, okuma ve yazmanın Yunan-Roma antikçağında en azından İS 3. yüzyılın sonuna dek herkese açık olduğunu ortaya koymaktı. Temelde herkesin gidebileceği okullar vardı; bu olanaktan yararlanmak ya da yararlanabilmek (örneğin, maddi nedenlerden ötürü) herkesin kendine kalmış bir şeydi. Her halükarda okumak ve yazmak eski Şark ve Mısır’da olduğu gibi belli zümre ya da mesleklerle (rahip, katip) sınırlı bir “içrek sanat” · değildi. 28 Yunanlı ve Romalıların okullarında gençlik çeşitli aşamalardan geçerek şiir, tiyatro oyunu ve nesirle haşır neşir oluyor, “klasik” okul literatürünün belirli bir kısmı genel edebiyat zevkini yoğun bir biçimde etkiliyordu. 29 Bu durum Yunanca ve Latince metinlerin aktarırnma da yansıdığı için günümüzü de etkilemiştir.

 3Antik Yazı Malzemeleri

Biz bugün kitap, mektup ve belgeleri hemen hemen yalnızca kağıda yazar ya da basarız. Oysa kağıdın henüz bilinmediği eskiçağda çok sayıda farklı yazı malzemesi1 kullanılıyordu. Bu nedenle, Roma imparatorluk döneminin büyük hukukçusu Ulpianus (Dig. 3 7, ll) ayrıntılı bir açıklama yapma gereği duymuştu: “Vasiyetnamelerde her tür malzemeyi geçerli saymamız gerekir; ister ahşap ya da başka bir malzeme, ister papirüs, parşömen ya da herhangi bir hayvan derisi üzerine yazılmış olsun, bunların hepsi yasal belgedir” 

  1. Anorganik yazı malzemeleri

Son derece basit bir yazı malzemesi, kırık çanak çömlek parçalarıydı; her yerde bolca bulunan bedava bir malzeme. Bu ostrahm’lardan {Yun. kırık çömlek parçası) 2 özellikle de Mısır’da çokça bulunmuştur. ÜzerIeri kazınmış ya da siyah mürekkeple yazılmış (Resim 18) bu çömlek parçalan vergi faturaları, raporlar, mektuplar ve özellikle de okul öd,evleridir. Bu Çanak çömlek parçalarının üzerine istenmeyen siyasetçilerin isimlerinin yazıldığı ostrakismos denen Atina’ya özgü oylamadan daha önce söz etmiştik. Çömlek parçalarından handiyse daha ilkel olan bir diğer yazı malzemesi ise yassı taşlardır; yine Mısır’ da, siyah mürekkeple yazılmış olan ve ostrakon’lardaki kısa metinlere benzeyen yazılada bezeli çok sayıda kireçtaşı bulunmuştur. Yazı yazmak için evin iç ve dış duvarlarından da bolca yararlanılmıştır. Bir ailenin “ev kitabı”nda olduğu gibi, ruhsal ve edebi patlamalara varıncaya kadar insanın iç dünyasının tüm boyutlarını yansıtan bu duvar yazıları özellikle de, Vezüv’ün lavlarının altında kalan Roma kentlerinde koronabilmiştir elbette. Duvarlara yazı yazma alışkanlığı Pompeii’de bir Romalı’nın -elbette yine bir duvara- şu eğlenceli distikhon’u (beyit) (Resim 19) yazmasına neden olmuştu: 

Admiror te paries non cecidisse ruinis

qui tat scriptorum taedia sustineas

(Aşına aşına bunca yazıyla, sen tut viran olup yıkılma, ey duvar, şaşıyorum sana.)

Yazı malzemeleri arasında önemli bir grup da madenlerdir. Yazılar için en başta bronz kullanılıyordu ama bu el yazmaları için söz konusu değildi, çünkü bakır-kalay alaşımı bronz, tığ kalem için fazla sertti. Yazmak için daha yumuşak madenlerden, özellikle de kurşundan yararlanılıyordu.

Yine yumuşak bir maden olan kalay da yazı yazmaya elverişli bir malzemeydi. Nitekim kalaydan yapılmış lanet tabletleri de vardır

Bir Yahudi keşiş topluluğuna ait olan ve Ölü Deniz’deki Kumran illağaralarmda bulunan bir dizi kutsal metnin arasında çok sayıda deri ve papirüs rulosuna ve iki bakır ruloya da rastlanmıştır. Toplam uzunluğu yaklaşık 2,5 metre olan bu iki ruloda, gizli hazinelerin sıralandığı bir metin yer almaktadır; İÖ 1. yüzyıl İbranicesiyle yazılmış olan metnin bir kısmı çözülmüştür. Ancak yazı tığ kalemle kazınmamış, kabartma usulüyle yazılmıştır.

Değerli madenler gümüş ve altın sıradan bir yazı malzemesi değildi elbette. Yiı:fe de, birkaç tane gümüş lanet tableti bulunmuştur. Altınla ilgili örnekler verirken, mezarlarda bulunan Orphik tabletler ve çok çeşitli muskaların yanı sıra Etrüsklerin Caere’sinin liman ve tapınak kenti olan Pyrgi’ de bulunan tabletlere (Resim 23) de işaret etmek istiyoruz. 

  1. Organik yazı malzemeleri
  2. Ahşap, keten, vb.

Bitki kökenli organik yazı malzemeleri içinde, eskiçağ boyunca daha çok kısa metinleri yazmakta kullanılan ahşap en başta gelir. En basit yöntem, tahtanin üzerine doğrudan mürekkeple yazmaktı. Yazı daha kolay okunabilsin diye bu tahtalar kireç ya da alçıyla beyazlatılırdı. En zengin buluntular Mısır kökenlidir, zira oradaki kuru iklim sayesinde organik yazı malzemeleri daha iyi korunabilmiştir. Mumyalar nakledilirken üzerlerine yapıştırılan ve mumyaların isim, yaş ve gideceği yeri belirten mumya etiketlerinin dışında · bunların çoğu mektup, fatura ya da pusulaydı ama bu tahtacıklara edebi metinler de yazılıyordu, zira tıpkı bizim yazı tahtalarımız gibi okuldaki derslerde de kullanılıyorlardı . Yetmişli yıllarda Roma İmparatorluğu’nun en kuzeydeki bölgesin·de, yani Britanya’daki Vindolanda askeri kampında, ahşap yazı malzemesine. dair bilgilerimize önemli katkılar sağlayan buluntular ·ele geçirildi.

Buradaki atık çukurlarında kısmen minik boyutlarda kayın ağacı ve kızılağaç parçaları bulundu. Üzederi yazılı bu tahtaların İS lOO’de orada kamp kurmuş olan Roma ordusunun belgeleri olduğu kısa süre sonra anlaşıldı. 

  1. Papirüs

Fakat burada sözü edilen yazı malzemelerinin hiçbiri papirüs bitkisinden elde edilen papirüs25 kadar önemli olamamıştır.

Yunancacia papirüs rulosu için kullanılan byblos sözcüğü zamanla “kitap” anlamını aldı;

Antik dünyada papirüs kullanıını ve talebi, özellikle de vızır vızır işleyen idari kurumların bulunduğu büyük kentlerde hayli fazlaydı ve buna bağlı olarak da yoğun bir ticareti gerektiriyordu. Atina’daki idarenin dah::ı İÖ 5. yüzyılda papirüs kullandığım, belge sureti çıkarmak amacıyla satın alınan chartai giderlerini, Atina akropolündeki Erekhteion’un inşaatmm gider faturalarında (IG F 374, sütun IX, 279-28ı) belirtilmesinden anlıyoruz. Ptolemaios ve Roma’nın egemenliği29 altındaki Mısır’daki papirüs üretiminin genel koşulları hakkında özet olarak şunlar söylenebilir: Papirüs bitkisinin doğal olarak yetiştiği ya da plantasyonlarda yetiştirildiği bataklık bölgeler önce krallığın, sonra da imparatorluğun mülküydü ve özel kişilere kiraya veriliyordu. Bitkilerin yetiştirilmesi, papirüsün üretimi ve hazır ürünün satılması özel sektörün elindeydi. Başlangıçta bunların çoğu küçük işletmelerdi ve tarım bölgesinde yaşayan özgür işçileri çalıştırıyorlardı. imparatorluk döneminde bu imalathaneler daha büyük yerlere taşınmışa benziyor: Ptolemaios döneminde üreticiler birinci kalite papirüs rulolarını, bunları memurlarına kullandırtan devlete vermekle yükümlüydüler, ancak ürünün geri kalanını serbestçe satabiliyorlardı. Roma imparatorluk döneminde önce bir üretim lisansı vergisi koyuldu, ardindan da yine hazır ürünün bir Kısmının ya da para karşılığının devlete verilmesini öngören anabolicum chartae [kağıt vergisi] çıkarıldı.

İÖ 4. yüzyılda yazilan felsefi bir metin içeren bu rulo, bugüne dek bulunan en eski edebi Yunanca eserdir

  1. Deri ve parşömen

Kitap yazmakta kullanılan yazı malzemeleri arasında papirüsün en büyük “rakibi” hayvan derisiydi.32 Üretim yöntemine bağlı olarak iki çeşit ürün elde ediliyordu: Deri ve parşömen. Deri, tüyleri alınmış hayvan pöstekisinin mazı asiti içeren bitkisel maddelerle tabaklanmasıyla elde edilirken, parşömen üretiminde hayvan derisi tabaklanmaz, kireçle işlemden geçirildihen sonra gerilerek kurutulur, ondan sonra da incecik kazmarak düzlenir. 

4Nasıl Okunur, Nasıl Yazılırdı?

  1. Yazma

Yunanca gerekse Latince konuşulan bölgelerde bulunan en eski yazı örnekleri toprak çanak çömleklere kazınmış harflerdir. Eskiçağda ostrdkon üzerine, duvarlara ya da az çok sert bir zemine kazınan yazıları yazmak için sivri bir gereç ya da metal kalem yeterliydi ve bunun için mutlaka özel bir stilus (tığ kalem) kullanılması gerekmiyordu. Ancak içi balmumuyla kaplı yazı tahtalarına yazmak, daha doğrusu yazıyı bu ince tabakaya kazımak için böyle bir tığ kaleme gerek vardı.

Genellikle yazı tahtasına, oturur pozisyonda iken, tahta dizlerin üzerine yerleştirilm~k suretiyle yazılıyordu. Fakat yazı tahtaları sert olduğundan, bunlara -bazı tasvirlerde görüldüğü gibi (Resim 40)ayakta da yazılıyordu.

Eskiçağda gizli mürekkep de bilinirdi. Bununla ilgili olarak· Romalı şair Ovidius Aşk Sanatı adlı eserinde (3, 62 7 vd.) iki tüyo verir:

“Güvenli ve görünınezdir yazı daha biraz önce sağılan sütle yazılmışsa; bunu okuyan öncekömür tozu serper üzerine. Ketenin sapıyla da, henüz nemli iken, aldatabilirsiniz. Bakirdir sayfa, yine de gizli yazı vardır üzerinde.” Sihirli papirüslerde sihirbazlık gücüne sahip mürekkep tarifeleri bile verilir.

Dört drakhme’lik Troglodytai* mürü, üç Karya inciri, yedi hurma çekirdeği, yedi kurutulmuş çam fıstığı kozalağı, yedi adet pelinotu özü, kara leyleğin yedi tüyü; bütün bunlar kömürleşene dek kavrulup suyla köpürtülür 

2.0kuma

Bugün bir kitabı, gazete ya da başka bir metni bir başkasına değil de kendi kendimize okurken, içimizden, yani sessiz okuruz. Fakat eskiçağda bunun tam tersi geçerliydi: En azından edebi ve şiirsel metinler kendi kendine okunurken bile sesli sesli okunurdu ve bu adetten bir sapma dikkat çeker, özellikle belirtilir Ayrıca zengin çevrelerde şiir ve nesi deri evdeki kölelere okutmak adettendi.

Kitap okuyan insan Yunan sanatında ilk kez İÖ 5. yüzyılda tasvir edildi ve bu tema geç antikçağdan sonra da sevilen bir tema olmaya devam etti. Elinde bir rulo kitap tutan insanlar zaman zaman ayakta da tasvir edilmişlerse de, okurken insanlar daha bir rahatlarına bakıyorlardı:

5 Antik Kitabın Başlıca Biçimleri: 

Rulo ve Kodeks

Yaygın yazı malzemelerinin anlatıldığı bölümde bazı kitap biçimlerini görmüştük: Madenden, ahşaptan, yapraklardan ve ağaç kabuklarından “kitap”lar, İtaliklerin ve Romalıların keten kitapları. Bu bölümde Yunan-Roma antikçağında 1 iki önemli kitap biçimi olan rulo ve kodeksi daha yakından inceleyeceğiz:

  1. Rulo kitap

Kodeksten çok daha eskiye dayanan rulo kitap asırlar boyunca bilinen tek kitap biçimidir. Rulo kitabın memleketi Mısır’dan Yunanistan’a ne zaman geldiği, güvenilir kaynak eksikliği nedeniyle tam olarak bilinmiyor.

Papiroloji uzmanı olmayanlar bile bir papirüse baktığında, bunun bir edebi metin mi yoksa bir mektup, bir hesap pusulası, resmi bir belge mi olduğunu anlayabilir, zira bu tür özel ve resmi metinler italik yazı karakterli bir yazıyla yazılmışlardır. 3 İtalik yazı karakterinin özelliği, harflerin yuvarlak olması ve harflerin, hatta sözcüklerin bitişik yazılması, yani yazı yazarken kalemin mümkün olduğunca az kaldırılmasıdır; bu nedenle bu tür papirüsler çok zor okunur ve mutlaka deneyimli bir göz gerektirir. Oysa edebi bir metin yazılırken bunun tam tersini yapmaya özen gösterilirdi: Her harf olabildiğince açık ve seçik bir biçimde ayrı ayrı yazılmalıydı. Bu nedenle, en güzel edebi metinlerin yer aldığı papirüsler adeta anıtsal bir yazıt havasındadır. Antikçağda yazı malzemesi idareli kullanılırdı. Bu nedenle, “arka sayfası”, yani lif dokusunun dikey olduğu verso [arka} yüzü de kullanılmış olan çok sayıda papirüs vardır. Bunlar daha çok ticari ve resmi yazılardır. Bu tür belgelere genellikle tarih düşüldüğünden, recto [ön} yüzdeki edebi metin için de en azından bir tenninus ante quem saptamak mümkündür. Yazılıp bitirilmiş bir papirüs rulosunun verso yüzüne yazılan edebi metinler de -az da olsa- vardır elbette.

  1. Kodeks

Kodekslerin25 “yapı” itibarıyla iki ayrı tipi vardır (Resim 57). Temel biçim A, bizim okul defterlerinin prensibine benzer: Çok sayıda papirüs kağıt tabakası ortadan katlanır, tekrar açılarak üst üste konur ve bu tomarın ortası iğne iplikle dikilir. Kodeks genellikle ciltlenmeden önce yazılıyordu. Bir rulo kitabın soldan başlayarak sütun sütun yazılmasından farklı olarak, kodekse yazan birinin,36 yazmaya başlamadan önce metninin kapsamını iyice hesaplaması ve yazı malzemesini, ister papirüs olsun ister parşömen, önce forma haline getirmesi gerekiyordu. Her formanın kaç tabakadan oluşacağı da önceden hesaplanıyordu, çünkü bir kez yazmaya başlandıktan sonra formanın sayfası değiştirilemiyordu

  1. Rulo kitap ve kodeks arasındaki rekabet

Kodeksin ortaya çıkması50 ve yüzyıllardır kullanılan rulonun pabucunu dama atması, Johannes Gutenberg’in matbaacılığı bulması ve basılmış kitabın el yazarlarına galip gelmesi kadar önemli sonuçlar doğuran bir olaydır. Önemli sonuçlardan bir diğeri de antik literatürün eskiçağın son dönemlerine, ortaçağa ve nihayet bizim dönemimize aktarımıdır.

Kodeksin bir başka avantajı da, kitap bloğunun ve cildinin daha dedi toplu olması nedeniyle kolay kolay zarar görmemesiydi. Fakat en büyük avantajı daha kullanışlı olmasıdır, zira rulo gibi her okumadan sonra geri sarılması gerekınediği gibi, metindeki bir yer, gereğinde bir ayracın da yardımıyla çabucak bulunabilir. Ancak, klasik antikçağda çok uzun bir süre kitap biçiminin rulo olduğunu ve kodeksin -aklımıza yatan bir sürü avantaja sahip olmasına rağmen- geleneksel kitap biçimini zorlukla yendiğini unutmamak gerekir. Bu rekabet kodeksin lehine sonuçlanınca, kodeks eski klasik kültür halkranndan başlayarak tüm dünyada kendini kabul ettirdi; bugün bile, icat edilmesinin üzerinden 1900 yıldan fazla zaman geçtiği halde, kitaplarımızın tek biçimi kodekstir.

6 . Resimli Kitaplar

Antik kitap illüstrasyonu deyince genellikle akla geç antikçağın değerli kodekslerinde. yer alan resimler gelir. Fakat bu etkileyici resimler, asırlar boyunca gelişen antik kitap illüstrasyonunun yalnızca son aşaması, bir anlamda da doruk noktasıdır.

7 Kitap Dağıtımı ve Kitapçılık

  1. Roma dönemi öncesi Yunanistan’ da kitap satışı ve dağıtımı.

Kitapların kitapçılar dışındaki dağıtımı. Kitabın Yunan dünyasına ne zaman ve nerede girdiği antik kaynaklarda geçmez. Yine de, eskiçağ filologlarının çoğu, Homeros’un destanları İlyada ve Odysseüı’nın bile yazıya döküldüğünü ve şarkıları güzel sesleriyle okuyarak yayan rhapsod’ların, yani gezgin ozanların çıkınlarında mutlaka metnin bir nüshasını da taşıdıklarını varsayma eğilimindedirler.

NitekimHesiodos’un eserleri, Homeros’un ilahileri ve 7. yüzyılın şairlerinin eserleri geniş bölgelere ancak yazı yoluyla, yani kitap biçiminde yayılmış olabilirler.

Yeterli kaynak olmaması nedeniyle, o dönemde ilkel bir kitapçılık sektörü var mıydı bilemiyoruz. Olmaması için bir neden yok aslında. Yine de, Yunan kitapçılığının bu ilk döneminde kitapları elde etmenin en yaygın yolunun onları kopya etmek olduğu varsayılabilir.

İÖ 4. yüzyılın son çeyreği, antik kitap ve kitapçılığa dair bilgilerimizin dönüm noktasıdır. Konuyla ilgili notlar ve belgeler ne kadar aydmlatıcı olursa olsun, bunların tümü de ikinci el kaynaklardı. İlgi alanımızın asıl nesnesi, yani antik kitabın kendisi bizim için , henüz soyut bir nesneydi. Ama artık Yunan edebiyatma ait özgün buluntulara sahibiz. Makedonya’daki Derverii5 civarındaki bir mezarda bulunan ve kozmoloji üzerine bir eserle ilgili yorumlar içeren bir papirüs rulosunun parçalan şimdiye dek bulunmuş en eski Yunan kitabının fragmanlarıdır. Bu papirüs nemli bir iklimde korunabilmiş olmasını, mezar eşyası arasında yer almasına ve ölünün yakılması sırasında kömürleşmesine borçludur (Resim 80). Derveni buluntusundan daha yeni olmayan bir başka rulo, 1902 yılında Alman Mısır uzmanı L. Borchardt’ın Abusir’de ahşap bir lahitteki mumyanın yanında bulduğu Timotheos papirüsüdür; 6 ‘bıi rulonun sonu ve ortası eksiktir ama mumyanın yanına zaten bu eksik haliyle konmuştur. Bir kitaba sahip olmanın tek yolu kitapçıya gitmek değildi, zira tüm antikçağ boyunca, hatta kitapçıların çok yaygın olduğu dönemlerde bile, insanlar istedikleri kitabı genellikle kendileri üretiyorlardı. Bir eser kitapçılarda bulunmuyorsa -bu özellikle de, daha küçük bir okuyucu grubuna hitap eden bilimsel ve felsefi yazılar için geçerliydi, kitapçılarda kitapların kalitesine güvenilmiyorsa, kitap maddi ya da başka nedenlerden ötürü satın alınamıyorsa, o dönemde hiç bilinmeyen kavramlar olan telif ya da yayın hakları da olmadığından, istenen eserin ödünç alınıp özel bir kopya çıkartılmasına hiçbir engel yoktu. Eseri okumak isteyen kişinin metni kendisinin mikopya edeceği, yoksa bu işi yetenekli, hatta deneyimli bir köleye mi yaptıracağı ya da metni para karşılığında bir scriptorium’a, yani bir yazı atölyesine mi yazdıracağı kişisel eğilim ve imkanlara bağlıydı.

  1. Roma döneminde kitapçılık

Elbette her yazı insanın yalnızca en yakın çevresine göstermek isteyeceği kadar eleştirel değildi; tam tersine, genellikle yazarlar eserlerinin olabildiğince geniş bir kitleye ulaşmasını ister, bunun için kitapçılar devreye sokulurdu. Antikçağda kitapçılık hakkında henüz İÖ 5. yüzyıla ait kaynaklarında bilgi verilmesine rağmen, bir eserin yazılmasından kitapçıda satilmasma dek giden evreleri tek tek izleyebileceğimiz kadar somut verilere ilkin Cicero’da rastlarız.

Yayıncı bir eseri yayımlamaya karar verdiğinde, ilk İş olarak yazarın el yazması çoğaltılıyor, yani kitapçıda satılacak nüshalar hazırlanıyordu. Eskiçağ uzmanlan arasında yayıncıların çok sayıda yazıcı köleye sahip olduğu görüşü yaygındı bir süre. Bir kişi okurken, diğerlerinin

de yazdığı, kitapçılarda satılacak çok sayıda nüshanın kısa zamanda ancak bu şekilde hazırlanacağı düşünülüyordu. Fakat bu görüşe karşı çıkanlar da vardı, zira antik el yazmalarında sık sık görülen fonetik hataların -dikte metodunu savunanların temel argümanlarından biri buydu- yazıyı kopya eden kiş inin metne bakarak yazmasıyla da açıklanabileceğini savunuyorlardı. Gellius’tan öğrendiğimize göre, kitabevleri çoğunlukla entelektüellerin buluşma yeriydi. Bazı şair ve yazarların eserlerinin her yere, hatta imparatorluğun sınır bölgelerine bile ulaştığını ve her yerde . okunduğunu ister gururla (Horatius, Carm. 2, 20. q vd.; Martialis 7, 88; ll, 3) isterse de böyle olmasını düşlediklerinden (Ovidius, Trist. 4, 9.15 vd.) vurgulamaları, kitabevlerinin hayli yaygın olduğunu gösterir.

Ucuzcu sahaflann yanı sıra, lüks sahaflar da vardı; buradaki eski kitaplar, eğer kaliteli nüshalarsa, çok aranan, pahalı kitaplardı Bugünbir yayınının yazara ödemek zorunda olduğu telif ücreti antikçağda bilinmiyordu. Fakat antik yazarların çoğunun maddi durumu iyiydi.

  1. Kitap armağanları, kitap hırsızlıkları, kitap kıyımları

Eskiçağda, en azından Romalılarda, kitaplar bugün de olduğu gibi sevilen armağanlardı. Martialis Saturnalia şenliklerinde verilebilecek armağanları anlattığı eserinde, herkesi mutlu edeceğinden emin olduğu armağanları sıralar: Homeros, Kurbağalarla Farelerin Savaşı, Vergilius, Cicero, Menandros’un Thais’i, Propertius, Livius, Sallustius, Ovidius’un Dönüşümler’i, Tibullus, Lucanus ve Catullus . . Homeros ve Menandros dışında bunların tümü Latin şair ve yazarIardı ve Martialis’inApophoreta’sı (1 4. Kitap) yayımlandığında hiçbiri hayatta değildi: Bu yazarlar daha o zamandan klasik sayılıyor, Kitapçılarda satışa sunuluyordu. Kitap dağıtımının tam aksi, yani ilk nüshaların gizlenmesi ya da yok edilmesi yoluyla dağıtımın engellenmesi Yunan Roma eskiçağında da biliniyordu.

Ancak kitap kıyımı genellikle devlet kurumları tarafından gerçekleştiriliyordu ki, bugün buna sansür denir. Gerçek neden ya da bahane, bazı eserlerin örf ve adetleri ve geleneksel toplum düzenini tehdit etmesiydi. Böylece, Spartalılar Arkhilokhos’un gerçekten de pek müstehcen şiirlerini yasaklamış (Valerius Maximus 6, 3, extı), Atinalılar ise filozof Protagoras’ın eserlerini kentte bir tellal dolaştırıp toplattıktan sonra agorada yakmışlardı (Cicero, N at. Deor.

1, 63; Diogenes .Laertios 9, 52). Seleukos kralı IV. Antiokhos, Kudüs’ü bir Yunan şehri yapma hırsı içinde Yahudilerin kutsal yazılarını yakmış ve İbranice bir kitapla görülen herkesi katlettirmişti. Roma’da da devlet önceleri gizli öğretilere, sihirbazlığa ve de yabancı dini adedere ilişkin kitaplara sansür uygulamıştı. Bunun en bilinen örneği, İÖ 186 tarihinde Bacchus kültüne karşı alınan elbette uzun vadede başarısızlığa uğrayan- önlemlerdi, bu önlemler ilgili ritüel kitaplarının yakılmasını ciakapsıyordu (Livius 39, ı6.8).Daha sonra, imparatora ya da imparatorluk ailesinin bir ferdine karşı bir suç işlemiş olan ya da işlediği iddia edilen kişiler de cezalandırılmış, kitapları yok edilmişti.

Kütüphaneler

  1. Kütüphane ve arşivlerin tanımı

O dönemde “kütüphane” kavramından ne anlaşıldığını, İS 2. Yüzyılda Romalı gramerci Festus’un De Verborum Significatu [Kelimelerin Anlamları Üzerine] adlı büyük sözlüğünde yer alan şu tanımda görebiliriz:

“Bibliothecae et apud Graecos et apud nos tam librorum magnus per se numerus, quam locus ipse, in quo libri collati sunt, appellar{.tur.” (Yunanlılarda olduğu gibi bizde de çok sayıda kitaba ve bu kitapların muhafaza edildiği yere kütüphane denir). Demek ki henüz bu tanımda bile hem çok sayıda kitabı hem de bunların konulduğu mekanı ifade eden ve bugün de kullanıl:;m bir sözcük vardır. Romalıların Yunanlılardan aldığı bybliotheke sözcüğünün etimolojisine göre, sözcüğün ilk anlamı tabii ki “kitap kutusu” idi. Kütüphaneler, 1 yani edebi eser koleksiyonu -buna çeşidi dallara ait uzman literatür de dahil- ve bunların muhafaza edildiği mekanlar ile devletin, idari ve ticari kurumların, yazılı belgelerinin muhafaza edildiği arşivler arasında bir ayrım yapmak gerekir. Eskiçağda arşivler de biliniyordu.2 Devlete ya da kente ait belgeler tapınaklarda -böylece tanrının koruması altındaydılar- ya da kuruma ait binalarda muhafaza edilirdi

  1. Eski Yunanistan’daki kütüphaneler 

Antik kaynaklara göre (başlıca kaynak: Gellius 7, 17), bir kamu kütüphanesini kuran ilk kişi Atina tiranı Peisistratos’tur. Daha sonra Atinalılar tarafından. genişletilen bu kütüphane, kent İÖ 480yılında Pers kralı Kserkses tarafından işgal edildiğinde kaçırılmış, ancak 300 yılı civarında Kral Seleukos Nikanor kitapları geri vermiştir.

Daha önce de saptadığımız gibi, kitapçılık, en azından Atina’da İÖ 5. yüzyılda yerleşik bir kurumdu. Kitapçılık kurumunun olması, kitapların satın alındığı anlamına gelir elbette. Dolayısıyla, Atina’daki bazı evlerde küçük bir kitap koleksiyonu olduğu rahatlıkla varsayılabilir; hatta bazı kişilerin koleksiyon çılgınlığı daha ileri boyutlarda olduğundan, özel kütüphane ifadesini hak edecek birtakım koleksiyonlar da vardı mutlaka. Burada Sokrates’in öğrencisi Euthydemos akla gelir; hocası ona sorar: “Söylesene Euthydemos, bilge sayılan bütün adamların eserlerini topladım mı gerçekten de?” Euthydemos şöyle yanıt verir: “Zeus adına, evet, Sokrates; mümkün olabildiğince çok esere sahip olabilmek için daha da toplamaya devam edeceğim.”

Museion kütüphanesinde yer alan 490 000 rulo kitap o dönem için rekor bir sayıdır elbette. Maalesef bu bilgiden kaç ayrı eser olduğu çıkmıyor, zira “kitapların” ( = ruloların) sayısı eserden esere çok farklı olabiliyordu. Nitekim, Herodotos’un tarih eseri dokuz rulo kitaptan oluşuyor, Polybios’un tarih eseri ise tam kırk rulo kitabı kapsıyordu. Ayrıca, İskenderiye kütüphanesinde çok sayıda kopya olduğunu da hesaba katmak gerek. (Elbette bu kopyalar modern anlamda kopyalar değildi, zira aynı eserin el yazmaları birbirini tutmuyordu).

Museion kütüphanesinin görevi mümkün mertebe tüm eserleri toplamaktan ibaret değildi. Kütüphane, bir yazın tarihi oluşturmak amacıyla tüm eserleri sınıflandırmayı hedeflemişti, dolayısıyla papirüs rulolarından oluşan dev yığınların yalnızca kökenine göre sınıflandırılması yeterli değildi. Kütüphane müdürünün ve diğer alirolerin görevi işte bu noktada başlıyordu. Yazarların yazın kategorilerine göre ayrılması, yazarın ve eserin adının alfabetik olarak sınıflandırılması, eserlerin kopya edilmesi ve daha dedi toplu pratik kitaplara (=tek tek rulolara) bölümlere gerekiyordu. Bu çalışmalarda Zenodotos epik şiirle, Aleksandros Aitoleus tragedya ve satir dramlarıyla,* Lykophron komedyalarla ilgileniyordu. Başka hiçbir antik kütüphane İskenderiye’deki Museion kadar büyülemez bizi. Antik yazının hemen tüm eserlerini içeren bu devasa, muhteşem koleksiyon antikçağın en önemli şahsiyetlerinden biri olan Iulius Caesar yüzünden çıkan bir yangına kurban gitmiştir.

İskenderiye kütüphanesinden sonraki en önemli Hellen kütüphanesi hiç kuşkusuz Pergamon kütüphanesidir. İlk diadokh’lar [İskender’in halefleri] kuşağının iktidar kavgalannda akıllıca manevralarda bulunan, ama özellikle de Kral Lysimakhos’un 9000 talanton’luk ( = 180 000 kg) gümüşten oluşan devlet hazinesine el koyan Pergamon’un ilk hükümdan Philetairos (İÖ 281-263) krallığının servetinin temelini bu sayede atmıştı. Böylece, Philetairos ve halefleri, tek rakipleri aynı oranda zengin Mısırlı Ptolemaioslar olan canlı bir kültür politikası yürütme imkanına sahip oldular. Antik kaynaklar, tıpkı İskenderiye kütüphanesinde olduğu gibi, Pergamon kütüphanesini kimin kurduğundan söz etmezler.   Pergamon hükümdarlarının kütüphanenin stoğunu genişletmek konusundaki gayreti ve hırsı Mısırlı “rakipleri”nden geri kalmıyordu. Pergamon ve İskenderiye arasında gerçekten de çetin bir rekabet yaşandığı, antik literatürde sık sık belirtilmiştir. İskenderiye’de olduğu gibi, Pergamon’da da kütüphane yöneticileri vardı. Ancak bize nakledilen tek bir isim vardır: Athenodoros. Zengin kitap hazinesi Pergamon’ da da hummalı bir filolojik çalışma içine girilmesine yol açtı.

Burada bir kısmını ele aldığımız antik kaynak ve yazıdar ne de olsa tesadüfen elimize geçen belgelerdir ama yine de, Hellenistik dönem Yunanistan’ nın hem doğusundaki hem de batısındaki büyük kentlerin çoğunda kütüphane vardı.

  1. Romalıların özel kütüphaneleri 

Kimi zenginin, sırf entelektüel olduğu izlenimini uyandırmak için evine hatırı sayılır bir kütüphane kurması, ama bu kitapların bir tanesini bile eline almamış olması, yazarlar için zengin bir alay ·malzemesi oluşturmuştur.

Petronius’un romanında (Sat. 48) sonradan görme Trimalchio, biri Yunanca, diğeri Latince eserlerden oluşan kütüphaneleriyle hava atar. Hatta Lukianos “Bol miktarda kitap satın alan görgüsü üzerine” diye bir yazı yazmıştır. Evet, filozof Seneca (Dial. 9, 9 .4-7) bile kitapların içeriğinden ziyade değerli rulo kitapların, sedir ağacı ve fildişinden kitaplıkların görüntüsüyle zevklenen çağdaşlarını sivri bir dille eleştirmekten geri durmaz

  1. Roma’daki kamu kütüphaneleri

Roma’da ilk kamu kütüphanesini kuran kişi olarak tarihe geçen adam Gaius Asinius Pollio’dur Roma’da kurulan ikinci kamu kütüphanesi, im’parator Augustus’un Palatium’da gerçekleştirdiği büyük bir inşaat projesinin bir parçasıydı.

Kütüphaneye gelenler arasında, başkalarının eserlerini sanki kendileri yazmış gibi caka satmak amacıyla kopya edenler de vardı

Roma’daki kamu kütüphanelerinin sayısı antik kaynaklardaki bilgilere göre tahmin edilenden daha fazlaydı elbette. Kentiri Constantinus döneminden kalma bir tasvirinde (Reg. Urb. p. 37 Richter2, ı90ı) tam 28 kütüphane sayılır. Muhtemelen bu kütüphanelerin bir kısmı kaplıca kütüphanesiydi; 

  1. Roma İmparatorluğu’nun kütüphaneleri

İmparatorluk döneminde kamu kütüphanelerinin kurulduğu tek yer Roma değildi.44 İtalya’da örneğin, Tibur’daki Hereules Victor tapınağında bir kütüphane vardı. Bu tapınak Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş olsa da, kütüphane çok sonraları kurulmuştur. Özel kişilerin cöpıert bağışları sayesinde daha küçük yerlerde bile kütüphanelerin açıldığı, Volsinii’den (bugünkü Bolsena civarında) çıkan bir yazıda yazıtta binadan başka, özellikle de kitaplar ve heykel süslemeleri üzerinde durulur (CIL XI 2704b)- da belgelenmiştir. Dertona, yani bugünkü Piemonte’deki Tartona daha İÖ 22 yılında bir kütüphaneye sahipti (CIL V 7376); SuessaAurunca’daki Bibliotheca Matidiana’nın (CIL X4760) adına bakılırsa, bu kütüphane muhtemelen İmparator Traianus’un kızkardeşi Matidia’nın bir bağışıydı.

Kütüphanelerin İşletimi ve İdaresi

Antikçağdaki kamu kütüphanelerinin bizi elbette en çok ilgilendiren tarafı, bu yerlerin nasıl işletilip idare edildiğidir. Ama özellikle de bu konuda çok az somut veri vardır ve tek tek bilgileri genelleştirmek sakıncalı olabilir. Ancak antikçağdaki kütüphanelerin kitap ödünç vermediğini, kitapların kütüphanede, 1 yani Roma döneminde o büyük salonlarda okunduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Zaten kamu kütüphanelerinde okuyucuya ödünç kitap verilmesi gibi düzenli ve kurumsal bir hizmet ancak 19. yüzyılda gerçekleşmiştir.

Traianus döneminden kalma

yazıtındaki iki paragraf kütüphane idaresiyle ilgilidir (Resim 12 1). Yazıtta şöyle denir: “Hiçbir kitap dışarıya verilmeyecektir, zira buna yemin ettik. Kütüphane birinci saatten altıncı saate kadar açık olacaktır.” Kütüphane personeli dışarıya kitap vermeyeceğine dair yemin etmek zorunda kalmışsa, bunun bir nedeni vardı mutlaka: Belli ki bu genel kural zaman zaman çiğneniyordu.

Kitap ödünç almak isteyen kişi imparator ailesindense eğer, Palatium kütüphanesinde kuralların göz ardı edilmesinde şaşırtıcı bir taraf yok. Fakat belli ki, saray hocası olarak tanınan ve saygın bir şahsiyet olan Fronto’nun gönderdiği köleye bile kitap veriliyordu

Kütüphaneye gelenlerin aradıkları kitabın orada olup olmadığını öğrenmek amacıyla kullandıkları. kataloglar vardı mutlaka, zira iyi idare edilen özel kütüphanelerde bile mutlaka bir katalog bulunurdu. Bu indices muhtemelen yazın türüne göre düzenlenmişti, örneğin, epik şairler, filozoflar, tarihçiler, hatipler vs; temelde Kallimakhos’un Pinakes’ine benzeyen bu kataloglar elbette daha kısa tutulmuştu ve kitabın ve yazarın adıyla sınırlıydı. Bu katalogların yine Pinakes gibi tablet biçiminde olduğunu varsayarız. Bir kodlama sistemi de vardı mutlaka ve bunun için kitap dolaplarının da numaralandırılması gerekiyordu – Historia Augusta’nın yazarı (Tacitus 8, 1)

Bibliotheca Ulpia’daki 6 no’lu bir dolaptan söz eder. Kitap kodları, ruloların ucundan sarkan sillyboi üzerinde yazıyordu muhtemelen. Kütüphaneye gelenlerin dolapları açıp istedikleri kitabı alamadıkları, istenen kitabı kütüphanecinin okuyucuya verdiği Gellius’un iki ifadesinden açıkça bellidir bence: “Bir gün Traianus tapınağının kütüphanesinde otururken (sedentibus) başka bir eser istediğim halde (quaerentibus), bana eski praetor’ların  beyannameleri (edicta)* getirildi,” (ll, 17.1). Bir başka yerde şöyle der: “Ben, Apollinaris Sulpicius ve bazı arkadaşlanmız Domus Tiberiana kütüphanesinde oturuyorduk (sederemus) ki, tesadüfen Marcus Cato Nepos başlıklı bir kitap getirildi,” (13, 20.1). Demek ki insanlar kütüphanede oturuyor, istenen kitabın getirilmesini bekliyorlardı. Antik· kaynaklarda ismen belirtilen bir başka kütüphane müdürüne rastlamayız. Kütüphane müdüründen başka bir makam sahibi daha vardır: procurator bibliothecarum [kütüphaneler yöneticisi] ya da a bybliothecis [kütüphanelerden sorumlu kişi]. imparatorların kamu kütüphanelerine ne kadar büyük bir önem verdikleri, procurator’ların aldığı maaştan da bellidir. Bazı procurtor’lar, örneğin yılda 200 000 sestertius gibi yüksek bir maaş alan Dakya eyalerinin procurator’u kadar çok para kazanıyorlardı.

Yalnızca kamu kütüphaneleri değil, eğer kütüphane sahibi belirli bir düzene ve koleksiyonunu büyütmeye önem· veriyorsa, özel kütüphaneler bile personel gerektiriyordu. Bu nedenle, kitaplada haşır neşir olmak için gereken eğitime sahip bazı kölelere kütüphanecilik öğretiliyordu.

Kütüphaneciliği ele alan Yunanca ve Latince eserlerden bir tanesi bile günümüze ulaşabilmiş olsaydı, antikçağdaki kütüphanecilik hakkında çok daha fazla bilgiye sahip olurduk. 10 Bu yalnızca kitap seçimi sırasında izlenen ölçütler için geçerli değildir; bu ölçütleri ilk kez İÖ 2. yüzyılda Pergamonlu alim Arternon “Kitap Koleksiyonculuğu Üzerine” (Peri synagoges biblion) ve “Kitaplardan Yararlanma Üzerine” (Peri biblion khreseos) adlı yazılarında ele almış (Athenaios 12, 515e; 15, 694a-c), İS 2. yüzyılda Bybloslu Herennios Philon bu konuyu “Kitap Seçimi ve Alımı Üzerine’ (Peri kteseos kai ekloges biblion) adlı büyük eserinde ayrıntılarıyla işlemiştir. Bu eserlerden bir tanesi bile elimizde olsaydı, kütüphaneterin tüm yapısını bilirdik. Caesar tarafından Roma’nın ilk kamu kütüphanesini kurmakla görevlendirilen Varro, kaybolan eseri De Bibliothecis’te kütüphanelerle ilgili başka bazı konuların yanı sıra bunları da ele alınıştı mutlaka.