Alman Şairleri

Alman şairler

OKUMA BİLEN BİR İŞÇİNİN SORULARI
Kim yaptı yedi kapılı Tebai kentini?
Adları betiklerde yazılı krallar mı?
O koca taşları taşıyan onlar mı?
Kaç kez yıkılan Babil kentini
Onaranlar kimlerdi?
Lima’nın altın kaplamalı evlerinde
Tek bir maden işçisi oturdu mu?
Çin seddi bittiği akşam
Nereye gitti duvarcılar?
Kim kurdu büyük Roma kentini
dolduran anıtları?
Sezar’lar zaferlerini kimin için kutladı?
O kadar övülen Bizans’ta
Saraylar hak için miydi? ya da
o düşsel
Atlantis’te
Geceleri, denizin yuttuğu yerde
Boğulanlar, kimi yardıma çağırıyordu?
Esirlerini ve uşaklarını…
Türkçesi: Sezer Duru

 

NE ALDI ASKERİN KARISI
Ya sonra ne aldı askerin karısı
yaldızlı başkent Prag’dan?
Pabuçlar aldı Prag’dan, yüksek ökçeli.
Selamlar geldi ona ve sağlık haberleri,
yüksek ökçeli pabuçlar geldi Prag’dan ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
Oslo’dan, Skandinavya’daki?
Bir kürk aldı Oslo’dan, küçük bir kürk,
Bu küçük kürk, belki beğenirler beni, dedi,
ta Norveç’ten, Oslo’dan geldi ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
varlıklı Hollanda’nın Rotterdam’ından?
Ordan bir şapka aldı o,
bir yaraştı şapka ona, bir yaraştı.
Bir şipşirin Hollandalı şapka
ta Rotterdam’dan geldi ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
Belçika’nın Brüksel’inden?
Aldı Brüksel’den ince danteller.
Ne mutluluktu bu, ne mutluluktu,
ta Belçika’lardan danteller geldi ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
ışıklar şehri canım Paris’ten?
Bütün şehirlerde dillere destan olan
ipekli bir elbise geldi Paris modası,
Işıklar şehrinden bir elbise geldi ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
Bükreş’ten, ta güneydeki?
Aldı o Bükreş’ten bir eteklik,
alacalı bulacalı Romanya etekliği.
Ta Bükreş’ten bir eteklik geldi ona.
Ya sonra ne aldı askerin karısı
ta Rusya’dan, karlar ülkesinden?
bir dulluk örtüsü aldı Rusya’dan o.
Karalar içinde dindirmek için yasını
ta Rusya’dan bir dulluk örtüsü geldi ona.
Türkçesi: A. Kadir

 

GENERALİM TANKINIZ NE GÜÇLÜ
Tankınız ne güçlü, generalim,
siler süpürür bir ormanı,
yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var:
İster bir sürücü.
Bombardıman uçağınız ne güçlü, generalim,
fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var:
Usta ister yapacak.
insan dediğin nice işler görür, generalim,
bilir uçmasını, öldürmesini insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var:
Bilir düşünmesini de.
Türkçesi: A.Kadir – A. Bezirci

 

GÜNEŞ
Her gün bir tepeden çıkıp gelir sarı güneş.
Güzeldir orman, koyu renkli hayvan,
İnsan; avcı veya çoban.
Kızıla çalarak yükselir yeşil gölcükte balık
Değirmi göğün altından
Geçer balıkçı mavi bir kayıkla yavaştan.
Ağır ağır olgunlaşır üzüm ve buğday.
Gün sessizce battığı vakit,
İyi de hazır kötü de.
Gece olmaya görsün,
Yolcu yavaşça kaldırır külçeleşmiş gözkapaklarının;
Karanlık bir uçurumdan çekip gider güneş.
Türkçesi Gertrude Durusoy-Ahmet Necdet
Kurt Tucholsky (1890-1935)

HUZUR VE DÜZEN
Milyonlar çalışırsa yaşamadan,
analar bebelere yalnız süt suyu verirse —
bu düzendir
Emekçiler seslenirse: “Bırakın bizi aydınlığa!
Emeği çalan çıkar kadıya” —
bu düzensizliktir.
Veremliler koşarsa torna tezgâhına,
on üç kişi pineklerse bir odada—
bu düzendir.
Ama biri koparırsa haykırıp zincirini,
Yaşlılığını güvence altına almak istediğini
bu düzensizliktir.
Zengin mirasyediler İsviçre karlarında
eğlenirse -ve yazın Comer sularında —,
o zaman huzur vardır.
Ama her şeyde değişme tehlikesi varsa,
arsa ticareti birden yasaklanmışsa —
o zaman huzursuzluk vardır.
Aslolan: Açlara kulak vermemek.
Aslolan: Caddelerin düzenini bozmamak.
Ses çıkmasın yeter.
Zamanla her şey olur.
Evrimle her şey size de ulaşır.
Milletvekilleriniz keşfetti işte bu gerçeği.
Unutmayın o zamana dek hepiniz nalları dikmeyi.
Nasıl olsa mezar taşlarınıza yazılacaktır:
Onlar hep sessizlik ve düzen içinde yaşadılar.
Türkçesi: Yüksel Pazarkaya

POLİTİKA DIŞINDAKİ KUTLAMA Erich Kaestner (1899-1974)
Ne çıktı ne de çıkar sesiniz
Diledikleri gibi yapsınlar dersiniz
Olur mu devletin işine karışmak
Siz oturun bekleyin o kadar
Sanki bir dişçidir başucunuzda kader
Sizin ödeviniz de ağzınızı açmak.
Lazım derler vergileri arttırmak
Güzel derler bir donanma yapsak
Koskoca bir ordu daha da iyi
İhracat ithalât gümrüğü derler
Etek dolusu lâf ederler
Ve öğretmişlerdir size susmayı.
Derler arttı ekmeklerin fiyatı
Hadi derler harbe, geldi işte vakti
Gülerler arkanızdan sonra da
Alavere dalavere ederler
Oturturlar şapa, kazık atarlar
Ne imiş? Politika!
Öyle salaksınız ki dut yemiş bülbül
Ensenizde boza pişer siz oralı değil
Hep kendi havanızda.
Para ister karınız, ağlar emzikteki
Sizse yatak sevdasında, vaktiniz mi var ki
Devletle uğraşmaya.
Allah size göz vermiş, vermiş ama nerede?
Bırakın kellenizi siz hâlâ büroda.
Aldatırlar sizi böyle daha çoook
Oturun kuzu kuzu
Hükümet mi; hepsi bir, ha o, ha bu…
Memnunsunuz, mesele yok!
Türkçesi: Behçet Necatigil

 

MAVİ TULUMLU ADAM – Günter Eich (1907-1972)
Mavi tulumlu adam
omzunda çapası evine dönüyor,
bahçe çiti gerisinde ona bakıyorum.
Onlar Kenan ülkesinde böyleydiler akşamları,
şimdi böyle dönerler Burmada çeltik,
Mecklenburgda patates ekili tarlalardan,
bahçelerinden Kaliforniya’nın, Burgonya bağlarından.
Buğulu camlar ardında yanında lamba, kıskanıyorum
mutlu oluşlarım (paylaş diyen yok)
çocuk bezleri asılı, ocağında ateşi, kendi halinde
ataerkil gecelerini kıskanıyorum.
Mavi tulumlu adam evine dönüyor;
omzunda çapası, çöken karanlıkta
bir silaha benziyor.
Türkçesi: Behçet Necatigil

 

Wolfgang Bor chert (1921-1947)
DÜŞLERDE FENER OLMAK
Ben ölünce
hiç değilse
Bir fener olsam,
kapında dursam,
soluk donuk geceyi
aydınlığa boğsam.
Ya da limanda
gemilerin uyuduğu zamanda
gülüşürken kızlar
uyumasam,
dar kirli bir kanalda
bir yalnıza göz kırpsam.
Daracık bir sokağa
assalar beni
teneke, kırmızı bir fener
bir meyhane önünde
dalgın düşüncelerle
tempo tutup şarkılara
sahansam.
Ya da şöyle bir fener
gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı
duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı
dışarda camlarda
fırtınanın ıslığı
kâbuslar, görüntüler, cinler.
Evet, hiç değilse,
ben ölünce
bir fener olsam,
tek başıma geceleri
uykulardayken dünya
gökte ayla senli benli
sohbete dalsam.
Tiirkçesi: Behçet Necatigil

 

YARGI -Ernst Jandl (d. 1925)
bu adamın şiirlerinde iş yok.
önce
aldım birini, sürdüm dazlak kafama,
boşuna, saç maç bitirmedi.
sonra
ovdum biriyle sivilcelerimi,
iki günde orta büyüklükte patates
oldu çıktı hepsi, doktorlar şaştı.
sonra
kırdım ikisini tavaya,
şüphelendim, yemedim kendim,
köpeğim yedi, öldü
sonra
koruyucu diye kullandım birini,
söküldüm kürtaj parasını.
sonra
birini taktım gözüme,
girmeye kalktım iyi bir kulübe
çelme taktı kapıcı,
kapaklandım yere,
verdim yargımı sonra da
yukarda
Türkçesi: Behçet Necatigil

 

HEYECANSIZ GENÇLERLE İLİŞKİ – VolkerBraun (d. 1939)
Hayır, siz büyütemezsiniz ağaçlarını sevincimizin,
Cetvel ve pergel gösteriş verir size, hayat vermez,
isteklerimiz öyle büyük ki sığmaz hiçbir şeye.
Mutluluğumuz tam: Hesaplanabilir.
Kendi kendimizin karşısında sakınmamız nafile:
Biz hiç gelmeyiz ölçüye falan.
Unutun bizden kuşkulanmayı:
Siz kuşkulanırsınız ölmüş ve gömülmüş insanlardan!
Göklerde dallar boylarını bulsunlar bırakın:
Ağaç dediğin körpecik b ir şey!
Çabalarımızın imgelerini boyayıp durmayın:
Çaba gösterin siz de!
Kalkmayın özgürlüklerimizi ölçmeye: Özgür olsun!
Vazgeçin bizden söz etmekten: Konuşun bizimle!
Türkçesi: A. Kadir-Afşar Timuçin