“Cennette duyacağım” –
Yaşamının son döneminde işitme yetisini tamamen yitiren Beethoven’ın son sözleriymiş bunlar. Dünyayı kavrama ve kendini ifade etme becerisini sesler üzerine inşa etmiş bir insanın sesi yitirmesinin ona neler hissettirdiğini anlatan en etkili ifade budur sanırım. Tutkuyla bağlı olduğun bir yetiden yoksun kalmanın, insana yaşattığı duygusal eksikliğin daha güçlü bir ifadesi olabilir mi bilmiyorum. Beethoven’ın yaşadığı trajik açmaz ve bu süreç içinde ortaya koyduğu eserler bana hep hayret vermiştir. Bir yandan da sormadan edemediğim şu soru zihnimde dolanıp durmuştur. Tüm bunları yaşamamış olsaydı yine aynı Beethoven’dan ve büyüleyici eserlerinden bahsediyor olur muyduk? Sanırım hayır.
Bu hafta yaşamını Beethoven gibi müzik üzerine kuran, her şeye seslerin penceresinden bakan ve geleceğine de müzikle yön vermeye çalışan biri olan Bay Holland’ın öğretmenliğe ve öğrencilerine yaklaşımını, Holland’ın özel hayatının içerdiği çıkmazları kullanarak ve uzun bir dönemin toplumsal olaylarını fonuna alarak anlatan bir film olan Sevgili Öğretmenim / Mr. Holland’s Opus üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım.
Yönetmenliğini Stephen Herek’in üstlendiği filmin başrolünde Richard Dreyfuss yer alıyor. Deneyimli oyuncu bu filmdeki performansı ile En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterilmişti. 1995 yılında ABD’de gösterime giren film ülkemizde 1996 yılında seyirciyle buluşma şansını yakalamıştı.
Zoraki Öğretmen
Bay Holland kendini besteci olarak tanımlıyor. En büyük hayali bir gün başyapıt niteliğinde bir eser ortaya koymak ve bununla müzik tarihine adını yazdırmak… Bu sayede ekonomik sıkıntıların üstünde oluşturduğu baskıdan kurtulacağına ve daha da iyi besteler ortaya koyabileceğine inanıyor. Buraya kadar her şey yolunda, fakat bu büyük bestesini yapana kadar yaşamını sürdürecek parayı kazanması gerekiyor. Artık bar ya da otellerde sahne almak istemediği için de mecburiyetten bir lisede müzik öğretmeni olarak çalışmaya başlıyor.
Buraya kadar bahsettiklerim filmin ilk bölümü olarak tanımlayabileceğim bir saatlik süreyi yansıtan bir girizgâh. Bu bölümde izleyici, Bay Holland’ın yavaş yavaş nitelikli bir öğretmen oluşuna tanık oluyor. Onun, bu süreç içinde yaşadığı krizler ve zorluklar stereotip olarak kullanılan iki öğrenci üzerinden bize yansıtılıyor. Bay Holland bu dönemde iki öğrencisiyle yaşadıklarını bir geribildirim mekanizmasına dönüştürüyor. Burada fark ettiği olumsuzlukları aşmak için kendince yöntemler geliştiriyor ve süreci başarılı bir şekilde yönetip istediği çıktılara ulaşıyor.
Film, 1960’lı yıllarda başlayıp 1990’ların ilk yarısına kadar uzanan otuz yıllık bir süre boyunca Bay Holland’ın yaşamını, öne çıkan gelişmeler üzerinden anlatıyor. İlk bir saatlik sürede öğretmenlik yaşamının inişli çıkışlı akışına kamerasını çeviren yönetmen, ikinci bir saatlik sürede işe Bay Holland’ın özel yaşamına odaklanıyor. Burada içine düştüğü çıkmazları yönetme tarzını, yaşanan trajik durumlardaki tepkilerini ve yol ayrımlarında yaşadığı karar alma süreçlerini taşıyor perdeye. Filmin bu bölümü, seyirciye bazen “Neden sınıftan ve okuldan bu kadar uzaklaştık?” sorusunu sorduruyor ama film finaliyle bu sorunun cevabını da veriyor. Ben filmin kapanışını izlediğimde, yaşama bütünlüklü bakma isteğinin yönetmeni böyle bir yola sevk ettiği kanaatine vardım.
Yönetmenin yerinde buluğum bir diğer tercihi ise otuz yıllık süreçte Amerika’yı ve dünyayı derinden etkileyen olayları filmin fonuna yerleştirmesi. Bunlar üzerinden de film içinde yan hikayeler kurması filmi güçlendirmiş. Yalnız bu süreçte yaşanan bazı olaylara yer verirken (J.F.K. suikati ya da Vietman işgali) bazılarına hiç değinmemesi (ırkçılık, ku klux klan gibi) bende biraz kolaycı davrandığı izlenimi doğurdu.
Film boyunca Bay Holland’ın birçok hatasına tanık oluyoruz. Sonrasında ise süreç içinde bununla yüzleşmesini ve bu hataları telafi etmek için ortaya koyduğu çabayı izliyoruz. İster mesleki yaşantımız ister özel yaşamımız olsun bizi doğru adımlar atmaya götüren ya da içinden çıkılmaz bir duruma sokan sanırım hatalarımızdan sonraki davranma biçimimiz. Bu seçim, herkesin özgür iradesine kalmış. Yalnız bu seçimin sonucunda ortaya çıkan toplam, inkar etmenin mümkün olmadığı yaşamımızın ta kendisi. Bu süreci yönetme şeklimiz sonucunda ya ortaya Bay Holland gibi bir Opus koyacağız ya da …
Sevgili Öğretmenim iki saati aşan süresiyle izleyicisine eğitim ve yaşam üzerine hoş bir seyirlik sunuyor. İyi seyirler
Not: Yaşasın 1 Mayıs !
Sezer DEMİR