Home » Ekonomi » Ahilik » AHİ TEŞKİLATINDA YÖNETİM FONKSİYONLARIYLA UYGULAMALAR Bölüm 2

AHİ TEŞKİLATINDA YÖNETİM FONKSİYONLARIYLA UYGULAMALAR Bölüm 2

2.2. Ahi Teşkilatında Örgütleme Bölüm2

Ahi teşkilatının örgüt yapısına teşkilatın genel yapısı ve teşkilatta yer alan işletmelerin yapısıolmak üzere iki açıdan bakılabilir. Teşkilatın genel yapısı açısından bakıldığında, kapsamlı bir örgüt şemasıyla karşılaşmaktayız. “Ahi teşkilatına bağlı bütün merkezlerdeki Ahi Babalarının atanma ve azilleri, Kırşehir’deki Şeyh’ül-mesayih adı verilen Ahi Teşkilatı Başkanı tarafından tasdik edilerek gerçekleştirilirdi” (Köksal 2007, 110). Başka bir deyişle teşkilatın başında Kırşehir’de bulunan Ahi Şeyhi vardı. Yaşadığı dönemde Ahi Şeyhi Ahi Evran’dı. Ahi Şeyhi’nin hemen altında ve ona bağlı, her ildeki çeşitli meslek gruplarına ait bütün Ahilerin lideri olan Ahi Baba vardı (Kayseri Ahi Babası, Konya Ahi Babası gibi). Ahi Baba’ya bağlı her ildeki bir meslek grubunun lideri olan Ahi bulunurdu. Ahi’nin yardımcısı ve esnafla arasındaki inzibatı sağlayan görevliye ise yiğitbaşı (server) denirdi (Köksal 2007, 123). Bunlar teşkilatın yönetenler grubunu oluşturmaktaydı. Teşkilatın bir de yönetilenler grubu bulunmaktaydı. Bunlar ise işyerlerinde çalışan yamak, çırak, kalfa ve ustadan oluşmaktaydı.

Ahi teşkilatının ilk devirlerindeki yönetim yapısı, tümüyle derecelendirmeye tabi tutulursa dokuz dereceli bir sistemle karşılaşılmaktadır. Sırasıyla yiğit, yamak, çırak, kalfa, usta, nakip, halife, şeyh, şeyh’ül-mesayih dereceleri bulunmaktaydı (Özaydın 2004, 697). Ahilik yönetim yapısında zaman zaman birtakım değişikler olmuştur. Bu yapısal değişikliklerden sonra yönetimden bazı kademeler çıkarılmış ve seçimle yönetici tayin edilme şekli benimsenmiştir. Yeni ortaya çıkan dereceler sırasıyla yiğitbaşı, kethüda, nakip ve şeyh olmuştur (Erken 2008, 80). Ahi teşkilatı, Anadolu’ya yerleşmek için gelenlere zaviye adı verilen geçici yerleşim yerleri kurmuş ve buraların etrafında yeni evler inşa ederek aynı meslek gruplarına mensup olan esnaf ve sanatkârları da bir bölgede toplayarak yeni işyerleri açmışlardır. Böylece yeni kurulan yerleşim yerlerinde ilk sanayi siteleri de kurulmuş oluyordu (Köksal 2007, 109). Çalışanlar, bağlı bulundukları mesleğe ait zaviyenin tabii üyesiydiler. Büyük merkezlerde her sanat kolunun birkaç zaviyesi olabildiği gibi, küçük yerlerde bütün sanatkârların tek bir zaviyede toplandığı görülmektedir (Şimşek 2002, 26). İbn-i Batuta’nın seyahatnamesinde Ahi zaviyelerinin ulaşım zorluğu yaşanılan dağlık bölgelerde dahi Anadolu’nun en ücra köşelerinde bulunduğu belirtilmektedir (Köksal 2007, 209).

Ahi yapılanmasında, genellikle her esnafın kendi adıyla anılan bir çarşısı bulunmaktaydı. Bedestan, arasta veya uzun çarşı denilen bu işyerlerinde aynı meslek kolunda çalışanlar bir arada bulunurlardı. Çarşının uygun bir yerinde ve büyük bir dükkânın üzerinde birlik idare kurulunun ve başkanının çalışacağı iki oda bulunurdu. Berber, fırıncı, nalbant gibi herkesin her zaman ihtiyaç duyacağı esnafa her çarşıda dükkân açma izni verilirdi (Şimşek 2002, 27). Ahilik sisteminde belirli mal ve hizmetleri üreten ve sunan işletmeler, aynı çarşıda ya da yakın yerlerde faaliyetlerde bulunurlardı. Aynı yerde faaliyette bulunma, rekabeti ve tüketiciye istediği malı daha ucuza sunabilme imkânlarını beraberinde getirmekteydi (Köksal 2006, 106). Ahi Evran, öncelikle Kayseri’de kendisi bir deri imalathanesi kurmuş ve ardından bütün dericileri ve diğer sanatkârları içine alan devrin en büyük sanayi sitesini kurmuştur. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler, Anadolu’nun diğer şehirlerine de hızla yayılmıştır. Ahi Evran sanayi sitelerini takiben aynı meslekte faaliyet gösteren esnaflardan meydana gelen çarşılar ve hanların kurulmasına öncülük etmiştir (Acar 2004, 10).

Ahi teşkilatının organizasyon yapısında önemli yer tutan çarşıların problemleri, yerinden yönetim anlayışıyla çözülmekteydi. Çözülemeyen problemler, merkezi otoriteye aktarılmıştı. Ahi örgütlerinin yönetim kurulunda “İdare Heyeti” vardı. İdare heyeti seçimle iş başına getirilen diğer örgüt kademelerindeki yöneticilerle beraber alanında olgunlaşmış nitelikli üyelerden oluşurdu. Üyelerle ilgili alınmış kararları ve üyeleri ilgilendiren gelişmeleri inceler ve gerekli önlemleri almaya çalışırdı (Erden 2004, 387). Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı, sosyal tarihimizde “Bacıyan-ı Rum” adıyla anılan bir teşkilatlandırma ile kadın gücünü iktisadi hayata dahil etmiştir. Nitekim kadınların ürettiklerini sattıkları pazarlar oluşmuş ve bunlara bedestenlerde özel yer verilmiştir. Bu yerlere de “Kadınlar Pazarı” denmiştir (Özdamarlar 2004, 718). Ahi teşkilatında kullanılan çeşitli simgeler vardı. Örneğin yorgancıların simgesi atlas yorgan, nalbantların gümüş nal, ayakkabıcıların zarif bir patik, berberlerin küçük bronz leğen, şekercilerin yaldızlı şeker külahı, çiftçilerin bir demet başaktı. Ahilikte her esnafın bir davetçisi, çeşmecisi, bekçisi ve duacısı, büyük bir sancağı ve sancaktarı da vardı (Akkuş 2004, 34). Ahi teşkilatında yer alan işletmelerin örgüt yapısına bakıldığında ise; yamak, çırak, kalfa ve usta yapılanmasıyla karşılaşılmaktadır. “Ahilik sisteminde, bir gencin Ahiliğe kabulüne çok önem verilirdi. Çıraklığa talip olan kişide aranan vasıflar hususunda titiz davranılır, uzun bir tetkik ve takibe tabi tutulurdu. Teşkilata girmek isteyenin ahlak ve terbiyesi üzerine yapılan incelemeler olumlu olursa durum zaviyede görüşülür, uygun bulunursa kişi üyeliğe kabul edilirdi” (Şimşek 2002, 166). Çırak olmak isteyen aday, önce ustalık belgesine sahip bir ustanın yanında yardımcı eleman (yamak) olarak eğitimine başlardı. Bu aşamada, meslekte ilerlemiş iki kişiyi kendisine “Yol Kardeşi” olarak seçmek zorundaydı (Köksal 2007, 168). Yamak, işyerinde ayak işlerini yapan yardımcı durumundadır. Bir ücret almaz ve 2 yıl çalışırdı. Yamaklık, çıraklığa geçiş için bir deneme süresi gibi kabul edilirdi. Bu çalışma sırasında ustası, işine bağlılığını, ahlakını, becerikliliğini sınar ve çıraklığa yükseltilmeye layık olup olmadığına karar verirdi (Burak ve Özçelik 2004, 204). Yamaklık ve sonrasında çıraklık dönemini tamamlayan kişi, ustanın teklifi ve sanat birliğinin tasdiki ile kalfalığa terfi ettirilirdi. Çıraklık dönemindeki eğitimin süresi ve şekli işkoluna göre değişkenlik gösterdiği için meslek branşı dikkate alınarak düzenleniyordu. Aday öğrencilerin çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselmelerinde mutlaka bir tören yapılırdı. O işyerinin ustası, bağlı olduğu Ahi Birliğinden çırağın ve kalfanın hizmet içinde yükselme töreni için izin talep edilip alındıktan sonra o iş kolunun birlik başkanlığı tarafından tören hazırlıkları tamamlanırdı. Kurulmuş olan heyet, eğitimini tamamlayan çırak veya kalfanın eğitim süresince o güne kadar ürettikleri ürünlerden örnekler alarak onların işçiliğini inceledikten sonra çırak veya kalfanın ahlaki değerlerine, dürüstlüğüne, ürettiği malın kalitesine olumlu kanaat getirirse onları bir üst makama terfi ettirirdi. Üst makama terfi merasimine “Şed Kuşatma Töreni (Diploma Merasimi)” adı verilirdi (Köksal 2007, 171-172). Ahi geleneğinde bir ustanın dükkân açabilmesi için öncelikle çırak, kalfa ve usta eğitimine tabi tutulması şartı aranıyordu. Meslek eğitiminde başarılı olup bir heyet huzurunda ustalık beratını alan usta, bağlı olduğu Ahi Birliğinden dükkân açma izni alabiliyordu (Köksal 2007, 198).

 k_21160005_hamiliintarihesi_ahilik1

2.3 Ahi Teşkilatında Yöneltme

Ahilikte mesleki ve ahlaki kurallara uyularak yapılan üretimin çıktısı daha iyi, kullanışlı ve dayanıklı üretilinceye kadar usta, kalfa ve çırak hep birlikte uğraşırlardı. Üretim sırasında çırağın veya kalfanın olabilecek herhangi bir hatası, hemen işyeri ustasına bildirilir ve yapılan hata derhal giderilirdi (Köksal 2007, 42-43). Böylece Ahilikte, ustanın çalışanları işbirlikçi bir yönetim anlayışına doğru yönelttiğini söyleyebiliriz. Osmanlılar zamanında Anadolu’da halkın ekonomik hayatının düzenlenmesinde büyük rol oynayan zaviyelerde, akşam işlerini bitirdikten sonra üyesi oldukları zaviyelere gelen sanatkârlar, işyerlerindeki üretimin daha verimli, daha ucuz maliyetli ancak kaliteden taviz vermeden ve mümkün olduğu kadar daha nasıl ucuz ve kaliteli yapılabileceğini tartışırlardı. Sonuçta ortaya çıkan ortak fikir ve usuller uygulamaya konulurdu (Cora 1990, 30). Bu açıdan bakıldığında Ahi birliklerinde esnaf ve sanatkârlar, zaviyelerde üretimin ve süreçlerin daha iyi olabilmesi için yönlendirilmişlerdir. Dolayısıyla Ahi teşkilatında yöneltme fonksiyonu, özellikle zaviyeler aracılığıyla yerine getirilmiştir. Ahilikte mesleğe ve sanata ait bütün işler yönetilir, ihtilaflar çözülür ve devletle esnaflar arasındaki ilişkiler düzenlenirdi. Yine teşkilat tarafından ücretlerin tayin edilmesi, mal cinslerinin ve fiyatlarının tespiti (Bayar 2004, 131), üyeleri açısından yönetimin yöneltme fonksiyonunu ifade etmektedir. Ahi teşkilatında çalışanların işlerinde daha başarılı olabilmeleri için sürekli eğitime tabi tutulmaları sağlanmıştır. Ahilikte işbaşı ve iş dışı eğitimi olmak üzere iki farklı eğitim bulunmaktaydı. İş dışında eğitim zaviyelerde verilirken işbaşında eğitim ustalar tarafından kalfa ve çıraklara verilirdi. Bu durum, Ahi teşkilatında çalışanların nasıl yöneltildiğini farklı bir boyutta açıklamaktadır.

 

2.4 Ahi Teşkilatında Koordinasyon

Ahi teşkilatında birliğe üye işletmelerin uygulamaları arasındaki koordinasyona büyük önem verilmiştir. Üye işletmelerin üretimden pazarlamaya kadar tüm fonksiyonlarına ilişkin süreçlerinin koordineli şekilde yürütülmesine gayret gösterilmiştir. Ahi teşkilatında zaviyeler, koordinasyon fonksiyonuna da hizmet etmiştir. Zaviyeler, teşkilata bağlı her birliğe eğitim ve eğlence hizmeti sunan bir sosyal tesis özelliği taşımaktaydı. Bu esnaf birlikleri o mesleğe ait tüm işleri öğretir, mensupları arasındaki ihtilafları halleder, esnafla devlet arasındaki ilişkileri düzenlerdi. Bu birlikler ürünlerin kalitesi, ücretler, fiyatlar, çalışma şartları vb. konularda düzenleme yapardı (Solak 2006, 77). Bu kapsamda zaviyelerin, üye işletmeler arasındaki koordinasyona yönelik de önemli bir rol üstlendiğini görmekteyiz. Ahi teşkilatında, örgütün ortak yaşantısına yön veren bir çok tören olduğu görülmektedir. Bunların başında çıraklık, kalfalık, ustalık ve şed kuşanma törenleri gelir. Dinlendirici, eğitici ve öğretici özellikleri olan bu törenler örgüt felsefesini göze, kulağa, kalbe ve ruha hitap edecek biçimde şekillendiren gösterilerdir (Cora 2006, 53). Bunun yanı sıra Ahi teşkilatında ziyafet toplantısı (olağan yıllık toplantı), üç günler toplantısı (yıllık genel toplantı) ve olağanüstü toplantı (memleket toplantısı) gibi çeşitli toplantılar düzenlenmekteydi (Akkuş 2004, 36). Örneğin yılda bir kez düzenli olarak yıllık toplantı düzenlenmekteydi. Bu toplantılarda memleketin her yerindeki esnaf ve sanatkârların tümünün yılın belli bir gününde eğlence yerine gidip eğlenmesi geleneksel bir töre haline getirilmişti (Solak 2006, 79). Ahi teşkilatlanmasında bu toplantıların, üyelerin koordinasyonu için yapıldığını söyleyebiliriz. Kırşehir’de postnişin olan Ahi Evran vekilleri, en uzak Türk illerindeki esnafın bile kendi başına seçecekleri Ahi baba seçimine giderler, merasim ve seçim bunların başkanlığında yapılırdı (Ülgen 2004, 966). Bu durum, Ahi teşkilatında koordinasyona verilen önemi başka bir boyutuyla ortaya koymaktadır.

Ahi Evran, kendi meslek dalı olan debbağlıktan başka 32 çeşit esnaf ve sanatkâr kuruluşunun liderliğini de yapmıştır (Köksal 2007, 145). Ahi Evran’ın bizzat 32 meslek dalının piri olarak teşkilatlanmanın tepesinde koordinasyonu sağlaması ve geniş bir örgüt yapılanmasının varlığı, yönetimin koordinasyon fonksiyonunun etkili bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

2.5 Ahi Teşkilatında Denetim

Ahi teşkilatında uygulanan denetim fonksiyonunu, iç ve dış denetim olarak iki şekilde incelemek mümkündür. İç denetim fonksiyonuyla Ahilik, üye işyerlerinde çalışan işçilerin üretime ve diğer konulara ilişkin kontrolünü sağlamaya çalışmıştır. Çırağın “Ahi kardeşi” olan ustanın dışında aynı meslekle uğraşan iki kalfayı da yol kardeşliğine seçmesi gerekmekteydi. Çırak, zaviye reisinin izninden sonra bu üç sanatkârın gözetimi altında çalışmaya başlardı (Ekinci 1991, 35). Ayrıca ustanın, çocuğu gibi gördüğü kalfayı ve çırağı yetiştirmesi ve onun her türlü hatasından sorumlu olması (Ekinci 1991, 12), işletmelerin kendi içlerinde bir otokontrol sistemi oluşturduklarını göstermektedir. Ahi teşkilatında dış denetim fonksiyonuyla, tüm esnaf grupları için çeşitli üretim standartları getirilmiştir. Akkuş (2004, 31-32) çalışmasında, 1630 yılı öncesine ait bir vesikadan konuyla ilgili şu aktarımı yapmaktadır: Ekmekçiler, işledikleri ekmeğin kara ve çiğ olmamasına ve tartısının eksik olmamasına dikkat etmelidir. Et bulamayan kasaplara hapis cezası verilmektedir. Aşçıların yaptıkları yemekler çiğ olmayacak, tuzu orta ve temiz olacak ve kalaysız kazan kullanacaklardır. Pazar yerinin dışında ticaret yapılmayacak ve pazarda sebze ve meyvelerin iyisi üste dizilmeyecek, bunu yapanlar cezalandırılacaktır. Değirmende sıraya dikkat edilecek ve gelen buğdayın emniyeti sağlanacaktır. Yoğurtçu, terzi, ipekçi, derici, kuyumcu, oduncu, tıp hizmetleri vb. tüm alanlarda çeşitli kriterler konulmuştur. Ahi teşkilatında dış denetimi örneklendiren bir başka önemli konu da, rutin esnaf denetimleriydi. Ahi Evran’ın olmadığı dönemlerde esnafı yiğitbaşı denetler, gerekli tetkiki yaptırdıktan sonra olumsuz bir durumla karşılaşırsa dükkân kilitlenirdi. Ahi baba veya yiğitbaşı her fırsatta esnafları gezer, yapılan işlerin temizliğini ve sağlamlığını kontrol ederdi. Hata yapan esnafın sağ ayağındaki pabucu, işyerinin damına atılırdı. Herkes, “Bugün falan ustanın pabucu dama atıldı” derdi. Bu sözler o ustanın kalitesiz mal ürettiği manasına gelirdi. Müşterinin de zararı ödenirdi. Günümüzde kullanılan “pabucun dama atılması” deyimi buradan gelmektedir (Ekinci 1991, 23).

Ahilikte üretime ilişkin temel amaç, müşteri tarafından talep edilen kalite, fiyat ve teslim ölçülerine bağlı olarak istek ve ihtiyaçların karşılanmasıdır. Kayıt altına alınan bazı tarihi belgelerden de anlaşılacağı üzere Ahi Birlikleri, hangi üründen ne kadar üretileceğini müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına göre belirlemiştir. Ahi Baba, pazarlarda yaptığı çeşitli tetkiklerle tüketicinin ne tür, ne miktarda, hangi kalitede ürün talep ettiğini tespit ederdi. Tespitlerine ait sonuçları da Ahi zaviyelerine taşıyarak müşterilerin taleplerini toplantıya katılan bütün esnafa duyururdu. Bu toplantılarda esnaf da kendilerinin müşterilerle yaptıkları birebir görüşmelerden elde ettikleri bilgileri açıklardı. Sonuçta Ahi Baba’nın ve esnafın görüşleri birlikte tartışılırdı. Alınan ortak kararlar, gelen yeni bilgiler ve meydana çıkan yeni ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli güncelleştirilirdi. Böylece Ahi Birlikleri, tüketiciler adına esnafı dış denetime tabi tutmuş oluyordu(Köksal 2007, 38-39).

Ahilikteki denetim olgusunun, üretim standartlarına da yansıdığını görmekteyiz. Her Ahi, üretim sürecinde belirli kalitedeki hammaddeyi kullanmak ve üretimini standartların altına düşürmeden gerçekleştirmek zorundaydı. Bu konuda değişik usullere başvurmak affedilmez bir hata olarak nitelendirilmişti. Belirli bir kalite standardının altına düşmek, ahlaki ve vicdani açıdan doğru kabul edilmemekte ve böyle davranan kişiler “yolsuz” ilan edilmekteydi. Yolsuz ilan edilme,  bir esnaf için ağır ve yüz kızartıcı bir suçtu. Yolsuz ilan edilen kişi, sanatı için gerekli olan hammaddeyi piyasadan alamaz, kimse ona mal satmaz, ürettiği ürünü piyasaya süremezdi. Kahvelere kabul edilmez, toplantı yerlerine giremez, kısacası herkes onunla irtibatını keser, kişi bir nevi sosyal tecride tabi tutulurdu (Köksal 2006, 104-105). Ayrıca ikazlara aldırmayıp kalitesiz üretime devam edenlerin işyerlerinin kapatılması, daha da ileri gittiği takdirde esnaflıktan ihracına kadar kararlar alınabiliyordu. Üretimde kalite kontrolüne önem verildiği gibi hizmetlerde de vasıflı bir işçilik aranmaktaydı (Cora 1990, 45). Ahi teşkilatında esnaflara dükkân kapatmak, müşterinin masraflarını karşılatmak, bağlı olduğu Ahi Birliğince yapılan hammadde dağıtımından mahrum bırakmak, ürün satışlarından hisse ayırmamak, kabahati olan esnafa selam vermemek, hiç yardım etmemek gibi cezalar verilmiştir (Köksal 2007, 40). Örneğin üretilen mal ve hizmette standartların altına düşülmesi, sahte mal üretilerek gerçeğiymiş gibi piyasaya sürülmesi ve yapılan ikazların dikkate alınmaması gibi suçların cezası işyerinin kapatılmasıydı (Erden 2004, 394). Ahiliğin oluşturduğu denetim mekanizmasında taraflara dava açma hakkı da tanınmıştır. Yiğitbaşı, kendisine yapılan şikâyeti önce yetki açısından inceler, eğer daha üst makamlarca karara bağlanması gereken bir davaysa, davayı esnaf şeyhine arz ederdi. Yiğitbaşı, kendisinin karar verebileceği davalar için esnaf mahfeli azasını toplar, onlarla konuyu irdeler ve karar verirdi. Mahfelde esnaf şeyhi ve Ahi Baba Vekili de hazır iseler, yiğitbaşı onların fikirlerini alır ve böylece karar verirdi. Ancak alınan kararların temyizi mümkündü. Daha basit davalarda, yiğitbaşının böyle bir toplantı yapmadan da karar verme yetkisi vardı. Genellikle yaptığı denetim gezileri sırasında gördüğü küçük aksaklıklar konusunda yiğitbaşılar hemen cezayı verirlerdi (Ekinci 1991, 47). Görüldüğü gibi Ahi teşkilatında iç ve dış denetim unsurlarına büyük önem verilmiş ve caydırıcı cezalar uygulanmıştır. Tüm bu süreçlerde objektif olunmuş ve kararlara itiraz kabul edilmiştir. Böylece Ahi teşkilatında, denetim olgusunun en olgun şekilde işletildiğini söyleyebiliriz.

 

3. Sonuç

Yönetim literatüründe, yönetim fonksiyonlarına ilişkin yapılan çalışmalar incelendiğinde Henry Fayol’un 1925’te yaptığı sınıflandırmanın ön plana çıktığı görülmektedir. Planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve denetim olarak Fayol tarafından önerilen yönetim fonksiyonları, şüphesiz insanoğlu var olduğu günden beri uygulama alanı bulmuştur. Ancak yönetim olgusunun bir “süreç” olarak ele alınması, o kadar eskilere dayanmamaktadır. Bu çalışmada, literatürde kabul görmüş beş yönetim fonksiyonunun Ahi teşkilatındaki uygulama örnekleri incelenmiştir. Üretim, emek, ürün, işyeri sayısı gibi konularda Ahi teşkilatının planlama uygulamalarına rastlamaktayız. Teşkilatın ve teşkilata bağlı üye işletmelerin kapsamlı bir örgüt yapısının var olduğu görülmektedir. Yöneltme açısından, ustanın çalışanlarını işbirlikçi bir yönetim anlayışına ve üretimin ve süreçlerin daha iyi olabilmesi için uğraşılmasına yönelttiği örneklerde görülmektedir. Ayrıca Ahi babanın 32 meslek dalının piri olarak organizasyonun tepesinden sağladığı koordinasyon fonksiyonu göze çarpmaktadır. Üretime ilişkin standardizasyon çalışmaları, rutin denetimler ve standartlara uymayanların çeşitli şekillerde cezalandırılması, etkili bir denetim fonksiyonunun varlığına işaret etmektedir. Yamak, çırak, kalfa ve usta ilişkisinin bir otokontrol mekanizmasıyla birbirlerine bağlandığı ve bu sayede iç denetim unsurlarının yerine getirildiği görülmektedir. Tüm açılardan bakıldığında, Fayol’un önerdiği beş yönetim fonksiyonunun Ahi teşkilatında kapsamlı ve nitelikli şekilde uygulandığını söyleyebiliriz. Ahi teşkilatındaki yönetim yapısı daha farklı alanlar açısından derinlemesine incelendiğinde, yönetim literatürüne son derece anlamlı katkılar sağlanabilecektir.