Home » Eğitim » Ebeveynlerin “Çocuğum Geri Kalıyor” Korkusu

Ebeveynlerin “Çocuğum Geri Kalıyor” Korkusu

İki aylık bebeğine sesli harfleri öğretmeye çalışan bir anne gördüğünüzde ne düşünürsünüz? Ya da beş aylık bebeğine yürümenin inceliklerini öğretmeye çalışan bir baba hakkında ne hissedersiniz? Tahminen zamanlarını boşa harcamak için yapabilecekleri en iyi şeyi yaptıklarını düşünürsünüz. Çünkü öğretmek şöyle dursun, iki aylık bebekler zaten konuşamaz ve beş aylıklar da yürüyemez. Konuşmak ve yürümek çocukların kendi kendilerine öğrendikleri şeylerdir. Şimdi, bu bebeklerin açık bir şekilde gelişimlerinin ötesindeki bu becerileri edinmeyi başaramadıklarını hayal edin. Bu ebeveynler çocukları geri kalıyor diye endişelenmeye başlarlar. Eğer onlara bir doktor, çocuklarının geri kaldığını söylerse, bu doktorun ya işinin ehli olmadığını ya da acımasız biri olduğunu düşünürüz.

child_2069388b

Ancak çok üzücü ki böyle şeyler oluyor. Bebeklere okuma öğretilebileceğini ve bebeklerin yürümesine yardımcı olan araçlar olduğunu ileri süren “sahtekarlar” var. Her ne kadar bazı saf ebeveynler bu yanlış girişimlerin albenisine kendilerini kaptırsalar da, çok şükür ki çoğumuz bu konularda endişelenmek yerine aslında her çocuğun stressiz bir şekilde hiçbir özel müdahale olmadan konuşmayı ve yürümeyi öğrendiğini gayet iyi biliyoruz.

Kendi kızım ilk kelimesini üç aylıkken söyledi. Onunla oynarken ve ilgilenirken bana sürekli “Baba” derdi. 6 aylık olmadan önce tam cümleler kurmaya başlamıştı. Aynı “ileri” çocuk ilk yaş gününe kadar emeklemedi ve neredeyse 20 aylık olana kadar da yürümedi. Yani bazı akranlarının inanılmaz gerisindeydi. Bugün, tahmin edebileceğiniz gibi diğer ergenler gibi yürüyor ve konuşuyor. Her geri kaldığında bir süre sonra diğerlerini yakaladı, her ileri gittiğinde bu sefer başkaları onu yakaladı.

Kazanç uğruna yeni ebeveynlerin güvensizliklerinden faydalanmak korkunç bir şeydir ve her ortaya çıktığında karşısına dikilip savaşılmayı hak eder. Hatta küçücük çocuklar için “çocuğunuz geri kalıyor” söylemi her kullanıldığında, bu neredeyse bir suç olarak kabul edilmelidir ki bu yazıyı yazma sebebim de budur.

Son birkaç yılda dünyanın pek çok ülkesine gidip oradaki öğretmenlerle ve ebeveynlerle konuşma şansım oldu. Gittim her yerde çok garip bulduğum “okula hazır olma” kavramı hakkında tartışırken buldum kendimi. Biz buna Amerika’da “anaokuluna hazır olma” diyoruz ve bu bizim için okumaya hazır olmak anlamına geliyor. Görünen o ki ülkemizdeki ilgili otoriteler aileleri şu konuda endişeye sürüklemeye karar verdi: Eğer çocuğunuz beş yaşına geldiğinde okumaya başlamadıysa yaşıtlarından geri kalmış demektir. Üstelik bunu, konu hakkında yapılmış bütün araştırmalar örgün okuryazarlık eğitiminin bir çocuk yedi ya da sekiz yaşına gelene kadar başlamaması gerektiğini önermesine rağmen yapıyorlar. Şimdiye kadar yapılan bütün araştırmalar, tıpkı erken konuşmanın ya da yürümenin hiçbir uzun vadeli faydası olmadığı gibi erken yaşta okumayı öğrenmenin de hiçbir uzun vadeli faydası olmadığını söylemesine rağmen ebeveynlere ve öğretmenlere çocuklarının geri kaldığı söyleniyor. İşin aslı pek çok bilimsel çalışma şöyle diyor: Eğer okuryazarlık eğitimi çok erken başlarsa – 5 yaş gibi – çocuklar motivasyonu daha düşük okuyucular olmaya ve okuduklarını kavrama konusunda daha az becerikli olmaya meyilli bir şekilde büyüyorlar. Böyle giderse, bu “okula hazır olma” korku tüccarlığı, eğitimcilik işini düpedüz kötüye kullanmaya dönüşebilir.

Bence en kötüsü ve en affedilemez olanı, beş yaşındaki çocukların geri kaldığını iddia etmenin acımasızlığı. Ticari çıkarları uğruna berbat “mallarını” insanların korkularıyla oynayarak satmaya çalışan insanlar kötüdür. Ama bunu okullar yapmaya başladığında, bunu öğretmenler yapmaya başladığında bu gerçekten vicdansızlığa dönüşür.

Bir öğretmen olarak meslektaşlarıma buradan seslenmek istiyorum: Öğretmenler bu ticari kaygılara ortak olmaktan çok daha fazla bilgiye sahipler. Bu kaygılar çocuklar için, aileler için ve toplum için kötüdür. Bu işin profesyoneli bizleriz. Biz öğretmenler sesimizi daha fazla çıkarmalıyız, bilimsel araştırmalara dikkat çekmeliyiz, kendi deneyimlerimize güvenmeliyiz. Eğer işimizi kaybetme korkumuz yüzünden küçük çocukları gelişimsel olarak “uygunsuz” diye etiketlemeyi reddedemiyorsak, potansiyel olarak zararlı olan “hazır olma” zırvasına karşı gelemiyorsak, en azından Amerika’da artık çocuk suistimaline dönüşmüş olan “Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın” projesinde yer almayı reddebilirsiniz. Eğer bunu da yapamıyorsak o zaman belki de kendimize bu işin profesyoneli demeyi hak etmiyoruz.