Home » Eğitim » Dil Eğitimi » Dil Eğitimi : Bölüm 5 > Gramerim sağlam, bir de kelime bilsem var ya!

Dil Eğitimi : Bölüm 5 > Gramerim sağlam, bir de kelime bilsem var ya!

Bu bölümde en etkili kelime öğrenme yöntemleri anlatılmaktadır.

Gallery-Blog_Vocabulary-Doodle

–          Bugünkü konuşacağımız konu çok ilgini çekecek. Kelime öğrenmek.

–          Hocam, harika. Kaç gündür bekliyorum bu konuyu. O kadar soru var ki aklımda.

–          Sen soru sormaya başlamadan önce ben sana soru soracağım. Böylece konuya da güzel bir giriş yaparız olur mu?

–          Peki hocam.

İstiklal caddesinden aşağıya doğru yürüyorlardı. Her gün bir yerlerde oturup çay, kahve içmekten ikisi de sıkıldığı için yürüyerek konuşmayı tercih etmişlerdi. Hafta içi olmasına rağmen inanılmaz bir kalabalık vardı ve ikide bir aralarına birileri giriyordu. İlker diyaloğu devam ettirmek için büyük çaba harcıyordu.

–          Buraya neyle geldin?

–          Metroyla.

–          Peki, evden çıktığından beri kaç kişi gördün?

–          Kaç kişi mi? Ne bileyim hocam?

–          O zaman şöyle sorayım. Buraya gelirken elbette bir sürü insanla karşılaştın. Bunlardan kaç tanesini hatırlıyorsun?

–          Bir düşüneyim. Hiç birisini hatırlamıyorum. Yani belli belirsiz resimler var zihnimde ama ön plana çıkan bir kişi yok.

–          Peki, şöyle bir şey olsaydı. Mesela sen metroda otururken bir kadın yanına gelip, “Utanmaz adam, koskoca kadın yanında ayakta duruyor, sen oturuyorsun,” deseydi hatırlar mıydın?

–          Ha ha ha! Kesin hatırlardım hocam.

–          O zaman bugün karşılaştığın veya bir şekilde gördüğün insanları niye hatırlamıyorsun, biliyor musun?

–          Çünkü hiçbir ilişkimiz olmadı. Yani ne bileyim, hiçbiriyle iletişim kurmadık.

–          Veya şöyle söyleyelim. Bugün karşılaştığın veya gördüğün insanları hep tek başına ve anlamsız bir şekilde gördün. Eğer onları seni de etkileyen bir olayla bağlantılı olarak görseydin veya bir şeylerle bağlantı kursaydın mutlaka hatırlıyor olurdun.

–          Buradan kelime öğrenimine geleceğiz galiba…

Yanlarından bir polis arabası geçti. İlker, Mini Cooper marka polis arabasını ilk defa görüyordu. Polisler arabanın içinde çok havalı gözüküyorlardı.

–          İlker, ne düşünüyorsun?

–          Hocam, bir yandan yürürken, bir yandan bir şey düşündüğümü nasıl anladınız?

–          Ee, olsun o kadar. Kaç yıldır öğretmenlik yapıyoruz. Dinliyorsun değil mi?

–          Dinliyorum da hocam yürürken biraz zor olacak gibi bu konuşma. Bir yerlere otursak mı?

–          Zaten yağmur yağacak gibi. Yağmaya başlarsa gireriz bir yere. Evet, kelime öğrenirken insanların yaptıkları en büyük hata kelimeyi tek başına, bağımsız olarak öğrenmeye çalışmalarıdır. Bunun en büyük örneği de sözlük ezberlemek.

–          Sözlük ezberlemek işe yaramayan bir yöntem yani, öyle mi?

–          Kesinlikle. Kişi çok zekidir, oturur ezberler. Ona diyecek bir şeyim yok. Ama bunu etkili bir yöntem olarak uluorta tavsiye edersin birçok kişinin vebalini almış olursun. Kelime tek başına öğrenilmez. Mutlaka bağlamıyla birlikte öğrenilmelidir. Yani bir kitabın içinde veya bir filmin içinde… Yoksa kelimeleri bağımsız olarak öğrenmeye çalışırsan kesinlikle hayal kırıklığına uğrarsın.

–          Ben de daha önce kelimeleri tek başına öğrenmeye çalıştım. Yani mesela hayvanlarla ilgili kelime listesini alıp baştan sona ezberlemeye çalıştım ama dediğiniz gibi hepsi aklımda kalmadı.

–          Kalmaz tabi.

–          En etkili kelime öğrenme yöntemi nedir peki?

–          En etkilisine sen karar verirsin. Ben sadece kelime öğrenmekle ilgili genel kuramlardan bahsedeceğim ve bu işin mantığını kafanda çözmene yardımcı olacağım. O kadar çok yöntem var ki, istediğini kullan. Ama önemli olan ne yaptığını bil ve yanlışa düşme.

–          Peki hocam, dinliyorum.

–          İlk ve en önemli kural! Kelimeyi asla tek başına öğrenme. Mutlaka bir cümle içinde, bir konunun içinde öğrenmeye çalış. Böylece daha sonra o kelimeyi gördüğünde, daha önceki cümleyi ve konuyu hatırlarsın. Bunun da tek yolu okumaktır. Gazete, dergi, kitap, internetteki beğendiğin siteler vs. Sürekli okuyacaksın.

–          Anlıyorum. Peki, okurken bilmediğim kelimelerle ilgili ne yapmam gerekir?

–          Bundan önce söylemem gereken başka bir şey var. Eğer bir roman veya hikâye okuyorsan ve her sayfada 10 kere sözlüğe bakıyorsan o kitabı bırak. Seviyene daha uygun bir kitap seç. Çünkü her sayfada on kere sözlük açarsan kendini hikâyenin akışına kaptıramazsın. Yani asıl amacından saparsın. Ama Newsweek’te ilgini çeken bir makaleyi okuyorsan eğer, her kelimeye bile bakabilirsin. Çünkü bu uzun soluklu bir okuma değildir ve en fazla bir saat içinde bitirebilirsin. Ama okuduğun şey roman veya hikâyeyse mutlaka seviyene uygun olmalı. Aksi halde zevk alamazsın. Gelelim bilmediğin kelimelerle ilgili ne yapacağına. Bence en etkili yöntem kişisel sözlüğünü oluşturmandır.

–          Nasıl yani?

–          Şöyle. Cebine sığabilecek büyüklükte bir defter veya ajanda alacaksın. Ve öğrendiğin her yeni kelimeyi, İngilizce anlamı, Türkçesi ve örnek cümlesiyle birlikte oraya yazacaksın. Ama örnek cümleler sözlükteki cümleler değil, senin okurken karşılaştığın cümleler olacak. Böylece o deftere her baktığında, o kelimeyle nerede karşılaştığını da hatırlayacaksın.

–          Peki deftere yazmanın mantığı nedir? Yani okuduğum kitabın üzerine not alsam ne olur?

–          Dediğim gibi, o defter senin kişisel sözlüğün olacak. Her zaman yanında taşıyacaksın ve arada bir açıp bakacaksın. Böylece öğrendiğin kelimeleri her zaman somut olarak görebilecek ve ilerlemeni fark edeceksin. Ben bu defteri sürekli yanımda taşıyordum ve kendi kendime şöyle diyordum; “Ben bu defterin içinde yazılı olan bütün kelimeleri bilmek zorundayım. Bu kelimeler benim çok sevdiğim, yeni öğrendiğim kelimeler ve bu kelimelerin sayısı gün giderek artıyor. Defter bittiğinde çok iyi bir kelime bilgisine sahip olacağım ve yeni bir deftere geçeceğim.” Bu duygu inan çok güzel. Arada bir defterini başka bir arkadaşına verip sana sorular sormasını isteyebilirsin. Veya kendin kelimelerin anlamlarının olduğu bölümü kapatıp kendini deneyebilirsin ve bilemediğin kelimelere ufak işaretler koyarak sonra tekrar dönersin.

–          Çok güzel bir uygulama gibi gözüküyor. Yani bana özel bir sözlük olması güzel bir duygu. Ayrıca yanımda taşıyabilecek olmam da sürekli çalışabilmem için bir fırsat sağlıyor.

–          Evet, yanından hiç ayırmaman lazım ama… Çünkü sokakta gezersen bile bir dükkân tabelasında İngilizce bir kelime görüp anlamına sözlükten bakabilir ve hemen defterine not edebilirsin. Tabi bu arada bildiğin kelimeleri bu deftere yazmanın hiçbir faydası yok, hatta zararı var. Mutlaka yeni öğrendiğin kelimeleri yazman gerekiyor.

–          Sözlüğü karıştırıp hoşuma giden kelimeleri eleyip bu deftere yazsam olur mu?

–          Olmaz. Senin dediğin benim anlattığım şeyin mantığına tamamen ters bir şey. Ben bir süreçten bahsediyorum. İngilizce öğrenen birisi olarak bazı alışkanlıklar ediniyor ve bir şeyler okuyorsun. Bu okuma aktivitesi aslında kelime bilgini artırmaktan çok, hedef dilde kaynaklara ulaşabilme ve bundan zevk almakla ilgili. Bu aktiviteyi yaparken de anlamadığın cümleleri anlamlı kılmak için bilmediğin kelimeleri öğrenmek zorundasın. İşte eğer bir paragrafın anlamını çözebilmek için sözlükten baktığın kelimeleri bu deftere geçirirsen bir fayda sağlarsın. İnan bana, defteri her açtığında, yazdığın kelimeleri ne zaman yazdığını, o cümlelerin hangi kitapta veya dergide geçtiğini, konunun ne olduğun hatırlayacaksın. İşte o zaman etkili bir öğrenme gerçekleşir.

–          Hocam, insan ilk gördüğü kelimeyi hemen öğrenebilir mi?

–          Ne dedin, anlamadım?

–          Bir kelimeyi ilk görüşte öğrenebilir miyiz diye sordum. Hocam ya, bir yere otursak ya? Valla hem yoruldum, hem de böyle konuşmak çok zor. Demin az daha soruyu başkasına soruyordum.

Hasan Hoca yürümeyi seviyordu belli ki. Ama yağmurda hafiften başladığı için itiraz etmedi. Bir kitapçıya girip üst katındaki kafeye oturdular. İlker kitapçıların içinde yer alan kafeleri acayip seviyordu. Hele elinde yeni aldığı bir kitap varsa, bu zevk ikiye katlanıyordu.

Masaya oturduklarında Hasan Hoca demin kaldığı cümleden aynen konuşmaya devam etti. Konuya öyle yoğunlaşmıştı ki, deprem olsa bile devam edecek gibi gözüküyordu.

–          İlk kez gördüğün kelimeyle sadece karşılaşmış olursun. Buna öğrenme diyemeyiz. O kelimeyle ancak birçok defalar cümle içinde karşılaşırsan öğrenme sağlanabilir. Yoksa sadece bir kez karşılaştığın bir insan kadar tanırsın kelimeyi.

–          Anladım. Ben bir de kartlar hazırlıyordum kelime öğrenmek için ortaokulda. Faydalı da oluyordu aslında. Siz ne dersiniz?

–          Faydalıdır tabi. Kartın ön yüzüne İngilizce kelimeyi, arka yüzüne de Türkçesini yazarsın ve bir kutunun veya herhangi bir şeyin içine koyarsın. Arada bir çekip kendini denersin. Ama bu sistemi de daha etkili hale getirmek için mutlaka kartlara örnek cümleler eklemek gerekiyor.

–          Resimli olması da daha iyi olur değil mi?

–          Daha iyi olur ama ancak temel kelimeler için bunu yapabilirsin. Yani seviyen arttıkça artık kelimelerin resmedilmesi daha da zorlaşmaya başlıyor.

–          Doğru, mesela şevkini kırmak gibi bir kelimeyi resimle anlatmak için bayağı bir kasmak gerekir herhalde.

–          Aynen öyle. Piyasada satılan resimli kartlara bak, hepsi temel seviyedeki kelimelerdir. Ama ÜDS, KPDS gibi sınavlara hazırlık amacıyla hazırlanan kelime kartları resimsizdir. Eğer illaki bir kelime kartı seti alıp çalışmak istiyorsan mutlaka örnek cümleli olanlarını tercih et. Yani ön yüzünde İngilizce kelime ve İngilizce örnek cümle yazsın, arkasında da Türkçe anlamı ve örneğin Türkçe anlamı olsun.

–          Peki hocam. Tavsiyenizi dinleyeceğim. Buraya kadar anladığım kadarıyla İngilizce kelime öğrenmek için en etkili yöntem kitap, dergi vs. okumak. Ve okurken bilmediğim kelimeleri sözlükten bakıp, kendi özel sözlüğüme, yani küçük bir deftere örnek cümlesiyle birlikte geçirmek.

–          Evet.

–          Peki, sözlük kullanımı için doğru ve yanlışlar var mı?

–          Nasıl yani?

–          Yani ne bileyim, piyasada yüzlerce sözlük var. Herhangi bir sözlüğü alıp kullanmak yeterli mi? Yoksa yine belli başlı bazı şeylere bakmalı mıyız sözlük alırken?

–          Sözlükte kelimenin İngilizce karşılığı, Türkçesi, eş ve zıt anlamlıları ve örnek cümle olursa hangi sözlük olursa olsun fark etmez. Tabi risk almak istemiyorsan, büyük yayınevlerinin hazırladıkları sözlükleri tercih etmelisin. Sözlük kullanırken de uygulayabileceğin güzel teknikler var tabi. Mesela kitap veya dergi okurken bir kelimeyle karşılaştın ve sözlükten bu kelimeyi buldun. Sözlükte, kelimenin yanına renkli kalemle bir işaret koyarsın. Aynı kelimeye tekrar baktığında başka renkli bir kalemle ikinci bir işaret koyarsın. Yani aynı kelimeye her bakışında farklı bir renk kalemle bir işaret bırakırsın. Daha sonra baktığın herhangi bir kelimenin yanında rengârenk işaretler görürsen en azından kendin, “Ya, ben bu kelimeyi niye öğrenemiyorum, dokuz kere bakmışım?” diye sorgulayabilirsin. Bu şekilde kelimeleri hafızaya alman da daha kolay olur. Ayrıca sözlüğü de daha aktif bir şekilde kullanmış olursun. Tabi bir de kelimelerin isim, sıfat, zarf gibi dilbilgisi alanını ilgilendiren ayrımlarını da öğrenmen lazım. Her sözlükte bu ayrıntılar veriliyor.

–          Ama bu da bir çeşit gramer çalışmak gibi değil mi? Bana ne kelimenin isim mi, sıfat mı olduğundan?

–          Olur mu öyle şey? Bak şimdi. Beni sen Hasan Bey olarak tanıyorsun. Senin gözünde sana tavsiyeler veren bir insanım. Okulda öğrencilerimin gözünde hocayım. Evde çocuklarımın aslan yürekli babasıyım. Annemin gözünde hala dağınık ve beceriksiz bir oğlan çocuğuyum.

–          Estağfurullah hocam.

–          Gülüyor olmasan etkili olurdu belki söylediğin. Neyse, benim beceriksiz yönlerimi çok iyi bilen annemle, okulda her zaman ideal davranışlarımı gören öğrencilerimin benimle ilgili olan düşünceleri aynı olabilir mi? Olamaz. Mesela annem bana saygılı bir şekilde Hasan Hoca dese veya öğrencilerim “Nasılsın aslanım?” dese nasıl olur?

–          Abes olur.

–          Kelimeler de aynı bu örnekte olduğu gibi farklı hayatlar yaşarlar. Eğer kelimelerin türlerini bilmezsen doğru olarak kullanman zorlaşır.

–          Vay be! Peki, İngilizce film seyretmek konusuna gelirsek?

–          Aslında bu konuyla ilgili başka bir gün konuşsak daha iyi olabilir ama yine de bir giriş yapalım. Film seyretmek kelime ve kalıp öğrenmek için en etkili ilaçtır. Özellikle günlük konuşma kalıplarına hâkim olmak için mutlaka düzenli olarak İngilizce bir şeyler seyretmen gerekiyor. Gerçi bunu herkes söylüyor ama tam doğru olarak nasıl yapılması gerektiği tam olarak açıklanmıyor maalesef ve herkes kendine bir yol tutturmuş gidiyor.

–          Ben de denedim mesela ama anlayamayınca bıkıyorum ve bırakıyorum.

–          Film seyrederken faydalanmak için altın kuralı söylüyorum. Mutlaka İngilizce altyazılı olarak seyredeceksin filmleri. Eğer İngilizce bir filmi Türkçe altyazılı olarak seyredersen %30 verim alırsın, ama altyazı İngilizce olursa bu verim % 70’lere kadar çıkabilir.

–          Nereden bulacağım İngilizce altyazılı filmleri hocam?

–          Yani İlker, sorduğun soru mu? İnternetten Türkçe altyazı indirmiyor musun?

–          İndiriyorum.

–          İndireceğin altyazı Türkçe değil İngilizce olacak, bu kadar basit.

–          Doğru ya! Düşünemedim birden.

–          İkinci altın kural da şu… Film seyrederken ders yapıyor havasından çıkman lazım. Yani normalde televizyonu nasıl seyrediyorsan, öyle seyretmen lazım… Etraftaki herkesi susturup, eline bir sözlük alıp televizyonun karşısına oturursan çok uzun soluklu olmaz bu aktivite. Eline sözlük yerine cips alacaksın ve uzanıp seyredeceksin. Filmin konusuna yoğunlaşacak ve anlamaya çalışacaksın. Daha ciddi bir çalışma yapmak istersen, aynı filmi birkaç kere seyretmen gerekebilir. Bu tekniği sonra anlatacağım. Şimdilik önemli olan konuyu anlamaya çalışman ve bir yandan da zevk alman.

–          İyi de bir sürü bilmediğim kelime çıkıyor o zaman ve konu monu kalmıyor filmde.

–          Sen öyle zannediyorsun. İnsan İngilizce çalışırken beyin İngilizce kelimeleri işlerken hep Türkçeyi, yani anadili referans alır. Ama televizyon seyrederken daha bilinçsiz bir öğrenme gerçekleşir. Mesela İngilizcede çok sık kullanılan, “Come on!” kalıbını kitaptan öğrenmeye kalkarsan hiçbir zaman günlük hayatta kullanamazsın. Muhtemelen Türkçe anlamı olarak, “Haydi be, bırak şimdi,” gibi bir şeyler yazarlar. Ama seyrettiğin bir filmde iki kişinin konuştuğunu düşün. Bir tanesi, “Ben kesinlikle üniversiteyi bitiremeyeceğim,” diyor. Karşısındaki eleman da, “Haydi ama sen zekisin. Mutlaka yaparsın,” falan diyor. Bu sahnede eğer “come on” cümlesini duyarsan, beynin referans noktası olarak Türkçe anlamını değil, filmin sahnesindeki durumu kaydeder. Yani bu cümlenin hangi durumlarda kullanılacağını öğrenmiş olursun. Böylece yarın öbür gün benzer bir ortamda bu cümleyi rahat bir şekilde kullanabilirsin. Aynı şekilde “Get the hell out of here,” cümlesini filmlerde hep birilerini kovan insanların söylediğini duya duya, bu cümlenin birisini kovmak için kullanıldığını bilirsin ve Türkçesini merak bile etmezsin. Tıpkı çocukların anadilini öğrendiği gibi…

–          Çocuklar anadilini bu şekilde mi öğreniyor?

–          Nasıl öğreniyor ya? Mesela bir çocuk annesinden sürekli, “Kendine gel,” cümlesini duyarsa, bu cümlenin gelmekle falan alakalı olup olmadığını düşünür mü? O çocuk için bu cümlenin tek bir mesajı vardır. O da söylendiği anda ne yapıyorsa veya ne konuşuyorsa iyi bir şey yapmadığını anlar. Dil de zaten böyle bir şeydir. Her kullanılan kodun bir amacı vardır. Yoksa manalarla örülü bir kelimeler silsilesini hazmetmek imkânsızdır.

–          Herhangi bir kitaptaki cümleleri çözmeye çalışmak nafile bir uğraş o zaman?

–          Eğer birbiriyle hiç alakası olmayan cümleleri çözmeye çalışıyorsan nafile. Ama bir olay örgüsünün içinde geçen cümleleri çözmeye çalışıyorsan faydalı bir aktivite olabilir. Çünkü zihninde bu cümleyi bağlayabileceğin bir olay var. Mesela iki âşık kavga ederken kullandıkları bütün cümleleri olumsuz bir şekilde algılarsın. Ama iki âşık birbirine sevgi dolu cümleler sarf ediyorsa, bu sefer zihnin bu cümleleri olumlu olarak algılamak ister. Bazen her iki durumda da kullanılan aynı cümleler bile olsa sen bilinçsiz olarak cümlenin manasını kendin belirlersin.

–          Bir örnek verebilir misiniz? Tam anlayamadım.

–          Çok zorluyorsun beni İlker.

–          Tamam, o zaman hocam. Boş verin.

–          Yok, boş vermeyelim. Bir dakika düşüneyim. Ne olabilir? İngilizce bir örnek bulamadım ama Türkçeden bir örnek verebilirim. “Allah iyiliğini versin,” cümlesini düşün. Farklı kullanımları vardır ve bir kitap sayfası üzerinde bunları anlatmak zor olabilir. Ama bir film sahnesinde hangi zamanlarda kullanıldığını kolaylıkla anlayabilirsin. Kimi zaman gerçekten duadır, kimi zaman da şaşkınlık veya beğeni ifade eden bir kalıptır. Eğer film seyretmiyor, kitap okumuyorsan kelimelerin manasını bildiğin halde doğru olarak kullanamazsın. Yani bu iş sınıfta kelimeyi cümle içinde kullanmakla bitmiyor. Tutup bir gün çok saygın birisine “What’s up?” dersin, her şeyi batırırsın.

–          “What’s up” nasılsın gibi bir şey değil mi?

–          Gibi işte. Mesele de orada. Bir gün başbakanı görsen “Naber,” mi dersin, “Nasılsınız” mı dersin?

–          İkincisini derim elbette.

–          Ama bir yabancı bu iki cümleyi de hal hatır sorulurken kullanılan cümleler olarak öğrense ve her önüne gelen “Naber” dese veya en samimi arkadaşına “Nasılsınız” dese ne olur? Bu kişinin dile ne kadar hâkim olduğu konusunda şüpheler oluşur kafanda değil mi? Ama bu kişi bir sürü film seyretmiş veya kitap okumuş olsa bu ayrımın farkına kolayca varır ve kendini rezil olmaktan kurtarır.

–          Hocam, bugünkü konuşmalar acayip faydalı oldu. Daha şimdiden binlerce kelimeyi öğrenmiş gibi hissediyorum kendimi. Yani kafamda büyüttüğüm şeyin aslında o kadar büyük bir şey olmadığını anladım.

–          Gözünde büyütmek bazen iyidir, bazen kötüdür. Ama dil öğrenirken ne gözünde, ne kafanda büyütmeyeceksin.

–          Doğru hocam. Kalkıyoruz galiba.

Hasan hoca hiç cevap vermeden kasaya doğru yürüdü. Şu hesap verme anını hiç sevmiyordu İlker. Önce davranan ödüyordu.

Hâlbuki hep kendisi ödemek istiyordu.

Kasanın yanına gidip, “Allah aşkına ben vereyim,” demek de çok suni geliyordu İlker’e. Bu yüzden çok hızlı olmalıydı. Bundan sonraki günlerde hemen kasaya koşup, hesabı kendisi ödemeliydi.

Dışarıda yağmur iyice şiddetini artırmış, saçak altı nüfusu giderek kalabalıklaşmaya başlamıştı. Bir süre onlar da kitapçının önündeki tentenin altında beklediler. Beklerken Hasan Hoca yarın eve beklediğini söyledi. İlker de biraz mahcup bir şekilde kabul etti. Dışarıda konuşmaktan ikisi de sıkılmışlardı aslında.

Yağmur dinmeyince farklı yönlere doğru hızlı adımlarla yürüyerek uzaklaştılar.

İlker, içindeki heyecan ve coşku dinmeden biran önce İngilizce çalışmaya başlamak istiyordu.

Not: Bu yazı Salih Uyan’ın “Anlıyorum Ama Konuşamıyorum” kitabından alınmıştır. Kitabı beğendiyseniz, aşağıdaki linkten sipariş verebilirsiniz.

http://www.bkymarket.com/Anliyorum-Ama-Konusamiyorum,PR-146.html