Home » Şiir - Deneme - Öykü » Afrika Şiirleri » Afrika’dan Şiirler – Rodezya – Senegal

Afrika’dan Şiirler – Rodezya – Senegal

RODEZYA’dan Şiirler

MARTHA’YA MEKTUPLAR – Dennis Brutus (d. 1924)
17.
Hapiste
bulutlar önem kazanıyor
ve kuşlar
Düşmanlığın duvarları ile
kesilmiş gökyüzü
bir yanda ezenler varken
yukarı dönüyor akıl
-dönebildiği zaman-
Yıldızları görme umudu yok:
arada
Elektrikli teller ve lambalar var,
siliniyor onlar
Kuşların
beceri dolu hava bilgileri
ve şen gösterileri
ilgisini çekiyor insanın
kuşların özgüllüğüne ilişkin
bilinen sözler
ve bakımsız serbestlikleri
anlam kazanıyor
Ve bulutların ince özgün hareketleri
-bir çeşit müzik, şiir, dans insana
etkileyici ritimler gönderiyor
imgelere bırakıp gidiyor:
Nereye gidiyorlar nerede çözülecekler
Evdekiler görecek mi onları
Kimleri sevindirecekler?
Türkçesi: Gürkan Uçkan

SESLER BAŞLIYOR YİNE
Sesler başlıyor yine:
Gecenin ortasında siren
kapıda fırtına
acı çeken sinirlerin çığlığı
Yarım ay gibi keskin
acı çeken yüzler
salt sonsuz haykırış
özgür olmayanların tanıdığı
Sağanak gibi iniveren
görüntüler acı saçıyor havaya
sirenlerin hemen ardından
çizmelerin tıkırtıları ve
başlıyor benim seslerim yine.
Türkçesi: Gürkarı Uçkun

SENEGAL’den Şiirler

DYPTIQUES (İki katlı kanattan oluşan, sık sık bir altarda yer alan resim.)- BiragoDiop (d. 1906-1970)
Çividi asmakabağının ucunda
ipe asılı güneş
günü doyururken,
ışık kızlarının yaklaşmasından ürken
karanlık
dağların eteklerine sokulur.
Savana aydınlık ve hamdır.
Her şey gözler önündedir, biçimler ve renkler.
Bunaltan sessizlikteki uğuldamada
ne boğuk ne keskin ufacık gürültüler;
bizi saran ve ürküten
duyarsız ve yürek ezen gizlerdir
Duyarsız uçsuz gizler.
Toprağa serilmiş
ışık dokulu, koyu renkli peştamal
gecenin yatağını açarken,
karanlık kızlarının yaklaşmasından ürken
köpek uluyor, at kişniyor
ve insan kulübesinin kuytusuna saklanıyor
Gözlerden saklanır, biçimler ve renkler,
ışığını yitirmiş savanada
Bunaltan sessizlikteki uğuldamada
kimi boğuk kimi keskin,
bitip tükenmeyen gürültücükler;
gizin dolambaçlı yolları
çekip gidenler ve geri dönenler için
usulca aydınlanırlar.
Türkçesi: Necmiye îşgören
8 İki katlı kanattan oluşan, sık sık bir altarda yer alan resim.

SİNE GECESİ – Leopold SedarSenghor (d. 1906-2001)
Koy alnıma pelesengi andıran ellerini, kadrn, koy,
kürkten de yumuşak ellerini.
Yukarda, akşamın esintisinde hışırdayan hurmalar salınıyor
Daha şimdi. Sütannenin türküsü başlamamış bile.
Bizi sallayan, ahenkli sessizlik.
Dinleyelim türküsünü, dinleyelim koyu Ranın damarlarımızda
çarptığını, dinleyelim.
Yitip gitmiş köylerin sisi içinde Afrika’m)1 nabzının attığını
İşte yorgun ay durgun denizden yatağına doğru eğiyor başını
İşte kahkahalar azalıp seyreliyor, düşüyor başları anlatıcıların
annesinin sırtında uyuklayan çocuğun başı gibi
İşte ağırlaşıyor raks edenlerin ayakları; art arda türkü söyleyip
çığıranların ağırlaşıyor dili
Yıldızların ve düşünceye dalmış Geceni)1 saatidir şimdi
Dayamış dirseğini bu bulut tepesine, süt beyaz peştamalıyla
örtünmüş tepeye
Işıldıyor hafiften kulübelerin damları. îde diyorlar acaba böyle
gizliden yıldızlara.
Sönüyor içerdeki ocak, yakıcı ve yumuşak kokularıyla mahremiyetin
Yak yağ lâmbasını, kadın, yak da çevresinde yarenlik etsin büyükler
ataların yaptığı gibi, dinlesin çocuklar yatakta
Elissa’nın Eskilerinin dinleyelim seslerini- Biz sürgünler gibi
Ölmek istememişti onlar, yitip gitse de kumların arasında tohum
selleri.
Dinleyeyim, tanıdık ruhların konuk gelen yansısını tütsü kokan
kulübede
Başım, ocaktan çıkan bir dang kadar s ıc a k göğsünün üzerinde
Duyayım kokusunu ölülerimizin, derliyim ve söyleyim yeniden
onların yaşayan seslerini, öğreneyim
Uykunun o derin boşluğuna inmeden önce yaşamayı.
Türkçesi: Eray Canberk

SENİN ADINI SÖYLEYECEĞİM
(Tama için)
Senin adını söyleyeceğim, Naett, senin adını
haykıracağım, Naett,
Adın tarçın kadar uçucu Naett, kokusu bir limon
bahçesi gibi.
Naett, çiçek açarken nasılsa kahve ağaçları öyle
saydam, adm,
Öğle güneşinin ve tutkunun yarattığı koyu nemli
bir gölgelik, çiçekler açan,
Çiğe benzer adm, daha taze demirhindi ağacının
gölgesinden,
Günün sıcağı azalıp akşam olunca nasılsa öyle,
kısa akşam saatlerinden daha taze,
Naett, sen öfkeli kasırga, şimşeğin gürültüsü,
gecem, güneşim,
Şimdi de büyücün oldum senin adını
söyleyebilmek için her şeyi göze aldım,
O uğursuz günde Futa’dan sürülen Elissa
prensesi.
Türkçesi: Eray Canberk

KARA KADIN
Çıplak kadın, kara kadın!
Giyinmişsin yaşamın kendi olan renginle, güzellik olan biçiminle!
Gölgende büyümüştüm, ellerinin yumuşaklığı örtmüştü gözlerimi.
Sonra, yazın ve öğlenin sıcağında, birden buldum seni adanmış
toprak, kavrulan
yüksek bir tepenin üstünde
Ve güzelliğin uçan bir kartalın çakışı gibi çarpıyor yüreğime.
Çıplak kadın, kara kadın!
Olgun yemişin sıkı eti, kararmış şarabın acıdan koyulaşan
renginde, ağzımı şiirlere
iten ağız
Arı çevrenli çayırlık ürperiyor Doğu yelinin tutkusu okşayışıyla
Tam tam oymalı çevrenin üzerine gerili gergin deri, inildiyor
Fatihin parmakları altında
Senin derin içten sesin kutsal ezgisidir en Yüce olanın.
Çıplak kadın, kara kadın!
En ufak bir solukta dinginleşiyor yağ, yarışçının böğrü üstündeki
yağ, Mali
Prensinin böğrü üstünde
Gök tutuşlu ceylan, çiğ damlaları derinin gece göğünde yıldız
0 bağışlamaz usun tatları, çilli derinde al altın yansımalarıdır,
saçının kara gölgesinde kara sevdam aydınlanır doğan güneşiyle
gözlerinin,
Çıplak kadın, kara kadın!
Yiten güzelliğini türkülüyorum, ölümsüz bir kalıba sokuyorum onu
Kıskanç bir kader seni yaşamın köklerini beslemek için
döndürmeden küle.
Türkçesi: Güven Turan

 

ANI
Bugün Pazar,
Kardeşlerimin taş yüzlü kalabalığından korkuyorum.
Acıyla doldurulmuş cam kulemden, hep kusur bulan Atalar
Damlara, tepelere bakıyorum siste
Sessizlikte—bacalar ağırbaşlı ve çıplak.
Eteklerinde uyuyor ölülerim, bütün düşlerim toprak
Bütün düşlerim, caddeler boyunca dökülüyor cömert kan,
mezbahaların kanlarına karşılık
Ve şimdi, bu gözlem kulesinden şehrin varoşlarından gibi
Düşlerimin belli belirsiz akıp gittiğini görüyorum caddelerden,
tepelerin eteklerine yayıldığını,
1 rkımm yol göstericileri gibi Gambia kıyılarında ya da Saloum,
Şimdi Seinede, bu tepelerin eteklerinde.
Ölülerimi düşüneyim!
Dün Toussaint idi, koca yıldönümü güneşin
Hiçbir mezarlıkta anılmadı.
Ah, ölmeyi hiç kabul etmeyen ölüler, ölümle nasıl savaşıldığım bilen
Seinede ya da Sine’de, benim güçsüz damarlarıma yenilmez kanı
dolduran,
Koruyun düşlerimi oğullarınızı korur gibi sezgili ayaklarla
dolaşanlar.
Ah Ölüler, koruyun Paris damlarım Pazar sisinde
Benim ölülerimi koruyan damları
Ki korkulu tehlikesizliğinden kulemin inebileyim caddelere
Katılmak için aralarına mavi gözlü kardeşlerimin
Kaba elli.
Türkçesi: Ali Küçüktavşanlt

 

AFRİKA
Afrika Afrika’m benim.
Baş eğmez savaşçıların Afrika’sı
Hani o ata yadigârı ovalara adını yazmış
Hani o büyükannemin şarkılarındaki
Karşı ırmak boylarındaki
Savaşçıların Afrika’sı
Ben seni hiç görmedim
Kanın damarlarımda oysa
O güzelim kara kanın
Kırları bayırları sulayan
O güzelim kara kanın
Bulaşır terlerine
Kölelikten canı çıkan çocuklarının
Afrika söyle bana Afrika
Senin sırtın mıdır bu
İki büklüm ezilgin olan
Küçük görmelerin ağırlığı altında
Kızıl yaralar açan sırtında çiçek çiçek
Kırbaç kırbaç inleyen sen misin yaz sıcağında
Erkek bir ses yanıtlıyor
Mert oğlum büyüyor işte yiğit ve güçlü
Burada bunca viranlığın ortasında
Beyaz soluk çiçeklerden bir ağaç
Afrika bu senin Afrikan
Yeniden dallanıp yeşeriyor bak sabırla inatla
Sunarak ürünlerine yavaş yavaş
Acı tadını özgürlüğün.
Türkçesi: Gürkal Aylan

 

AKBABALAR
O günlerde
Uygarlığın yüzlerimizi tekmelediği
Kutsal suyun uysal alınlarımıza çarpıldığı o günlerde
Akbabalar pençelerinin gölgesine diktiler
Kanlı vesayet anıtını
O günlerde
Acı kahkahalar vardı yolların madensel cehenneminde
Boğuyordu tek düze ritmi duaların
Sömürgedeki ulumaları o günlerde
Ey zorla alman öpücüklerin acı anıları
Bir savut namlusunda bozulan vaatlerin
Yığınlarla kitap okudukları halde yine de
Yabancısı olan insanlıkların sevgilerin
Ama biz bu eller bu döllediğimiz topraklar
Sizin gurur dolu şarkılarınıza
Yıkık köylerine karşın Afrika’nın
Taşıyoruz bir kale gibi umutlarımızı içimizde
Swaziland’ın madenlerinden Avrupa’nın fabrikalarına dek
Yeniden çiçeklenecek bahar aydınlık adımlarımızı bastığımız her yerde.
Türkçesi: Gürkal Aylan

 

DERDİNE YAN ZAVALLI ZENCİ
Derdine yan küçük Zenci
Kırbaç ıslık çalıyor bak
Sırtında okşadıkça
Kanlı kanlı terli terli
Derdine yan küçük Zenci
Gün uzun yollar uzun
Taşı durmadan işin ne
Beyaz fildişi beyaz Efendine
Derdine yan küçük Zenci
Alışsın çocukların açlığa
Bomboş kaldı kulüben
Sevgili karın uyuyor
Efendinin yatağında
Derdine yan zavallı Zenci derdine
Bir kez vurmuş bahtın damgasını rengine
Türkçesi: Gürkal Aylan

 

SENİN YANINDA
Senin yanında yeniden buluyorum adımı
Uzaklıkların tuzu altında gizlenmiş adımı
Yeniden buluyorum öfkenin ateşini saklamayan
gözlerini
Bir de karanlığı bir alev gibi delen gülüşünü
Bana Afrika’yı yeniden kazandıran karlı
geçmişlerin ötesinden
On yıl bu sevgilim on yıl
Kuruntularla dolu sabahlar ve düşünce kırıntıları
İçkiyle sızılmış uykular
On yıl bu ve dünyanın soluğu bir acı gibi işledi
içime
Gelecek günlerin tadını şimdiden taşıyor bu acı
Bitimsiz bir ırmak yaratıyor aşktan
Kanımın geçmişini yeniden buluyorum senin
yanında
Ve günleri çevreleyen gülüşlerden oluşan
gerdanlıkları
Yenilenmenin sevinciyle kıvılcımlanan günlerin
Türkçesi: Eray Canberk