Home » Tarih » Antik Çağlar » Antik Mısır » Antik Mısır – Kısım 15 – Sonsuzluk Garantisi I, Onlar ve Biz

Antik Mısır – Kısım 15 – Sonsuzluk Garantisi I, Onlar ve Biz

Piramit Çağı’nın görünüşteki istikrarı çok önemli bir anlamda yanılsamaydı. Görkemli görüntüsünün arkasında, kraliyet ailesi anlaşmazlıklarla çalkalanmaktaydı. IV. sülale en iyi durumundayken patlak veren (ve üzeri örtüldüğü için hiç de daha az gerçek olmayan) bir dizi hanedan bunalımına getirilen çözümde, sonraki Eski Krallığın son dönem hükümdarları, halef olma hakkını yeniden denetim altına almak için bilinçli adımlar attılar. Bu girişimler, Gize’de taş ustalarının keskilerinin susmasını izleyen üç yüzyıl içinde çok farklı bir monarşi biçiminin ve farklı bir toplum modelinin temellerini attı.

Şepseskaf

Eski Mısır krallarının her zaman çok eşli olduklarını göz önüne alırsak, farklı eşlerden doğan oğulların (ve eşlerin kendilerinin) etki ve iktidar için çatışmış olmaları büsbütün şaşırtıcı değildir. Yazılı kayıtlarda -kralın sunulmasını istediği huzurlu ve iktidarına meydan okunamaz bir monarşi resmini zar zor doğrulayan- hizip çatışmalarından kesinlikle açık bir biçimde bahsedilmese de kışkırtıcı ipuçlarından şunlar çıkartılabilir: Sülalenin görünüşte istikrarı sağladığı bir dönemin ortasındaki kısa hükümdarlıklar (Kefren’in adı bile konmayan kısa ömürlü ardılı gibi) ve kraliyet mezarlığının IV. sülalenin sonunda Gize’den Sakkara’ya taşınması gibi kraliyet siyasetinden ani, açıklanamayan ayrılmalar.

Mikerinos’un ardılı Şepseskaf’ın -yalnızca geçerli gelenekten radikal bir ayrılışla bir piramit yerine dev lahit gibi inşa edilen kişisel mezar anıtıyla dikkat çeken- sönük hükümdarlık döneminden sonra Kral Userkaf’ın şahsında yeni bir sülale, V. sülale (2450-2325) iktidara geldi. Userkaf en başından itibaren, kendisini yeni bir çağın, yeni bir yönetim modelinin ve yeni bir krallık anlayışının kurucusu olarak sunup yeni bir başlangıç yapmaya hevesliydi. Niyetinin ilk ve en açık kamusal ifadesi mezar seçimiydi. Şepseskaf’ın garip yeniliğini görmezden gelerek geleneksel piramit modeline geri döndü.

Userkaf Piramidi (Arka kısımda Neterihet/Zoser Piramidi görülmektedir.)

Daha da önemlisi, mezarı, Neterihet’in (Zoser) Büyük Basamaklı Piramidinin etrafını çeviren duvarın -o gün itibariyle artık iki yüz yaşında olan kutsallaşmış anıtın- bir köşesine inşa etmeyi seçti. Böylelikle kendisini geçmişin büyük krallarının biriyle açıkça ilişkilendirdi. Tıpkı Neterihet’in saltanatı gibi Userkaf’ın saltanı da yeni bir başlangıcı işaretleyecekti. Neterihet’in muazzam piramidi –ve onun IV. sülaleden ardıllarının piramitleri- kralın siyasi iktidarının sert bir görüntüsünü yansıtırken, Userkaf makamının kutsal karakterini vurgulamak için bunun yerine farklı bir yol seçti. Userkaf’ın piramidi küçük çaplı bir işken (yalnızca 49 metre olan yüksekliğiyle o zamana kadar inşa edilmiş en küçük kral piramidiydi), mezarından oldukça ayrı ve uzakta olan bir anıta çok daha büyük kaynak akıtıldı. Bu anıt, Sakkara ile Gize arasındaki yolunda ortasında bulunan Abusir sit alanında inşa edilmiş bir güneş tapınağıydı. Tapınak, kendi tarzında Basamaklı Piramit denli cesur ve dönüm noktası olan bir yenilikti. Merkezinde simgesel bir tepenin bulunduğu taş duvar bir çevirmeden oluşan Userkaf’ın anıtı (Nekhen-Ra yani ‘‘Ra’nın Kalesi’’ diye adlandırılıyordu) esasında kralın güneş tanrıyla eşsiz ilişkisinin altını çizmek için tasarlanmıştı. Tapınağın avlusunda, tepenin önündeki sunakta güneşin ışıkları altında Ra’ya adanmış kurbanlar kesiliyordu. Zamanın hiyeroglif temsillerine güvenilirse, güneş tanrı şahin biçimindeyken rahat etsin diye tepenin üstüne tahta bir tünek bile yapılmıştı. Rakipsiz bir tanrıya adanmış bir anıta uygun düşecek biçimde güneş tapınağına bir miktar toprak ve tarım işçisi tahsis edilmişti ve o en az kral piramidi denli önemli bir kurumdu. Aslında kralın mezar tapınağı için ayrılmış ikmal malzemeleri kral kültü için gerçekleştirilen törenlerde kullanılan mallara fazladan bir kutsal onay damgası vurarak ‘kutsal bir filtre’ gibi faaliyet gösteren güneş tapınağı aracılığıyla dağıtılıyordu.

Userkaf ve onun V. sülaleden ardıllarınca inşa edilen güneş tapınakları, onların Mısır krallığının kendilerine ait olduğunu yeniden göstermek için yaptıkları cesur bir girişimdi. Devasa piramitlerin mali yükünü taşımak daha fazla mümkün olmadığından monarşi kendisini yansıtmanın ve Eski Mısır toplumunun tepesindeki yerini vurgulamanın yeni bir yolunu bulmak zorundaydı. Monarşi, bunu kralı ölümlü dünyanın dışına daha fazla çıkararak ve onu kutsalın alanıyla her zamankinden daha yakından ilişkilendirilerek yaptı. İlk üç sülalede, kraliyet ideolojisi kralın konumunu antik gök tanrısı Horus’un dünyadaki cisimleşmesi olarak vurgulamıştı. IV. sülalede Cedefre kraliyet çağrışımlarına ağına güneş tanrıyı eklemek üzere kendisini ‘Ra’nın Oğlu’ diye adlandırma girişiminde bulunmuştu. Bu gelişmelere bağlı olarak Userkaf güneş tanrıyla ilişkisine somut bir ifade kazandırdı ve o daha sonraki halk geleneğinde Ra’nın gerçek oğlu olarak hatırlanacaktı. Çıplak iktidar gösterileri yerine incelikli tanrıbilim: Ruhbilim kraliyetin gözde propaganda aracı olarak zorba yönetimin yerini almıştı.

Kral Userkaf

Kralın tebaasından bilinçli bir biçimde ayrı tutulması başka biçimler aldı. Bürokratların mezarları Gize’deki IV. sülale piramitlerinin etrafında üst üste kümelenmişken -kişinin mezarının kraliyet anıtlarına yakınlığı onun kralın maiyetindeki yerini yansıtmaktaydı- V. sülale döneminde kutsal kral ile sıradan ölümlüler arasına belirgin bir sınır kondu. Kral ile sıradan halk, yaşamda olduğu gibi ölümde de itina ile birbirinden ayrı tutulacaktı. Sakkara’da bir üst düzey memurlar nekropolü kuruldu (daha az önemli kişiler artık kraliyet faaliyetlerinin ana merkezi olmayan Gize’deki bir mezarlıkla yetinmek zorundaydılar), ama kral piramidi Userkaf’ın ardıllarının hükümdarlığı sırasında daha da uzağa, Abusir’e taşınarak uzaklığını korudu. Memurların kendileri de kraliyet ailesiyle eskiden olduğu denli yakın bir ilişki içinde değildiler. Mısır tarihinin şafağından IV. sülalenin sonlarına kadar, en üst düzey devlet memurlukları kralın akrabalarına ayrılmıştı. Snefru’nun hükümdarlık döneminden Mikerinos’un hükümdarlık dönemine değin Bayındırlık Denetçileri gibi istisnasız her vezir de bir kraliyet prensiydi. Userkaf etkileyici ve kapsamlı bir atılımla üst düzey devlet makamlarını kraliyet ailesinden olmayan erkeklere açtı. Bu köktenci siyaset değişikliğinin nedenleri hem ideolojik hem de pragmatik olarak görünmektedir. Bu siyaset değişikliği, kralın ve ailesinin yönetimin üstünde bir konum almasına olanak sağladı. Userkaf siyasi iktidarı (sıklıkla anlaşamayan) prenslerin ellerinden almakla monarşinin istikrarını çok fazla tehdit eden iç kavgalardan kaçınmayı ummuştu hiç kuşkusuz.

Sonuçta iktidara kendi yetenekleriyle olduğu denli kraliyetle bağlantıları aracılığıyla da ulaşan erkeklerden oluşan yeni bir meslekten yetişme bürokratlar sınıfı doğdu. Aynı zamanda genişleyen yönetim artan mesleki uzmanlaşmayı yansıtıyordu. Yalnızca kralın kanından olmasından dolayı bir prens çeşitli sorumlulukları yüklenebilirken, tam zamanlı çalışan meslekten bir yöneticinin birçok rolü mükemmel bir şekilde oynaması pek beklenemezdi. Bundan sonra Eski Mısır yönetim mekanizmasının omurgasını kralın akrabaları değil, kariyer sahibi memurlar oluşturacaktı. Kraliyet aurasına ya da statüsüne sahip olmayan bu memurlar kendilerini daha çok kanıtlamak zorunda kalacaklardı.

Geniş, profesyonel bürokrasi kadrolarının büyük ölçüde halk arasından çıkması ve bürokratların kralın piramidiyle ilişkisi olmayan -ve onun tarafından gölgelenmeyen- ebedi dinlenme yerlerini inşa edebilecekleri yeni bir nekropolün teşkil edilmesi, Eski Krallık’ın sonlarındaki tanımlayıcı anıtlar -saray mensuplarının mezarlar- için ortam hazırlayan bağlantılı gelişmelerdi. Bu mezarlar, bizim, Mısır tarihinde ilk defa olmak üzere, tebaanın dünyasına girmemize olanak tanımaktadır. Bunun çoğunlukla şaşırtıcı sonuçları olmuştur.

Kaynak: Eski Mısır – Toby WİLKİNSON

Tayfun KARNAKLI