Home » Tarih » Arslanköy’ün “Sandık Namustur” Hikâyesi

Arslanköy’ün “Sandık Namustur” Hikâyesi

arslankoy

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 15 Nisan 2015’de okuduğu 100 maddelik Ak Parti Seçim Beyannamesi’nin 38’inci maddesinde Mersin Arslanköy‘den bahsetti. Davutoğlu’nun okuduğu Ak Parti Seçim Beyannamesi’ndeki o madde şöyle:

“38 – Demokrasiyi 1947 yılında ‘açık oy-gizli tasnif’ esasına dayalı muhtarlık seçimlerinde kaçırılmak istenen sandığa “sandık namusumuzdur” diye kapanarak sadece sandığı değil, millet iradesini ve vatandaşlık onurunu da koruyan Mersin Arslanköylü yiğit Anadolu kadınlarının kutsal bir emaneti olarak görüyoruz.”

 

ARSLANKÖY’ÜN HİKAYESİ

Açık oy gizli sayım ilkesine göre yapılan 1946 seçimlerinden bir yıl sonrası. 2. Dünya Savaşı’nın kazananlar kulübünde yer almanın şartı olarak çok partili hayata geçmek zorunda kalan CHP, bu kez partilerin aday gösterdiği muhtarlıkları DP’ye kaptırmamanın telaşında.

Mersin merkeze 18 saat uzaklıkta Toroslardaki 2700 nüfuslu Arslanköy’de sandığı dört gözle beklemektedir. Eski adı Efrenk olan, Kurtuluş Savaşı’nda köydeki direniş yüzünden adı Arslanköy’e çevrilen köyde 1946’dan beri Demokratlar ağırlıktadır.

Sandık en çok sekiz yıldır köyü cebren ve hileyle yöneten CHP’li muhtar Tahir Şahin’i telaşlandırmıştır. Köyde ilk sandık 21 Şubat 1947 günü Halkevi’ne konur. İtirazlar olur, adaylar, DP’liler sandığa yaklaştırılmaz, hatta oy sandığında bir gözetleme deliği bile bulunur. Seçim iki gün sonraya ertelenir. Bu kez sandık köy odasına konmuştur. Akşama kadar oylar verilir. Seçimin başındaki Bucak müdürü “hastalandım” deyince, sayım ertesi güne kalır. Sandığın karakolda beklemesine müsaade etmeyen aralarında kadınların da olduğu köylüler, köy odasının önünde jandarma erleriyle sabaha kadar soğukta sandığı beklerler.

Ertesi gün sayım başlar. Demokratların adayı Harun Yedigöz açık farkla önde gitmektedir. Vaziyeti anlayan eski muhtar, azalarından birkaçını da alıp Mersin’e kaçar. Sayım beklediği gibi bitmiştir. Demokratların adayına 566, CHP’li eski muhtara sadece 54 oy çıkmıştır. Bucak müdürü, muhtarın vekili sonucu onaylar, fakat devir teslim için muhtarın da imzası gereklidir. Ama muhtar ortalıkta yoktur.

Sandık, köyde herkesin güvendiği öğretmen Mustafa Kubilay’ın evine konur. Bu arada eski muhtar 19 saatlik yolculuktan sonra Mersin’e varmış, CHP’li valiye seçimde hile yapıldı diye şikayette bulunmuştur. Vali de tabii ki seçimin yenilenmesine karar vermiştir. Jandarma yüzbaşı Sıtkı Dağgeçen, Hususiye müdürü ve bir bölük asker seçimi yenilemek için köye doğru yola çıkarlar. Kara saplanırlar, atlarla yola devam ederken, seçimi kazanan DP’li muhtar Harun Yedigöz’le karşılaşırlar. “Mazbatamı aldım, tasdike gidiyorum” diyen muhtara “geri dön seçim yenilenecek” deyip birlikte köye varırlar.

“Sandık nerede” diye soran Jandarma yüzbaşısına köylüler “seçimin yapıldığını, reylerin tasnif edildiğini söyleyerek yeniden seçim yapmayacaklarını” söylerler. Dinlemez. Sandığı almak için öğretmen Mustafa’nın evine gider. Öğretmen ancak bir hakime sandığı verebileceğini söyleyip sandığı teslim etmez. İtiş kakış başlar. Köyün kadınları öğretmen Mustafa Kubilay’ın ve sandığın etrafını sararlar..

Köylü kadınlar yüzbaşıya yalvarmaktadır. Çukurova’da savaş yüzünden kahraman diye ünlenmiş 16 çocuk annesi Ayşe Çelik yüzbaşının eline kapanır “Biz seçimi, yaptık yüzbaşım ve sevdiğimiz adamı muhtar seçtik. Bu işler bozulmasın. 8 senedir köyün başına bela olan o eski muhtar seçilmesin bize acıyın” der ama dinletemez, iteklenir. İtiş kakış sırasında hamile bir kadın tekmelenir, çocuğunu düşürür. Doktor müdahale eder. Gerilim artar.
Yüzbaşı Sıtkı erlerine süngü tak ve ateş emri verir. Askerler kalabalığa doğru ateş açarlar. Köylüler kaçışır. Ellerine geçen taşları askerin üzerine atmaya başlarlar. Bu sırada daha sonra mahkemede tanıkların sarhoştu dedikleri yüzbaşı taşlara takılır, düşer ve başından yaralanır. Ertesi gün köye Silifke’den 145 asker gönderilir. Olaylara karışan 92 kişi toplanıp Mersin’e götürülür. Evlerinden alınanlar arasında emzikli bebekleriyle kadınlar da vardır. İsyanın başı diye gösterilen köy öğretmeninin sırtına kışın o şartlarda 19 saat süren yol boyunca 60 kiloluk telefon santralı yüklenir.

Mersin’de işkenceyle ifadeler alınır. 20’si kadın, 27’si erkek 47 köylü tutuklanıp, Mersin Hapishanesi’ne konur. Tutuklananlar arasında en büyüğü dört aylık bebekleriyle birlikte beş kadın da bulunmaktadır.

Davanın başlaması 8 ay sürer. 20’si kadın 47 sanık 8 ay hapishanede kalır. Önce Mersin’de ardından Konya’da…

Adalet Bakanı Şinasi Devrin, mahkemeyi Mersin’den Konya’ya aldırır. Yakınlarda Adana’da ağır ceza olmasına rağmen. Dava başlamadan Sivas Ağır cezadan bir hakimi Konya’ya atar. Atamadan önce de Ankara’ya çağırıp, bakanlık bütçesinden harcırah verdiği ortaya çıkar.

aHakim gereğini yapar. Memura mukavemet gibi ilk suçlamaları toplu işlendiği için isyana çevirir, bazı sanıklar için idam istenmektedir artık. Dava yurt çapında büyük ilgi görür, Kenan Öner, Samed Ağaoğlu, Refik Şevket İnce gibi ünlü DP’li isimler köylülerin gönüllü avukatlığını üstlenir. Dava için 92 sanık ve 100’ü aşkın tanığın Konya’ya Mersin garından kalabalık bir DP’li grup uğurlar. Küfelerle üzümler, yiyecekler getirilmiştir. Tren kalkarken sanıklar camlardan “Yaşasın Demokrat Parti” diye bağırmaktadır.

Tren Konya yolunda bütün istasyonlarda DP’liler tarafından karşılanır. Konya’da da büyük bir karşılama olur. Duruşmaya yüzlerce avukat müdahil olarak katılmıştır. İlk duruşmaya Silifke’den köye gönderilen askerler arasında yedek subay olarak bulunan Mehmet Çağlar’ın yazılı ifadesi damgasını vurur. Çağlar, ifadesinde yüzbaşıyı suçlamakta, “köyde bir isyan havası yoktu, köylüler bizi iyi karşıladı” demektedir.

8 aydır hapiste olan Maviş Aygöz, Ümmü Kut, Fatma Keçeli, Elif Bozdoğan Halime Yıldırım’ın kucaklarında uyuyan en büyüğü dört aylık bebekleri daktilo sesiyle uyanır ve ağlamaya başlar.

Küçücük salona sıkışmış sanık sandalyesindeki kadınlar bir taraftan ağlayan bebeklerini susturmaya çalışmakta, bir taraftan da dua etmektedir.

İlk sözlerden birini alan Ayşecik adlı kadın “9 çocuğum var, beşi bakıma muhtaç onları eve kitleyip geldim. Biz savaşta düşmanla gırtlak gırtlağa boğuştuk nasıl devletimize isyan ederiz” diye duruma isyan eder.

İsyanla yargılanan Fatma Keçeli bebeğiyle ayağa kalkar: Olaydan iki gün evvel kucağımda gördüğünüz bu yavruyu doğurmuştum. Lohusalık beni sarsmıştı. Değil odamdan, yatağımdan dahi çıkacak halde değildim. Bu durumda bir kadın nasıl olur da silahlı jandarmalarla boğuşur” deyince hakim sorar: “-Peki seni neden bu işe karıştırdılar?”

Cevap basittir: “Görümcemin kocasını Demokratlar muhtar seçtiler Suçum demokrat muhtarın akrabası olmaktan ibarettir.”

32 yaşındaki Zeynep Türkmen söz alır sonra: “Eski muhtar Tahir’in elinden yanmıştık bize etmediğini bırakmadı. O gün yüzbaşının eline ayağına kapandık. Dinlemediler hepimizi itelediler, üzerlerimize silahla yürüdüler. Biz köyümüzde silah seslerini Fransız işgalinde bile işitmemiştik.”

Sonra sanık Elif Bozdoğan ayağa kalkar, bebeğini koltuğunun altına alır, bacaklarını iki yana açar ve hakime zor bir soru sorar “Hakim bey, rey demek ırz demektir. Soruyorum sana, cevap ver, ırzımızı mı teslim edek, oyumuzu mu teslim edek?” . Sonra parmağıyla boğazını gösterip, “idama kadar yolu var” deyip meydan okur.

İlk celsede tahliye edilirler. Ama aylarca Mersin’den Konya’ya davaya gidip geldiler. Tanıklar dinlendi. Bir tanık savcılıktaki ifadesini mahkemede “müderris olsam bu kadar düzgün, uzun yazamazdım” diye geri çekti. 16 yaşındaki çocuğun ifadesindeki muntazamlık, ifadesinde metre geçen kadının metre nedir bilmediğini söylemesiyle isyan tezi çöktü. Karar, ancak Haziran 1948’de açıklandı. 26 sanığa 6 ay hapis cezası verildi. O gün köyde “47 Hadisesi” diye anıldı. O yıllarda doğan çocuklara Hadise, Hürriyet adları verildi.

 

Arslanköy Hadisesi ile ilgili Rıdvan Akar’ın belgeseli için: http://tv.cnnturk.com/video/2013/02/11/programlar/hayatin-tanigi/hayatin-tanigi/2013-02-09T2100/index.html

 

Kaynak: http://www.memurlar.net/haber/459894/