Home » Ekonomi » Ahilik » AHILIK KURULUŞU, İLKELERİ VE FONKSİYONLARI :Dr. Fahri Solak

AHILIK KURULUŞU, İLKELERİ VE FONKSİYONLARI :Dr. Fahri Solak

AHILIK KURULUŞU, İLKELERİ VE FONKSİYONLARI

Dr. Fahri Solak

Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü

İstanbul,

1. AHILİGİN KURULUŞU

Ahilik, Türkistan Türklerinin “ahı” yani cömertlik felsefesinin İslami fütüvvet geleneğiyle kaynaşması ile ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış bir dünya görüşü ve bu zihniyete dayalı olarak ortaya çıkmış bir kurumdur.

Fütüvvet kelime olarak gençlik anlamına gelir ve eski Arap geleneğinde kahramanlık, misafirperverlik ve cömertlik, mertlik, delikanlılık, yiğitlik, fedakarlık gibi anlamlar taşıyan islami bir kavramdır. Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve Hadislerde kullanılış bağlamı, gerekse fütüvvet namelerde atfedilen vasıflar dikkate alındığında “feta” kavramının ideal bir insan tipi ve yüceltilmiş bir ferdi mizaç muhtevası içerdiği belirtile bilir.

Bu kavram, Batı’daki şövalyelik, İran’daki civanmertlik, Japonlar’daki samuraylık, eski Türklerdeki ak:ılık ve alplik ülküleri gibi her toplumda görülebilen bir yiğitlik ülküsü, faziletli ve asil insan tipinin eski Arap toplumundaki karşılığıdır. Önceleri sadece cömertlik, misafirperverlik ve kahramanlık boyutlarına sahip iken zamanla islami ve tasavvufi derinlikler kazanmıştır. Türklerin Müslüman olmasından sonra da ahi teşekküllerinin kurulmasında manevi ve fikri tabanı oluşturmuştur.

Diğer İslam ülkelerinde fidan, civanmert gibi kavramlarla isimlendirilen fütüvvet ehli Anadolu’da Ahi, farsça çoğul hali olan Ahiyan şeklinde yaygınlaşmıştır.

Zamanla fütüvvet ve ahilik aynı anlamda, birbirinin yerine kullanılır hale gelmiştir. İslam Dünyasında oluşan, çok çeşitli fonksiyon ve etkileri olan müesseselerden biri olarak Ahilik kavramının ortaya çıkışı ve bilinçli bir şekilde kullanılmaya başlanması 13. yy’ın ikinci yarısına rastlar. Bu kelime daha ziyade 14. yy’ın başlarında kaleme alınan İbn Batuta Seyahatnamesinde yer almakta olup, ondan önceki kaynaklarda daha çok fütüvvet olarak kullanılmaktadır. 5Fütüvvetin Anadolu’ da etkili hale gelmesi de XIII. yüzyılda olmuştur. Halife Nasır Anadolu Selçuklu Sultanları, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1205-1211), I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) ve I. Alaeddin Keykubat (1219-1236) ile irtibat kurmuştur. Bu yüzyılın başlarından itibaren Suhreverdi, Muhyiddin b. Arabi, Evhaduddin Kirmani, Ebu Cafer Yezdanyari ve Nasıruddin Mahmud (Ahi Evren) (ll 75-1262) gibi bir çok mutasavvıf Anadolu’da faaliyette bulunmaya başlamışlardır. Bu dönemden itibaren ahilik Anadolu fütüvvet akımının unvanı olmuştur. Özellikle I. İzzeddin Keykavus döneminde Anadolu fütüvvet ve ahiliği disiplinli bir teşkilat halinde belirmeye başlamıştır. I. Alaeddin Keykubad zamanında da Nasır meşhur mutasavvıf Sühreverdi’yi sultana göndererek teşkilatlanma tamamlanmıştır.

H. III. 1 M. IX. yüzyılda fütüvvet teşkilatlan içerisinde Esnaf birlikleri oluşmaya başlamış ve esnaf gruplan fütüvvetin esasları etrafında birleşmişlerdir. Ahi Bir  lideri hakkındaki sözler, gelenekler ve esaslar “fütüvvetname” adı verilen yazma eserlerle tespit edilmiştir. Bilinen en eski fütüvvetname H. IV./M. X. yy’ a ait olan, Sülemi’nin “Kitab-el Fütuvva” sıdır. 7 Bundan sonra Ensari’nin Fütüvvetnamesi gelir. Türkçe fütüvvetnamelerin en eskisi ise Bmgazi’nin fütüvvetname’sidir.

Bütün fütüvvetnamelerde fütüvvetin esasları, kabul şartlan, fütüvvet birliklerine kimlerin giremeyeceği, hangi durumlarda fütüvvetden düşüleceği, fütüvvetin kısımları ve fütüvvetin silsilderi gibi hususlar düzenlenmiştir. Samimiyet, cömertlik, Allah’tan başkasına kul olmama, sürekli gelişme ve yenilenme, alçak gönüllülük, misafirperverlik, merhamet, dürüstlük gibi özellikler fütüvvetin ilkeleri olarak sayılmıştır. “Elini, Dilini, Belini korumak” şeklinde

özetlenen fütüvvet ilkeleri tümüyle İslami bir hayat modeli çizmektedir. Ahlak kitaplarında fütüvvet, bütün ahlaki erdemleri kapsayacak şekilde kullanılmış, bu erdemlere sahip kişilere “fütüvvet ehli”, fütüvvet adab ve erkanı ile ilgili olarak yazılan eserlere de “fütüvvetname” adı verilmiştir. Kütüphanelerde Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış çok sayıda fütüvvetname vardır. Bu eserler her ne kadar “Ahiliğin Anayasası” olarak nitelendirilmişse de bunlar tek ve değişmez metinler değildir. Bu eserlerin arasında birçok farklılıklar mevcuttur. Bunlar dönemsel bir farklılık ya da fütüvvetname yazarının mensup olduğu tarikattan gelen bir farklılık olabilmektedir. Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eli açıklık, alçak gönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık, başkasının ayıbını görmemek gibi vasıfları benimseten kuralları kapsayan fütüvvetnameler, Ahilikle birlikte Şiilik, Bektaşilik, Rufailik, Kalenderlik, Melarnilik ve Yeniçeri sakaları gibi tarikat ve teşkilatlarca da benimsenmiştir. AnadoluAhi teşkilatının kurucusunun şeyh Nasuriddin el-Hoyi adında, Ahi Evran olarak tanınan bir mutasavvıf olduğu; İran’ın Hoy şehrinde M. ll 75/H. 567’de doğup, M. 1262/H. 660 tarihinde Kırşehir’ de öldüğü kabul edilmektedir. XIII. Yüzyılda Anadolu’ya göçebe Türkmenlerden başka doğudaki büyük şehirlerin ahalisi de göç edip gelmişti. Yeniden iş kurmak için dayanışma ve örgütlenme zorunda olan esnaf ve sanatkarlar yerleştikleri şehirlerde mesleklerine göre bir araya toplandı. Atölyelerinde işi biten genç çırakların meslek eğitiminden sonra moral eğitimini sürdürmek için tarikat zaviyeleri modeline uygun olarak ahi zaviyeleri kuruldu. Aynı zamanda bir nevi misafirhane olan bu zaviyeler ahilerin öğretmen, müderris, kadı, hatip, vaiz ve emir gibi şehrin ileri gelen kişileri ile beraber oldukları ve gençlerin onlardan yararlandıkları toplantı yerleri idi. Anadolu’ da ahi zaviyeleri XIII. Yüzyılın ikinci yarısından sonra yaygınlaşmıştır.

 

2. AHİLİGİN İLKELERi

Yukarıda da belirtildiği gibi, bir tür Ahilik nizamnameleri hüviyetinde olan Fütüvvetnaıneler’ de, uyulması gereken ahlaki ve ticari esaslar belirtilmişti. Teşkilat mensuplarında bulunması gereken vasıflar, kimlerin teşkilata mensup olabilecekleri, hangi sınıfların teşkilata kabul edilmeyecekleri, genel ve özel ilkeler detayları ile bu eserlerde yer almaktadır. Fütüvvetnamelerde en çok vurgulanan ilkeler aşağıda özetlenmiştir. Bunlar, sosyal dayanışma ve hizmet, samimiyet, cömertlik, Allah’tan başkasına kul  olmama, insan sevgisi, iyi niyet, irade, bencillikten ve kibirden uzaklaşma; hürriyet ve kanaat, dürüstlük, sürekli gelişme ve yenilenme, tevazu, geçimli olma, hürmet, merhamet, dürüstlük, iyi kalplilik hep fütüvvetin özellikleri arasında sayılmıştır. Fütüvvetnamelerde fütüvvetin Hz. Peygamberin sünnetine tabi olmak olduğu belirtilmektedir. Yani İslami bir hayat sürmek fütüvvet anlayışının temelidir. Fütüvvetin ve Türklerde aldığı şekil ile Ah’iliğin en bariz unsurları olarak namusluluk (elini, belini ve dilini korumak) ile sosyal dayanışma ve hizmet anlayışları öne çıkmaktadır. Alimleri sevmeli, ilme saygı göstermelidir. Namazını kazaya bırakmamalıdır. Utanma duygusuna sahip olmalı, nefsine hakim bulunmalıdır. İyi, anlayışlı ve temiz kimselerle sohbet etmelidir. Fakirleri sevmelidir. Alçakgönüllü olmalıdır. Beylerin, zenginlerin kapısına gitmemeli, aksine Padişah bile onun kapısına gelebilmelidir. Erdebill’nin fütüvvetnamesinde şöyle bir hadis naklediliyor: “Ey Ali, ümmetimin fityanının on alameti vardır: Doğru söz, ahde vefa, emaneti yerine getirmek, yalan söylememek, yetimi gözetmek, isteyene vermek, hediyeleşmek, yararlı işler yapmak, çekişmemek, Allah için sevmek ve Allah için kızmak”. Tasavvufu bütünüyle ilk defa yazılı hale getiren Sülem’i, eserinde, fütüvvet-İslam-tasavvuf ilişkilerini zaman zaman Hz. Peygambere dayanarak şöyle dile getirmektedir: “Fütüvvet uygunsuzluklardan kaçınmak, Allah’a tam manasıyla itaat etmek, kötü olan her şeyi terketmek, ahlaki üstünlük ve güzellikleri hem zahiren hem de batınen her halde muhafaza etmektir. İçinde bulunduğun her an seni fütüvvetin bir çeşidi ile ister. Hiçbir hal fütüvvetsiz olmaz”. “Bil ki Allah seni gözetmeyi üzerine almıştır. Fütüvvetin aslı da daima dini gözetmek, sünnete uymak ve Allah’ın Peygamberine enırettiği şeye tabi olmaktan ibarettir”. “Kalbi temizlemek fütüvettendir” “Allah’la sohbet etmek isteyen kimse O’nun kitabını okumalıdır. Allah’ın sözünü, sair sözlerin üstünde tutmak, emirlerine ve nehiylerine uymalıdır. Allah’ın Resulu ile sohbet isteyen kimse O’nun ahlakına, sünnetlerine, edeplerine ve tavrına uymalı ve her şeyi O’nun sünnetine göre değerlendirmedir. Allah’ın dostlarıyla sohbet etmek isteyen kimse onların hareket tarzlarına uyar, edeplerini kendinde tatbik eder, yollanın tutar”.

“Fütüvvet gizli ve açık olarak Allah ‘tan korkmaktır”

“Fütüvvet iki dünyaya ait hiçbir şeyin seni Allah’tan alıkoyamamasıdır”.

“Fütüvvet ilminde marifeti, marifetinde mükaşefeyi, mükaşefesinde müşahedeyi-kimse marifetin hakikatine ulaşamamakla beraber-istemektir”

“Fütüvvet Allah için kul olmak, Allah vasıtasıyla kaim olmak, Allah ile kul olmaktır”.

Görüldüğü gibi fütüvvet İslam ve tasavvufi muhtevaya sahip kılınmak istenmiştir. İfadeye dökülen incelikler toplum hayatına yansıyan bir zihniyetin temellerini vermektedir. Fakat bununla da kalınmayarak gündelik hayat içerisinde işiyle gücüyle meşgul olan genç ve emekçi gruplara fütüvvet aracılığı ile ahlaki davranış esasları verilmekten geri kalınmamakta ve zihniyet yapısının pratik bir hüviyete bürünmesi sağlanmaktadır. Görüldüğü gibi ilk fütüvvetnamelerden itibaren, fütüvvete İslami-tasavvufi muhteva kazandırılmaya çalışılmıştır. Böylece fütüvvet ile İslami hayat tarzı adeta aynılaşmıştır.

18421

2.1 Sosyal Dayanışma ve Hizmet

İslam ve Osmanlı toplum yapısında toplumculuk, yani toplum çıkarlarının şahıs çıkarlarından önce gelmesi esas alınmıştır. Sorumluluk anlayışının en yakın birimlerden başlayarak bütün toplumu kuşattığı, bir sosyal dayanışma türü ortaya çıkardığı görülmektedir. Buradan hareketle hizmet fikri önemli bir ahlak unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Fütüvvet ahlakında bu konuya yönelik unsurlar bulunmaktadır.

“Fütüvvet insanın kardeşlerine (topluma) iyi davranması ve onların ihtiyaçlarını gidermesidir” “Fütüvvet kulluk edeplerini korumakla birlikte halkın menfaati olan şeyleri yerine getirmektir”

“Kardeşlerden güvenilir birisinin evine davetsiz gidebilmek fütüvvettendir”

“Kardeşlerine kendi malından, sanki onları malı imiş gibi, sarf etme imkanı vermen fütüvvettendir”.

“Komşularıyla dayanışma içerisinde olmak fütüvvettendir”

“Kendisi muhtaç olsa bile kardeşlere yardımdan geri durmamak fütüvvettendir”

“Fütüvvet kardeşlerin rahatını kendi rahatına tercih etmek ve onları karşılaştıkları güçlükleri üzerine almaktır”

“Cömertlik fütüvvettendir”

“Ziyaretleşmek gibi üstün ahilik tezahürleri fütüvvettendir”

“Kardeşlere daima yakın olmak fütüvvettendir”

2.2 İnsan Sevgisi

“Fütüvvet Allah’ın kulları hakkında iyi zan beslemek, onların haklarını titizlikle korumaktır”

“Fütüvvet her halükarda Allah’ın kullarına şefkat göstermektir”

“Fütüvvet bütün Allah’ın kullarını evli ya olarak görmek ve onların dine uymayanlar hariç, hiçbir durumlarını kötü görünmemektir”

“Fütüvvet insaf gösterende mukabil kimseden insaf beklememendir”

“Feta yaratılmışlar için hakkın razı olduğu şekilde bütün gücünü harcayan kimsedir”.

 

2.3 İyi Niyet, Samimiyet ve İçi-Dışı Bir Olma

“Kardeşlerin hatalara düşmesini istememek fütüvvettendir”

“Arkadaşların kusurlarını örtmek (bilhassa düşmanlar bu kusurdan dillerine doladıkları zaman) fütüvvettendir”

“Fütüvvet kişinin içiyle dışının bir olmasıdır”

“Fütüvvet hizmet ve yardımseverlik hususunda gösterişi bırakmaktır”

 

2.4 İrade, Bencillikten ve Kibirden Uzaklaşma

“Fütüvvet, insanın bütün hallerinde noksanlık görmesi ve içinde bulunduğu durumdan razı olmasıdır”

“Fütüvvet, insanın kendisinde bir başkasına nazaran bir üstünlük görmemesidir”

“Fütüvvet öyle bir fazilettir ki onu yerine getirirsin fakat onda nefsinin bir payını görmezsin”

“Fütüvvet, nefsin aşırı arzularını terk suretiyle afetlerden korumaktır. Fütüvvet, kişinin dilini kötü konuşmaktan koruduğu gibi kulağını da kötü şeyler dinlemekten korumasıdır”

“Fütüvvet, kardeşler yanında mütevazı olmak ve kibirlenmemektir”

“Feta, hasını olmayan kimsedir. Fütüvvet güzel huydan ibarettir”

 

2.5 Hürriyet ve Kanaat

“Fütüvvet, kainatın sahibine kul olabilmek için, kainattan ve içerisindeki her şeyden hür olmaktır”

“Fütüvvet, kimseye kul olmamak için az şeye razı olabilmek ve kanaat edebilmektir”

 

2.6 Dürüstlük, Hürmet ve Merhamet

“Feta, bilgice ve yaşça daha büyük olanlara hürmet, küçük olanlara merhamet gösterir. Eşit olanları ise kendine tercih eder”

“Fütüvvet beş şeydir: Kuvvetli olmakla beraber tevazu, gücü yettiği halde affedebilmek, çok şeyi olmamasına rağmen cömertlik yapabilmek, minnet etmeden ihsanda bulunmak, ümmete samimi davranmak”

“Fütüvvetin aslı doğruluk, Allah’tan korkmak, güvenilir birisi olmak, namazı eda etmek ve zinadan kaçınmaktır”

 

3. AHILİGİN FONKSİYONLARI

Anadolu’ da uzun yüzyıllar etkili olmuş bir kurum olan Ahilik, çok yönlü bir teşkilat olarak farklı alanlarda çeşitli fonksiyonlar icra etmiştir. Bu fonksiyonları İş Hayatı ile İlgili Fonksiyonlar, Ahlaki Fonksiyonlar, Eğitim ve Dayanışına Fonksiyonu, Sosyal Güvenlik ve Arabuluculuk Fonksiyonu, Gençlikle İlgili Fonksiyonlar ve Siyasi ve Askeri Fonksiyonlar ana başlıkları altında ele almak mümkündür.

3.1 İş Hayatı ile İlgili Fonksiyonlar

Ahiliğe bir meslek, sanat ya da ticaretle ilişkisi olmayanlar katılamazlar.

Ahiliğe bir meslek, sanat ya da ticaretle ilişkisi olmayanlar katılamazlardı.

Ahi örgütünde sanatkârlara iş yerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisi ile mesleğin incelikleri ve sırlan öğretilirdi. Akşamlan ise toplanarak ahlak eğitimi, haftanın belli günlerinde de silah talimleri ve ata binme eğitimi yaptırılırdı. Yine esnaf çıraklarının okuyup yazmalarına itina gösterilirdi. Fatih tarafından yaptırılan cami yakınındaki üstü açık havuzun saraçhane yapılması, saraç çıraklarının sabahlan Fatih Medreselerinde okutulan derslere devam edebilmeleri içindi. Esnaf çıkarlarının asgari bir tahsil devresinden geçirilmelerine uzun süre dikkat edilmiştir. Ahi birlikleri özellikle büyük şehirlerde teşkilatlanmışlardı. Her birliğin eğitim ve eğlence İmkanına da sahip bir sosyal tesis özelliği taşıyan zaviyesi vardı. Bu esnaf birlikleri o mesleğe ait tüm işleri öğretir, mensupları arasındaki ihtilafları halleder, esnafla devlet arasındaki ilişkileri düzenlerdi. Bu birlikler mamullerin kalitesi, ücretler, fiyatlar, çalışma şartlan konularında düzenleme yapardı. Ahi Birlikleri bir yandan esnaf arasında işbirliği ve dayanışma esaslarının yerleştirilmesini, haksız rekabetin, tekelciliğin önlenmesini amaçlarken, diğer yandan da tüketicinin korunmasına yönelik düzenlemeler yapıyordu. Esnafın çalışma alanları hem haksız rekabetin, hem de işsizliğin önlenmesi amacıyla belirleniyordu. Yine esnafın işleyeceği hammaddeyi temin etmesi “tahsis siyaseti” ile gerçekleştiriliyordu.

Bununla hem ustaların hammadde sıkıntısı çekilmemesi sağlanıyor, hem de tekelcilik ve ihtikar yolu önlenmiş oluyordu. Her esnaf grubu toplu olarak belirli bir çarşı da bulunurdu. Böylece hem alıcı istediği malı kolaylıkla seçebiliyor hem de esnaf birbirini kontrol ediyordu.

Bir arada çalışma, kalite kontrolü bakımdan da hayli önem taşıyordu. Çünkü esnaf, ürün kalitesinin belli bir standardın altına düşürülmesine karşı idi.

Standartların altında mal üreten kişiler ikazlara aldırmayıp bu fiillerine devam ederlerse dükkânları kethüdalar tarafından kapatılabildiği gibi, daha ileri gittikleri takdirde esnaflıktan ihraçlarına da karar alınabiliyordu.

Ahi birliklerinde üretim ve tüketim sınırlandınlmıştı. Böylece rekabet, ihtiras önlenmiş oluyordu. Esnaf ve dükkan sayısı, iş aletleri ve tezgah adedi sımrlandırılmıştı. “Gedik Usulü” olarak adlandırılan bu sistemle “ihtiyaca göre üretim” fikri fiilen gerçekleştirilmeye çalışılmıştı. Esnaf ve tüccann işsiz kalmaması ve aşırı üretirnin doğurabileceği bunalımların önlenmesi temel düşünceyi oluşturuyordu.

XVII. yüzyılda ustalığa yükseltme ve ayn dükkan açma merasimi ortalama beş-altı yılda bir yapılırdı. Bu süre kuyumcularda yirmi yıla kadar çıkardı. Sanattaki titizlik ve ilerleme güçlüğü, başıboşluğun sanata darbe vurmasım önleyen tahditler (daha doğrusu öncelikler) aynı zamanda uzmanlığa olan hürıneti de göstermektedir. Esnaf birliklerinde meslekteki maharete ve kıdeme dayanan bir kademeleşme mevcuttu. Esnaf birliklerinde sadece ahlaki ve mesleki üstünlükler ilerleme ve yükselme sebebi olarale görülmüştür. Ahi Teşkilatında zamret olmadıkça iş ve meslek değiştİnneme k esastı. Herhangi bir sebeple gediğini terkedip giden usta geri döndüğünde, eski yeri başkasının eline geçtiği için, bir süre kalfa gibi çalışmaya mecbur tutulabilirdi.

Böylece çağımız işletmeciliğinde önemli bir yeri olan “İşçi Devri” problemi halledilmiş oluyordu.

3.2 Ahlaki Fonksiyonlar

Ahilikte meslek ahlak:ı herşeyin üstünde tutulmakta, otokontrol sistemi en tesirli ve mükemmel şekli ile işlemekteydi. Çırak, kalfa ve usta arasında baba-evlat saygı ve sevgi bağı kurulmuş, ilişkiler ahlaki ve mesleki temellere oturtulmuştur. Her ahi bir “üstad”a bağlanmak, sanatın geleneksel pirleri hakkında bilgi edinmek ve davranışlarında onları örnek almak durumunda idi. Sanatların geleneksel pirleri, herşeyden önce birer ahlak kahramanlarıdır. Bu kahramanlar ahllere davranış biçimleriyle örnek gösterilmekte ve herbirinin ayrı ayrı bu ahlak:ı yaşamış ve aşmış oldukları kabul edilmektedir. Yaşanmış örneklere dayanan bir ahlak, teorik planda kalan bir ahlaktan çok daha etkili olmaktadır. Bu insanların, pirlerine gönülden ve manen bağlanmaları, işlerinde gösterecekleri en küçük bir ihmal ve kusur ile pirin sevgi ve himmetinden mahrum kalınacağı anlayışını yerleştirmişti. Böylece Ahi, işinde ihmal olmaması için bütün dilekat ve hassasiyetini ortaya koyup, maharetini iş üzerinde göstermeye gayret ediyordu. Fütüvvet geleneği içinde mesleklerin veli veya Peygamberlerle ilişkilendirilmesi de yaygın olarak karşılaşılan bir husustur. Fütüvvetnamelerde farklı ilişkilendirmelere rastlanmakla beraber, yaygm olarak kullanılan bir listeye göre: Hz. Adeın Çiftçi, Hz. Şit Hallaç, Hz. İdris Terzi, Hz. Nuh Marangoz, Hz. Salih Kervancı, Hz. İbrahim Sütçü, Hz. İsmail Avcı, Hz. İshak Çoban, Hz. Yunus Balıkçı, Hz. İsa Seyyah, Hz. Davut Demirci, Hz. Muhammed tüccarların mesleki piri olarale kabul edilmiştir. Ahilerin yetenelderine uygun olarak sadece bir sanat dalıyla meşgul olmaları ve bu yolda sabırla olguulaşınaya çalışmaları, her Ahinin sanatında zirveye ulaşınayı ahlaki bir görev telakki etmesi ürün kalitesi bakırnından son derece olumlu neticeler doğurmuş, ortaya çıkan eserler birer sanat şaheseri niteliği kazanabilmişlerdir. Aynca ahlalci açıdan belli zafiyet ve alışkanlıklan olanlar ile bazı kesimlerin Ahiliğe kabul edilmedikleri de bilinmektedir. B u çerçevede, kafirler, münafıklar, müneccimler, alkolikler, kasaplar, muhtekirler, hırsızlar, müfteriler gibi bazı kişi ve meslek gruplan fütüvvet ehlinden sayılmamıştır.

5616-696x417

3.3 Eğitim ve Dayanışma Fonksiyonu

Ahi zaviyeleri, gelip giden konukların ağırlandığı, büyük şölenlerin düzenlendiği, eğlence törenlerinin yapıldığı yerler olarak özellikle halk açısından birer ahlillci eğitim merkezi fonksiyonu görüyorlardı. Birlik üyelerinin tüm yaşantısım belirleyen bu ahlaki ilkeler, belli bir iş ve sanata bağlılığı da kuvvetlendiriyordu. Bu ahiakın yöneldiği temel erdem “Dayanışma” idi. XIV Yüzyılın ortalarında Sultan Orhan Gazi zamanında Ortadoğu’yu dolaşan Kuzey Afrika’lı gezgin İbn Batuta, Ahilerin Anadolu Türkmen beldelerinin hepsinde, her şehir ve köyde bulunduklarını, yabancıları misafir ettiklerini, ihtiyaçlarını giderdiklerini, zorbaları ve şerirleri engellediklerini ve Ahilerin yolcuları misafir etmeye olan düşkünlüklerini canlı örneklerle anlatınaktadır. Yolların güvensiz, taşıma araçlarının yavaş olduğu bir devirde Ahi Zaviyelerinin bu fonksiyonlarının hayati öneme haiz olduğu açıktır. Kasabalarda ve köylerde, her yaş grubundan kişilerin ınuntazaman devam ettikleri ve Ahi zaviyelerinin, konuk ağırlamaktan başka gençleri eğitime görevlerini de üzerine alınış küçük örnekleri olan “Yaran Odaları” vardı. Bu yaran odaları, eğlendirici, dinlendinci ve eğitici fonksiyonları yanında, bölgesel sorunların çözüınlendiği, ortak çarelerin bulunduğu bir mekan görevi de ifa ediyordu. Yaran  Birlikleri düğün yapanlara yardım eder, bütün hizmetlerini yaran görürdü. Yine yaranın ve kimsesizlerin her işlerinde yardıma koşul urdu. Yaranlar harman sonu yıllık eğlenceler tertip ederler, “üç günler” geleneğine uygun eğlenceler düzenlerlerdi. Memleketin her yerindeki esnaf ve sanatkarlann, yılın belli bir gününde düzenlenen eğlencelere katılınası bir töre idi. İstanbul’ da bu eğlenceler daha kalabalık ve parlak törenlerle yapıhrdı. Bu eğlencelerde hiçbir mesleki konu ele alınmaz, yalnız kahya ve kahyabaşı bütün esnafa öğütte bulunurdu. Her zümrenin bir sancağı bir de alemdan vardı. Bu sancakta alış-verişi ve iş hayatını öven ayet ve hadislerin yanında, o zümrenin alameti de bulunurdu.

 

Genel eğlencelerde bu bayraklar da merasim yerine götürülür ve her zümre toplu olarak giderdi. Bazı durumlarda olağanüstü toplantılar da yapılabilirdi. Resmi makamlarca halkın tahammülünün üstünde bir vergi kondu ğu veya kahyalar kurulunun kesinlik kazanan kararlarının uygulanmasma engel ol unduğu zaman ya da esnaf arasında olağan yöntemlere aykın bir işlem yapıldığında kahyalar kurulu toplanıp, her esnafın üstadlarından üçer kişi davet ederek durumu incelerdi. Fikir birliği sağlanırsa Kahyabaşı ile öteki iki kahya ve iki üstad şer’iye hakimine ve en büyük hükümet yetkilisine yollamrdı. Hükümetle anlaşma olursa toplantıya son verilir, uyuşulamazsa ertesi gün “memleket toplantısı” yapılırdı. Memleket Toplantısına kahyalar ve bütün üstadlar, memleketin ileri gelenleri, ilim adamları, zenginleri ilan yoluyla çağırılır; hakim ve müftiye davetçi giderdi. Kahyalar Kurulu Başkanı, toplantı nedenini, esnaf toplantısının kararını, hükümetin tavrını açıklar ve halkoyuna başvururdu. Eğer o ylamada Kahyalar Kurulunun kararı benimsenirse “reisü ‘1 uleına” kürsüye çıkarak padişaha itaat ve sadakatin gereğini vurguladıktan sonra yöredeki hükümet temsilcisinin zulmüne karşı susmanın şeriate uygun olmadığını bildirir, eğer durumunu düzeltmezse Padişaha şikayet edilirdi.

 

3.4 Sosyal Güvenlik ve Arabuluculuk Fonksiyonu

Ahi Birlikleri, yönetici ve askeri sınıfın örgütlenmeleri dışında halk kitlelerinin önderi durumunda idiler. Dolayısıyla siyasal otoriteyle aralarında bazı sürtüşmeler de olabiliyordu. Osmanlı saltanatının son günlerine kadar hemen her eserin başına konması bir usul haline gelen methiyelerden en küçüğüne, sıradan fütüvvetnamelerde bile rastlanmaz. Ahller, zamanın sultanına mümkün olduğunca ilgisiz yaşarnışlar, meselelerini kendi ellerinde halletmeye çalışmışlar, birçok olayda başarılı da olmuşlardır. Kayıtlara geçerek bize ulaşan olaylar, çözümünü başaramayıp resmi makamlara başvurdukları durumlardır. Yiğitbaşı, esnaf arasındaki ihtilafı halleder, gerekirse hakemlik yapar, mahkemeye başvurnıalarına engel olurduY Devlet de bunları hukuki bir kuruluş olarak tanımış, kendilerine bazı imtiyazlar vermişti. Ahi Birlikleri içinde, mensupların iş hayatı dışındaki sıkıntılanyla da ilgilenilmiş, sıkıntıların aşılmasına elbirliği ile çalışılmıştır. Her esnafın bir yardım sandığı vardı. Buna “Esnaf Vakfı”, “Esnaf Sandığı” veya “Esnaf Kesesi” denirdi. Kethüda, yiğitbaşı ile ihtiyarlann gözetim ve sorumluluğu altında bulunan bu sandığı serma yesi, esnafın bağışlan ile çıraklıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa yükselenler için verilen paralardan ve haftada ya da ayda bir esnaftan mali gücüne göre toplanan paylardan oluşurdu. Buradan ihtiyacı olan esnafa, hastalara, bir felakete uğrayanlara, ölenlerin yakınlarına yardımda bulunulur, isteyenlere borç para da verilirdi. Esnafın elinde önemli miktarda demirbaş eşya ve genel eğlenceler için yemek ve sair hususlarda kullanılmak üzere bakır kaplar bulunurdu. Bunlar halktan isteyenlere kira ile verilmekte, saray düğünleri için de kullanılmaktaydı.

 

3.5 Gençlikle İlgili Fonksiyonlar

Ahilik genç ve enerjik kişileri, kendi bünyesine alıp, bir meslekte maharet edinmelerini, topluma kazandırılıp, başıboş bırakılmamalarım sağlamış; gençlerin enerjilerini manevi önderler elinde toplumsal hayatın düzeni ve devamı için kanalize etmiştir. Gençlerin

bir araya gelme, birlik oluşturma eğilimleri böylece toplum menfaatleri yönünde, ahlaki esaslar çerçevesinde tatmin edilmiştir. Genç, intisap ettiği sanat veya mesleğin sırrını öğreninceye kadar ustasına hizmete mecburdur. Bir yol atası ve yol kardeşi edinerek fütüvvete intisab etmiş ve fütüvvet şartlarına uyacağına söz vermiş olan genç, hayatı boyunca yol atasıyla yol kardeşine hürmet ve yardım edeceği gibi, onların da sevgisine ve yardımına mazhar olacaktır. Böylece mesleğe ve sanata, yola ve ihvana ihanet etmedikçe hayatı garanti altına alınmıştır. Bu birliklerde gençler ahlaki yönden eğitilmiş, kötü alışkanlıklardan korunmuştur. Kötü alışkanlıkları olanlar buralara kabul edilmemiştir. İslam ilkelerine uymamayı alışkanlık haline getirenler ve esnafın genel menfaatine aykırı hareket edenler “yolsuzluk” veya “erkan” denen ve gayet tesirli olan cezaya çarptırılıyorlardı. İtaatsizlik, saygısızlık, bir başkasına zarar getiren bütün hareketlerde önce nasihat verilir, fayda vermezse cezaya başvurulurdu. Cezalar, sessizlik ablukasından dayağa, bir şey ısmarlatmaktan geçici veya sürekli olarak meslekten men’e kadar çeşitliydi. Ahi zümreleri varlığını devam ettirmek için şekle büyük önem vermiştir. Merasime en basit işlerde bile mutlaka uyulurdu. Fütüvvet ehli, böylece, teşkilatındaki dereceleri muhafaza edebilmiş, sanat sırlarım kişiden kişiye aktarmış, dayanışma ve yardımlaşmayı gerçekleştirmiş, içine karışan ehliyetsiz unsurları temizlenmesi mümkün olmuştur.

 

3.6 Siyasi ve Askeri Fonksiyonlar

XIII. Yüzyılın ikinci yarısından XN. Yüzyıla kadar Anadolu’ da birtakım büyük devlet adamlarının, kadıların, müderrislerin, çeşitli tarikat şeyhlerinin, büyük tüccarların bu birliklere dahil olduklarını görüyoruz.

Anadolu Selçuklu hükümdarlarına Bağdat’taki Abbasi Halifeleri tarafından saltanat veya hükümdarlık “menşuru”, yani hükümetlerini tasdik eden ferman ile beraber hil’at, asa vb. gönderilmesi gelenek idi. I. İzzuddin Keykavus hükümdar olduğu zaman (M. 1211) Abbasi Halilesi Saltanat menşuru göndermişti. Yine aynı hükümdar Sinop’u fethettikten sonra bu fethi halifeye bildirmiş ve birçok da hediye göndererek Ahilik alametlerinden olan fütüvvet şalvan istemişti. Halife de Selçuk Hükümdarının arzusunu yerine getirmişti.

Osmanlı Devlet’ inin kuruluşu döneminde de büyük katkılan olan Ahilik Müessesesi, yeni yöneticilerin seçiminde ve meşruluk kazanmasında da etkili olabiliyordu. Nitekim Osman Bey’in ölümü üzerine yeni yöneticinin belirlenmesinde Ahilerin de onaylamasıyla Orhan Gazi seçilmişti. Yine II. Murat da Ahiliğe mensup Osmanlı Sultanlarındandı ve Ahilerin kararı ile devletin başına geçmişti.

 

Ahi Birlikleri Selçuklu Devleti’nin yıkılış ve Moğol istilası döneminde Anadolu’nun savunmasında ve sosyal düzenin devamında büyük rol oynamışlardır. Ahiler, devlet idaresinin zayıfladığı, otoritesizliğin baş gösterdiği geçiş dönemlerinde şehirlerin idaresini ellerine alıyorlar ve eski idareden yeni idareye geçişin toplum için büyük bir sarsıntıya meydan verilmemesine çalışıyorlardı. Ahi teşkilatı yalnız şehirlerde değil, köylerde ve elarda da vardı. Hatta alpler teşkilatı ile de ilişkiye girilmiş, böylece hem Ahi, hem Alp sıfatları taşıyan, her iki zümreye de mensup olan kimselere rastlanır olmuştur.

Herhangi bir siyasi veya dini-siyasi amaçla ortaya çıkan mücadele grupları olarak bazı birlikler, Ahiliğin özel bir grubunu oluşturmakta ve kendilerini cihad’a, fisebilillah mücadeleye vakfetmekte idiler. Bunlar zaman zaman askeri ve siyasi kuvvetlerini gösteriyorlar, güvenliği sağlıyorlar ve yer yer devlet vazifesini yerine getiriyorlardı. Mesela Bursa’yı Düzme Mustafa’nın hücumundan bunlar kurtarmışlardı.

Osmanlı ordusunun içinde, düşmanla çarpışan yardımcı birlikler arasında, zaviyelerde güçlü bir manevi eğitimle yetiştirilmiş Ahi Birlikleri de (Gaziyanı Rum, Ahiyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum,

Abdalan-ı Rum) sayılmaktadır. Sefer zamanlarında bir kısım esnaf da (kasap, ekmekçi, nalbant, bakkal, berber, saraç, demirci, aşçı, arabacı, vb.) seferlere katılırdı. Bunlara “Orducu Esnaf’ denirdi. Orducu esnaf ordugahta dükkan açıp askerlerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılarlardı. Bu esnafın ordudaki faaliyetleri için gerekli olan işletme kredisi, mensup olduklan esnaf birliği tarafından sağlanıyor ve buna “ordu akçesi”  deniyordu.

Tüm bunlar, bir yandan Arnliğin ulaştığı toplumsal ve siyasal etkinliği gösterirken, diğer yandan da yönetim-halk bütünleşmesinin en ileri düzeyde gerçekleştiğini göstermektedir. Yine devlet organı olmayan sivil bir kurumun, karşılaşılan problemlerin çözümünde gösterebileceği yararlılığın da en güzel örneğini bu müessesede görebilmekteyiz. Bugün de bu tür sivil kurumların varlığı ve etkinliği arzulanan bir durum oluşturmaktadır.

 

4. AHİLİGİN KALDIRILMASI VE BUGÜNKÜ KURUMLAR

4.1 Ahiliğin Kaldırılması

19. Yüzyılla birlikte Batı’da meydana gelen köklü değişmeler ve Avrupa sanayi ürünlerinin Osmanlı pazarına girmesi ile birlikte, Osmanlı üretim ilişkileri bozulmuş, buna bağlı olarak da Ahilik Teşkilatı fonksiyonlarını kaybetmiştir. 1820’lerden Birinci Dünya Savaşına kadar Batı Avrupa’dan ithal edilen mamul maliann rekabeti yerli sanayileri şiddetle etkilemiştir. Ulaşım imkanları nedeniyle İstanbul ile Anadolu’nun kıyı bölgeleri ve daha sonraları da demiryollarının ulaşabildiği iç bölgeler rekabetten etkilendiler. Esnaf sisteminin bu değişim döneminde bir takım düzenlemeler yapıldı: Tahditler gevşetilerek gedikler genişletildi. 1879 da İstanbul Ticaret Odası açıldı. 1909’da ‘Esnaf Cemiyeti Talimatnamesi’ çıkarıldı. Bu tarihten sonra bazı esnaf ve iş adamları dernekler kurmaya başladılar. 1910’da Ticaret ve Sanayi Odalarına Mahsus Nizarnname meydana getirildi. 1913 ‘te bütün tahditler ve dolayısıyla gedik usulü tamamen kaldırıldı. 1924’te de esnaf birlikleri resmen tarihe karıştı.

Ancak Fütüvvet ve Ahilikten kalma bazı adet ve sözler toplumsal hayatta varlığını sürdürmüştür. Herşeyden önce “esnaf’ kelimesi o dönemden kalma bir terimdir. Osmanlı Padişahlarının kılıç kuşanına töreni ile Ahilikteki şed kuşanına arasında büyük bir benzerlik vardır. Yine bazı yörelerde görülen, evlenen kızın beline ailenin büyüğü tarafından bir kuşak bağlanması ve aile kurumunun kudsiyetine dair sözler söylenmesi de fütüvvet ehlinden kalma bir adettir. Dükkanı devreden kiracıya verilen ve günümüzde “hava parası” denen para da “peştemallık” olarak anılan ve peştamal kuşatma merasiminde verilen paradan kalma bir adettir. Yine esnafın belli bir ahlaki seviyeye sahip olması gerektiğini vurgulayan sözler varlığını bugün hala sürdürmektedir. Ahilik teşkilatının kaldırılması ile birlikte, Ahiliğin yerini dolduracak bir kuruluş geliştirilmemiştir. Ahilik müessesesi sadece bir esnaf teşkilatından ibaret değildir. Bünyesinde Alpler, Alperenlere de yer veren Ahi teşkilatı, bir yandan fetih ve gaza hamlelerini kolaylaştıran; diğer yandan da şehir ve köylerde, hatta ulemalarda sanat erbabını ve çalışanları himayesine alarak bu kuruluşların işleyiş, eleman yetiştirme ve kontrolünü sağlayan bir esnaf kuruluşudur. Bugün Arnliğin fonksiyonlan bir ölçüde çeşitli kuruluşlar arasında dağıtılınaya çalışılmıştır. Ancak o günlcü toplum ile bugünkü toplum arasında yapısal farklılıkların ve zihniyet değişikliğinin bulunması, Alliliğin fonlesi yonlannın bugün tam olarak ifa edilemeınesi sonucunu doğurmuştur.

 

4.2 Bugünkü Kurumlar

Ahiliğin kaldırılmasından sonra benzer fonksiyonları karşılamak üzere oluşturulan kurumlar Ticaret ve Sanayi Odaları, Sendikalar, Çalışına ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odalan ve Ticaret Borsaları Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Konfederasyonu, Vakıflar ve Mesleki Yeterlilik Kurumu şeldinde ele alınabilir. Esnafın teşkilatlanması amacıyla Ticaret Sanayi Odalarının kurulması çalışmaları XIX. Yüzyıla kadar gitmektedir. Bugün iş hayatının düzenlenmesi, esnafın örgütlenmesi, sosyal güvenliğin sağlanması, işçi-işveren ilişkilerinin düzenlenmesi, sosyal ve mesleki dayanışmanın temini gibi amaçlara yönelik müesseseler bulunmaktadır. Bunlardan  konuyla ilgili olan belli başlı müesseselere ve kuruluşlara göz atılırsa, bunlann fonksiyonlan ile Ahilik arasında bir mukayese yapma imkanı bulunabilir.

 

a) Ticaret ve Sanayi Odaları

Osmanlı Devleti zamanında Ticaret ve Sanayi Odalan’nın kurulması yönündeki çalışmalar, 1879 yılında başlatılmıştır. Cumhuriyet döneminde 1950 yılında çıkartılan 5590 sayılı (madde: 5) ve 2004 yılında çıkanlan 5174 sayılı (madde: 12) kanunlarda Odalann görevleri belirlenmiştir. Buna göre, Ticaret ve Sanayi Odalannın başlıca görevleri, mesleki ahiili ve dayanışmayı korumak, ticaret ve sanayinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesine çalışmaktır. Bunu gerçekleştirmek için, ticaret ve sanayü ilgilendiren bilgi ve haberleri derleyerek ilgililere ulaştırmak, başlıca maddelerin piyasa fiyatlanm takip etmek, bölgeleri içindeki ticari örf, adet ve teamillleri tespit etmek, ticaret ve sanayi erbabınca uyulması zorunlu mesleki kararlar almak, ilgililerin talebi halinde ticari ve sınai ihtilaflarda hakem olmak, tahkim kurullan oluştunnak, sanayi siteleri, endüstri bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, teknoparklar, teknoloji merkezleri kunnak, eğitim çalışmalan yapmak şeklinde sıralanmıştır. Görüldüğü gibi, kanunda öngörülen fonksiyonlar ile Ahlliğin ifa ettiği iş hayatına ilişkin fonksiyonlar büyük ölçüde birbirine benzemektedir. Ancak bu fonksiyonlann etkin bir şekilde yerine getirilmesi hususuna bakıldığında, Ticaret ve Sanayi Odaları’nın hiçbir zaman Ahiliğin kuşatıcılığına ulaşamadıklan açıktır.

b) Sendikalar

Sendikalar, sanayi kapitalizminin olumsuz etkilerinin büyük toplumsal sorunlar ve sarsıntılar oluşturması üzerine, işçi haklannın savunulması, çalışma şartlannın ve ücretlerinin düzeltilmesi temel amacıyla oluşmuş; zamanla daha da genişleyen fonksiyonlar yüklennıişlerdir. Sendikalar ekonomik amaçları ağırlıklı müesseseler olmakla birlikte sosyal fonksiyonlan da bulunmaktadır. Sendikaların fonksiyonlan içinde özellikle sosyal siyasetle ilgili fonksiyonlar, yani çalışmanın insanileştirilmesi, sosyal güvenlik, sosyal yardım gibi fonksiyonlar, yardırnlaşma sandıldarı, adil gelir dağılımının gerçekleştirilmesi Ahiliğin sosyal fonksiyonlan ile benzeşmektedir.

 

c) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Çalışma hayatını, işçi-işveren ilişkilerini düzenlemek, denetlernek ve sosyal güvenlik imkanını sağlamak, bu imkam yaygınlaştırmak ve geliştirmek amacıyla kurulmuş bir bakanlıktrr. Görevleri arasında çalışma barışını sağlayıcı önlemler almak, istihdamı ve tam çalışmayı sağlayacak, çalışanların yaşam düzeyini yükseltecek, işçi sağlığını ve iş güvenliğini temin edecek, sosyal adalet ve sosyal refahın gerçekleşmesini sağlayıcı çalışınalar yapmak, sosyal güvenlik imkanı sağlamak ve yaygınlaştınnak gibi hususlar sayılabilir.

Bu amaçların gerçekleştirilmesi için Bakanlığa bağlı olarak İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü, Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü (BağKur) oluşturulmuştur.

 

d) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, küçük sanayi ve el sanatları ile ilgili her türlü araştırma, geliştirme ve eşgüdüm hizmetlerini yürütmek, organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması ile ilgili bütün faaliyetlerin eşgüdümünü sağlamak, sanayi ürünlerinin standartlarını hazırlamak, kalite denetimi yapmak, gerektiğinde sanayi ürünlerinin fiyatlarını saptamak, iç piyasadaki başlıca gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyat hareketlerini izlemek ve iç piyasayı denetlernek gibi fonksiyonlan yürütmekle görevlidir. Ve bu yönüyle Ahilik kurumunu çağnştırmaktadır.

 

e) Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve

Ticaret Borsaları Birliği (TOBB) TOBB, özel yasayla kurulmuş, tüzel kişiliği olan kamu kurumu niteliğinde mesleki bir üst kuruluştur. Odalar ve Borsalar arasındaki birlik ve dayanışma ile mesleğin genel çıkariara uygun olan gelişmesini sağlamak, oda ve borsa üyelerinin mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, bunların birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim lalmak üzere meslek disiplinini ve alıiiilanı korumak amacıyla kurulmuştur. Bu amaçlardan, özellikle ilişkilerde güvenin ve dürüstlüğün sağlanması ideali Ahllik tarafından en güzel şekilde gerçekleştirilmişti.

 

f) Türkiye Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Konfederasyonu

Mesleki bir kuruluş olan bu konfederasyon, bağlı örgütler arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak, Birlik üyelerinin ekonomik

ve sosyal ihtiyaçlarım karşılamak için girişimlerde bulunmak, kuruluş üyelerinin sosyal haldarını güvence altına alıcı düzenlemeler yapmak, üyelerin hammadde ve leredi ihtiyaçlannın sağlanmasına yardımcı olmak, esnaf ve sanatkarların yetiştirilmesi, ileri teknik düzeye çıkarılması imkanlarını araştırmak gibi çalışmalar yapmaktadır. Bu konfederasyon bünyesinde Esnaf ve Sanatkarlar Demekleri ile Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu bulunmaktadır. Bunlardan başka mesleki kuruluşlardan biri de Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD)’ dir. Kamuya yararlı demek statüsünde olan TÜSİAD, üyelerinin mesleki dayanışması, yardımlaşması ve olaylara ortak tavır alınması yanında, uygulanacak iktisat politikaları ve ekonomik uygulamalar konusunda da görüş bildirmek ve etkilenerek amacı taşımaktadır. TÜSİAD’ın siyasi alandaki etkileri Ahilik müessesesinin siyasi fonksiyonlarını hatırlatmaktadır. Yine son yıllarda sayıları hızla artan, ulusal ve yerel bazda kurulmuş işadamları dernekleri (SİAD’lar) da benzer fonksiyonlar ifa etmektedirler.

 

g) Vakıflar

Vakıf, İslam Hukukundan kaynaklanan ve karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan bir kurumdur. İslam Dini’nin esasları arasında önemli bir yer tutan yardımlaşma duygusu asırlarca devam edecek bir müessese olan Vakıf’ların doğmasına neden olmuştur. Vakıflar İslam Tarihi boyunca önemli toplumsal fonksiyonlar görmüşlerdir. Osmanlı’ da bugün devletin yerine getirdiği birçok kamu hizmeti, vakıflar eliyle yürütülüyordu. Sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri ile belediye hizmetlerinin yürütülmesinde valcıfların büyük yeri vardı. Günümüzde ise, vakıflar Osmanlı dönemindeki etkin konumlannı büyük ölçüde kaybetmiş olmakla birlikte, yine de varlıklannı sürdürmekte ve birtakım fonksiyonlar ifa etmektedirler. Bugün vakıflar özel ya da tüzel kişiler tarafından kurulmakta, yoksullara yardım, öğrencilere eğitim desteği, üyeleri arasında ortak kimlik oluşturma, kültürel ve eğitici çalışmalar yapma, nüfuz sağlama gibi faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Vakıflar bu fonksiyonlan yanında, insanların bir araya gelme, toplanma, topluma yararlı iş yapma eğilimlerinin tatmini yönünde de rol oynamaktadırlar.

h) Mesleki Yeterlilik Kurumu

2006 yılında çıkartılan 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu ile ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandınnaya ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun kurulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu kanuna göre (madde: 4) Kurumun görevleri:

 

“a) Ulusal mesleki yeterlilik sistemi ile ilgili yıllık gelişme planlanın hazırlamak, geliştirmek, uygulamasını yapmak veya yaptırmak, denetlemek; bunlara ilişkin düzenlemeleri yapmak.

 

b) Standartlan belirlenecek meslekleri belirlemek ve bu s tandartları hazırlayacak kurum ve kuruluşları tespit etmek.

 

c) 254 7 sayılı Yükseköğretim Kanununa tabi teknik ve mesleki eğitim veren yüksek öğretim kurumlarında ulusal meslek standartlarına uygun eğitim ve öğretimin yapılabilmesi için Yükseköğretim Kurulu ile; orta öğretim düzeyindeki mesleki ve teknik eğitim veren öğretim kurumlannda ulusal meslek standartlarına uygun eğitim ve öğretimin yapılabilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmak.

 

ç) Ulusal meslek standartıarım temel alarak, teknik ve mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek.

 

d) Ulusal mesleki yeterlilikler alamndaki eğitim ve öğretim kurumlarım ve programlarını akredite edecek kurumlan belirlemek” şeklinde sıralanmıştır.

Görüldüğü gibi, kanunda belirtilen temel amaçlar olan meslek standartlarını belirlemek, meslek standartlarına uygun eğitim ve öğretimin yapılmasım temin gibi görevler Ahilikteki yamak-çırakkalfa- usta sınavları ile kademelendinne ve belgelendinne fonksiyonlarım

çağrıştınnaktadır.

 

5. GENEL DEGERLENDİRME VE SONUÇ

Fütüvvet ve Ahilik ülküsü toplumsal hayatın çeşitli sahalarında etkili olan bir “ruh hali”ni ifade eder. Bunun tek bir kelime ve kurumsal bir yapı ile ifadesi mümkün değildir. Fütüvvet ahlakının temeli “başkalarını nefsinden yüksek tutmak”tır.Ahilik kurumu, toplum çıkarını kendi kişisel çıkarının üstünde tutan bir insan tipolojisi yetiştirmiş, böylece toplumda birbirini rakip gören fertler değil, birbiri ile dayanışma içinde uyumlu ve huzurlu bir toplum oluşturan fertler var olagelmiştir. Bunun neticesi olarak uzun yüzyıllar, büyük çalkantılar görülmeden yaşayabilen bir toplumsal yapı kurulabilmiştir. Ahiler, kendimize mahsus bir iktisat anlayışının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Hatta bizim medeniyetimizi Batı’dan ayıran en önemli özelliklerin ahilikten kaynaklandığı söylenebilir. Batı medeniyeti ve kapitalizmi oluşturan en önemli faktör burjuva zihniyeti iken, bizim içtimai-iktisadi hayatımızı büyük ölçüde ahi zihniyeti yönlendirmiştir. Bugün Ahiliğin fonksiyonlannı bütünüyle ifa edecek müesseseler bulunmamakta, bu fonksiyonlar büyük ölçüde ifa edilememektedir. Özellikle gençleri topluma kazandırıcı, onların bir araya gelme, topluluk oluşturma eğilimlerini tatmin edici, enerjilerini toplum çıkarı yönünde kanalize edici manevi önderler ve müesseseler bulunmamaktadır. Dolayısıyla gençler yarınlanndan endişeli, kimlik bunalımı içinde yaşamaktadırlar.

Ekonomik zihniyetin değişmesi, insanlarda mal ve eşya açhğının ortaya çıkması da dayanışma ruhunu öldüren gelişmelerden biridir.

Günümüzde eksikliği duyulan bir husus da, tüketicinin korunmasına yönelik kuruluşların yolduğudur. Ahiliğin gördüğü bu fonksiyon bugün büyük ölçüde yerine getirileınemekte, tüketimin kamçılanmasına dayanan ekonomik sistem içinde, tüketici bireyler basın-yayın araçlarıyla daima tüketime teşvik edilmekte ve reklamların yanılsaması ile yönlendirilmektedir. Bir diğer husus da, çıraldık ve mesleki eğitim konusudur. Son olarak 1986 yılında 3308 sayılı yasa ile düzenlenen bu konuda da, son yıllarda çalışmalar hızlandınlmakla beraber henüz etkili bir çalışma yapılabilmiş değildir. Kısaca ifade etmek gerekirse, Ahilik ve Fütüvvet ülküsü, her şeyden önce bu ülküyü benimsemiş ve hayat yolu olaral<: seçmiş fertlere bağlı bulunmaktadır.

Ekonomik ve toplumsal sorumluluğun manasım kavramış, hayatını kazanına duygusuna sahip, meselelere derinliğine vakıf fertlerin yetiştirilmesi ve sosyo-ekonomik alanda banşın sağlanmasında bu ülkü hala bize yol gösterici olabilecektir.