Home » Dünya Gündemi » ABD hala küresel bir güç mü?

ABD hala küresel bir güç mü?

ABD hala küresel bir güç mü?

Ahmet Akın, (E) Topçu Kurmay Albay

Bir devletin ya da devletler topluluğunun küresel güç olabilmesi için, askeri, ekonomik ve nüfus alanlarında rakiplerinden önde olması gerekir. Bu faktörlerden birisinde zayıf olan devlet ya da devlet topluluklarının küresel güç olabilmeleri söz konusu değildir.

1 nci ve 2 nci Dünya Savaşlarından galip çıkan Amerika Birleşik Devletleri’nin, Britanya İmparatorluğu’ndan sonra, dünyanın yeni küresel gücü olduğu öne sürülmeye başlanmıştır.

ABD’nin 2 nci Dünya Savaşı’nın sonlarında 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’da, 9 Ağustos 1945 günü Nagasaki ‘de ilk atom bombasını kullanması ve Japonya’nın kayıtsız şartsız teslim olması ABD’nin küresel hakimiyetini tartışılmaz şekilde ortaya koymuştur.

16 Temmuz günü Florida’nın Merritt Island kasabasında bulunan Kennedy Uzay Merkezi’nden Saturn V tarafından fırlatılan Apollo 11, Ay yüzeyine yapılan insanlı ilk uzay uçuşunu gerçekleştirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu uzay uçuşunda astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin 20 Temmuz 1969 günü saat 20:18’de (EEZ) Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar olmuşlardır. İnişten altı saat sonra 21 Temmuz günü 01:56’da (EEZ) Armstrong ay yüzeyine adım atarak bu konuda da bir ilki gerçekleştirmiştir. Uçuşun mürettebatının üçüncü üyesi olan Michael Collins bu sırada Ay yörüngesinde Armstrong ve Aldrin’i taşıyan modülle bir araya gelmek için beklemedeydi. Görevin üç üyesi de sekiz gün uzayda kaldıktan sonra dünyaya dönmüştür. ABD’nin bu başarısı 2 nci Dünya savaşı sonlarından itibaren kendisine rakip olmaya çalışan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ni moral olarak çökertmiştir.

21 nci yüzyılın süper gücü tartışılmaz şekilde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’dir. ABD’nin rakipleri ise Çin, Avrupa Birliği, Rusya Federasyonu ve Hindistan’dır. Ekonomik alanda belli bir seviye yakalamış olsalar bile, askeri güç ve küresel askeri hakimiyet ile nüfus alanlarında ABD’nin çok gerisinde olan Almanya ve Japonya’nın devlet olarak ABD’ye rakip olmaları yakın gelecekte söz konusu değildir.

 

Ancak yine de her fırsatta ABD’nin küresel gücünün azalışı hakkında son yıllarda artan şekilde tartışmalar olmaktadır.

2008 ekonomik krizine rağmen ABD, bir milyona yakın göçmeni ülkesine kabul etmeye devam etmektedir. Ebola hastalığı, Vladimir Putin ve El-Kaide, Irak Şam İslam devleti (IŞİD) terörizm hareketleri bugünlerde ABD’nin canını epey sıkmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri yüksek teknoloji (Silikon Vadisi), finans ve iş (Wall Street), film (Hollywood) ve yüksek öğretim alanlarında dünyaya öncülük etmektedir.

Halihazırda ABD dünyanın askeri ve ekonomik lideridir. Büyük bir olasılıkla onlarca yıl da ABD üstünlüğü devam edecektir. ABD sadece askeri ve ekonomik olarak değil, “yumuşak güç” olarak da dünyanın en önemli ülkesi durumundadır.

ABD’nin halen her yıl bir milyondan fazla göçmen kabul etmesi de gücünün bir diğer göstergesidir.

Silikon Vadisi örneğinde olduğu gibi, teknolojik olarak ABD dünyanın tartışmasız en önemli ülkesidir.

Değişik kurum ve kuruluşların her yıl yaptıkları anketlere göre, dünyanın en iyi 20 üniversitesinden en az 15-17’si mutlaka ABD’lidir.

Dünyanın en çok ihracat ve ithalat yapan ülkesi yine ABD’dir.

Doğrudan dış yatırımlara bakıldığında, 180 milyar dolarla ABD dünya lideridir. Bu rakam, ABD’ye en yakın olan rakip ülkenin iki katıdır.

Amerika Birleşik Devletleri, her yıl 560 milyar dolar civarında harcama yapmaktadır.

ABD dünyanın en güçlü ordusuna sahiptir. Halen ABD’nin dünya genelinde 800 civarında askeri üssü olduğu sanılmaktadır. Bu üslerde 255 000 civarında ABD askerinin görev yaptığı tahmin edilmektedir.

Beyaz Saray yönetimindeki ABD, Birleşmiş Milletler üyesi 191 ülke hükümetiyle ikili antlaşmaları vardır. ABD’nin GSYİH’sı (16 trilyon dolar) Çin’in GSYİH’nın iki katından daha fazladır.

ABD, demokratik olmayan veya yarı demokratik ülkelerden oluşan bir dünyada, en uzun süreyle “demokrasi” ile yönetilen ülkedir.

ABD’nin borsası tüm zamanların en yüksek cirolu borsası olarak, halen küresel ekonomide Amerikan liderliğini yansıtmaktadır.

Almanya’nın liderliğindeki Avrupa Birliği ekonomik sıkıntılarını aşmakta zorlanmaktadır.

Japonya ekonomisi toparlanma sürecinde olsa da adeta bocalamaktadır.

Avrupalılar, 500 sene kadar önce devletler arası sistemin temelini oluşturan ulus-devlet modelini geliştirmişlerdir. 2 nci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel güç üstünlüğünü ABD’ye kaptıran Avrupalı devletler, yeni bir model arayışına gitmişlerdir. Avrupalılara göre ulus-devlet modeli ile ABD ile rekabet etmeleri olası değildir. O halde ulus-devlet modeli geliştirilmelidir. 20 nci yüzyılın ikinci yarısında bu arayış sonucunu vermiş ve birbirine bağımlı olan ulus-devletlerden oluşan “Avrupa Birliği” doğmuştur. Bazı Avrupalı politika uzmanlarına göre, 21 nci yüzyılın sonuna kadar her bir ulus-devlet dünyada söz sahibi olabilmek için “bir devletler topluluğuna” katılmaya mecbur kalacaktır.

Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi “birbirine bağımlı bölgesel kulüpler toplulukları” gelecekte dünya ölçeğinde küresel bir güç haline gelebilecekler mi? Bunu elbette zaman gösterecektir.

Avrupa Birliği ülkelerinde işsizlik oranı %12 civarında seyretmektedir. İşsizlik oranı Avrupa Birliği ülkeleri olan Yunanistan ve İspanya’da %26’dan fazladır. Avrupa Birliği’nde büyüme oranı neredeyse sıfırdır. Nüfus artışı eksilerdedir.

Japonya’nın hızla yaşlanan nüfusuyla başı derttedir. Japonya’ya ışarıdan göç yoktur. Japon borsası (Nikkei Index) 1988’deki oranının 20,000 puan altındadır. Japonya’nın borç oranının Gayri Safi Milli Hasılası (GNP)’na oranı %240’dır. Son 20 yıldır Japon ekonomisi zayıf bir görünüm sergilemektedir.

Rusya’nın ticari profili üçüncü dünya ülkelerini anımsatmaktadır. Gayri Safi Milli Hasılası Kanada kadardır. Yani Rusya’nın Gayri Safi Milli Hasılası ABD’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın %15’inden bile daha azdır. Rusya’nın Silikon Vadisi gibi bir teknoloji üssü yoktur. Rusya’nın dünya politikasına yön verebileceği Yumuşak Güç unsuru da mevcut değildir.

4000 yıllık bir tarihe sahip olan Çin, halen dünyanın en kalabalık ülkesidir. Kağıt, barut, kredili bankacılık, pusula ve kağıt parayı ilk Çinliler icat etmiştir. BM 2012 yılı raporlarına göre Çin’in nüfusu 1.35 milyardır. Bu nüfusun 650 milyon kadarı alt yapının bulunmadığı kırsalda yaşamaktadır. Kişi başına milli geliri 4,940 Dolar’dır (Dünya Bankası, 2011). Kişi başına düşen milli gelire göre Çin, dünyada 87 nci sıradadır. Çin son on yılda dünyanın neredeyse en hızlı büyüyen ülkesidir. Bu durum Çin’de ikinci endüstri devrimi olarak da nitelenmektedir. Çin, 2011’de Japonya’yı geçerek, dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmiştir. Çin 2020 yılında istasyonu kurmayı hedeflemektedir.

Hindistan, dünyanın nüfus bakımından en büyük demokrasisidir. Nüfusu 1.3 milyar (2012, BM) kadardır. Bu nüfusun %70’i (830 milyonu) içme suyu, elektrik ve sağlık hizmetlerinin bulunmadığı kırsalda yaşamaktadır. Hindistan’da kadınların %35’i okuma yazma bilmemektedir. Dünya Bankası 2011 verilerine göre Hindistan’da kişi başına milli gelir 1,420 Dolardır. Hindistan kişi başına düşen milli gelire göre dünyada 138 nci sıradadır. Hindistan’da yolsuzluk rekor düzeydedir. Hızlı nüfus artışı Hindistan’ın geleceğini tehdit etmektedir. Son on yılda Hindistan nüfusu 180 milyon kişi kadar artış göstermiştir. Komünist parti tarafından yönetilen Çin’de yolsuzluk yaygındır. Çevre kirliliğine önem vermeyen Çin’de, yaratıcılık yoktur. Çin’in ne zaman modern, demokratik bir ülke olacağı bilinmemektedir.

Sonuç olarak:

Eski politikacıların dediği gibi, elinizde bir şey yoksa, rakibinizi yenemezsiniz. Görünen o ki, önümüzdeki on yılda Amerika Birleşik devletleri ile rekabet edecek, yani ABD’ye küresel ölçekte üstünlük sağlayacak her hangi bir devlet veya devletler topluluğu ufukta görünmemektedir.