Home » Eğitim » Dil Eğitimi » Dil Eğitimi : Bölüm 11 > Sinema, Pop-Corn ve İngilizce

Dil Eğitimi : Bölüm 11 > Sinema, Pop-Corn ve İngilizce

Bu bölümde film seyrederek nasıl İngilizce öğrenileceği anlatılmaktadır.

o-COUPLE-WATCHING-MOVIE-facebook

Ertesi gün saat beş buçukta İlker’in telefonu çaldı. Buluşma yerleri yine Taksim’di. Hasan Hoca sinemaya gitmeyi teklif etti. Fikir İlker’in çok hoşuna gitmişti. Birlikte filmlere baktılar ve “Uçuş” isimli filme gitmeye karar verdiler. Film saat dokuzda başlıyordu ve bir buçuk saat vakitleri vardı.

Tahmin edin bu bir buçuk saatte ne yaptılar? Elbette bir kafeye oturup konuştular.

Hasan Hoca günün anlam ve önemine yakışan bir konuyla açılışı yaptı. Kurgusuz hiçbir şey yapmıyorlardı. Acaba konu film seyretmek ve İngilizce olduğu için mi sinemaya gideceklerdi, yoksa sinemaya gidecekleri için mi Hasan hoca bu konudan bahsediyordu. Derken cevap geldi.

– Bu akşam film seyrederken İngilizce öğrenilir mi, onu tartışacağız. Ve temaya uygun bir aktivite ayarladım sana.

– Tahmin ettim hocam. Resmen her akşam için bir senaryo yazıyorsunuz.

–  Film seyretmeyi sevdiğini söylemiştin değil mi?

Evet, hocam. Bayılırım.

– O zaman bu eğlenceli aktiviteyi harika bir dil öğrenme sürecine dönüştürmek için neler yapabileceğimizi konuşalım bakalım. Dil öğrenmek zaten temel olarak taklit etmeye dayanır. Yani bir insanın anadilini öğrenirken yaşadığı süreç anne babasını bol bol dinleyip, sonra taklit etmektir. Yabancı dil öğrenirken de o zaman ilkönce doğru modelleri dinlememiz gerekiyor. En doğru modellerde bildiğin gibi Hollywood’da…

– Evet hocam. Bayağı iyi modeller var Hollywood’da.

– İlker, mankenden bahsetmiyorum. Sulandırmayalım konuyu. Öncelikle bir konuyu çok iyi anlaman lazım… Film seyretmek, yabancı dil öğrenme açısından bakıldığında kitap okumaktan farklıdır. En büyük avantajı sokakta konuşulan dili öğretiyor olmasıdır. Kitaplarda asla bulamayacağın kalıpları, deyimleri filmlerde öğrenebilirsin ancak. Mesela kitapta cümle şöyle geçer, “The shoes were 5 dollars and I decided to buy it.” Ama aynı cümleyi bir filmde muhtemelen şöyle duyarsın, “The shoes were 5 bucks and I was, like Okay.”

– Yani Türkçeye çevirirsek nasıl bir fark oluyor?

– Birincisinde, “Ayakkabı beş dolardı ve almaya karar verdim,” diyor adam. İkincisindeyse, “Ayakkabı beş papeldi, alayım falan oldum,”

– Hocam, ne yaptınız ya? Alayım falan oldum…

– İller, anladın işte meseleyi. Bir tanesi çok resmi bir dil, diğeri sokakta konuşulan, yaşayan dil. Nasılsınız ile ne haber arasındaki fark gibi. Dur, bir örnek daha geldi aklıma. Kendi yaşadığım bir hadise. Bir filmde “We did New York,” cümlesini duymuş ve anlamamıştım. Sonradan bu cümlenin New York’u gördük demek olduğunu öğrendim. Bu bilgiyi hiçbir kitaptan öğrenemezsin. Mümkün değil. Bir de şu var tabi. Sadece kitaptan veya dil öğretme amaçlı kaynaklardan çalışan insanlar, kelimeleri doğru telaffuz etseler bile konuşmaları kulağına havaalanı anonsu gibi gelir. Düz, sıradan, kişiliksiz ve ruhsuz. Çünkü kurdukları cümleleri satır aralarından çalmışlardır. İngilizcedeki “Help” kelimesi aynı zamanda “İmdat” demektir mesela. Bu kelimeyi sözlükten öğrenirsen sadece düz bir kelime öğrenmiş olursun. Ama çok baba bir filmde denize düşen bir adamın “Help!” diye bağırdığını seyredersen ve kelimeyi orada öğrenirsen, kelimeyi ruhuyla öğrenmiş olursun.

– Kelimelerin ruhu var mı hocam?

– Var. Bölme şimdi konuyu. Ne diyorduk? Ha, mesela kitap okurken telaffuz çalışması yapamazsın. Ama filmde hem kelime, cümle öğrenirsin, hem de nasıl söylendiklerini. Bir de filmler İngilizce öğretmek amaçlı yapılmadığı için saçma sapan kalıplarla veya diyaloglarla seni sıkmazlar. Hiç unutmuyorum. Bir Amerikalıya Türkçe ders verecektim. Piyasadaki Türkçe öğreten kitapları araştırdım. Kitabın bir tanesinde şöyle bir diyalog geçiyordu; “Kasap Bey, bir kilo et verir misiniz lütfen?”

– Yuh!

İlker birden utandı. Ağzından kaçıvermişti işte. Ama Hasan Hoca hiç bozuntuya vermeden devam etti.

– Bak, yuh kelimesine Türk filmlerinde sıkça rastlarsın. Ama Türkçe öğretmek için kitap yazan bir adam hayatta yazmaz o kelimeyi.

Tamam, çok güzel bir kelime değil ama sonuçta sokaktaki insanlar sıkça kullanıyor. Burada iyi kelime, kötü kelime ayırt etme gibi bir lüksümüz olamaz.

Hasan Hoca gerçekten iyi bir öğretmendi. Karşısındakini mahcup etmeden, ezmeden istediği şeyi söyleyebiliyordu. Ama keşke söylemeseydim o kelimeyi diye düşündü İlker. Resmiyetle samimiyet arasındaki çizgiyi bir türlü tutturamıyordu.

– İlker, boş ver şimdi. Ağzından kaçtı biliyorum. Düşünüp durma. Tabi film seyretmenin, kitap okumak yanında bazı dezavantajları da var. Mesela kitap okurken bir kelimeyi anlamazsan, açıp sözlükten bakarsın. Ama film seyrederken böyle bir şansın yok. Hatta birçok kelimenin ne olduğunu bile anlamayabilirsin. Daha önce de defalarca dediğim gibi, yabancı dil öğrenimi tek bir yöntem üzerinden gidemez. Filmlerde duyduğun kelimeleri anlayabilmen için, çok kelime bilmen lazım. Çok kelime bilmek için de mutlaka düzenli olarak kitap okumalısın. Ama sadece kitap okuyayım veya sadece film seyredeyim dersen mutlaka bir şeyler eksik kalır.

– İyi de hocam, ben altyazı olmadan İngilizce film seyretmeye kalktım mı çok komik bir duruma düşüyorum. Adamlar cinayet hazırlığı yapıyor, ben akşam yemeğe çıkacaklar, onu planlıyorlar zannediyorum. Filmin akışını kaçırdığım zaman da motivasyon falan kalmıyor.

– Bu konuşmayı zaten bu tür problemleri aşabilmen için yapıyoruz. İngilizce öğrenen bir insan normal yaşantısını çok fazla değiştirmeden, sadece doğru tekniklerle İngilizce öğrenme hızını iki-üç kat artırabilir. Bu tekniklerden bahsedeceğiz bu gün. Çok sevdiğin bir film ismi ver bana.

– Dövüş Kulübü.

– Bravo! Zevklerimiz uyuşuyor. Şimdi bu filmi zaten çok sevdiğine göre, bu film üzerinden bir çalışma yapmak seni hiç sıkmaz diye tahmin ediyorum. Normalde bu filmi nasıl seyrediyorsun? Muhtemelen orijinal dilinde ve Türkçe altyazılı olarak, değil mi?

– Evet hocam. Aynen öyle. Türkçe film seyretmeyi hiç sevmiyorum. Çünkü filmin bütün tadını tuzunu alıyor.

– Şimdi normalde iki saat harcadığın bir sinema filmine, sekiz saat harcayarak yabancı dilde mükemmel bir çalışma yapabilmenin yolunu anlatıyorum. İlk olarak filmi Türkçe seslendirilmiş ve İngilizce altyazılı olarak seyredeceksin.

– Hocam, ne yaptınız ya? Sekiz saat film seyredersem biterim ben.

– Dur şimdi. Daha konuşmam bitmedi, sen niye bitiyorsun hemen? Bu birinci adım. Tabi bu arada İngilizce öğrenen bir kişi olarak gözün sürekli altyazılarda olacak. Türkçesini duyduğun cümlelerin İngilizce nasıl ifade edildiğini merak edip altyazıları takip edeceksin.

– Valla şu ana kadar yaşamadığım bir tecrübe olduğu için bir şey diyemem ama söylediğiniz gibi yapmaya gayret ederim.

– Peki, birinci adımı geçtik. İkinci adımda filmi orijinal dilinde, Türkçe altyazılı olarak seyredeceksin.

– Yani hep yaptığım gibi.

– Evet. Üçüncü adımda da orijinal seslendirmeli ve İngilizce altyazılı olarak seyredeceksin. Dördüncü adımı sen söyle şimdi.

– Herhalde altyazısız, İngilizce olarak seyretmem gerekir. Bir şey kalmadı çünkü.

– Bravo! Şimdi eve gidiyorsun, söylediğim şekilde Dövüş Kulübü filmini seyredip geliyorsun.

– Nasıl yani hocam?

– Şaka yaptım be İlker. Ama bundan sonra sevdiğin bir filmle ilgili mutlaka aktivite yapmanı isteyeceğim. Çünkü sonuçları senin ağzından duymak istiyorum. Daha önce bu tekniği tavsiye ettiğim birkaç kişi inanılmaz şeyler söylediler. Yani ilk başta yüzde yirmisin bile zor anladıkları filmin, bu tekniği uyguladıktan sonra yüzde seksenini anladıklarını ve çok büyük keyif aldıklarını belirttiler.

– Hocam, dört kere seyrettikten sonra normal değil mi bu kadar anlamak?

– İstersen bir dene. Al bir filmi dört kere seyret. Hatta on kere seyret. Mutlaka faydası olur ama belirli bir yöntem dâhilinde yaparsan, elde edeceğin fayda artar. Spor yapanlara bak mesela. Hangi hareketi, hangi sırayla ve kaçar kere yapmaları gerektiğini bilenler ve uygulayanlar çok iyi vücut yapıyor. Benim gibi kafasına göre şınav çeken, arada bir koşan, kafasına esince ayaklarını kanepenin altına sokup mekik çekenlerin durumu da ortada. Baksana bana.

– Hocam, haksızlık etmeyin kendinize. Gayet fit duruyorsunuz.

– Öyleyse havalar ısınınca bir denize gidelim, ondan sonra bir daha söyle aynı cümleleri. Vücut yağ oranım hiç istediğim seviyelerde gitmiyor. Sebebi de belli. Sporu kafama göre yapıyorum.

– Anlıyorum hocam. Aslında bahsettiğiniz adımlar çok mantıklı. Önce filmin konusuna tam hâkim oluyorsunuz, kendi dilinizde neler olup bittiğini çok iyi biliyorsunuz. Sonra zaten bildiğiniz bir olay örgüsünü farklı bir dilde dinliyorsunuz. Neyse işte, tam anlatamadım ama etkisi olacağına ikna olmuş durumdayım.

– Teşekkür ederim. İkna olmadın diye korkmuştum. Tanıdıklarımın birçoğu Lost dizisini seyrediyor mesela. Eğer biraz gayret gösterseler, sanki bir dil kursuna gidiyormuş gibi fayda sağlayabilirler. Çünkü gün aşırı seyrediyorlar ve büyük zevk alıyorlar. Dil öğrenmek için bundan güzel fırsat olur mu ya? Millet tutup yabancı hocadan ders alıyor ve bir sürü para veriyor. Sen bu işi hem para harcamadan yapıyorsun, hem de evinde pijamalarınla keyif alarak yapıyorsun.

– Bunun dışında yapılabilecek şeyler yok mu hocam? Aynı filmi ardı ardına dört kere seyretmek kasabilir diye söylüyorum yani.

– Kasmasın. Ama başka yöntemler de var tabi. Mesela eslnotes.com diye bir site var. Bu sitede en popüler yüz tane filmin en önemli kelimelerinin listesi yer alıyor. Filmi seyretmeden önce bu kelimelerin listesinin bir çıktısını alıp çalışma yaparsan, cinayeti yemek planı zannetmezsin. En azından filmin konusunu biraz kestirirsin. En önemlisi de önceden çalıştığın kelimeleri, filmi seyrederken yakalamaya çalışırsın. Veya Google’a girip seyredeceğin filmin ismi + script yazarsan filmlerin tam metnine ulaşabilirsin. Oturup hepsini okumak zor tabi ama önemli olan zihinsel bir hazırlık yapmak… Veya www.imdb.com sitesine girip filmlerden en baba diyalogları okuyabilirsin. Meselenin temeli şu… Yaptığın aktiviteyi anlamlandırman lazım… Eğer herhangi bir film metnini alıp okursan hiçbir işe yaramaz. Ama hayranı olduğun bir aktörün, çok sevdiğin bir filmdeki konuşmalarını alıp okursan bir faydası dokunur.

– Bazı kitapların da filmleri oluyor. Mesela Notting Hill filminin kitabı var. Veya kitabın filmi var, tam bilemiyorum. Önce kitabı okuyup sonra filmini seyretmek de işe yarar mı?

– Yaramaz mı? Hem de süper yarar. Ben Alacakaranlık filminin önce kitabını okuyup, sonra filmini seyretmiştim mesela. Bu aktivitede zihinsel hazırlık zirveye çıkıyor. Çünkü bütün karakterleri hayalinde canlandırıyor, filmde neler olup biteceğini biliyorsun. Mükemmel bir noktaya parmak bastın. Şahsen ben sana bundan bahsetmeyi düşünmüyordum.

– E olsun o kadar hocam.

– Dil konusunda eğer biraz kafayı çizmişsen, yapacağın başka şeyler de var tabi. Ben denedim mesela. Bahsettiğim teknikle bir filme defalarca seyrettikten sonra aynı filmin İtalyanca seslendirilmiş versiyonunu seyrettim. Acayip keyifli bir tecrübeydi. Neredeyse filmin yarısını anladım. Tek kelime İtalyanca bilmediğim halde.

– Nasıl oluyor bu iş?

– Filmi kare kare zihnine kazıyorsun. Hangi sahnede, kim ne diyor biliyorsun. Mesela Seven filminin final sahnesinde Brad Pitt kutudan karısının kesik başı çıkınca neler diyor çok iyi biliyorsun. Bu sahneyi İtalyanca seyredince duyduğun cümlelerin ne olduğunu bilmesen de, ne anlama geldiğini çok iyi bildiğin için zevk alıyorsun. Ve farkında olmadan yeni bir dil öğreniyorsun.

– Bu iş beni biraz aşar hocam.

– Biraz daha oturursak da, film kaçar. Haydi kalkalım.

Hesabı ödeyip İstiklal caddesinin kalabalığına karıştılar. Salona girdiklerinde ışıklar sönmüş, reklamlar başlamıştı.

İçilen nefis bir kahvenin ardından, sinema keyfi…

İlker hayatı daha çok sevmeye başlamıştı.

Not: Bu yazı  Salih Uyan’ın “Anlıyorum Ama Konuşamıyorum” kitabından alınmıştır. Kitabı beğendiyseniz, aşağıdaki linkten sipariş verebilirsiniz.

http://www.bkymarket.com/Anliyorum-Ama-Konusamiyorum,PR-146.html