Home » Eğitim » DÜŞÜNCE GÜCÜ Düşünmenin Tadına Nasıl Varılır?

DÜŞÜNCE GÜCÜ Düşünmenin Tadına Nasıl Varılır?

DÜŞÜNCE GÜCÜ

Düşünmenin Tadına Nasıl Varılır?

Beyniniz sahip olduğunuz en değerli varlıktır. Onu kullanmanın tadına varamı-yorsunuz, çünkü düşünmek ciddi, zor, üstelik SIKICI bir iştir.

Kimi insanlar, düşünmenin yalnızca bir zeka işi olduğuna inanırlar. Ayrıca sanırlar ki ancak yüksek bir zeka katsayısı (IQ) ile doğmuşsanız düşünebilirsiniz, eğer zeka katsayınız düşükse vay halinize. Oysa bu, tümüyle saçmadır. Deneyimlerine göre son derece zeki birçok insan, kötü birer düşünürdür; yalnızca görüşlerini nasıl savunacaklarını bilirler, ama hepsi o kadar. Zeka katsayısı düşük birçok kişi ise çok iyi birer düşünür olabilir.

Zeka bir arabanın motor gücüne benzer. Motor gücü fazla olan bir araba, yüksek hız yapabilir. Oysa, iz bu çok güçlü arabayı kötü kullanabilirsiniz. Arabanın motor gücü gibi zeka da saklı bir güçtür. Düşünme ise insanın zekasını kullanıp yönettiği kişisel bir beceridir.

İyi Sürücü Olmayı mı Yeğlersiniz? Kötü Sürücü Olmayı mı?

Herşey size bağlı. Düşünme yalnızca doğru yanıtı bulma işi değildir; aklı bilinçli olarak kullanma ve bundan zevk alma işidir.

Düşünmeyi öğrenme zahmetine niye katlanalım? Neden bunu zamana bırakıp yavaş yavaş öğrenmeliyim?

Çünkü zamanla öğreneceğiniz düşünme biçimi çok sınırlı kalabilir.

Algılama

Düşünmeyi bilen kişi işe yarayacak seçenekler üretebilir, karar verebilir, sorun çözebilir, ileriye dönük planlar yapabilir.

BU NE? Sorusunun yanıtı tanımadır. Tanımada en kestirme yol bildiğiniz yoldur.

Yaşantınız bilip tanıdığınız şeylerle uğraşmakla geçer. Her şeyin bir ETİKET’i olsaydı ne iyi olurdu.

Gerçekte nesnelerin çoğu etiketlenmiştir, ancak bu etiketler zihnimizdedir. Kendi etiketlerinizi kendiniz belirlersiniz. Bir etiket yerini almışsa artık onun neyi gösterdiğini bilirsiniz. Dondurmaya yersiniz. Otobüsle yolculuğa çıkarsınız.

Üzerinde “elma” yazılı kutudan bir elma aldığınızda bunun bildiğiniz elma tadında olmasını beklersiniz.

Zihnimiz tanıdığımız bütün nesnelere nasıl birer ETİKET yapıştırıyorsa aynı etiketi taşıyan her şeyi de aynı kutuya yerleştirir.

Çok güçlü bir sistemdir bu. Bir nesneyi tanımamız, onu ilgili olduğu etiketli kutuya yerleştirmemiz demektir. Sonra kutu üzerinde bulunan açıklamaları anımsayınca onunla ne yapmak gerektiğini biliriz. Bu açıklamaları ya kendimiz yazmış ya da başkalarından devralmışızdır. Bütün bunlar yaşamımızın son derece düzenli, rahat, daha kolay olmasını sağlar.

Etiketlenmiş kutudan bir şey çıkarmak işin kolay yanıdır. Zor olan, neyin hangi kutuya yerleştirileceğini bilmektir. Buraya mı, yoksa şuraya mı koymalı? Sözgelimi, mantar türünden bir şeyle karşılaştınız; acaba bu yenilen türden mi, yoksa zehirli bir mantar mıdır?

Bir şeyin ne olduğu konusunda tahminde bulunabilirsiniz. Oysa söz konusu olan ilk kez karşılaştığımız ve tanımadığımız bir şeyse yapmamız gereken, onunla ilgili etiketi ve açıklamayı başka birinden alıncaya dek beklemektir.

Kimi zaman çok iyi bilinen bir şeyi tam olarak göremeyebiliriz. Bu durumda bazı parçalarından yola çıkarak resmi tanımayı başarabilirsiniz. Bu parçalara İPUCU diyoruz.

Bir şeyi tanıdıktan sonra onu zihnimizde özel bir kutuya yerleştirmenin birçok yararı vardır. Yaşamı kolaylaştırır. Yapılacak tek şey nesneyi tanımaktır, işte o zaman onunla ne yapacağınızı da bilirsiniz.

KÜMELERE AYIRMA

Kavramlar

Aklımız benzer iki şeyi TANIMA ve aralarında İLİŞKİ KURMA konusunda deneyimlidir.

Başlangıçta oldukça değişik görünen nesneler bir ORTAK KAVRAM ile ilişkilendirilebilir.

Nesneleri çok geniş kavramlar altında toplamak kolaydır. Oysa SINIRLI KAVRAMLAR ile bunu yapmak çok daha zordur.

NE OLABİLİRLER?

Olabilirlikler

Olabilirlikler düşünmenin ve insan gelişiminin İTİCİ GÜCÜ’dür.

Olabilirlikler, açık seçik göremediğimiz eski ya da yeni nesnelerle yüzleşebilmemizi sağlar. Zihnimizde bir olabilirlik tasarlar, sonra da bunun gerçeğe ne derece yakın olduğunu anlamaya çalışırız.

Beyin yalnızca görmeye hazır olduğu şeyleri görebilir. Bu nedenle biz, yeni olabilirlikler yaratıp beynimizi hazırlamadıkça YENİ DÜŞÜNCELERİ ve YENİ ÖRNEKLERİ göremeyiz.

BU UYGUN MU?

Yargılama

Yargılama, düşünme eyleminin en yaşamsal bölümü sayılabilir.

Bu uygun mu? BU UYAR MI? Tamam mı?

Zihnimizde neyin nasıl olması gerektiği konusunda bir düşünce vardır. Bir şeyin buna uyup uymadığını yargılarız. Tanıma, işte bu yargıya dayanır. Alışılmadık görünümde bir kedi ya da köpekle karşılaştığınızda, bu sizin zihninizdeki kedi ya da köpek kavramına uyar mu? Yoksa tümüyle değişik mi gelir? Bir köpek yarışmasının uzman seçicisi olsanız her cinsten hangi köpek zihninizdeki “doğru” kavrama uygun geliyorsa onu seçersiniz.

Deneyimlerimiz, olayların nasıl geliştiğini ve koşullar değişince neler olduğunu zihnimizde canlandırmamıza yardımcı olur. Böylece bunları değerlendirerek davranışlarımızın doğru olup olmadığına karar veririz.

Her oyunun kendine özgü kuralları vardır. Trafik kuralları vardır. Yasaların koyduğu kurallar vardır. Dilbilgisinin ve matematiğin de kuralları vardır. Bu kurallara uyup uymadığına bakarak bir şeyin “doğru”luğunu yargılarız.

Çoğu kez kolaymış gibi görünse de birçok konuyu yargılamak her zaman kolay değildir. “Acaba” dediğiniz durumlar vardır. Bir KARAR vermemiz gerekebilir. Oysa kimi zaman bu karar, istediğimizce sağlam temellere dayanmayabilir.

Ne zaman bir karar verecek olsak, DENEYİM, BEKLENTİ ya da SEZGİLE-RİMİZE başvururuz. Bir bilim adamının kendi alanıyla ilgili sezgileri vardır. Bir aşçı da hangi tadın uygun olduğunu sezer.

Yargılamada en önemli nokta karşılaştırmak için neye bakacağınızı bilmektir. Belli bir kural ya da tanıma göre bir şeyi diğer bir şeyle karşılaştırmak başka, bir şeyi içinde bulunulan anın gereksinmelerine göre karşılaştırmak daha başka bir şeydir. Bu gereksinmeler karmaşık bir yargının çatısını oluşturabilir. Sözgelimi, lokantada bir müşteri menüyle ilgili bir yargı oluştururken şöyle düşünülebilir: “Canım balık dışında, ağır soslar içermeyen bir et yemeği istiyor”. Menüden bu yargıya uygun bir seçim yapılır. Menüde buna uygun bir yemek bulunmuyorsa, bir uzlaşmaya varılır.

BAŞKA YOLLARDA VAR MI?

Seçenekler

Kavşaklardaki trafik levhaları izleyebileceğiniz YOL SEÇENEKLERİ’ni gösterir. Hangi seçeneğin amacınıza uygun olduğuna hemen karar vermek durumundasınız.

Seçenekler aynı amaca yönelik olmalıdır.

Kimi zaman seçenekler size sunulur; kimi zaman da seçenekleri kendiniz yaratmak zorunda kalırsınız. Seçenekler size sunulduğunda bütün yapacağınız, içlerinden birini seçmektir. Öte yandan, önce olabilir seçenekleri yaratıp sonra da içinden birini seçmeniz de gerekebilir.Oysa kimi zaman yanıt, kolayca bulunmayabilir. Ortaya sürülen seçeneğin gerçek bir seçenek olup olmadığı kişisel kararlar sonucu ortaya çıkabilir.

Kimi durumlarda, iki seçenek düzeyi vardır. Birinci düzeyde, iki şey ya da durum arasında bir mantık bağı kurabilmek için oldukça yoğun bir zihinsel çalışma yaparız. Bu ise yeni seçenekler yaratmak ve eldekileri de gözden geçirmek demektir. İkinci düzeyde ise değişik mantık ilişkileri aranır.

Genellikle, içinde bulunduğumuz anın gereksinmelerini karşılayacak bir seçenek bulana dek arayışımızı sürdürürüz. Bu iyi bir düşünme biçimi değildir. İşe yarayan bir seçenek bulmuş olsak bile daha başka geçerli seçenekler de aramamız gerekir. Bulduğumuz ilk uygun seçeneğin bulunabileceklerin en iyisi olduğuna inanmanız için hiçbir neden yoktur.

Her şeyin yolunda gittiği açıkça görülen durumlarda bile DAHA İYİ SEÇENEKLERİ arayıp bulmaya çalışmalıyız. Gelişme ve ilerleme ancak daha iyi seçenekler bulunmasıyla gerçekleşir.Belirli bir durumda olası seçeneklerin hepsini birden bulmak kolay iş değildir. Kimi zaman o denli çok seçenek ortaya çıkar ki bu kez seçebilmek olanaksız hale gelir.

Bununla birlikte var olan seçeneklerden başka seçenekler bulmaya çalışmak da uğraşmaya her zaman değer. Bu yönde fazladan gösterilecek çabalar, daha önce dikkate alınmamış özgün ve değerli bir seçeneği ortaya çıkarabilir. Fazladan yapılan bu çalışma, duruma uygun ve geçerli bir başka seçeneği bulmamızı sağlayabilir.

DEĞİŞİKLİK NEREDE?

Karşılaştırma ve Seçme

Doğal Olarak, karşılaştırmanın iki yönü vardır.

NERESİ değişik? NERESİ AYNI?

Bilim adamları yıllarca, Okyanusta papağanının tümüyle yeşil olanıyla tümüyle kırmızı olanını değişik iki tür sandılar. Sonunda, bu yemyeşil ve kıpkırmızı kuşların Eclectus türünün erkek ve dişisi olduğunu anladılar.

KARŞILAŞTIRMA bize yeni sonuçlara varma olanağı sağlar.

Yeni bir şeyle karşılaştığımızda, onun hangi özelliğinin eskiden beri bildiğimiz bir şeyin bir özelliğiyle “aynı” olduğunu bulmaya çalışırız. Bu, yeni şeye de bildiğimiz şeye gösterdiğimiz dikkatle bakmamızı gerektirir. Sonra, yeni ile bildiğimiz arasındaki değişiklikler üzerine eğiliriz. Sonunda, yeni şey için de zihnimizde etiketli bir “kutu” oluştururuz, artık ondan sonra onu kendi kutusu çerçevesinde okuyabiliriz.

Aynı gibi görünen şeyler çok değişik olabilir. Çok değişik görünen iki şey de birbirinin aynı olabilir. Bilinmeyen canlı türleri böyle bulunuyor. Buna “toparlama” ve “ayırma” denir. Değişik görünen şeyler bir yerde toparlanır, aynı görünenler ise birbirlerinden ayrılır.

Kimi zaman minik ayrımları bulmak için çok dikkatle bakmak gerekir. Böyle durumlarda zihnimizi, ayrımı saptamak için çalıştırır ve onu buluruz. Bu, ayrımın çok önemli olduğu anlamına gelmez. Her insanın kulakları değişik biçimdedir, ama bu ayrımın gerçekte hiçbir değeri yoktur. Yeni bir düşünceyi kabul etmemek için en çok kullanılan bahane bunun zaten var olan bir görüşün “aynısı” olduğunu ileri sürmektir. Böyle durumlarda yeni düşünceyle eskisi arasındaki ayrımı dikkatle incelemek gerekir; söz konusu ayrım küçük görünebilir, ama bizi yepyeni bir yöne de götürebilir.

SEÇME VE KARAR, seçeneklerle, karşılaştırma ile, yargıyla bağlantılıdır. Seçme yoksa seçenek de yoktur. Seçenekleri yargılayıp en iyisini belirleriz.

Karar, seçimi belirler. En yalın seçim, bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya karar vermektir.

Her kararın ya da seçimin iki evresi vardır.

Birinci evre

Elde bulunan seçeneklerin belirlenmesidir. Bu evrede yeni seçenekler bulunması için de çaba gösterilebilir. Diğer seçeneklerden ikisinin birleştirilmesiyle yeni bir seçenek yaratılabilir. Belirli bir seçenekte karar kılmanın sonuçları ne olabilir? Kısa ve uzun erimli sorularına bakarız. Zorluklarını, sorunlarını ve olası tehlikelerini irdeleriz.

İkinci evre

Tümüyle belirli bir seçimi yapacak ya da kararı verecek olan kişiyle ilişkilidir. Bu kişinin gereksinmeleri nelerdir? Nelerden hoşlanır, beğenileri nedir? Seçimini etkileyen koşullar nedir? Önceliklerinin sırası nasıldır? Önem verdiği değerler hangileri olabilir? Yapacağı seçim ya da vereceği karar hangi amaca ya da hedefe yöneliktir?

PARÇALARI NELERDİR?

Çözümleme

Çözümleme insanın düşünme sisteminin belli başlı süreçlerinden biridir. Karmaşık bir durumu, bilip tanıdığınız küçük parçaları nasıl ayırabilirsiniz? Çözümleme, her alanda her zaman yapılacak işlemlerin anahtarıdır. Dünyada, birçok şey oldukça karmaşık yapıdadır. Bildiklerimiz ise çoğunlukla yalın şeylerdir. İşte bu nedenle, karmaşık şeyleri bildik, tanıdık, küçük küçük bölümlere ayırmamız gerekebilir.

Düşünmenin iyi sonuç vermesi, çözümlemedeki başarıya bağlıdır. Burada iki büyük tehlikenin varlığından söz etmeliyiz. Birçok kişi çözümlemenin ve karar vermenin yeterli olduğuna inanacak biçimde eğitilmişlerdir. Bu hiç de doğru değildir. Gelişmenin gerçek itici gücü yaratıcılık ve olabilirliklerdir. Başka bir tehlike ise karmaşık bir sistemin yapısının yalnızca parçalarına bakarak saptanamamasından gelir. Bir hayvanı kesip parçalara ayırırsanız artık o parçalardan hiçbiri gerçek bir hayvan davranışı gösteremez.

Sakıncalarına karşın çözümleme, düşünmenin ÇOK ÖNEMLİ bir parçasıdır.

Kimi zaman ayrı ayrı olan parçalar, bir araya getirilerek bir bütün oluşturur. Sözgelimi marangoz, mobilya yapmak için bir ağacı önce parçalar, ayrı ayrı biçim verdikten sonra da bunları bir araya getirir.

Kimi zaman ise ayrı ayrı değil, üst üste gelmiş bir durumda bulunurlar. Son biçimini almış değişik parçaların ayrılıp sınıflandırılması gerekir. Birbiriyle ilişkili birçok parçadan oluşan karmaşık bir durumun çözümlenmesi, fiziksel olarak var olmayan, ama zihnimizde yer eden bazı etmenleri düşünmemizi gerektirir.

Çözümleme, ya var olan ya da SON DURUMA göre düzenlenmiş doğru parçaları ortaya çıkarır. Oysa bu parçaların neler olması gerektiği yönünde verdiğimiz karar, konuya doğrudan doğruya bakış açımızla ilintilidir. İşte buna, ALGILAMA diyoruz.

NE GÖRÜYORUM?

Algılama

Algılama, düşünmenin en önemli bölümüdür. Algılama, belirli bir anda çevremizdeki dünyayı görme ve değerlendirme biçimimizdir.Algılama bütünüyle deneyimlere dayanır. Algılama ruhsal durumumuzu, o andaki gerek-sinmelerimize ve düşünme becerilerimize bağlıdır.

Bir şeye bakmanın DOĞRU yolu nedir?

Kimi zaman bir şeyi tanımanın bir tek “doğru” yolu vardır. Arabayla giderken yolun ilerisinde iyi seçemediğiniz bir şey görmüşseniz, bunun ne olduğu konusundaki kararınızın “doğru” olup olmaması çok önemlidir. Çoğu durumda algılama, bir seçme işleminin sonucudur. Algılama, önümüze olabilirlikler serer. Biz bunlardan birini seçer ya da birkaç olabilirlik daha ortaya koyabiliriz.

Algılama, değişiklikle ilgilidir. Aynı şeyi nasıl olur da değişik biçimlerde görebiliriz? İçinde su olan bir bardağa bakarak yarısına kadar dolu olduğunu söyleyebilirsiniz. Aynı bardağa bakıp yarısının boş olduğunu da söyleyebilirsiniz.

Çoğu durumda, algılamamızda oluşan değişiklikler, o duruma bağlı olarak aklımıza gelen olabilirliklerle ilgilidir. Algılama gücümüzün sınırlarını genişletmek isteyebiliriz. Bu da algılamanın önemli bir özelliğidir. Bakış açımız ne denli geniş? Başka neleri dikkate alıyoruz.?

SEÇME algılanmanın çok önemli bir yönüdür. Bakmak istediğimiz şeyler nelerdir? Dikkatimizi nereye YÖNLENDİRİYORUZ?

Kimi zaman hemen dikkatimizi çeken şeylerle karşılaşırız. Kimi zaman da dikkatimiz bir şeyden başka bir şeye kayıverir. Dikkatimizi bile bile bir yöne çevirmek için belli bir çerçeveye gerek duyduğumuz da olur.

NE HİSSEDİYORUM?

Değerler ve duygular

Ne olursa olsun, değerler ve duygular az çok DÜŞÜNEN herkes için, her şeyden daha önemlidir.

Değerler ve duygular amaçlarımızı belirler. Bu, elde etmeye değer bir şey mi? Neden? Değerler ile duygular insanlarla, nesnelerle ve davranışlarımızla ilgili yargılarımızı çok etkiler. Değerler ve duygular, düşüncelerimizin sonuçlarından hoşnut olup olmadığımızı ortaya çıkarır.

Bu, düşünmeyi bir kenara itip yalnızca duygularımıza güvenmemiz gerektiği anlamına mı gelir? Kesinlikle hayır.

Düşünmenin amacı, kafamızdaki dünyayı bir düzene sokmak, böylece duygularımızı ETKİN KILABİLMEKTİR-yalnızca kendimiz için değil, başkaları için de…

Duygularımız size, anlaşamadığınız biriyle kavga etmenizi söyleyebilir. Düşünme ise iki tarafı da mutla edecek bir çözüm üretebilir. Değer ve duyguların, düşünme olmaksızın yeterli olacağını savunmaktan daha tehlikeli bir şey olamaz. Dünyadaki birçok savaş ve kıyımın kaynağı işte bu düşüncedir.

Üzerinde düşünülmemiş duygular ve değerler tehlikelidir. Düşünmemiz gereken üç önemli şey vardır.

Birincisi

Belirli bir durumda duygularımızın ve değerlerimizin neler olduğunun bilincine varmak ve onları kabul etmektir.

İkincisi

Değer ve duygularımızın söz konusu durumla ilgili olarak düşüncelerimizi nasıl etkilediğini görmektir.

Üçüncüsü

Belirli bir durumda, değerlerin ve duyguların haklı ve yerinde olup olmadıklarını düşünmektir.

Değerler ve duygulara ilişkin en az iki büyük sorun daha vardır. İlk sorun, sizin değerlerinizin ve duygularınızın başkalarının değer ve duygularıyla uyuşmayabileceğidir. Bunlar, toplumun geneline ya da bir kesimine ters düşebilir. Sözgelimi, çevrecilerin değer ve duyguları sanayicilerinkinden çok daha değişik olabilir.

Duygu ve değerlendirmelerle ilgili ikinci sorun, şu anda yüksek değer verilen bir şeyin sonradan değerini yitirmesidir. İçeceğiniz ikinci kadeh size zevk verebilir. Oysa daha sonra bir kazaya yol açarsanız ya da içkili araba kullanmaktan ceza alırsanız…işte size pek çok olumsuz değer.

Durum bunun tersi de olabilir. Çocuğa diş fırçalamak çoğunlukla sıkıcı gelir, oysa diş fırçalamanın yararlarını ilerde anlayacaktır. Arkadaşlarınız eğlenerek günlerini gün ederlerken ders çalışmak size zor gelir, ama okulu bitirdikten sonra sizin durumunuz onlarınkinden çok daha iyi olabilir.

Başkalarının duygularına karşı duyarlı olmak duygular konusunun önemli bir yanıdır. Bunu yapabilmek için başkalarının duygularını anlamak gerekir. Kimi insanlar, bu konuda diğerlerinden daha başarılıdır.

Doğal olarak, olumlu değerler ve olumsuz değerler vardır. Bunlar hem kişiden kişiye hem de koşullara göre değişebilir.

BUNU NASIL TASARLARIM?

Tasarlama

Bir AMACA ULAŞMAK için parçaları bir araya getirmektir.

Tasarlama sırasında akılda tutulması gereken üç nokta vardır :

  1. Ne ELDE ETMEYE çalışıyorum? Bu amacınızdır.
  2. Dikkate alınacak YARDIMCI ve KISITLAYICI etkenler nelerdir/
  3. Eldeki MALZEMELER nelerdir?

Tasarlama, bir şeyin DIŞ GÖRÜNÜŞÜNDEN çok daha fazlasını içerir. Öyleyse hangisinin EN İYİ olduğuna nasıl karar veririz?

Görünüşte bakarak hangisinin daha iyi olduğuna karar vermek olanaksızdır.

BUNU NASIL ÇÖZERİM

Sorun çözme

Sorun, genellikle kurtulmak istediğimiz ya da üstesinden gelmeye çalıştığımız bir zorluktur. Sözcük, başarılması gereken bir iş için de kullanılır ama, çoğu kez buna “görev” ya da “ödev” demek daha uygun olur.

İstenen hedefe giden yol, kolay ya da alışılmış değilse, bir “sorun” var deriz.

Sorun çözümünde geleneksel yöntem, önce soruna yol açan nedeni saptamak, sonra da bunu ortadan kaldırmanın yollarını aramaktır. Koltuğa oturduğunuzda canının yanarsa bunun nedenini arar, sonra da onu yok edersiniz.

Kimi zaman, SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ kolay olmaz.

Bu gibi durumlarda sorunun kaynağı ortadan kaldırılamaz ve çözüm için başka yollar aranması gerekir. Hırsızlığı ortadan kaldıramadığımız için alarm sistemleri kullanır, korunacak önlemler alırız. Depremlere engel olunamadığından, depreme dayanacak biçimde tasarlanmış yapılar yaparız.

Nedeni ortadan kaldırarak SORUNU ÇÖZEMİYORSAK, bu NEDEN olduğu gibi kalsa bile, ileriye yönelik bir ÇIKIŞ YOLU TASARLAMAK gerekir. Önlemek ya da karşılık vermek için harekete geçeriz.

 

EDWARD DE BONO

DÜŞÜNCE GÜCÜ

YARATICI DÜŞÜNCENİN SIRLARI

Derleyen: Doç.Dr.Ayşe Çakır İlhan